• katalan yazar alex rovira'nın okuyucularında yaşamaktan keyif almayla ilgili farkındalık yaratmayı amaçlayan bir kitap olmuş. hayatımın pek de iyi olmayan bir döneminde okuduğum bu kitap, belki de aklımın başka yerlerde olmasından belki de kitabın çok tek düze, sıfır yenilikçi bir kitap olması nedeniyle sadece okudum bu kitabı; içine giremedim, kendimi bulamadım. anlatılanlar hiç bir etki yaratmadı. kendimi bir düşünürün, bilginin ya da bir felsefecinin satırlarını okuyormuş gibi değil de gazete köşelerinde nasihat veren ya da pazar eklerinin yazılsa da olur yazılmasa da kıvamındaki yazarlarını okuyormuş gibi hissettim.

    ama yine de merak edip okumak isterseniz önce şuraya bakın... alıntılar hoşunuza giderse kitabı alıp okuyabilirsiniz.
  • ''günün birinde bir krala, armağan olarak iki şahin yavrusu sunulur. kral, olanları eğitmesi için bir şahin terbiyecisine verir. bir kaç ay sonra usta terbiyeci krala, yavrulardan birinin kusursuz bir şekilde eğitildiğini, ancak diğerine ne olduğunu bir türlü anlayamadığını söyler. ikinci yavru saraya geldiği gün tünediği daldan hiç kıpırdayamamıştır, öyle ki yiyeceğini bile ayağına götürünce yer.

    kral, saraya zamanın en iyi hekim ve şifacılarını getirtir, fakat hiçbiri kuşu uçurmayı başaramaz. görevi saray ahalisine verir, ancak durumda yine en ufak bir değişiklik olmaz. son çare olarak tebaasına haber salar ve ertesi sabah şahin yavrusunun bahçede uçtuğunu hayretler içinde görür.

    ‘bu mucize kimin eseriyse bulup getirin bana!’ diye emir verir kral. derhal huzuruna bir köylüyü çıkarırlar.

    kral, ''şahin uçuran sen misin? nasıl yaptın? büyücü müsün sen?'' diye art arda sorarak, anlamaya çalışır işin sırrını.

    köylü, kralın karşınıza çıkmanın verdiği tedirginlik ama yaptığı şeyin doğruluğu ile titrek sesle yanıtlar: “hoşnutlukla, zor olmadı kralım. tünediği dalı kestim yalnızca. yavru da, kanatları olduğunu fark edip uçmaya başladı…”

    kısacası hayatta yaşadığımız olaylar için neye göre iyidir; neye göre kötüdür diyebiliriz? bazı kötülükler oldukça acı bir tecrübe yaşatsa da aslında bu durum bizi kendimize getirir ve bizde bir farkındalık yaratır.
  • doğru malzemelerin doğru şekilde ve dozda kullanılmasıyla ulaşılan çok değişkenli bir deneyin başarılı sonucudur iyi hayat.
  • islam dini üzerinde konuya bakmak gerekirse:
    her medeniyetin ısrarla kendi tarzında ifade etmeye gayret ettiği bir mühim konu.
    mesela modernite tarif ediyor, sosyalist tavır ifade ediyor, kapitalist ifade ediyor, orta çağ hristiyan katolikler tarif etmiş, islamda tarif ediyor. islam medeniyet tasavvurunun iyi hayattan kastı rızayıba tahsil eden bir hayat. bunun iki basit formülü var birisi hakka muhabbete ibadet etmek diğeri mahlukata şefkatle hizmet etmek islam medeniyet tasavvurunun iyi hayattan kastı bu. genel kriter bu ölçüye göre biçimlenmesini her dönem kendine göre yapıyor.
    ekleme: yalnızca islam üzerinden bakış açımı şuan eksik buluyorum ve arttırıyorum;
    kadim felsefeciler iyi hayatı erdem ve değerlerle barışık bir hayat olarak tanımlamışlar ancak modern zamanlarda iyi hayat dediğimiz zaman daha hedonistik daha insanın anlık hazlarına hitap eden haz parçacıklarının hiç elden kaçılmaması gereken şeyler olduğu yönüne bir savur yerleşmiş. günümüz toplumuna baktığımızda diyor ki niye ben bugünü her anı tıka basa lezzetle doldurmayayım? maddi lezzetlerle beni alıkoyan şey ne? dolayısıyla burada bir hedonizme kayış oluyor. ama olmuyor ceset toprak beslendiği haz başka kalbin beslendiği haz başka. aristoya geri dönecek olursak aslında bir nevi haklıydı sadece zaman değişti yukarıda bahsettiğim erdem ve değerleri kastediyorum. insanda duygu ve akıl alanı ve vicdan ve hafıza var bunlar çok mühim şeyler dolayısıyla insan sadece bir kanalda giden su gibi değil. antik yunandaki değerler başka orta çağ hristiyanlardaki değerler başka islamdaki değerler başka modernist değerler başka. hedonizm modernist bir değerdir. peki değişen değerlerle mutluluk oluyor mu olmuyor biz bunu modernitenin gelmiş noktada bugün gördük.
    hedonist yaklaşıma uyan anlık zevkleri bize pompalayan batı medeniyeti ve katı seküler tarafından bombardımana tutulmuş durumdayız bu sosyokültürel alanda geniş bir yayılım göstermiş durumda her anlamda. yeni nesil kültür yozlaşması ile burun buruna gelmiş durumda ve bu işin normali olarak tanımlanıyor en tehlikelisi bu şekilde kabul görüyor. (bkz: sosyal medya, mecralar)
    konuyu dağıttım affedersiniz dönecek olursak;
    artık dönmek istemiyorum konu hakkında naçizane diyeceklerim bunlar.
  • bildiğimiz kadarıyla sokrates nasıl iyi yaşanır sorusunu one çıkaran ilk filozoftur. ona göre iyi bir hayat kendini tanımayla gerçekleşir. aristo beceri yeteneğinin mukemmeliyetine, katolik filozoflar tanrıya duyulan sevgi ve teslimiyete, hume istenen bir şeyin tatminine, bentham mümkün olduğu kadar çok zevke bağlı olduğunu söylemiştir. kuskucular ise bir hayatın başka bir hayattan gerçekten iyi olabilecegi fikrinin dini bir safsata olduğunu söylemektedirler.

    açıkçası bu görüşler ve inançlar belirsiz olsalar da bir hayatı neyin kötü yaptığı değil de iyi yaptığı ile ilgili olmalari sebebiyle dikkate değerdirler.
    iyi bir hayat için senin yaptiklarin kadar sana verilen hayatin da yani başlangıcının da önemi vardır. ve senin de bu başlangıç sebebiyle bazen mecburi istikametlerin olacaktır. başlangıç noktalarımız farklı bu sebeple yollarınız herbirimizin farklı istikamette başlayıp farklı seçimlere evriliyor. hepimiz sectiklerimizi yaşadık ve yaşıyoruz.
    jung: "ben başıma gelen şeylerin toplamı değilim, ben olmayı seçtiğim şeyim" demis. bu söz iyi hayati doğrudan tanımlamiyor ama ne olduğumuzu tanımladığı için önemli ve de sanki sokrates'in iyi hayat tanımın götürüyor bizi: "kendini tanı."
hesabın var mı? giriş yap