• virginia woolf'un bir romanı. ben jacob'ı charles bon'a benzettim, daha doğrusu bu ikisinin aynı farazi ve mükemmel insana işaret ettiğini zannediyorum. jacob, yine woolf'un kahramanı percival'in de bir ön çalışması olmalı, zira burada jacob -percival- kendi öyküsünü anlatma imkanı buluyor, the waves'te kendisine bu olanak sağlanmayacak. hikayenin sonu korkunç, okuyucuyu yıksın diye ayarlanmış - ve başarılı oluyor-. hem yazan hem de okuyan için kıymetli bir deney, okuyucu çabalarının ödülünü alıyor yalnız bu beklediği ödül değil.
  • türkçeye jacob'ın odası ismiyle çevrilmiş olan bu roman 1922 yılında, virginia woolf'un eşiyle birlikte kurdukları hogarth press yayınevi tarafından yayınlanmıştır.

    kitap diğer yayınevleri tarafından kolayca reddedilebilecek deneysel bir çalışmadır ve modernist edebiyatın önemli ilk örneklerinden birisidir. woolf jacob's room'da öncelikle geleneksel anlatım tekniklerini bırakmıştır. kitabın geleneksel bir hikayesı yoktur, ve bilinç akışı tekniği kullanılmıştır. hikaye kendi içinde kopukluklar içermektedir ve parçalara ayrılmıştır.
  • şu an piyasada ithaki yayınları tarafından yayınlanmış, nazan arıbaş erbil çevirisi ile jacob'ın odası isimli çevirisi bulunabiliyor.

    http://www.idefix.com/…asp?sid=m0fh595m9o0oddcq8wg5

    bir başka çevirisi ise "jacob'un odası" ismi ile fatih ergüven tarafından yapılmış ve önce oğlak daha sonra ise iletişim yayınlarından çıkmıştır.

    http://www.idefix.com/…asp?sid=h5fbmnj1so7ob9th53b6
  • henüz rastlamadığım bir tarzda bir roman. okuduğum ilk 50 sayfası itibariyle roman vasfı da aslında tartışılabilir. zira bir düşünce çizgisi yok bu yazıda. habire başka bir yere gidiyor. çok naif, yaratıcı ve ilham verici cümleler barındırıyor. ama kafayı bunda tutmak da bir o kadar zor.

    hızlı bir okuma yapsan muhteşem imgelemler değerini göremeden gözünün önünden uçup gidiyor.

    yavaş bir okuma yapsan zaten kopuk kopuk olan konu bütünlüğü nedeniyle roman seni dışına atıyor.

    her halde farklı ve değerli bir kitap, kenara bırakmak ayıptır. devam edeceğiz. virginia woolf'u da hiç okumadık demeyiz :)
  • "bayan jarvis mutsuz olduğunda kırlarda yürüyüşe çıkardı. fincan tabağı biçimindeki o çukura dek yürürdü. aslında hep daha uzağa gitmek isterdi; yine de her defasında oraya oturur, pelerininin altına gizlediği küçük kitabını çıkarır, birkaç dize şiir okur ve etrafa bakınırdı. aslında çok da mutsuz değildi. artık kırk beş yaşına geldiği de düşünülürse belki hiçbir zaman çok mutsuz, çaresizce mutsuz olup, arada bir tehdit ettiği üzere kocasını terk ederek bu iyi adamın iş hayatını mahvetmeyecekti.

    bayan jarvis tam da inancını kırlarda yitirecek, evreni tanrı'sının yerine koyacak türde bir kadındı. ama ne inancını kaybetti ne de kocasını terk etti. şiirini hiçbir zaman baştan sona okumadı. yine de kırlarda yürümeye, karaağaçların arasından hayvanları seyretmeye ve scarborough'a tepeden bakan çayırlarda otururken hüzünlenmeye devam etti."
  • çok değişik ve deneysel bir virginia woolf romanı. olay örgüsü neredeyse yok. her şey birbiriyle çok kopuk, her sayfası bir bilinç akışı şeklinde geçiyor. ağırdan alsam kitap soğuyor, hızlı okusam imgeleri vs kaçırıyorum. perşembe başladım ve 133.sayfaya anca gelebildim. çok zor roman.
hesabın var mı? giriş yap