• çocuk düdüklüye sıkışır bunlar kurtarır, inek çukura yuvarlanır bunlar çıkarır, at devrilir bunlar kaldırır, kumru yavrusunu düşürür bunlar toplayıp geri teslim eder, kedi ağaçtan inemez bunlar indirir, ağaca çıkamaz bunlar çıkarır, aralarda bir yerleri söndürmeye bunlar gider, yalan yanlış ihbarlarla bunlar taşağa alınır, (asıl baş taşak elinde telefonla balkonda oturup bahim kaç dakkada gelecekler diye bekler), kazada adam arabada sıkışır kesmeye bunlar gelir (arabayı), yavrum ya yazık. iyi ki itfaiyeci değilim, sinir hastası olup kumruyu mumruyu yolup atardım herhalde. (bebesine sahip çıksın o da)
  • ilk kez az önce aradığım kurum.
    sıcağı sıcağına paylaşayım istedim.

    arkamızdaki apartmanın ikinci kat balkonunda sabah bir kedi gördük. yerden epey yüksek olan oraya nasıl çıktığı konusunda hiçbir fikrimiz yok. miyav miyav miyavlıyordu biz kahvaltımızı ederken. balkonun kapısı kapalı. camlar da kapalı. evde kimse yok herhalde.

    itfaiyeyi çağırmak, evde kimsenin olmadığını anladığım an aklıma geldi. ama nedense bir türlü cesaret edemedim. ne bileyim, sanki itfaiyeyi bunun için rahatsız etmek olmazmış gibi. gerçi haberlerden izliyoruz, kedi kurtarma görevi de itfaiyey ait gibi gözüküyor ama ne bileyim işte. bu yaşıma geldim, daha hiç itfaiyeyi aramadım. şükür yani, yangın falan görmedim hiç.

    itfaiyeyi arasam mı aramasam mı diye düşünmemin bir nedeni de kedileri bilirsiniz işte. zıplar, kalkar, yürür, sıçrar. oradan da kendi çabalarıyla kurtulacağını düşündüm. ama bulunduğu kat, başta da söylediğim gibi yerden epey yüksek. hayvancağız bir aşağı, bir yukarı, bir sağa, bir sola bakıp duruyor.

    öğlene kadar böyle sürdü bu. öğlen ''tamam artık, arıyorum itfaiyeyi'' dedim. son kez kediye baktım, yerinde duruyor mu diye. evet duruyordu. ancak bu defa susmuş, öylece uzanmış balkonun güneş gören kısmına, uyukluyor. çok saçma ama, rahatsız etmeyeyim şimdi diye düşündüm resmen. belki uyanınca, dinç kafayla kurtulmanın bir yolunu bulur.

    saatler geçti. tekrar baktım. uyanmış. balkondaki saksıları eşeliyordu. belli ki acıkmış.

    ''artık arıyorum'' dedim, annemin tüm karşı çıkmasına rağmen. aslında pek karşı çıkma da denemez buna. boşvercilik demek daha doğru olur. her ''itfaiyeyi arıyorum ben'' dediğimde ''amaaan, üst katta bir kadın var, demin gördüm, çıktı balkona, gördü hayvanı, o arasın.''veya ''yaa bırak, sen dersine bak. ev sahipleri gelir akşama belki''

    ama yok, hayvan göz göre göre ölecek. zaten kurtulmaktan umudunu kesmiş gibi. öylece oturuyor. kurtulmak için hiçbir şey yapmıyor. resmen kendini ölüme terketti.

    buna daha fazla seyirci kalamazdım.

    geçtim telefonun başına. hayatımda ilk kez 110'u tuşladım.

    karşıma bir bilgisayarın çıkacağını zannetmiştim. mekanik bir ses bana ''yangın için 1'e, kedi kurtamak için 2'ye basın'' der herhalde diye düşünürken, gayet kanlı canlı bir erkek sesi ''itfaiye'' dedi, alo niyetine.

    durumu anlattım. dedim böyle böyle. ''mahsur kalan bir kedi var. hayvan aşağı inemiyor. birşey değil, açlıktan ölecek.''

    adam, muhtemelen daha önce de böyle şeyler duymuş olmalı ki, hiç şaşkınlıkla karşılamadı. gayet soğukkanlı bir şekilde adresi sordu. tarif ettim. ''ben şimdi genel merkeze haber vereceğim. çıkın derlerse çıkarız, çıkmayın derlerse çıkamayız'' dedi. nereye çıkacak anlamadım ama, olumlu bir yanıt olduğunu düşündüm bunun.

    şu an gözüm yolda, itfaiyeyi bekliyorum.
    gelme süresi nedir, ne kadar süre içinde gelmezse yeniden aramak gerekir bilemiyorum.

    bu saate kadar da o hayvancağızı gören başka bir insan evladı da böyle tedirgin olup bir şeyler yapmak gerektiğini düşündü mü merak ediyorum.

    gel lütfen itfaiye.

    -------saatler sonra----

    itfaiye gelmedi. ben öyle beklerken, bu satırları okumuş olan darbeli matkap '' ya merdine falan bulun, bişeyler yapın kurtarın hayvanı. esnaflardan falan yardım iste.'' diye msj attı. ''hakikaten yaa'' diyip bir hışımla fırladım evden.

    olay mahalline ulaştım. kedi 2.katta. 1.kat balkonuna çıktım. camın demir parlıklarından tırmandım. üst kata kolumu uzatıp, kediye seslendim. kedi gelip gelip gitti elimin yakınına, ama bir türlü elime gelmedi.

    bulunduğum 1.kat balkonunda bir leğen vardı. aldım onu. kediye doğrulttum. ''benim elime gelmiyorsun, bari bu leğene gel'' dedim. kedi gene leğene baktı baktı, gitti.

    az ilerdeki fırına gittim. merdiven istedim. neden istediğimi sordu. ''kedi kurtaracağım 2.kattan'' dedim. gülümsedi. ''siz de yardım eder misiniz?'' dedim. ''dükkanı bırakamam'' dedi.

    elimde merdiven olay mahalline geri döndüm. merdiven küçük geldi. merdiveni 1.kat balkonuna çıkardım. 2. kat balkonuna uzandım. kedi yine yanıma gelip gelip gidiyor.

    bu arada ben bu atraksiyonları yaptığım 1.katın boş olduğunu sanıyordum. halbuki camdan bir adam fırlamasın mı,''napıyorsun burda'' diye. ''ne diyeceğimi bilemedim, hırsız gibi adamın balkonundayım.özür dileyip durumu anlattım da, homurdanıp gitti sadece.

    bu arada bir üst kattaki kadın, karşı apartmandan birkaç kadın da cama çıktı. bana çeşitli yöntemler önerdiler. ama hiçbiri işlevsel değildi. ''şuraya çıksan, gelir eline belki.'' ''hee bacım, örümcek adamım ben çünkü.''

    kedinin bulunduğu balkonun yanındaki camdan bir kadın çıktı. yan dairede oturuyor. bulunduğu camdan, kedinin olduğu balkona uzun, dikdörtgen şeklinde tahta bir blok uzattı. balkondan, kadının olduğu cama yol oldu o tahta blok. kedi buradan yürüyerek, yan dairenin camından içeri girebilir. ürkek adımlarla yola koyuldu kedi. tam kadın onu tutacaktı, tahta blok kadının elinden kaydı. kedi yere düştü.

    neyse ki dört ayağı üstüne düştü hınzır. ve gözden kayboldu.

    ben kurtarıp kahraman olamadım. ama en azından vesile oldum.

    bu arada ey itfaiye, alacağın olsun.
  • geç kalmaz, geciktirilir...

    kimler geciktirir?

    ihbarı geç verenler,
    yanlış adres verenler,
    araçlarını hatalı park edenler,
    trafik yoğunluğu,
    trafikte itfaiyeye yol vermeyenler...
  • kelime kökeni olarak, itfa; söndürme anlamına gelmektedir. itfaiye de söndürücü, dolayısiyle.
  • sivas merkez karakolunda pek candan insanlar barındıran kurumdur.

    başımdan geçen olay şöyle sevgili sözlük; geçen bir akraba ziyaretinden eve dönerken gece 10 gibi ayağı kırık bir yavru kedi gördüm apartmanın önünde. hayvanı biraz besledim, karnını doyurdum ama ayağının durumuna içim parçalandı. sivas gibi bir ilde o saatte veteriner vs bulmak imkansız olduğundan aklıma gelen tek yer olan itfaiye'ye gittim. gecenin bir vaktinde sıcak karşıladılar beni, bana çay, dostuma süt ikram ettiler. açıkçası benim beklediğim tavır "biz bakmıyoruz o işlere hemşehrim" yaklaşımıydı. geç saatte belediye hayvan barınağının veterineri çağrıldı, ayağı kırık yavru kedi veterinere teslim edildi. klasik bir "sizin işiniz de zor be abi" muhabbetinin ve bir kaç bardak çayın ardından beni de eve kadar uğurladılar sağolsunlar. böyle candan insanları da barındıran bir kurumdur aslında itfaiye bazen.
  • yeni yıla beraber girebileceğiniz kuruluş.

    davet edilmem üzerine bir apartmanın en üst katında bulunan dairesinde, 2016 yılına girme kararı aldım. gece gerçekten güzel başlamıştı. rakılar mezeler müzikler derken sadece özel günlerde yakılan şömine geceye renk katmaktaydı. dünyanın en gamsız sayılabilecek adamlarından biri sayılabilecek olan şahsımın tek derdi, şalgam suyunun soğuk kalmasıydı. arada ev sahipleri şömineye kütük atıyor geceye devam ediliyordu. arada evin içine giren is kokusu kimsenin umursadığı bir durum değildi. saat 22.00 civarı çatıdan sesler gelmeye başladı. rakının da yarattığı etkiyle herkes kedidir o kedi diye geçiştirdi. kısa bir süre sonra çatıdan gelen sesler artmaya başlayınca ev sahiplerinden biri camdan kafasını uzattı ve o unutulmaz manzarayı gördü. o an kurduğu cümle benim bile şalgam suyunu buzdolabına götürmemi engelledi. "arkadaşlar, çatı yanıyor!" sırayla çatıya çıkıp olan biteni görmeye çalıştık, dandik kovalarla su atıp söndürmeye çalıştık. iş sanılandan da mühimdi. çatıya çıkma hadiseleri yaşanırken itfaiye aranmıştı. itfaiye istanbul gibi bir semtte olay yerine 10 dakika içinde geldi. elektrikler kesildi, doğalgaz kesildi. soğutma çalışmaları başladı, doğal olarak en üst kata su sızıyordu. evlerini terk edenler, anlamsızca bağıranlar, kısacası kimi ararsanız orada bulabilirdiniz . saat 23.55'te itfaiyenin işi sona erdi. apartmandaki herkes kendilerine bir şey ikram etme derdine düşmüştü. kibarca reddettiler. son kez amirleri kat kat daire daire dolaştı. herkese mutlu yıllar diledi. 2016'ya çoktan girilmişti. ve o adamın sol yüzük parmağında alyans vardı.

    çok entry girmeyen biri olarak ben neden böyle bir yazı yazdım herkese iki cümleyle özetleyeyim. bir ay oturarak maaş alıyorlar diye düşünenler ve ayın maksimum 10 günü çalışıyorlar ya diye düşünen yazarlar, herkes eğlenirken onların vardiya sistemiyle bayram seyran demeden çalıştığını umarım unutmuyorlardır. son olarak da ülkemizde itfaiyeciler gerçekten öyle yüksek miktarda para kazanmıyorlar.

    son bir tanım daha : yılbaşı günü neredeyse her ara sokakta kalmış olan megakent istanbul'da müdahale ettikleri apartmana "tarafımızca oluşan hasarlar devlet tarafından karşılanacaktır" diye bilgi veren afet birimi.
  • bilmem kaç derecede ki yangının ve dumanın içine girmeyi bırakın şöyle, kediler ağaçtan inemez onlar koşarlar, adam arabada sıkışır onlar kurtarırlar, çocuk evde kilitli kalır onlar çıkarırlar, yaşlı amca anahtarını evde unutur balkona çıkarırlar, bebe balonunu elinden bırakır onlar yakalarlar. zor iştir vesselam. gece gündüz vardiyalı olarak çalışılır. vicdan rahatlatan mesleklerden olduğundan güzeldir.
    amerika'da ki meslektaşları kahraman olurken, türkiye'de görevleri denilip, üstüne birde geç kaldınız diyenlerce dayak yemezlerse iyi.
  • 11 yaşında falanız topumuz kavak ağacında kalmıştı. 10 metre falan yüksekte. imkanı yok alamayız. o sırada da itfaiye arabası geçiyordu. el ettik durdular. anlattık durumu ''topumuz ağaçta kaldı abi, işiniz yoksa alabilir misiniz'' dedik. üşenmemiş, almışlardı sağolsunlar. o zamandan beri pek severim kendilerini.
  • bugün ikinci ligden bir maçta sıcaktan bunalmış taraftarları sulama amaçlı kullanıldı. öyle ulvi görevleri de var, sorma gitsin.
  • sabah sabah evimin önüne gelmesiyle sokakta kısa bir panik havası başlatmışlardır. meğerse ağaçta 3 tane kedi birden kalmış. hay kedi canınızı sizin. *
hesabın var mı? giriş yap