• kendinizi siginti gibi hissettiginiz bir gundur. genellikle masaniz, yeriniz, telefonunuz, bilgisayariniz net olarak belli olmami$tir. ne yapacaginizi, nerde, ne zaman cay-kahve-sigara iceciginizi cozmeye, gozlemlemeye cali$irsiniz. orada cali$anlar sanki dogduklari gunden itibaren orada cali$iyorlarmi$ gibi bakarlar size. servis varsa eger, kaçta kalkar, guzergahi neresidir, nerede oturabilirsiniz, bunlar hep muamma gibidir.
  • bazen isler yolunda gider, ilk gün normal bir gün olur.

    odaniza girersiniz, duvarlar istediginiz renge boyanmistir, memnun kalirsiniz. söyledikleri gibi son sürüm bir apple ve uygun ebatta monitör masanin üzerindedir. etajerin üzerine dahili numaralar ve kime ait olduklarina dair liste içeren bir kagit birakilmistir. mutfak numarasini tuslar, bir sade kahve ister, koltuga yayilip bir cigara yakarsiniz..
  • eğer uzun zamandır iş arayan bir kimse iseniz, yeni başladığınız işe pek bi heyecanla sarılırsınız. ilk günün sabahı koşa koşa işe gider, ilk iş olarak fax, fotokopi, scanner gibi aletlerin nerde olduğunu, diğer çalışanların dahili numaralarını, öğlen aç kalmamak için iş yeri civarındaki mama mekanlarının telefon numaralarını, (varsa bilgisayarınızın donanımını (misal ses kartı olup olmadığını), iş arkadaşlarınızın isimlerini ve tabii ki ilk gün yapacağınız işleri öğrenmeye girişirsiniz.

    ama bütün bunlar bir yana iş yerine adapte olabilmenin yolu, yanınızda getirdiğiniz mugı masanıza biraz ses çıkartacak şekilde koymak ve varlığınızı diğerlerine ilan etmekten geçer.
  • işe sınavla girilmişse mesela, ilk güne bir grup olarak toplu halde başlanır. imzalancak onca evrak için personel dairesinin önünde bekleşilir. bu sırada daha sonra hatırlayıp gülmek için müstakbel iş arkadaşlarının ilk günkü hal ve karakterleri hakkında ilginç gözlemler de yapmak faydalıdır. çünkü o gün işe başlayan herkes yetiştiği şartlar, kendi kafasındaki işyeri imajı ve karşılaştığı fiili durum arasında bir uyumlaştırma yapma süreci içindedir. bir kısım yeni memur "ne haber lan müsteşar" deme kıvamındayken, bir bölümü ise odacıya "efendim" diye hitab eder...
  • tadının çıkarılması gereken bir gündür. zira akabindeki günler ''allam...nerden düştüm ben buraya'' şeklinde düşünülecektir.
  • eger insan kaynaklari departmani iyi calisan bir firmada ise basliyorsaniz, eziyetten ziyade keyifli bir gun olur. ise baslamadan en az bir hafta once sizle bir toplanti yapilmistir. ise alim ile ilgili gerekli belgeleri imzalamis, maasinizi, sosyal haklarinizi, yemek, ulasim, sigorta vb. hizmetleri boylelikle ogrenmissinizdir. elbette ki masaniz, sandalyeniz, bilgisayariniz hazirdir. (hatta bazi sirketlerde masanizda cicek, genel mudurden size hitaben bir mektup bile bulmaniz mumkundur) bazi superluks sirketlerde inductiona cok onem verildigi icin, ilk bir hafta veya 15 gun, egitim alir, is bile yapmazsiniz.

    bu tip bir ilk gun deneyiminin cok az sirkette yasanabilecegini de “ne yazik ki” kalibi ile birlikte eklemek isterim.
  • çalışılan pozisyona ve daha önceki iş tecrübelerine bağımlı olarak çok farklı şekillerde geçebilecek bir süreçtir.. çoğu zaman bir yıl gibi gelir insana.. akşam olduğunda ise kaçta çıkacağınızı bilemezsiniz. hele bir banka şubesiyse bu ilk günün geçtiği yer, saat dokuz olup insanlar hala çıkmamakta direnirken orada bulunmak ve birinin "ee sen çık istersen" demesini beklemek ölüm gibi gelir.. çıkma anı insanı çok rahatlatır lakin her gün geri döneceğini bilmek, ayrı bir kabustur.. en güzeli ise insanın kendi işini kurup orada geçirdiği ilk gündür... gerçi ben henüz yaşayamadım...
  • ismi pazartesi'dir genelde.
  • puan toplamak icin turlu ibisliklere imza attiginiz bir gundur. siz ne kadar sogukkanli gorunurseniz gorunun, ne kadar sevimlilik yaparsaniz yapin hatta yaranmak icin tepsilerce kurabiyeye imza atmis olursaniz olun bir yerlerden fire verir yeni is arkadaslarinizin gozununden sarsakliginizi saklayamazsiniz... elinizi ayaginizi nereye koyacaginizi bilememeniz de cabasidir.
  • toplu alımla devlet-i alî köle kadrosuna dahil edilmişseniz, ilk gün, bir daha belki hiç olamayacağınız kadar şık giyinir, çalışacağınız birimin en büyük amirinin sekretaryasında beklemeye başlarsınız. sekreter insaflıysa size çay-kahve ikram eder; değilse diliniz damağınıza yapışarak oturursunuz. daha sonra “aynı dönemdeniz” diyeceğiniz müstakbel arkadaşlarınız da gelir; beraber bekleşirsiniz. ortada cosmopolitan, aktüel, atlas, country homes gibi dergiler maalesef yoktur. adını ilk defa duyduğunuz meslek kuruluşlarının çıkardığı yayınlar ile yerli financial times olan dünya gazetesinden başka. önce onları elinize alıp evirir çevirir, sonra çekingen bakışlarla diğerlerine “siz hangi okuldansınız?” diye soruverirsiniz. onlar da can simidi uzatılmış gibi atılırlar. beklediğiniz odanın kapısı, sekreter tarafından hışımla kapatılır: çok gürültü yaptığınız böylece başınıza vurulur. bir süre sonra yine sessizlik hüküm sürmeye başlar. böyle koyuncuklar gibi beklerken, içinizden biri kapıyı açar dışarı bakar. o da ne? herkes çekip gitmiştir ve kimse size gidebilirsiniz dememiştir!
hesabın var mı? giriş yap