• "her şeye hazır bulunan ve kimden ne gelebileceğini bilen bir insanı sarsmak mümkün müdür?"
    (bkz: kürk mantolu madonna)
  • hatırladığım kadarıyla not düşeceğim

    ''hasan, gözleri nane kokan bir çocuktu..''
    (bkz: mor kaftanlı selanik)

    topraklarından gönderilmek üzere yola koyulan mübadil kafilesindeki eleni, komşusunun ak sütünün helali gibi verdiği altınları tekneden suya düşürür. kıyıdan eleni'nin düşürdüğü altını gören küçük hasan, altını alıp eleni'ye geri vermek için suya atlar. hıncahınç kalabalık olan sahilde, teknenin başındaki güvenlik, bir kişinin daha kaçmak için tekneye ulaşmaya çalıştığını zannederek suya atlayıp altını bulmaya çalışan hasan'ın kafasına kürekle vurur, hasan bir daha çıkamaz sudan.

    bu manzara karşısında gözlerimin çok uzun süre uzaklara daldığını hatırlıyorum.
  • ''kitapları bir kadın gibi sevenler; yalnız, bekar odalarının azabını daha az duyarlar. ellerinde bir kitapla beraber yattıkları, başuçlarındaki lambayı yaktıkları zaman, bahtiyar bir evlilik hayatının daima tekrar edilen saadetini hissederler. kitaplarla zifafa girmesini bilen adam, beşerliğinden kurtulmaya başlamıştır. ve biz, daima beşeriz.
    .
    .
    gayet iyi bilirim ki, en münevver ve zeki kadın bile, mesela bir 'balzac romanlarının kıymeti' bahsini ancak yirmi dakika dinleyebilir. halbüki ben, en güzel bir kadını bile bir 'balzac romanlarının kıymeti' muhasebesine feda edebilirim.'' - sabahattin ali
  • kürşad ölmüş, fakat attan düşmemişti.
    ölmüş, fakat yenilmemişti...
  • - "eğer insan görülmek istemiyorsa bir şeyin arkasına saklanır." dedi kumkurdu "bir çalının veya bir kapının. ya da bir sürü gevezeliğin, lafın."

    (bkz: kumkurdu)

    - "ilk başta o kadar tehlikeli değildi." dedi zackarina. "tehlikeli şeylerin huyu bu, " dedi kumkurdu "önce tehlikesiz ve eğlenceli görünürler."

    - "birinin dost mu düşman mı olduğu nasıl anlaşılır?" diye sordu kumkurdu'na.
    "şey, yemek gibi" dedi kumkurdu "tadına bakmak gerek."
    "olmaz ki" dedi zackarina "insanların tadına bakılmaz ki."
    "öyle ama gözlerinin içine bakabilirsin." dedi kumkurdu "o zaman her şey anlaşılır."

    (bkz: daha fazla kumkurdu)

    - ve kumkurdu su sıçrattı... gücü yettiği kadar uzaklara. çocuklara oyuncak sıçrattı, hastalara şifa. akılsızlara akıl sıçrattı, karanlığına ışık... çaresizlere çare, umutsuzlara umut.
    sakin geceler sıçrattı ve tok mideler.
    uzun oyunlar sıçrattı ve mutlu günler...

    (bkz: daha da fazla kumkurdu)
  • "saçlarını savurma remedios, rüzgârı yoruyorsun."
  • kadınlar mirim, rüzgarda uçuşan tüyler gibidir. senin dilini, dinini, yerini ve yurdunu değiştirir. o masum güzelliklerinin altında hep bir yalan saklarlar; ağlarken de gülerken de. aldatılmaya açık yürekler güvenir o kadınlara ve yanarlar. ama yine de yanmayanlar kendilerini hiçbir zaman 'mutlu' hissetmezler. kadınlar; rüzgarda uçuşan tüyler gibidir gerçekten. düşünüşlerimizi ve düşüncelerimizi değiştiren tüyler gibi.

    -aeneas, vergilius
  • “bizim büyük çaresizliğimiz nihal'e aşık olmamız değil, sesimizin dışarıdaki çocuk seslerinin arasında olmayışıydı. asıl çaresizlik buydu.”
    barış bıçakçı- bizim büyük çaresizliğimiz
  • ' ey kör! aç gözünü de düşlerden uyan. simurg' u göremesen de bari küçük bir serçeyi gör. kaf dağına varamasan bile hiç olmazsa evinden çıkıp kırlara açıl; böcekleri, kuşları, çiçekleri ve tepeleri seyret. bırak dünyanın haritasını yapmayı! daha hayattayken bir taşı bir taşın üstüne koy. gülleri ve bülbülleri göremeyip gün boyu evinde oturan adam dünyanın kendisini hiç görebilir mi? 'i. o. anar.
  • türk ulusuna padişahlığını 1617-1618 yıllarında bağışlamış olan 1. mustafa ,boğazda deniz gezisine çıktığığı vakit sandalına atını da bindirmek istemiştir.gönlü sevdiği şeylerin bir an bile yanından uzaklaştırılmasına katlanamaz.topkapı sarayı'na dönüşte , sandalını yatak odasına çıkarmaya çalışması da bundandır.buna karşılık, sarı sarı altından yüreğine sıkıntı verdiği için onları balıklara fırlatmaktan hiç geri kalmaz.

    (bkz: salah birsel)
    (bkz: boğaziçi şıngır mıngır)
hesabın var mı? giriş yap