• --- spoiler ---

    ivan her ne kadar nihilist bir karakter olarak gözükse de onun için aslında agnostik demek sanırım daha mantıklı olur, çünkü ivan’ın asıl meselesi tanrı'nın varlığı ve yokluğundan ziyade varlık ya da yokluğun kanıtlanabilmesi amacıyla rasyonel bir şekilde mantık yürütmektir. ivan’ı düşündüren temel mesele insanın hayatında tutarlı olabilmesi ve böylelikle vicdanen herhangi bir olumsuzluk hissetmeden hareket edebilmesidir.

    dostoyevski yazmış olduğu kitapta ivan karamazov ile herhangi bir şeyi tartışmanın son derece güç olduğuna dem vurur. tartışmaları kazanan, bilgi açısından hem kardeşlerine hem de kasabanın geri kalanına kıyasla son derece uç bir noktada olan ve kardeşi alyoşa’ya nazaran bağımsız olmayı, kimseye muhtaç kalmamayı yeğler ivan. her şeyin mümkün olduğunu iddia eden ivan kendini geliştirdikçe kendi bilgisinin ve gururunun esiri olur, bu gerçek ile yüzleşince de kafayı sıyırır. hatırladığım kadarıyla karamazov kardeşlerde bir söz çıkar dimitri'nin ağzından alyoşa'ya: "ivan'a dikkat et, o bizi aşacak diye.". yeri geldiğinde yamyamlığı da savunan ivan öncelikle kendi bilgisinin esiri, ardından da kurbanı olmuştur.

    her ne kadar ivan karamazov genel olarak nihilist diye tanımlanan birisi olsa da ben onu daha çok dostoyevski'nin budala* kitabındaki prens mışkin karakterine benzetirim. ivan’ın ağzından şöyle bir alıntı yapayım: "the more stupid one is, the closer one is to reality. the more stupid one is, the clearer one is. stupidity is brief and artless, while intelligence squirms and hides itself. intelligence is unprincipled, but stupidity is honest and straightforward." burada ufak bir parantez açarsak bildiğimiz üzere dostoyevski askeri mühendislik eğitimi almış birisidir. her ne kadar nietzsche dostoyevski hakkında -nerede okuduğumu hatırlamadığım- "dostoyevski kendisinden bir şey öğrenebildiğim tek psikologtur." demiş olsa da almış olduğu mühendislik eğitimi dostoyevski'yi öyle ya da böyle etkilemiştir. ivan'ın ağzından şöyle diyelim:

    "there have been and still are geometricians and philosophers, and even some of the most distinguished, who doubt whether the whole universe, or to speak more widely the whole of existence, was only created in euclid's geometry; they even dare to dream that two parallel lines, which according to euclid can never meet on earth, may meet somewhere in infinity. i have come to the conclusion that, since i can't understand even that, i can't expect to understand about god. i acknowledge humbly that i have no faculty for settling such questions, i have a euclidean earthly mind, and how could i solve problems that are not of this world? and i advise you never to think about it either, my dear alyosha, especially about god, whether he exists or not. all such questions are utterly inappropriate for a mind created with an idea of only three dimensions."

    ivan’ın sözleri ile ilgili kıssadan hisse yapacak olur isek:"eğer dünya tanrı tarafından yaratılmış ise, öklid geometrisi de onun tarafından yaratılmıştır."

    ivan mantık çerçevesinde düşünmeyi ve hareket etmeyi tercih eden birisi olduğundan ötürü yaşadığı problem eğer tanrı dünya’yı ve öklid aksiyomlarını yaratmış ise ivan’ın düşünce biçimi de büyük olasılıkla tanrı tarafından yaratılmıştır. öte yandan, insanın düşünce biçimi yaşadığı dünya, olaylara yaklaşımı mantıksal iken; ruhani dünya öteki tarafı dünya olarak algılamakta ve mantığın karşısına sezgiyi koymaktadır. ivan öklid geometrisi uyarınca bu durumu kavrayamamakta ve tanrı’nın varlığına dair soruyu bu dünyaya ait olarak görmemekte, insan algısının ise bu soruya bir cevap veremeyeceğini savunmaktadır. nasıl ki sokrat öncesi filozoflar varlığı algılamak için varlığı doxa* ya da logos* ile kavranabileceğini iddia ediyorlarsa, ivan karakteri bu düalizmin logos kanadını, alyoşa ve prens mışkin karakterleri ise doxa kanadını temsil eder. yan karakterlerin budala diye dalga geçtikleri prens mışkin duyular üzerinden hareket eden, empati kurabilen; fakat çağına göre kültürsüz bir insan olarak betimlenmişse ivan karamazov onun tersidir. yani ivan karamazov olaylara tamamen mantık süzgecinden bakmaya çalışır, öte yandan empati kuramaz ve olaylardan sıyrılır; olayların içinde kalmak istediği hâlde, mışkin budalası aslında ivan'ın bir bakıma olmak istediği karakterdir, çünkü insanlara karşı sevgi doludur ve onları ne olursa olsun sever, kimseden nefret etmez, empati kurabildiği için olaylarda kalır ve ona göre yorumunu yapar. diğer tarafta ise ivan olayları yorumlamak için olaydan sıyrılmak zorunda kalır ve bu sıyrılış tamamen mantık yolunu izlediği için, kendi duygusal durumlarında bile önceliğini usa dayandırarak sadece kendisi için değil komünitesi için mantığın duygularına göre öne çıkması ile birlikte onun olaydan kopması, ona olan ilgisini yitirmesine neden olur.

    ve ilginçtir sezgiyi reddeden ivan nedenselleştirip açıklayamadığı varlığı kendi sezgisinin ürünü olarak açıklar ve şöyle der: "and therefore i tell you that i accept god simply."

    tanrı’nın varlığını kabul etmesi ile birlikte ivan’ın sorularına çözüm bulamayışı da dallanıp budaklanır. ve tanrı’nın varlığını kabul etmesi ile birlikte ivan dünya’nın tanrı tarafından bir amaca uygun şekilde bilgece yaratıldığını ve dünya’nın öbür dünya için bir anlama geldiğini de kabul etmiştir. temel olarak tanrı’nın varlığını kabul etmesi, fakat bu dünyada kötülüğün var olmasından ötürü ivan dünya’nın ruhani bir uyum içerisinde olmasını reddeder; çünkü ona göre eğer kötülük var ise uyum kusursuz değildir.

    kitapta şuna benzer bir söz çıkar-hatırlayabildiğim kadarıyla- ivan'ın ağzından: "hiçbir şey anlamıyorum, anlamak da istemiyorum. olaylarda kalmak istiyorum. anlamamaya karar vereli çok oluyor, anlamak istersen olaydan sıyrılmak gerekir, oysa ben yalnız olayda kalmak istiyorum.". karamazov kardeşlerin en entelektüeli, en malumatfuruşçusu ivan aslında bir bakıma insanların olayları tarafsız bir şekilde yorumlamasının imkansız olacağını; çünkü herhangi bir insanda böylesine "tanrısal" bir erke sahip olmayacağını ve olaylardan sıyrılarak yapılan incelemelere nazaran olayın içinde kalıp yorumlamanın daha mantıklı olduğunu düşündüğünü belirtiyor. daha doğru bir ifade ile söylemek gerekirse yorum yapmak için ivan’ın olayları realize etmesi gerekecektir ve dünya’da kötülüğün var olmasına bir türlü anlam bulamayan ya da anlam bulmakta güçlük çeken ivan için bu durum son derece zordur.ve ivan’a göre belki de anlamamak, olaylarda kalabilmek alçakgönüllüğe atılan ilk adımdır, dolayısıyla da kabullenişe atılan adımdır. yine de ivan’a göre algılamak ve yargılamak insana verilen bir lütuf değildir belki de, bilakis insanı gururundan ötürü isyana teşvik eden temel unsurlardan biridir.

    "it’s not god that i don’t accept, alyosha, only i most respectfully return him the ticket." cümlesi ile tanrıya bakış açısını alyoşa'ya söylemiştir ivan. prens mışkin saf, temiz ve neredeyse tanrısal bir karakterdi tıpkı ivan'ın kardeşi alyoşa gibi. öte yandan, ivan'ın kardeşi alyoşa olaylara insanların gözlerinden bakmayı denerken ve bunun için çaba gösterirken mışkin olaya bir tanrısallık katar, safça ve sevgi dolu bakar. mışkin gibi saf, sevgi dolu bir karakter saflığından ve insanlara karşı duyduğu sonsuz sevgiden ötürü diğer insanların eğlencesi olur ama. ve diğer insanların budala, dingil, dangalak, hödük vs olarak damgaladığı bu karakter empati kurabildiği için diğer insanların mutsuzluklarına neden olur. çünkü dostoyevski göre insanlar yazarın büyük enginizasyoncu bölümünde de belirttiği gibi isyankârlardır ve onlara göre hürriyet tam olarak bir iman hürriyeti değildir. musevilere göre tanrı karar veren, gözeten kişi iken; hristiyanlara göre tanrı sevgi ve merhamettir; müslümanlara göre ise rahman ve rahimdir yani esirgeyen ve bağışlayan. inançlı bir hristiyan olan dostoyevski tanrı'nın gerek ivan'ın büyük enginizasyoncu isimli tiradında, gerek staretz zosima'nın ölmeden önceki konuşmasında, gerekse prens mışkin üzerinden sevgi ile özdeş olarak düşündüğünü insanlara göstermiştir. bu üç karakterden ilki tanrı'nın sevgi dolu olduğunu, ama o sevginin, yani insanlara onlara kıyamayacak kadar duyduğu sevginin insanların o'nun adı üzerinden harekete geçerek neler yapılacağını göstermiştir ve belki de yazarın diğer kitabında alyoşa gibi bir karakterin başından geçenleri gözler önüne sunduğu mutlak sevgi dolu bir karakterin insanlığın başına neler getirebileceğini göstermiştir. ivan'a göre insanlar özlerinde kötüydü ki bunu büyük enginizasyoncu bölümünde "çünkü, ancak şimdi ilk defa olarak insan mutluluğunu düşünmek mümkün oldu. insanlar isyancıydı; isyancılar mutlu olabilirler mi?" şeklinde belirtir. ivan’a göre daha sonra tiradında alçak ve basit olarak betimleyeceği insanlar inandıkları sevgi dolu tanrı’yı algılamaktan acizdirler ve enginizasyon yarın o peygamberi(isa peygamber)’i yakmaya başlayınca koşarak odun getirecek olanlarda yine o insanlardır(bkz: sancta simplicitas), yani isa’nın onlar için canını feda ettiği insanlar olacaklardır.
    bütün bu düşüncelerinde sonra ivan’ın kararsız kaldığı nokta daha önce de belirtmiş olduğu üzere yaşamın absürtlüğüdür. kimsenin suçlu olmadığı ve insanların acı çektiği, kötülük gördüğü yeryüzünde yaşamak onun için yeterince mantıksızdı. bir nevi ivan karamazov anlamlı bir şekilde acı çekmeyi reddediyordu, özellikle de acı çeken kişi masum ise. ivan’ın reddettiği algı, hakedilmemiş acıyı meşru gören algıydı. ve ivan insanların çektiği acıların tamamen düzelemeyeceğinin farkındaydı. dolayısıyla ivan, tanrı tarafından yaratılmış olan dünyada insanların acı çekmesi konusunda kimsenin sorumlu olmayacağı iddiasında bulunuyordu. böylelikle yaşam hakkındaki soruları cevapsız kalıyor ve ivan kendisine bir çıkış noktası bulamıyordu.
    --- spoiler ---
  • karamasov kardesler'den biri. uvey kardes smerdyakov'u da sayarsak, dort karamasov'un en entelektuel, en kafasi karisik ve en geveze olani. kitap boyunca konusur durur. dmitri ne kadar davranan bir karakter ise, ivan da o kadar konusan bir karakterdir.

    "avrupa'ya gidecegim, alyosha. buyuk adamlarin mezarlarini ziyaret edecegim", diye baslayan tiradi ve buyuk engizisyoncu hikayesi meshurdur. bir de dostoyevski'nin varoluscu hesaplasmalarina rast gelip "tanri oldu, artik her sey mesrudur" buyurmustur ki, bu da romanda bir cinayetin islenmesine neden olmustur.
  • alyoşa ideal bir karakterdir; neredeyse insanüstüdür. diğer yandan, ivan karamazov daha kaotik, daha "gerçek"tir. kimi zaman boş, çoğu zaman da hakkaten hoş konuşur. özellikle "başkaldırı" bölümünde alyoşa'ya söylediklerine dikkat:
    (ki o bölümün tamamı enfestir aslında)

    "hiçbir şey anlamıyorum, anlamak da istemiyorum. olaylarda kalmak istiyorum. anlamamaya karar vereli çok oluyor, anlamak istersen olaydan sıyrılmak gerekir, oysa ben yalnız olayda kalmak istiyorum."

    karamazov'ların en entelektüeli, klasik entelektüel tanımının temeline dinamit döşeyen cümleler kuruyor: "anlamak istersen olaydan sıyrılmak gerekir, oysa ben yalnız olayda kalmak istiyorum". ivan, hani o övgüler düzmeyi pek sevdiğimiz "gözlemci kişi" kimliğine bürünmek istemiyor, olay veya insan nesneli "süper analizler" çıkarmak istemiyor. "bir seviye yukarı atlama" simulasyonunu reddediyor; vazgeçmiş. olaylarda kalmak istiyor.

    ivan karamazov çok çok ilginç bir karakter ve hatta diyebilirim ki neredeyse alyoşa'dan daha ilginç, daha samimi. defalarca okuduktan sonra "oha!" patlatmadan edemediğim, bir klasiğe, bir ustaya gerçekten çok yakışan cümlelerin sahibi o. heyt be ivan, du bakalım neler söyleyeceksin daha..

    (edit yakındır, şimdilik yolla bakalım)
  • zannımca dostoyevski'nin yarattığı en derin karakterdir.
  • "ölümsüzlük yoksa erdem de yoktur, öyleyse her şey meşrudur" demiş adam. sonra lafını yedi mi yemedi mi karıştırmamak lazım, ama şimdi sözlükte yazar olsa da şu ateist-dinci eksenli tartışmaları görse "sikerim erdeminizi de ölümsüzlüğünüzü de.." derdi muhtemelen. büyük adamdı.
  • en karizmatik roman karakterlerindendir kendisi.

    dostoyevskinin en girift karakteridir. sadece engizisyoncu hikayesi bile yeterli. hele bir de üstüne hiçbir şeyi anlamak istemiyorum tiradı eklenirse o zaman bu adamın kafayı hangi noktada kırdığı daha iyi görülür.

    ivan şeytanın bile kaçtığı kişidir.
  • karamazov kardeşler'in en derin, en sarsıcı karakteridir. soğuk ve mesafelidir, ama konuşmaya başladığında durdurulamaz, dostoyevski dehasının bütün derinliğini yansıtır sözleriyle. alyoşa ile yediği yemek, smerdyakov'la yapılan görüşmeler, şeytanla kavga gibi romanın en unutulmaz bölümlerinin taşıyıcısıdır. kimine göre bir cinayetin fikir babası, kimine göre kendisini sinsi sinsi saran ateşli bir hastalığın kucağındaki zavallıdır.
  • kendisi hakkında tanım yazmak istemeyen, amma velakin seçilmiş nick ile cinsiyeti karıştıranlar yüzünden açıklama yapmak zorunda kalan kadın yazar.
  • seviyorum ben bu adamı. (tanrı ile kavga eden insanlar hep ilgimi çekmiştir.)

    sekiz yaşındaki bir çocuk, bir çiftlik ağası tarafından -köpekleri eşliğinde- av hayvanı gibi kovalanıyorsa, tanrı bana "ben buradayım!" demesin benzeri bir laf eder karamazov kardeşler'de.

    kim aksini iddia edebilir ki demeyeceğim -aksi halde bu güzel başlık bir sürü gereksiz entry ile dolar.
  • "benim anlayamadığım tanrı değil, yarattığı dünya."

    rus edebiyatının en derin karakteridir.
hesabın var mı? giriş yap