• güç gösterisi.

    birine iyilik yapabilmen için o kişinin o konuda senden daha aşağıda olması gerekir. birine para veriyorsan o kişiden maddi anlamda daha güçlüsündür, birinin derdini dinleyip çözüm üretiyorsan onun çözüm bulamadığı o konuda sen ondan daha akıllı ve/veya tecrübelisindir. birini neşelendiriyorsan o kişiden ruh hali olarak daha güçlü bir konumdasındır. okul arkadaşına tezinde yardım ediyorsan ondan daha bilgilisindir. bu böyle gider.

    böylece hakim olma isteğin tatmin olur. karşındaki insanı iyiliğinle ezersin. hele iyilik yapıp denize atıyorsan mütevaziliğin ve erdemli kişiliğinle bir kere daha ezersin. iyilik yaptıktan sonra midende hissettiğin o sıcaklık da en güçlü olmanın verdiği hazdır.

    iyi biri olmak seni mutlu eder çünkü o iyiliğin içinde pek çok sıfat vardır; zeki, yardımsever, güçlü, tecrübeli, bilgili, mütevazi... zaten bu özellikleri haiz olmasaydın iyilik yapamazdın, değil mi?

    bir doktor yaptığı işten büyük haz duyar. neden? tanrıyı oynama imkanı vardır da ondan. aynı tanrı gibi insanların ölümünü ve yaşamını elinde tutar.

    bir psikolog yaptığı işten büyük haz duyar. neden? manipüle etme ihtiyacını karşılar da ondan. karşısına bir insan gelir ve o psikolog o insanın duygularını, düşüncelerini, kişiliğini alıp yerine yenilerini koyar. artık hakim olan odur.

    insanlar diğer insanların yüzündeki gülümsemenin onların eseri olduğunu bilmekten mutluluk duyar, çünkü eğer o insan diğerini yönetemeseydi yüzündeki somurtmayı alıp yerine gülümseme koyamazdı.

    şimdi bir de kötülük olarak addedilen davranışlara bakalım. insanlar diğer insanların gözyaşlarının onların eseri olduğunu bilmekten de haz duyar. hepimiz duyarız. yalnızca bunu bilinçaltına gömenler ve gömmeyenler vardır. insanlar zarar vermekten hoşlanır. insanlar birbirlerini korkutmaktan hoşlanır. insanlar birbirlerini ağlatmaktan hoşlanır. güçlü hissettirir.

    kötülük de zevk verir. ve yine iyilikte olduğu gibi kötülüğün de içinde birçok sıfat bulunur. zeki, güçlü, tecrübeli, bilgili... bu özelliklere sahip olmalısın ki kaliteli bir kötülük yapabilesin. bunlar daha nötr sıfatlardır. franz kafka da zekidir ted bundy de, atatürk de güçlüdür hitler de.

    yardımseverlik, mütevazilik gibi sıfatlar ise oraya buraya çekilemez, mutlak pozitif sıfatlardır. bu yüzden iyilik daha çok ve daha keskin sıfatlar barındırır, bundan dolayı da insanlar iyilik yaparak tatmin olmayı kötülük yaparak tatmin olmaya tercih eder. kötülüğün en çok tatmin ettiği sıfatlar da güçlülük ve zekiliktir, bu neden dolayı zeka ya da güç sevdalısı insanlar kötülüğü daha çok tercih eder.

    şimdi yukarıda yaptığımız gibi bir katili ele alalım. bu katil de aynı bir doktor gibi yaptığı işten büyük haz duyar. neden? çünkü o da aynı bir doktor gibi tanrıyı oynama fırsatı bulur. ölümü ve yaşamı elinde tutar. bu yüzden kötülüğün daha doğrusu güç arayışının sınırına gelmiş insanlar cinayet işler.

    tecavüz de aynı şekilde bir güç arayışıdır. tecavüzcülerin çocukluklarında istismar hikayesi bulundurmaları tesadüf değildir. çünkü o tecavüzcünün gücü küçükken elinden alınmıştır, baskılanmıştır. büyüdüğünde ise gücü tekrar ele geçirmek istemiştir. bu kez baskılayan o olmak istemiştir. tecavüz esnasında, öncesinde ya da tecavüzün ardından yapılan hakaret, işkence, cinayet ve benzeri eylemler de yine gücü ele geçirmek amaçlıdır. istismara uğrayan bir kadının erkeksi davranmaya başlaması, saçlarını kesmesi ya da seksapalitesini ön plana çıkarması da.

    erillik ataerkil toplumlarda her zaman gücün sembolü olmuştur. istismara uğrayan bir kadın da kadınlığı yani güçsüzlüğü yüzünden istismara uğradığını düşünecek ve bu güçsüzlükten kurtulmak için karşı cinse yaklaşmaya çalışacaktır. onun gücünü elinden alan insanın cinsiyetini, onun gücünü isteyecektir. ya da tam tersi kadınlığını ön plana çıkarıp cinsellikte güç sahibi olmak, etkilenen değil etkileyen, seçilen değil seçen, domine edilen değil dominant olan olmak isteyecektir.

    ve insanları sürekli manipüle eden, yalan söyleyen bir insan da bir psikologdan farklı sayılamaz. onun da tek istediği daha güçlü olan olmaktır. biri tatlı yalanlar söyler, diğeri işine gelen yalanı, o kadar.

    iyilik ve kötülük biri lens takmış, saçını boyatmış ve bronzlaşmış ikiz kardeş gibidir. özüne inerseniz, o lenslerin ardındaki rengi görürseniz, farklı olmadıklarının da ayrımına varabilirsiniz. bazıları gücü ele geçirmek için bir insana tecavüz ederken, bazıları ülkelerin başına lider olup milyonlarca insana tecavüz eder.

    tecavüzcü de aynı şeyi istemektedir, tecavüz sonrası mağdurun yaralarını sarmaya çalışan arkadaş da.

    iyilik dediğimiz şey freud'un yüceltme olarak adlandırıdğı savunma mekanizması ile yüceltilmiş kötülüktür.

    neydi yüceltme? toplum tarafından hoş karşılanmayacak içgüdülerin toplum tarafından hoş karşılanacak şekilde dışavurulması. mesela çocuklardan hoşlanmayan bir kadının sokaktaki çocukları dövmek yerine disiplin kurulu başkanı olup çocuklara kök söktürmesi.

    mesela şiddete eğilimli bir insanın kesip biçmek için cerrah olması. bombalardan hoşlanan birinin bomba imha uzmanı olması. iyilikler de böyledir. kabul görmeyenle kabul göreni değiştirir ve tatmin oluruz.

    bazıları karşılıksız yapılan iyiliklerin insanı ne kadar mutlu ettiğinden söz etmiş. bu da bir karşılık değil mi? mutlu olmak. hafife alınacak bir çıkar mı, zaten bütün çıkarlarımızın gittiği yer mutluluk değil midir? ne yapıyorsak mutlu olmak için yapmıyor muyuz?

    eğer o karşılıksız (!) iyilikler sizi mutlu etmeseydi yapmazdınız, bu kadar.
  • iyice midem bulanmaya başladı şu laftan..
    sağda solda ne kadar sık duyar oldum bu ara, hayırlara vesile..

    kişilerin, zaten yapmaları gereken şeyleri ayrı bir kategoriye yerleştirerek "seçmeli" hale getirmeleri ve toplumun genel geçer kabullerini normalleştirerek bu az evvel işkembelerinden uydurdukları kategoriyi genel geçer kabullerin üzerine çıkarıp kutsamaları sonucunda dokunulmaz hale geliyor adım adım..

    öyle dokunulmaz halde ki artık bu eylemi * gerçekleştirmek "özel" bir tavır, duruş, aksiyon haline dönüşüyor.. seçilmiş güzel insanların lûtfettiği istisnaî bir hareket tarzı gibi algınlanır oluyor..

    bu istisnadan nasibini alamadığına inanan "sıradan" insanlar da, sıradan hayatlarına toplumun genel geçer kabullerine sarılarak devam ediyorlar..

    ve tabii, "iyilik yapmak" denen olguyu da bol bol övmeyi, ara sıra da olsa "iyilik" lûtfedip kendi sakatlanmış vicdanlarını sıvazlamayı ihmal etmeden..
  • "karşılığını veremeyecek birine bir iyilik yapmadıkça mükemmel bir gün yaşamış sayılmazsınız." john wooden
  • bir davranis bicimi. sonunda hayat tarziniz haline de gelebilir...

    bir sozlukcuyle aramizda gecen bir yazismanin silinip gitmesine gonlum elvermedi. buraya tasiyayim dedim:

    bana soru:

    insanlarin yaptigin iyiliklerin farkinda olmalari ne güzel. sahsen, her ne kadar "iyilik yap denize at, balik bilmezse halik bilir" deseler de bazen yaptigim iyilige deger verilmedigini görünce üzülüyorum. hani karsiliktan degil de minnetten bahsediyorum. biri "bana iyilik yapilmisti, ben de baska birine iyilik yapayim" diye düsünse ben mutlu olurum. ama bazi insanlar o kadar benmerkezci oluyor ki, digerleri ona yardim etmek/iyilik yapmak zorundaymis gibi davraniyorlar. sana isleri düstügü sürece orda ol ama sakin sen onlardan yardim talep etme. böyle insanlar iyilik yapmaya devam etmeye engel degil elbette ama insan yine de kendine sormadan edemiyor ben nerde yanlis yapiyorum diye.

    sana da oluyor mu böyle?

    benim cevabim:

    bana da oluyo aynisi…

    zaten iyilik yapan yurek, onun karsiligini bekleyerek yapmiyo. bekledigi bi kuru tesekkur, yapilan bi iyiligin “teslim” edilmesi. ıyiligin muhatabi bu kuru tesekkuru ve teslimi de esirgediginde, iyilik yapan yuregin sevki kiriliyor. ınsanlarin iyilik yapilmaya degmedigini dusunmeye basliyor.

    bu noktada tagore’u anmadan gecmeyelim: “dogan her bir bebek, tanri’nin, insanlardan hâlâ umidini kesmediginin gostergesidir” demis.

    ozellikle “y kusagi” senin dedigin gibi. ıngilizcede bi laf var ya hani, “don’t take it for granted” diye, aynen onun gibi, yaptigimiz iyilikleri, sanki vazifemizmis gibi algiliyolar. kiymetini de bilmiyolar. ıngilizcedeki ungrateful kelimesi senin kastettigin insanlar icin cok uygun. minnet duymayan demek.

    ben nankor kelimesinin inkar kelimesi ile akraba oldugunu sanirdim. ama nisanyan ustadin bildirdigine gore, nankor arapca degil farsca imis ve ~ fa nankur a.a. § fa nan ekmek + fa kur görmez › kör1 seklinde bir etimolojisi varmis. bunu gene de ironik buldum.

    diger bir ironi de, nankör kelimesi ile bonkör kelimesi arasindaki kafiye. ~ fr bon coeur iyi yürekli § fr bon iyi + fr coeur yürek › bono, kör2

    ama arada kadirsinas olan istisnai insanlar var ve yapilan iyiligi omur boyu unutmuyor, her firsatta dile getirip, medyun-u sukran olduklarini ifade ediyorlar. ben onlardan biriyim mesela…

    ben iyilik yapmaktan tamamen vazgecersem, o istisnai insanlara haksizlik etmis olacagimi dusunup, iyilik yapmaya devam ediyorum. tabii o siralardaki halet-i ruhiyeme de cok bagli bu. bazi donemlerde, ben de en benmerkezci yaratik haline geliyorum hayatta kalabilmek icin.

    ote yandan, soyle de bir guzellik var: iyilik yapmanin seni iyilestiren bir yani var. nasil yunus dervis, (bkz: düşmanımız kindir bizim) dediyse, aristoteles de, (bkz: fakirliğin en kötü yanı verme hazzını tadamamaktır) demis.

    seni iyilestirmesinden kastim, aynen sarmisak yemek gibi, sogan yemek gibi, yogurt yemek gibi, sana iyi gelen bir etkisi var iyilik yapmanin. sen iyilik yaptiktan sonra yuregine dolan sicak tatmin duygusunun senin ruh ve beden sagligin uzerinde olumlu etkisi var. kalbin, sadece kan pompalayan mekanik bir organ degil, fakat ayni zamanda bir endokrin organ, yani hormone salgilayan bir bez oldugu, bilimsel olarak ispatlanmis durumda. ıyilik sonrasi kalbimize dogan sicak hislerin de, bize iyi gelecek hormonlarin, kalbten salgilanmasi olduguna inanmak istiyorum. yunus dervis’in “dusmanimiz kindir bizim” dizesiyle kastettigi hakikatin tersi soz konusu burada. kindar insanlarin sagliklari bozuluyor. kindar insanlarda otoimmun hastaliklarin daha cok gorulup gorulmedigi konusu arastirilmaya deger. belki de coktan arastiran olmustur. sozunu ettigim sey, klinik arastirma, bilimsel arastirma.
    ama sana sunu da soyleyeyim, klinik arastirmalarda, bilimsel arastirmalarda, 100 denek, 1000 denek kullanilabiliyo en fazla. halbuki, yunus dervis felsefesinin, antik yunan’in ve bilhassa 10 bin senelik cin medeniyetinin, asirlar boyunca milyonlarca kisi uzerinde musahade ettigi hakikatlerden yola cikarak imbiklerden binlerce kere suzulmus tecrubelerini bize aktardiklari sozler o atasozleri, dizeler, ogretiler… onlara demode, pasli, kuflu, naftalin kokulu muamelesi yapmak, insanligin en buyuk gafleti olur.

    hazreti muhammed’e sormuslar, “ya muhammed! ıslamiyete nasil girilir?” diye, hazreti muhammed, tek kelimelik bir cevap vermis: “merhametle”…

    ****

    ekleme:

    duyuruya biri bi soru sordu. 'evdeki herkesin yardımcı meleği benim' cümlesiyle başlıyor, 'neden böyle oluyor? ben baştan böyle alıştırdım herkesi diye mi? haksız mıyım bozulmakta? abartıyor muyum yani?'

    cümleleriyle bitiyor.

    ona verdiğim cevâbı buraya yabıştırmak istedim:

    siz mükemmeliyetçisiniz. bu özelliğinizden uzaklaşmazsanız, hayâtınız ve evliliğiniz zor geçecek.

    insanların kişilik özellikleri vardır. kardeşler ve anne-baba ile kıyaslandığında bu kişilik özellikleri çok farklılık gösterir.

    ablanız, size nazaran dünya sikine ahiret taşşağına bir karaktere sahip ve bencil. bu bencilliği ona zarar verecek ileride. ama bunu konuşmayla filan çözemezsiniz. hayat, ablanıza bencil olmaması gerektiğini, burnunu kum havuzuna sürte sürte öğretecek! laf dinnemez, laftan annamaz.

    1. ön kabulünüz şu olacak: insanları değiştirmek çok zordur. kendinizi değiştireceksiniz. başkalarını değiştirmeye kasmayacaksınız.

    2. insanlardan beklentilerinizi minimize edeceksiniz. asgari düzeyde tutacaksınız.

    3. 'hayır' kelimesi, yerinde ve dozunda kullanıldığında çok faydalı bir eserdir. kalb kırmadan reddetmenin orusbusu olacaksınız. aksi takdirde hayâtınız büyük bir hayal kırıklığı hâline dönüşür. bencil olmayacaksınız ama yerinde ve dozunda olmak şartıyla, kendinize öncelik vereceksiniz. önce can, sonra cânan! 4 kelimeyle bitirmiş herif işi!

    4. bir işi yapmanın tek bir yöntemi yoktur. her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır. sizin kafanızdaki şablona uygun yoğurt yemeyen yiğitlerden tiskinmeyin!

    5. mükemmel, iyinin düşmanıdır.

    6. siz bu kadar fedâkâr, ince düşünceli ve 'genel verici'siniz diye, herkesin sizin gibi olmasını, sizin gibi davranmasını beklemek bayaa bi romantik yaklaşım. lütfen aramıza, realist dünyaya geri dönün! eşşek olmaya devam ederseniz, semer vuran çok bulunur! insan kullanmak, insannarın ev sevdiği şeylerdendir.

    bu dediklerimi yapmazsınız, mutsuz olur ve çok ağlarsınız hayatta...
  • dışardan bakıldığında başkalarına yardım etmek amaçlı gibi görünen ama aslında kişinin kendi manevi tatminini tatmak amaçlı yapılandır.hepimiz iyi bir insan olduğumuzu hissetmek isteriz zaman zaman,kimseye anlatmadan yaparız iyiliklerimizi çoğunlukla ama gene de kendimiz için yaparız.gece uyumadan önce vicdan muhasebesi yaparken kendimize bir artı vermek amaçlı.yapacak bir şey yok bencillik insanın doğasında var,istediğiniz kadar inkar edin.
  • günümüzde bir çok insan tahakküm aracı olarak kullanır oldu bunu. insan dediysem, lafın gelişi.
  • anlaşılmak, karşılık görmek, değer kazanmak için olmaz. olursa bunun adı iyilik olmaz.

    kötülük ise öyle mi? yaptığında karşılığını görmese de kişi, yaptığı kişide bir kötülüğü yeşertir, besler. bu kural bir tek, kötü olmayı beceremeyen iyilerde işe yaramaz.

    gerçek ne mi? bilinmez... fakat er ya da geç ortaya çıkmak gibi mürteci istekleri vardır onun.

    en iyisi denize atmak bunu. ne de olsa deniz onu nereye ulaştıracağını bilir.
  • çok değişik bir duygu.

    sinema-televizyon okuyan bir arkadaşıma çekmek istedikleri kısa film konusu hakkında şöyle yapın bak sonra da buradan şöyle yapın diye 3 dakikada bir senaryo yazdım. adam bana söylemeden gitmiş o senaryoda hiç değişiklik yapmadan çekmiş ve birinci olmuşlar yarışmada facebook üzerinde söylediğine göre. şimdi hem gururlandım hem de kullanılmış hissettim kendimi. herif hala bir şey söylemiyor. lan bi teşekkür et bari. şimdi nasıl hissetmem gerektiğini bilmiyorum mesela. bir dünya emek vermişler ben sadece akıl verdim tabi ama yani bir teşekkürü de hak ettim lan bence. teşekkür et bari ibne!
  • insanın kendi kalbini iyileştirmesi, yumuşatması, kendine iyilik yapmasıdır. farz-ı muhal dua ederken başka insanları da dualarınıza ortak ettiğinizde; zor durumda olduğunu bildikleriniz için, bütün mazlumlar, zulme ve haksızlığa uğrayanlar, karnı aç olanlar, bütün kardeşlerimiz için de sözlü olarak dua ettiğimizde en büyük hayrı kendimize yapmış oluruz. bir dua etmek, bir güzel söz söylemek, bir hitap şekli bile kalbimizdeki sevginin çoğalmasını sağlar.

    resulullah efendimiz, umreye gitmek için kendisinden müsaade isteyen hz. ömer'e: "duanda bizi de unutma kardeşciğim!" der. bunun üzerine hz. ömer, "bu söz bana, dünyaların benim olmasından daha sevimli geldi" diye yanıt verir.

    vesselam.
  • en güzeli gizli olarak yapılan, dile getirilmeyendir.
    daha bir insan hissetmeye neden olur.

    (bkz: faili meçhul kıyak)
hesabın var mı? giriş yap