• "soru:ittihatçılığın bir ideoloji kadar bir kuşağın ethos’u olduğunu da söyleyebilir miyiz?

    cvp: kesinlikle! bugüne kadar ittihatçılığın düşünsel, zihinsel, epistemolojik ve tarihsel kökenlerine ilişkin pozitivizmden elitizme, sosyal darwinizm’den türkçülüğe ve komitacılığa kadar geniş bir spektrumda hangi ideolojik referanslardan beslendiği üzerine birçok şey söylendi, yazıldı ve çizildi. ancak bu fikriyatın ve siyasi entitenin erol şadi bey’in de belirttiği gibi aslında bir “ruh” olduğunu unutmamak gerekir. senin bahsettiğin ve nesilden nesile aktarılan bugün de bizim siyasi kültürümüzü kaplayan kuşak ethosunun ta kendisidir bu ruh. bu ruhun taşıyıcıları faniler için söz konusu ethos “vatanseverlik” olarak temayüz eder. bu kavram sevilen yer olan ‘vatan’ adına yapılan bütün eylemleri ‘haklı’ gösteren muazzam bir paravan işlevi görür. illegalite ve şiddet meşru ve mecburi siyasalara dönüşür. daha da önemlisi cezasızlık norm haline gelir."

    https://www.k24kitap.org/…-vatana-hizmet-etmek-4533
  • (bkz: #67051304)

    fransız yazar georges remond'un "trablusgarp ve sireneyka'da tol ve savaş notları / trablusgarp savaşı ve enver paşa" adlı çalışmasında yalın bir şekilde anlattığı adanmışlık ülküsü.

    "... maddî yönden bakıldığında türklerin, trablusgarp'ta büyük çıkarları yok. bu uçsuz bucaksız çöl, dörtte üçü harabeye dönmüş köyler, sıtmalı vahalar, göçebelerin çapuldan korunmak için sığındıkları ulaşılması zor yalçın kayalıklar, soğuğun, rüzgarın ve güneşin sırayla kasıp kavurduğu ve çoğu zaman suyun olmadığı böylesine fakir toprakları insanlar nasıl sever, canlarını nasıl feda edebilirler? elbette, başka yerde olduğu gibi, burada da mutlaka çıkarlar kadar, hatta onlardan daha çok insanlara yol gösteren fikirler ve duygular söz konusu. bu yolda 'büyük roma'nın yenilenme fikri, italyanlara trablusgarp fethiyle rehberlik ederken, arapları ve türkleri savunmaya kışkırtan fikir de, bu toprakların islam tarafından kutsallığı ve kafirlere ait olamayacağıdır." (s. 36)

    "... her şeyden mahrum, üstelik kendilerine yiyecek ve deve vermeyen arapların düşmanlığına hedef olan, trablusgarp'a çıkan türk askerleri için durum daha kötüydü. oysa, herhangi bir şey kazanmak için değil, sadece müşterek dinlerini korumak ve ülkelerine hizmet etmek için burada bulunan türkler, iyi askerler olduklarını, hain olmadıklarını göstermek gayesiyle ilk direnişi örgütlemeye başladıklarında yine ilk şehitlerini vererek, bazı başarılar kazanmaya başladılar." (s.72)

    "... 'öyleyse trablusgarp'ta bu araplarla ne yapıyorsunuz, fas'ta işiniz neydi?' diye sorduğumda genç türk yüzbaşısı 'italyanlar cezayir'e, tunus'a ve fas'a girmiş olsaydı sizin (fransızların) yapacağınız şeyleri biz şimdi yapıyoruz.' diye cevaplandırdı." (s.87)

    "...yavaş yavaş boyle, anatole france ve renan okumuş genç türk subaylarıyla, büyük çadırlı bedevilerle, troglodite berberileri arasında ortak hareketin nasıl mümkün olduğunu anlamaya çalışıyorum. türk ihtilal subayı ferhat bey 'biz dinî fanatikler değiliz, gördüğünüz gibi biz de, sizin devrimcileriniz gibi paçavralar içindeki sade vatansever ve yalın ayaklılarız. eğer istanbul hükümeti bizi terk ederse, varsın etsin! biz de, hükümetin memleket üzerindeki yetkilerini yitirdiğini ilan edip, trablusgarp cumhuriyetini kurar ve kendi gücümüzle müdafaa ederiz.' " (s.95)

    "... halil (kut) bey'e 'boğaz'da ya da paris'te görüşmek üzere kumandanım' dediğimde halil bey 'hayır, haıy mösyö, sadece elveda deyin, böylesi daha iyi. hepimiz burada kendini vatan davasına adamış fedaileriz. size randevu için söz veremem' diye itiraz ediyor." (s.113)
  • yirmi yılı aşan akp iktidarı'nın yarattığı siyasi iklimde recep tayyip erdoğan nasıl kendisini ikinci abdülhamid ile özdeşleştiriyorsa ona muhalif olan kimi çevreler de bir o kadar ittihatçılık ile özdeşleşme, ittihatçıların fikirlerini terennüm etme temayülündeler. cemiyet mensuplarının kısacık videolar ve siyah beyaz fotoğraflarda yaşayan karizmatik imajı, pek çok cemiyet liderinin gizem perdesi ile örtülü kalmış ve efsanelerle süslenmiş yaşamı, erol şadi erdinç'in leziz üslubu ile sarf ettiği "zulme karşı mukavemet" gibi sloganlar cemiyet mensuplarını özellikle öfkeli genç türkler için mitik birer kahramana, cemiyeti ise bir özgürlük savaşçısı ordusuna dönüştürüyor.

    oysa ittihat ve terakki iktidarını yaşamış olan entelektüellerin fikirlerine göz gezdirince kamuoyunun ittihatçılara karşı fikrinin pek de müspet olmadığını görüyoruz. nahid sırrı örik, yakup kadri karaosmanoğlu, halide edip adıvar ve hüseyin rahmi gürpınar'ın ittihat ve terakki devrini anlatan eserlerinde cemiyet özellikle rüşvet, adam kayırma, hizipçilik, zorbalık ve hatta siyasi cinayet gibi ithamlarla en ağır biçimde eleştirilir, ittihatçılar hürriyet için başkaldırmış kahramanlardan ziyade maddi menfaat ve siyasi hırslarla memleketin yarınını dahi tehlikeye atan bir haramiler ordusu olarak tasvir edilir.

    (bkz: yakup kadri karaosmanoğlu, hüküm gecesi)
    (bkz: hüseyin rahmi gürpınar, hakka sığındık)
    (bkz: halide edip adıvar, sinekli bakkal)

    edebiyatçıların gerçekçi olduğunu düşündüğüm bu tasvirlerini okuduktan sonra romantik çağrışımları kenara bırakıp gerçekçi bir kıyaslama yaptığımda ise ister istemez şu fikre kapılıyorum: akp iktidarı, abdülhamid'in istibdat rejiminden daha çok ittihatçıların egemen olduğu o günleri anımsatıyor.
  • son dönemde atatürk karşıtı olanların sık uğrak noktası olmuştur. profil resimlerine ittihatçi isimlerin resimlerini koyup atatürk karşıtlığı yapıyorlar.

    yalnız onların ittihatçılık anlayışı gerçek ittihatçılıktan ziyade din sosuna buladıkları milliyetçiliklerini(!) anti-kemalizm özelinde savunma çabası.

    ittihatçılar, despot abdülhamid'i devirerek anadolu modernleşmesinin ve demokratikleşmesinin önünü açmışlardır. ittihatçılık da bu yönüyle cumhuriyete giden yolun öncü fikirlerindendir.

    dertleri cumhuriyet rejimi olan sözde milliyetçi bu kesim ise tarihsel bağlamından kopuk bir ittihat anlayışı uydurup mustafa kemal ve devrimlerine savaş açıyorlar.
  • daha önce de yazmıştım... bu seküler milliyetçi/türkçü tayfa çok ciddi bir tarihi ve teorik hata yapıyor. o da şu kemalizm ve ittihatçılığı harmanlama çabası. halbuki kemalizm ittihatçıları ve onların ideolojisini yıkarak iktidar olmuştur. kemal paşa'nın eski bir ittihatçı olması da bu gerçeği değiştirmiyor. kemalizm ittihatçılığı sağlam düşünsel temelleri olmayan bir maceracılık akımı olarak görür. ne zaman ittihatçılar tasfiye edilir, kemalist rejim de ondan sonra kurulur. hatta bir kısım itthatçı idam sehpasına gönderildikten sonra diyelim... kemalist rejim altında yüksek mevkilerde bulunan eski ittihatçılar da yeni rejime açıkça biat etmiştir. bu garip harmanlama çabası biraz cehalet ve tarihi gerçeklerden sapma kokuyor doğrusu...
  • ittihatçılık bir siyasi terimden daha çok kimliktir. örnek verecek olursak atatürk ne kadar fikir ayrılığına düşüp, örgütten ayrılsa bile ittihatçılık karakteri devam etmiştir. enver paşa ile olan ilişkisi buna çok iyi bi örnek mesela. enver paşa istese atatürkün önünü çok defa keserdi, atatürkte mutlak otoriteyi aldığında enver paşaya istediği tarifeyi uygulayabilirdi ama aksine enver paşa hiç bi zaman onun önünü kesmedi, atatürk’te bir aksiyon almadı ona karşı. ittihatçılık bi karakter meselesidir, diğer sütü bozuk hiç bi topluluğa benzemez.
  • https://www.twitter.com/…status/1399432128916594691

    --- alıntı ---

    ittihatçılık bir siyasi görüş değil bir duruş, birbirini hiç satmamış dostların kardeşlik bağı, bir namus, bir ruh ve kader birliğidir. bunu en yeni anlayışla yeniden hakim kılmadan ülkeye kaybettiği enerjisini kazandıramayız. ittihadçının partisi, ilkeleri, inancı ve hedefidir.
    --- alıntı ---
  • rahmetli erol şadi erdinç üstadımızın deyimiyle zulme karşı mukavemettir.
  • "gerçi bu adamın bir ittihatçı olduğuna şüphe yoktu. çünkü ahmet kerim'e göre, ittihatçı kendine mahsus bir tipe sahiptir. düşük ve yumuşak bıyıklar, tuhaf bir ışıkla parlayan iki göz, hafif bir semizlik uzunca saçlar... bundan başka, ittihatçının, bir de tavırları, duruşu, bakışı, gülüşü vardır ki bunu kimse taklit edemez. bu tavırlarda sertlikle babayanilik, bu duruşta laubalilikle kibirlilik, bu bakışlarda ihtiras ile feragat, bu gülüşlerde ince alay ile külhanilik birbirine karışır.

    ahmet kerim bu 'nevi şahsına mahsus' sosyal örneğin bütün hususiyetlerini sezmekte o derece meleke sahibi olmuştur ki, tesadüf ettiği herhangi bir adamın ittihatçılığını anlamak şöyle dursun, bu ittihatçı hangi sınıftandır, bayağı bir kulüp üyesi midir? bir katibi mesul müdür? bir eli tabancalı militan mıdır, yoksa kesesini doldurmakla uğraşan iş adamlarından mıdır? hemen anlar ve bu anlayışlarında yüzde seksen yanılmazdı. bu meleke, ondan farenin kediyi sezişi gibi neredeyse 'sevki tabii' haline girmişti. onun içindir ki, bu adamın hüviyetini ona hemen belli oldu. ahmet kerim, zihninin içinde bunu bir kulüp azası sırasına koydu. hani şu vilayet ve belediye meclisi vs. gibi halk aza namzetleri'nin seçimleri sırasında ellerinde bir takım mühürlü kağıtlarla kapı kapı dolaşan bu kapıda bir tehdit ve azar savuran, o kapıda bir takım tatlı laflar eden veya bunların hiçbirini yapmayıp da herşey olup bittikten sonra, kulübün penceresinden seçim sandıklarının önünde yürüyenlere türlü yarenlikler yapan mahalle arası çığırtkanları yok mu, işte kerim, bu adamı, kati olarak, onlardan biri saydı."

    yakup kadri karaosmanoğlu, hüküm gecesi
  • tanıl bora, son yazısında ittihatçılığın son dönemde özellikle islamcı ve türkçü kanatdaki yansımaları üzerinde duruyor,

    http://www.birikimdergisi.com/…atcilik#.w-q47oqukee
hesabın var mı? giriş yap