• imparatorlugun bir donemine damgasini vurmus siyasal parti.

    simdi efendim, normalde bu cemiyet sevilmez. derslerinden cok muhabbetlerini, yaramazliklarini, arkadaslarla eglenerek gecirdigimiz zamanlarini sevdigimiz ortaokulda lisede okutturulan, uzeri zorla kaplattirilan kitaplarda sevmememiz gerektigi yazildigi icin sevmeyiz.

    cemiyetle ilgili konular genel tarih ya da osmanli tarihi ders mufredatinin sonlarina geldigi, yani yariyil ya da yaz tatiline yakin zamanlara denk dustugu icin, konuyla pek ilgilenmeyiz. cok buyuk ihtimalle son sinavlarda hocalar pek kastirmazlar. ertesi sene okunacak inkilap tarihi ise direk kurtulus savasi'ndan ya da cumhuriyet donemi'nden baslar.

    elbetteki tarihi kazananlar yazarlar. bu ne yazik ki degistirilemeyecek bir gercek, ne var ki olaylar ogretilirken, o gunun kosullarinda dusunulmesini saglamak buna yoneltmek ise mumkun.

    simdi durup dururken, burada enver pasa'yi, cemal pasa'yi, talat pasa'yi savunmak degil mesele. enver'in asiri alman sevdasi yuzunden birinci dunya savasi'na girmemiz, yine kendisinin pan-turkist hayalleri yuzunden ta afganistan'a hindistan'a kadar olan topraklari fethetme hirsiyla tum orduyu dondurarak oldurmesi, talat'in misir'da kendi ulkesini kurmak amaciyla, ulkenin diger bolgeleriyle ilgilenmemesi degil asil onemli olan.

    evet, ittihat ve terakki cemiyeti'nin egrileriyle dogrulari ayni terazide tartildiginda egrileri daha fazla cikar.

    ama bizim burada almamiz gereken ders baskadir. bu adamlar ulkeyi sevmislerdir ona suphe yok. basa gecince iktidar sarhoslugu altinda, sacmalamislardir o da malum.

    ama ittihat ve terakki'nin ya da benzerlerinin her iki mesrutiyet doneminde de yaptigi yanlislar, turkiye cumhuriyeti'nin kurulmasi icin ders olmustur. onunde kotu ornek oldugu icin ataturk, iyi ornek olabilmistir. yapilan dogru seylerle birlikte yanlislari da degerlendirmis ve kendi yolunu buna gore cizmistir.

    ittihat ve terakki cemiyeti'ne karsi olan az bilgimiz ve ilgimiz, basarisizliklari ne kadar gormezden geldigimizin, duymak istemedigimizin bir gostergelerinden biridir. bu huy, ne yazik ki karakterimizin parcalarindan biri olmus, hatalari inceleyerek ders almak yerine onlari kotulemek ve hizla uzaklasmak aliskanlik haline gelmistir. gunumuz siyasi ortami ve her secimde vermis oldugumuz tepki hep ayni cizgidedir.

    basarizliklar hep sacma nedenlere dayandirilmakta, olayin kokune girilmemektedir. prut savasinda baltaci'nin cukunun dogrultusuna gittigi, viyana kusatmasi'nda merzifonlu'nun zengin olmak icin sehrin yagmalanmamasini istemesi, enver pasa'nin helga'lari mary'lerden daha cok sevmesi iddialari hep bu basit ve yararsiz asagilamanin urunudur.

    bu nedenle ogrenmemiz ve anlamamiz gereken sadece istanbulun fethi, malazgirt meydan muharebesi, vs. degil; ittihat ve terakki'nin neyi yanlis yaptigi ile ataturk'un neyi dogru yaptigi arasindaki iliskidir.

    aksi takdirde, onlar yenildi diye biz de hep yenilmis sayiliriz.
  • begen ya da begenme bunlar cok idealist adamlardir. yalniz bu idealizm aksiyon almalarina da hicbir zaman engel olmamistir.

    ben itc sevmem, itc seveni de sevmem, kurt kanununda sarı paşanın yanındayım ve bu saatten sonra da kara degil sari kemal'in yaninda kalirim.

    ama dedigim gibi. itc'nin bu konuda hakkini vermek zorundayim.

    bunlar bugun yasasalar su an diyarbakir dahil 81 ilde itaatsizlik ve isyana baslamis, orgute bagli subaylar daga cikmis, diger unsurlar, mesela omer seyfettin gibi propaganda figurler aciktan tweet atmis, bu mezbelelige teslim olmayi reddetmislerdi. bayagi bildigin, bakin su dakika, sultanin askerleriyle sokakta catisiyorlardi.

    peki bunlari sahiplenip kendisine "neo itc'ciyiz" diyenler ne yapiyor?

    dun avel avel uzay turistinin uzaya atilmasiyla cosup "devlet ayri hukumet ayri kanzii, yapilan iyi seyleri takdir etmeyelim mi kanzi" falan diyorlar.

    hahsha... yazarken yabancilastim.

    jahrein, erlik, devletimiz, meme, edit, 31, "muhalifiz ama", hahahah...

    hayir siz itc'ci degilsiniz. siz enver'in, cemal'in, yakup cemil'in kafasina tek atacagi ama sonra o mermiden de pisman olacagi ziyanliklarsiniz. yani siyasi bir yaniniz bile yok. kariniza tecavuz eden adami izlerken "simdi ben de kadinin kocasiyim ama karima tecavuz ederken hic agzini bozmadi hakkini vermek lazim simdi" diyen gavatlarsiniz. o kadar.

    bu yuzden itc'yi falan birakin, itc'nin ne oldugunu bilmiyorsunuz bile. yakup cemil'i diriltsek "yakup abi memleket bu haldeyken bunlar uzay yolculugu, milli gurur, vatan millet falan diyor" desek, bunlarin hepsini bir odaya doldurup ustlerine gaz dokup yakar.

    bunlar da bize "vatan haini" diyor.

    olabilir.

    vatan haini olmak, itc gibi daga ciktiginda ya da atatürk gibi isyan ettiginde hic utanilacak bir sey degil. aksine gurur duyulacak bir sey. "ehemehemee ulkeyi yiktilar ama uzayda deney yapicük" demekse her kosulda utanilacak bir sey.

    hos "utanma" yazdim da kendime yabancilastim. utanma ne arar ki bu millette?

    not: kendine kendine sevinip gurur duyan kimseye elbette bir sey demiyorum. olabilir, his sonucta. hisle mi kavga edeyim bana hakaret etmedikten sonra? benim burada hitap ettigim kesim kendisini biliyor ve kendilerine hitap ettigimden eminler. sizin tereddutunuz varsa bu girinin konusu degilsinizdir zaten.
  • hakkında eleştiri yapanların en önemli ayrıntıyı kaçırdıkları cemiyet. osmanlının kurumsal yapısını paramparça etmekle suçlanan itc'nin de osmanlı olduğudur gözden kaçan. ayrıca koskoca imparatorluğun başına benzeri görülmemiş şekilde 33 yaşında genelkurmay başkanı getirmekle suçlanması komiktir, çünkü aynı koskoca imparatorluk 7 yaşındaki çocuğu tahta çıkarmakta sakınca görmemiştir.
  • "...bilirsinizki bir ittihatçı iyi dosttur, iki ittihatçıdan korkulur,üç ittihatçı içinse iktidarı ele geçirmekten başka tatmin yolu yoktur"
    mustafa kemal - 1930
  • mustafa kemal atatürk'e askerliği bırakıp öğretmenlik yapmayı düşündürecek kadar mobbing uygulamış cemiyet. örneğin cemiyet reislerinden talat paşa atatürk için 'deli' demiştir.

    "balkan savaşı çıktığı zaman ben trablusgarp'taydım. eğer ben o sırada orada
    bulunmayıp da rumeli'nin herhangi bir noktasında bulunsaydım, o balkan faciası
    olmazdı. çünkü, selanik kolordusu'nda bulunurken küçük balkan devletlerinin
    birleşerek ortak bir saldırı yapma olasılığını düşünüyorduk. ben, böyle bir
    olasılığa karşı uygulanacak ve izlenecek savunma planı üzerinde çalışmıştım. bir gün bu savunma planıyla ilgili haritaları masamın üzerine yayarak çalışırken, içeriye
    talat bey (paşa) ile o zaman ittihat ve terakki cemiyeti genel sekreteri olan
    hacı adil bey girdiler. kolordu komutanı'nı ziyarete gelmişler. bu sırada beni de
    hatırlamışlar. selamlaşmalardan sonra talat bey söz olsun diye bana sordu:
    'kemal bey, çok dalmışsın, neyle uğraşıyorsun?' dedi. önümüzdeki haritaları
    göstererek bunların 'rumeli savunma planı' olduğunu söyledim. 'bir gün
    küçük balkan devletlerinin birleşerek ortak bir saldırı yapmaları olasılığına
    karşı askeri hazırlıklarımızdır.'
    talat bey, 'ben asker değilim, bu gibi askeri işlerden anlamam. ama bu gösterdiğin
    savunma planlarını kim uygular?' diye sordu. ben elim ile kendimi işaret
    ederek, 'ben yaparım', dedim.
    talat bey bu konunun üzerinde daha çok konuşmadı, sustu. aslında yalnız
    hatır ve gönül almak için benim yanıma uğramışlardı. veda ederek ayrıldılar.
    sonradan öğrendim ki, benim rumeli savunma planları hakkındaki sözlerim
    talat bey'in çok garibine gitmiş. odadan çıktıktan sonra giderlerken hacı adil
    bey'e, 'gördünüz mü bizim deliyi?' demiş. "

    kaynak: asım us, gördüklerim, duyduklarım ,duygularım : meşrutiyet ve cumhuriyet devirlerine ait hatıralar ve tetkikler.
  • ittihat ve terakki cemiyeti, başta manastır ve selanik olmak üzere balkan kentlerinde hayli güçlü bir cemiyetti fakat demokrasinin gelmesi için başkent istanbul'un ele geçirilmesi şart idi.

    bu maksatla istanbul'a ittihatçı subayların nakledilmesi icap ediyordu ancak subayların ve memurların yazdığı mektupları bile kontrol ettiren sultan ikinci abdülhamit'in burnunun dibine ittihatçı sokmak hiç kolay değildi.

    harp okulu birincisi olan ve bazı arkadaşları tarafından sıkı hamitçi bir muhafazakar zannedilen üsteğmen kazım karabekir aslında koyu ittihatçı idi ve enver ile talat beylerle birlikte yönetici ekiptendi. istanbul'a tayin çıkartmayı başardı.

    kazım karabekir'in işi kolay değildi. ailesi istanbul'daydı ama cemiyeti büyütmek namına ittihatçı birkaç subay ve bir avukattan başka kimsecikleri tanımıyordu.

    fakat şansı yaver gitti ve deniz subayı rauf orbay'la tanıştı.

    rauf orbay o sırada yanılmıyorsam hamidiye zırhlısı'nda yüzbaşı idi. osmanlı donanması haliç'te bilinçli olarak çürümeye terk edilmişti zira sultan abdülhamit 30 mayıs 1876 darbesi'nde donanmanın dolmabahçe sarayı'na namlu çevirmesini unutmamıştı. iktidar kaygısıyla 1876'da dünyanın en güçlü üçüncü donanmasını haliç'te kömürsüz mermisiz bırakıp yok etmişti, öyle ki 1897 yunan savaşı'na iştirak etmek için haliç'ten çıkan osmanlı savaş gemileri teknik arıza yüzünden geri dönmek zorunda kalmıştı, bu gemilerden mesudiye zırhlısı boğaz akıntısı yüzünden batmaktan son anda kurtulmuştu...

    bu durum denizci subayların hayli zoruna gidiyordu.

    rauf orbay'ın güvendiği arkadaşlara çıtlatmasıyla donanma içinde örgütlenme hızla tamamlandı. asar-ı tevfik zırhlısı kapudanı ali kabuli bey de bu vatanperver subaylardan biri idi. örgütlenme büyük bir gizlilik içinde yapılıyordu, üyeler katiyyen birbirine mektup göndermiyordu ve dışarıda katiyyen sultan abdülhamit aleyhine bir davranışta bulunmuyorlardı. hepsi de devrimin başarısının gizliliğe bağlı olduğunun bilincindeydi.

    abdülhamit'in mektup ve telgraf casusluğu oldukça komik hadiselere de yol açmıştı. kazım bey, enver'e gönderdiği hal hatır soran dostane mektuplarda enver'e "serasker (genelkurmay başkanı)" diye hitap etmekteydi. geleceği parlak bir asker olması sebebiyle enver, arkadaşları arasında serasker diye anılırdı. bu mektuplardan birinde kazım bey "serasker bu konuda ne düşünmektedir?" diye yazmıştı. mektubu okuyan postahane muhbirinin eli ayağına dolaştı ve hızla bir jurnal hazırlayıp "çok acil" koduyla abdülhamit'e gönderdi. birkaç hafta sonra genelkurmay başkanı mehmed rıza paşa sürgün edildi.*

    kazım karabekir, yirmi yıl sonra yazdığı anılarında "kırk yıl düşünsem en büyük düşmanımızı bu kadar kolay saf dışı bırakabileceğim aklıma gelmezdi" diyecekti.* mehmed rıza paşa, suçunun ne olduğunu öğrenemeden ölüp gitti ve desteklediği tek adam diktasının masum hayatları nasıl söndürebileceğini çok acı bir şekilde öğrenmiş oldu.

    bu arada cemiyet içindeki en büyük sorun, cemiyete katılmayı reddeden subaylar idi.

    bu probleme çok çabuk çözüm getirilmişti. en az iki ittihatçı'nın uygun gördüğü subaya teklif götürülürdü, bu yüzden reddedilme pek nadir yaşanırdı. fakat reddedenlerin ihbar etmesinden korkulmaktaydı. önlem amaçlı olarak reddeden kişilere ihbar etmeleri halinde aileleriyle birlikte cemiyet tarafından katledileceği nazik biçimde söylenirdi.

    ittihat ve terakki'nin bu caydırıcı önlemi hayli etkili olmuş olacak ki 1908 yılının yaz aylarına kadar sultan abdülhamit'in ruhu bile duymadı.

    yine de abdülhamit boş durmuyordu. ittihatçı olduğu düşünülen aydınların, öğretmenlerin, subayların ve diğer memurların evine ani baskınlar yapılmaktaydı. bu baskınlardan biri istanbul'un önde gelen ittihatçılarından birinin evine yapılmıştı, işin kötü yanı, evde yüzlerce sayfa dolusu subay ve memurun kod adıyla birlikte isimleri bulunan bir liste mevcuttu. bereket versin ki zabitler kapıyı kırmadan listeyi sobada tutuşturmayı başarmıştı...

    gözaltına alınanlar bugün istanbul teknik üniversitesi'nin eğitim verdiği taşkışla ile maçka binalarında işkenceye tabi tutulurdu...

    işkencelerden alınan bilgilerle bazı ittihatçılar yakalanıp idam edildi. ancak sultan abdülhamit'i korku sarmıştı: onca önleme rağmen ittihat ve terakki cemiyeti burnunun dibine kadar gelmişti. dahası, ittihatçıları bastırsın diye gönderdiği şemsi paşa genç bir teğmen tarafından alnından vurulup öldürülmüştü.

    bu dönemde yaşanan komik olaylardan bir diğeri de abdülhamit'in selanik'e teftiş ve jurnalcilik maksadıyla gönderdiği bir paşadan birkaç hafta sonra abdülhamit'e gelen meşhur yanıttır: «bu diyarda bu aciz kulunuzdan başka herkes ittihatçı.»

    tam da o günlerde saray muhafız alayı'nda bir ıttihatçı zabitin tutuklanması abdülhamit'in eteklerini tutuşturdu.

    yıllardır idama yolladığı, işkence ettiği, jurnallediği vatan evlatları burnunun dibine kadar gelmişti.

    köşeye sıkıştığını hisseden abdülhamit, artık meclisin açılmasının kaçınılmaz olduğunu görüyordu. meclisi daha fazla kapalı tutamazdı, aksi takdirde ihtilal olacağını ve şürekasıyla birlikte ipi boylayacağını biliyordu: tahtta kalabilmek arzusuyla 23 temmuz 1908'de ani bir kararla meclisi açacağını ilan etti; her zamanki kurnazlığını tekrar göstererek ittihatçılardan evvel meclisi açarak kendisini meşrutiyet kahramanı yapıverdi (bkz: ikinci meşrutiyet).

    abdülhamit ve ailesinin meclis açılış törenine gidişi video kaydına alınmıştı. o zamana kadar görülmemiş bir kalabalık sultanı görmek için toplanınca ve de mecliste sultanın huzurunda bütün milletvekilleri saygıyla durunca ittihatçıların morali bozulmuştu; otuz sene evvel meclisi kapatıp bir sürü insanı idam eden, istibdat kuran; iktidarını koruma gayesiyle kurnazlık edip ihtilal olmadan meclisi açıveren bu adam niçin hala halktan saygı ve sevgi görüyordu? halkın eğitimsizliği ilk defa o zaman ciddi biçimde konuşulmaya başlandi.

    10 sene sonra aynı olayı mustafa kemal atatürk de yaşayacaktı. türk halkı yunan, ingiliz ve fransız tecavüzleri altında inim inim inlerken padişah vahidettin işgalcilerle alenen ittifak ve dostluk halindeydi fakat halk hala padişaha çok bağlı ve hürmetkardı; öyle ki mustafa kemal atatürk, halkın kafası karışmasın fitnecilere gün doğmasın diye amasya'dan sivas'a kadar toplantılarda padişah vahidettin ile şürekasına saygısını sevgisini ilan etmek zorunda kalacaktı...

    neyse konumuza dönelim.

    meşrutiyetin ilanından sadece dokuz ay sonra şeriatçılar ayaklanacak, rauf bey'in arkadaşlarından ali kabuli bey, sultan abdülhamit camdan izlerken şeriatçılar tarafından parçalanarak öldürülecekti. fakat rumeli'den gelen bir rüzgar irticayı balyozla ezip çağdaş devlet düzenini tekrar tesis edecekti: hareket ordusu...

    buraya kadar okuyan yazarlara teşekkürlerimle.
  • copy paste mamulu entry ozellikleri gösterse de, ittihat ve terakki, ikinci mesrutiyet dönemi, 31 mart vakası ve bu dönemin önde gelen sahsiyetlerinin (enver pasa, talat pasa, cemal pasa, ikinci abdulhamid) temel bilgilerini sözlüğe aktarıyorum. söz konusu dönem günümüzde halen içinde bulunduğumuz sürecin bir bakış açısından başlangıcıdır diye düşünüyorum. öte yandan türkiye'nin yönetiliş modelinin o günden bu yana pek az değişiklikle sürdüğüne ilişkin ipuçları bulunmaktadır. bu nedenle bu bilgilerin sözlükte bulunması gerektiğine inanıyorum:

    ii. abdülhamid'i tekrar meşrutiyeti ilan etmeye zorlayan ve onu 31 mart vakasından sonra tahttan indiren güç, genç asker ve sivil aydınlardan oluşan, başlangıçta gizli, sonra açık çalışan dernek.

    4 şubat 1902'de abdülhamit’in yönetimine karşı örgütlenen jön türkler, paris’te i. jön türk kongresi’ni topladı, terakki ve ittihat cemiyeti kuruldu.

    1906’da cemiyetin adı, ittihat ve terakki cemiyeti olarak değiştirildi.

    bu dernek ikinci meşrutiyet'ten sonra siyasal bir parti durumunu aldı. seçimleri kazandı. ama memleketi gereği gibi yönetemedi. parti ilk önce hükümeti kuramadı. perde arkasından ülkeyi yönetmeye kalkıştı. böylece doğan otorite boşluğu savaşlara neden oldu.

    enver paşa, talat paşa ve cemal paşa'nın yönetimindeki ittihat ve terakki partisi bu savaşlardan sonra yönetime doğrudan doğruya el koydu. ama iş işten geçmiş, trablusgarp tümden ve balkan yarımadasında elde kalan son yerler yitirilmişti.

    ittihat ve terakki yönetimi, ilk kez milliyetçi bir görüşe sahip bir yönetim kurmaya çalıştı ise de, deneyimsizliği nedeniyle bunda başarı sağlayamadı. sonunda en büyük siyasal hatasını işleyerek devleti birinci dünya savaşı'na soktu.
  • ittihat terakki'nin vatanı kurtardığını düşünmek, tayyip erdoğan'ın ülkeyi fethullahçılardan kurtardığını düşünmekle aynı niteliktedir. vazgeçtim, çok daha saçmadır. eşeği önce kaybettirip sonra buldukları da yok bunların.

    ama gece gece "minnettarız, bugün en azından bir vatanımız var sayelerinde" gibi şeyler okuyunca insanın hem uykusu kaçıyor hem efkar basıyor hakikaten, demek ki sizin torunlarınız da 2123 yılında dönüp tarihe baktıkları zaman, "tayyip erdoğan büyük adammış, ülkeyi fethullahçılar gibi korkunç bir tehditten kurtarmış" diyecekler mesela.

    ülkeyi hiç girmeyebileceği bir savaşa, üstelik yanlış tarafta sokup, (yeri gelmişken bir parantez açıp, ismet paşa'nın da savaş hakkındaki görüşünü yine ilber paşa'dan aktaralım: “görülüyor ki alman kuvve-yi askeriyesi ve fenni askeriyesi fazla güvenilir bir unsur değildir. ittifak yapılması ve harbe girilmesi uygun değildir.” parantezi kapatalım ceryan yapmasın.) milyonlarca insanı bok yoluna ölüme sürükleyip, milyonlarca kilometrekare toprak kaybetmeyi başaran bu örgüt, ülkeyi on numara kurtarmıştır gerçekten. tabii işgalden sonra da mütüş bir resistans sergilemişlerdir, resistansın kireçlenmemesi için calgon bile kullanmışlardır.

    bak çok ciddi söylüyorum, atatürk duysa bu ittihatçı övgülerini, lafa aynen böyle girerdi. ve hatta maliye nazırı cavid bey'in hatıratında naklettiği üzere, tam da bundan yakınmış, "biz çalışıyoruz çabalıyoruz, bunlar kendilerine mal ediyor" diye. yani te 1920'den cevap vermiş size, hakikaten ileri görüşlü adam.

    nitekim gerçekten de, güya "devletin bekası" için ülkeyi savaşa sokup devleti yıkan, ülkenin içine sıçtıktan sonra da siktir olup kaçan ittihatçı triumvira talat, cemal ve enver, yurtdışı faaliyetlerinde ve temaslarında mustafa kemal liderliğinde örgütlenen mücadeleyi "bizim elemanlar bir şeyler yapmaya çalışıyor" nazarıyla kendilerine mal etmeye çalışıp, vekaletsiz iş görmeye kalkmışlar, bolşeviklerle temaslarında ankara hükümetini temsil ediyormuş gibi kendilerini lanse etmişler, bu yüzden de ankara hükümeti moskova'ya bir kurye yollayıp bunların kendilerini temsil yetkisine sahip olmadıklarını açıkça bildirmek zorunda kalmış. o süreçler öncesi talat paşa ile atatürk'ün mektuplaşması epey ilginç: https://belleten.gov.tr/tam-metin/1609/tur açık bir şekilde hala iktidar için yanıp tutuşuyorlar, milli mücadeleyi nasıl kendimize mal ederiz de savaştan sonra dönüp tekrar ipleri ele geçiririz hesapları yapıyorlar kendi aralarında, atatürk de cevabında inceden inceden yediriyor mesajları.

    iktidar arzusuyla yemedikleri halt kalmayan bu zevatı aslına bakılırsa "devletçi" olarak tanımlamak bile zordur, bunlar ezeli maceracı komitacı kafasında, devletten anladığı şey çetecilik olan bir güruhtur. nitekim kendilerini de bir siyasi partiden ziyade çete olarak görmek daha makuldür. bugün onlara borçlu olduğumuz şey vatan değil, olsa olsa "devletin bekası" adı altında her türlü haydutluğu yapmayı meşru gören, türkiye'nin burnunun boktan çıkamamasının en büyük müsebbibi olan çeteci ideoloji ve gelenektir.

    yedikleri bütün haltların arasına bir soykırım suçu işlemeyi de sıkıştırmayı başaran bu zerzevat, savaşın kaybedilip mondros'un imzalanmasının hemen sonrasında ülkeden siktir olup kaçmadan önce de, tıpkı naziler gibi pek çok evrak ve arşivi imha etmiştir:

    "talat, enver, cemal paşalarla, beyrut valisi azmi, eski polis müdürü bedri, dr. nazım, dr. bahaettin şakir ve cemal azmi 8/9 kasım gecesi , bir alman denizaltısıyle istanbul'dan karadeniz'e açıldılar. umumi katiplerden mithat şükrü, harekete hazırken, talat paşanın arzusu üzerine istanbul'da kaldı. kafile boğaziçi'nde toplandı. talat paşa evvela ve bir bavul evrakla, arnavutköy kıyısında, bugün de ayakta olan bir yalıdaki dostuna geldi. bu evrakın, yalının alt katındaki ocakta yakıldığı nakledilir. hakikaten de, ittihat ve terakki iktidarına ait elde pek çok belge olduğuna ve cavit bey de hatıralarını, hemen günü gününe yazarak bize çok değerli bilgiler bırakmasına rağmen , merkez-i umumi'nin evrak ve vesaiki ortada yoktur." şevket süreyya aydemir, "makedonya'dan ortasya'ya enver paşa", 3. cilt, s. 468

    velhasıl, kendilerinden önceki bütün bir devlet mirasını bir kenara bırakıp bütün rezillikten ittihatçıları sorumlu tutmak da insafsızlık olur, ama bu zihniyetle hala hesaplaşılamamış olması bugünümüze de epey ışık tutuyor. emperyal hayallerle kanı kaynayan türkçü gençliğin şelale duygularının muharriki olarak bir işlev gördüğü kesin. ama bunların eline devleti bıraksan yine üç senede yıkarlar, ardından birileri iç anadolu ve karadeniz cumhuriyeti kurarsa onu sahiplenir, yeni savaşların ve yıkımların hayalleriyle çetecilik oynamaya ve vatan sevgisini kimseye bırakmamaya devam ederler.
  • ülkü ocağına benzetilen cemiyet. ülkü ocağı ile itc arasında bağlantı kurmak üç farklı durumda söz konusu olabilir; ülkü ocakları hakkında hiç bilgi sahibi olmamak, itc hakkında hiç bilgi sahibi olmamak, hiçbir şey bilmemek.
  • siyasi bir parti.

    yine gelmiş algıcılığına tükürdüğümün adamı ve bizim aptallar da onu debeye sokmuşlar.

    ey vatansever yurttaşlar, türk milliyetçileri, kim ki mesnetsizce ittihat ve terakki cemiyeti'ne sallıyorsa bilin ki türk ve türkiye cumhuriyeti devleti düşmanıdır. bakın şu herifin yazdığına, iyi okuyun: ittihat ve terakki kötüleyeceğim diye araya ermeni soykırımı yaptığımızı sıkıştırıyor, atatürk'ü kullanarak enver, talat ve cemal paşaları vatan haini gibi tasvir ediyor.

    evet, mustafa kemal ve enver pek de iyi anlaşamazlar. evet, enver paşa çanakkale'de mustafa kemal'i ziyaret etmez vs. ama mustafa kemal'in bütün terfilerinin altında enver paşa imzası vardır. evet, mustafa kemal paşa almanya yanında savaşa girilmesine karşıdır ama türkler'in savaşa girmemek gibi bir seçeneğinin olmadığını da bilir. 1. cihan harbi osmanlı imparatorluğu mirasını bölüşmek üzere çıkmıştır; ittihat ve terakki ingiltere tarafıyla da görüşmüş ama muvaffak olamamıştır(ş. süreyya aydemir'in enver paşa kitabında bu da yazar ama maari gibiler bunu yazmaz), ufukta osmanlı'yı bölüşmek için çıkan bir savaş varken tarafsız kalabileceğimizi ya da ingiltere yanında savaşa girebileceğimizi iddia edenler en hafif tabirle aptaldırlar.

    ittihat ve terakki'ye olan ilgiyi söndürmeye çalışanlar biliyorlar ki, ittihatçılık ruhu yükselirse ilk önce önünden vatan hainlerini süpürecektir. biliyorlar ki, ittihatçılık yükselirse sağda solda solcuyuz diye kürtçülük, ermenicilik yapamayacaklar. bu akıl fukarası türk düşmanları biliyorlar ki, türkiye cumhuriyeti devleti'nin fikri temellerini yusuf akçura, ahmet ağaoğlu ve ziya gökalp gibi ittihatçı, yani türkçü münevverler atmışlardır.

    emin olun, her nerede ittihat ve terakki'ye mesnetsizce saldıran varsa kafasında türk düşmanlığı tilkisi dolaşıyordur. evet, bu cemiyet sütten çıkmış ak kaşık değildir ama iddia edildiği gibi bir imparatorluğu yıkıp kaçan cemiyet de değildir. eğer bunların iddia ettikleri gibi olsaydı talat paşa berlin'de, enver paşa çegan tepesi'nde, cemal paşa tiflis'te kahpece şehit edilmezlerdi. tarihimizden çok iyi biliyoruz ki, eğer ortada bir vatan haini varsa batı onu kucaklar, kurşunlarına hedef almaz. bugün fetöcüleri kucaklayıp, sarıp sarmalayan batı, o gün de vahdettin'i bağrına basmıştır ama talat'ı kahpe kurşunlara hedef etmiştir.

    belgelerini buraya koymayacağım ama cumhuriyet bu üç paşanın da mirasına ahde vefasını gösterip hepsinin ailesini koruma altına almıştır. hepsi kayıtlı, altında atatürk imzalı belgelerdir, bir google araması ile basitçe bulabilirsiniz.

    ittihat ve terakki olmasaydı cumhuriyet olur muydu? olmazdı. nasıl olmazdı? okuyunuz:

    (bkz: makedonya'dan orta asya'ya enver paşa)
    (bkz: tek adam)
    (bkz: ikinci adam)
    (bkz: modern türkiye'nin doğuşu)
    (bkz: jön türk dönemi türk milliyetçiliği)
    (bkz: çankaya)
    (bkz: zeytindağı)
    (bkz: türk inkilabına bakışlar)

    velhasılıkelam, türkiye cumhuriyeti devleti, ittihat ve terakki'ye rağmen doğmamıştır, ittihat ve terakki'den tekamül etmiştir.
hesabın var mı? giriş yap