• 1997 son yarışı jerez öncesinde schumi'nin 1 puan gerisindeydi. ama daha çok yarış kazanmış olduğu için kim önde bitirirse o şampiyon olacaktı. ikisi de yarış dışı kalırsa schumi şampiyon olacaktı. schumi 1. villeneuve 2. sırada devam ederken villeneuve içeriden bastı gaza, şampiyonluğu kaybettiğini anlayan schumi kırdı direksiyonu villeneuve'ün üzerine. ikiside yarış dışı kalacaktı ve schumi şampiyon olacaktı ama olmadı. schuminin sağ ön tekerleği, villeneuve'ün arabasının kasasına çarptı, tekerlek kırıldı, villeneuve şöyle bir yalpaladı fakat hasar almadı, bastı gaza şampiyon gibi. daha sonra bütün puanları silinecek olan schumi kum havuzunu boyladı. ev arkadaşlarıyla beraber üçlü temposuyla bağırıyorduk evde: lay lay lay lay oooo jak vil-növ!!! sonra renault f1'dan çekildi, villeneuve saçmasapan takımlarda gezdi durdu. bu efsanevi sezon finaliyle beraber formula 1'e olan ilgimde yavaş yavaş azalıp sona erdi.

    http://www.youtube.com/watch?v=jjjzbgnk7fa

    (schumi yarış dışı kalınca dünya şampiyonluğu için sadece 1 puana ihtiyacı olan villeneuve epey yavaşladı. tek amacı yarış dışı kalmadan yarışı bitirmekti. son virajda hakinen ve coulthard'a yol verdi ve yarışı 3. bitirdi. sonraki şampiyon hakinen'in kariyerindeki ilk 1.liktir bu yarış aynı zamanda.)
  • asla ama asla ‘birincil derecede’ para kazanmak için yarışmamış bir pilot. öncelikle bu kısa tanımla başlamak ve jacques’ın kendi ağzından şu söylemine kulak kesilmek yerinde olur sanırım: ''my goal is not to be a race car driver. the reason i'm racing is because i enjoy being in the car and being on the edge.''

    zaten biz türklerden başka bu sporla uzaktan yakından ilgilenen hiçbir topluma mensup kişi de böyle düşünmüyor zannedersem. hayatında topu topu 10 -yazıyla on- yarış izlememiş bir insan bile jacques villeneuve denince ‘ha o mu, o parayı başarıya tercih etti’ diyorsa şayet, konu hakkındaki bilgilerimizi gözden geçirmemiz gerekir diye düşünüyorum.

    öyle ya, en iyimser tahminle % 99’u futbolla yatıp futbolla kalkan, herkesin teknik direktör/taktik dehası olduğu, gel gelelim futbol tarihindeki en elle tutulur başarıları galatasaray’ın 2000 yılındaki uefa kupası ve milli takım’ın 2002 dünya üçüncülüğü olan bir ülkeden söz ediyoruz en nihayetinde. tom walkinshaw, adrian newey, patrick head veya sporun içindeki muhtelif bir isimden söz ettiğimde suratıma aval aval bakan ve gözleri kazanan bir pilottan başka da bir şey gör(e)meyen formula 1 severlerden daha derin anlayışlar beklemek de pek yerinde değil ya, onun da bilincindeyim aslında...

    ilk olarak, hiç kimsenin formula 1’de veya alt serilerde babasının hayrına yarışmadığını belirtmek gerekir. bir dönem sponsorlar vasıtasıyla yarışabilmek için koltuk kapan sürücüleri bu bahse katmıyorum elbette. bu saatten sonra jacques’ın avukatlığına falan da soyunacak değilim fakat ülkedeki vurun abalıya mantığından ve sığ bakış açısından hiç hazzetmiyorum. linç kültürü hemen her konuda bu toplumun iliklerine kadar işlemiş. insanları sevmeyebilirsiniz, hatta yeri gelir onlardan nefret bile edebilirsiniz fakat mutlaka ama mutlaka saygı duymak zorundasınız.

    son şampiyon kimi raikkonen 2008 spa’da son turlarda duvara çarpınca ‘kabiliyetsiz’ pilot olduğu gerekçesiyle yerin dibine sokuldu. bütün hayatı motor sporları ile iç içe geçmiş, senelerdir formula 1’de yarışıp bir de dünya şampiyonluğu kazanmış raikkonen değil, bu sporun son dönemde kaybolan heyecanını biraz olsun geri getiren lewis değil, özensiz taranmış saçları nedeniyle karizma yoksunu kubica değil, ispanyol köylüsü alonso değil, ağzı süt kokan kovalainen değil, o değil bu değil, şu değil…

    "doğru olan kim peki?" sorusu akıllara geliyor bu noktada. ne istiyoruz biz, önce bunun cevabını verelim kendimize, aynanın karşısına geçip yanıt verebilecek az da olsa cesaretimiz varsa tabii… birazcık empati yeteneğine mazhar olabilseydik, 11 yaşında, üstelik kendi de yarış pistlerinde hayata veda etmiş bir babanın oğlunun azmi ve medeni cesaretine şapka çıkarırdık. sarı tulumlarıyla 1988–1991 seneleri arasında, adına yarıştığı prema racing’in bir avuç çalışanının dışında hiç kimse yoktu arkasında.

    dönüyorum, jacques’ın williams takımından ayrıldığı 1998 f1 sezonunun sonlarına. şöyle bir göz gezdirdiğimizde görüyoruz ki, başa güreşmesi muhtemel iki takımdaki tüm koltuklar dolu vaziyette. ferrari’de michael ve eddie, mclaren’da mika ve david. belki bir daha asla karşısına çıkması muhtemel olmayan bir fırsat maliyeti ve geleceğini de düşünme kaygısı neticesinde verilen bir karar var burada.

    elbette hiç kimse onu zorlamadı, kendi kararını kendi verdi. onun da bunu inkâr ettiğini görmedim. fakat tyrell’in devamı mahiyetindeki bar değil de, -üstte sayılanlar dışındaki- bir başka takıma gitseydi bile kariyeri çok daha farklı ve parlak bir seyir izleyemeyecekti muhtemelen. daima yarışmaktan zevk aldığı için formula 1 aracının kokpitindeydi. tıpkı şimdilerde hala aktif motor sporlarının içinde olduğu gibi.

    2001 ve 2002 jacques’ın bar’daki en iyi iki sezonuydu. sırasıyla aldığı 17 ve 12 puanla pilotlar şampiyonasında yedinci oluyordu. bu puanlar williams’ın yetersiz mecachrome motoruyla yarıştığı sene aldığı ve kendisine pilotlar şampiyonasında beşinciliğini getiren puana oldukça yakın.

    jv ve hhf’nin ayrılmalarından sonra takıma katılan alex zanardi -ki iki cart şampiyonluğu bulunuyordu ve geçmiş yıllardan bir f1 tecrübesi vardı- ve ralf schumacher de akılda kalır derecelere imza atamayacaklardı. en iyi derecesi almanya 2000’de dördüncülük olan jenson’dan sonra gelen montoya ve bmw ortaklığı, giderek kan kaybeden williams için ilaç olacak, bu köklü takım ancak 2000 sonrası gözle görülür bir ilerleme kaydedecekti. hazır yeri gelmiş, hatta geçiyorken; o eski parlak kırmızı renkli winfield logolu tulumları unutmak gerçekten mümkün değil, bunu özellikle söylemeliyim.

    hem yaşam stili hem de seciyesinden dolayı başından beri diğerlerinden farklıydı zaten jacques. bir kere çoğunluğunu avrupa menşeili pilotların oluşturduğu bir camiadan uzak bir kıtadandı, kanadalıydı. genelin aksine hobileri arasında futbol yoktu. daha ziyade kış sporlarına, buz hokeyine ve babası gibi kayağa düşkündü. belki biraz başına buyruktu fakat sorunlu bir tip değildi, asla da olmadı. insanlara saygısızca davranmadı hiçbir zaman. belki de biraz da bu nedenle herkesin birbirine tıpatıp benzediği şu yeknesak dünyada "uyumsuz" yaftası yapıştırıldı üzerine.

    1994 yılında cart serisinde, üstelik ikisi başlı başına birer efsane olan emerson fittipaldi ve nigel mansell ile al unser jr gibi üç önemli ismi road america’da geride bırakıp kazandığı yarıştan sonra kendisine sorulan "baban burada olsa şuan ne düşünürdü?" sorusuna verdiği cevap şuydu: "ı think he would be very proud of me." kesinlikle öyle jacques. yalnızca gilles değil, birçok insan seninle her zaman gurur duydu. hiçbir şey başaramasaydın bile sırf yarım kalan bir işi, çıkılmış ve 1982’de yarıda kesilmek zorunda kalınmış bir seyahati tamamladığın için. bugün aynı isimli mahlasla yazıyorsam sebebi sensin.

    en mutlu ve insana farklı karmaşık duyguları aynı anda hissettirebilecek an ise, sanırım prema racing takım patronu giorgio piccolo’nun 1998 catalunya öncesi jv ile padokta buluştuğu andı. kendi elleriyle yetiştirdiği genç delikanlı ile yıllar sonra üstelik bu kez o motorsporlarının zirvesindeyken tekrar buluşmak... 27 yaşındaki jacques, belinden aşağıya doğru sarkmış kırmızı tulumun içindeki beyaz t-shırtü ile gülümsüyor, piccolo ise yetiştirdiği ve artık olgunlaşmış öğrencisini seyreden bir âlim gibi hafif bir tebessümle süzüyor onu…

    umut ediyorum ki, yeni doğan jules de aynı babası ve büyükbabası gibi iyi bir yarışçı olacak gelecekte. vasat bir otomobili iyi kullanan değil, ortalamanın üzerindeki bir otomobili mükemmel kullanan bir pilottu jacques villeneuve. evet, belki asla bir efsane mertebesine erişemedi ama gerçek bir şampiyondu o. ve f1 tarihinde ilelebet öyle kalacak.
  • bugün formula 1 şampiyonluğu kazandığı günün 20. yılı olan pilottur. aynı zamanda eski bir yarışçı ve hayatını pistlerde kaybeden gilles villeneuve'nin oğludur.

    formula 1'i ilk izlediğim yılda şampiyon olması nedeniyle formula 1'i 20 yıldır takip ettiğimi ve yaşlandığımı anlamama vesile olmuştur kendisi. 20. yılı anısına özel bir video hazırlamış f1 yönetimi ve paylaşmış. izledim ve o gün aklıma geldi. cine5'de olan yayın ve şu an hayatta olmayan halamın evindeydik. 1997 avrupa gp 'siymiş meğersem schumacher'in villeneuve çarpıp yarışdışı kaldığı o yarış. hemen formula 1 arşivine baktım. sıralama turlarındaki ilk 3 pilotta 1:21:072 ile aynı süreyi yakalamış ama ilk yakalayan villeneuve yarışa en önde başlamış.

    çok renkli bir kişiliği vardı. her ne kadar bar (sonra barhonda) takımına geçmiş olsa da ben hep onu desteklemiştim emekli olana kadar. mor saçları vardı bir ara. evlendiği dönemde aracın arka kanadına get married yazmıştı takım kendisi için. sesi pek fena sayılmazdı ki müziğe de merak sardı daha sonra. accepterais tu şarkısını yaptı.

    neyse özet geçmek gerekiyorsa yaşlanıyorsun bir daha kimseye guvenmeyen adam.
  • külüstür bar honda'ya geçerek kariyerini mahvetmiş f1 pilotu. çocukluğum bu ibnenin zırt pırt yarış dışı kalmasını çıldırarak seyretmekle geçti. şampiyon olduğu sezon ile beni büyüleyen villeneuve sonraki yıllarını vites kutusu problemleri ile boğuşarak geçirdi.

    (bkz: kaç para ulan bir vites kutusu ?)
  • mevcut takımlar kendisine koltuk vermeyince kendi slotunu kendi yaratmaya karar vermiş.

    açık ve net, formula 1'in süleyman demirelidir.
  • ah be ciğerim, ne kadar laf etsek de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. indy gibi zorlu bir seriden gelip kolayca f1'e adapte oldun ve ilk sezonundaki ikinciliğinle gönlümüze girdin. sonraki sezon jerez'deki hareketinle gönlümüzdeki yerini perçinledin. ama sen maalesef başarıyı paraya değiştin be ciğer. sabretmesini bilemedin. parayla saadet olur sandın. bu noktada sana kızamıyorum. esas dayaklık kişi craig pollock. başarıya parayla ulaşılır diye kandırdı seni. sende williams f1 gibi köklü bir takımı bırakıp bar'a geçtin. çok da iyi ettin ya, neyse. farketmemiş miydin? schumi bile ferrari'ye ilk geçtiğinde araçtan umutsuzdu ancak yılmayıp devam etti. sen ise daha ilk zorlukta gidiverdin. ama yine de ümitliydik, seni bir kere sevmiştik artık. kalbimizde tahtını kurmuştun. 99'da sıfır puan çektiğin halde seneye honda motoruyla birşeylerin düzeleceğini hissetmiştik ve öyle de oldu. jordan'ın üstüne, benetton'un seviyesine gelmiştiniz. 2001 için bu sefer daha çok umutluyduk. hele bir de panis gelince takımın en azından dördüncülüğe oynayabileceğine inanmıştık. ama o sezon yine olmadı, yine olmadı. 2000 yılındaki gelişmelerden zerre kalmamıştı. 2001'de iki podyumun vardı sadece. zaten birisi de hakkinen'in son turda yarış dışı kalmasıyla olmuştu. bedavadandı ama yıllar sonra seni tekrar podyumda görmek heyecanlandırmıştı bizi. 2001 ispanya gp. podyumda schumi, montoya ve sen. schumi'nin hiçbir zaman biraya gelmek istemeyeceği kişiler. neyse. artık orta sıraların hatta onların altında giden bir pilottun artık. sivri dilin, yeteneğin bizi sana çekmişti ama senin akıllanmaman ve kim para verirse oraya gitmen bizi üzüyordu. f1'e senden sonra heyecan katan montoya olmuştu. dc ise 4-5 yarışta kendini gösteriyordu. neyse lafı çok uzatmanın da bir anlamı yok. herşey gözünün önündeydi ama hiç ders almadın sen jacques kardeşim. bu kadar mı kör olur insan. heidfeld ilk yılında prost peugeot'da sıfır çekti ama yılmadı, sabretti. parayı değil başarıyı seçti. şimdi adam nerlerde, sen nerelerdesin? keza raikkonen. ya işte ciğerim. herşey para değil bu dünyada. abisinin hatrına, aynı soyadı taşıyor, bunda da yetenek vardır diye kaç sene tuttular adamı. aldığı paranın hakkını veremedi, ralf'i de şutladılar. biz seni sahiden sevmiştik lan. 97 macaristan gp'sini kazandığında podyumda çekilen bir resmin kaç yıl süsledi yatağın baş ucunu. o zamanlar sarıydı saçların. neyse hepsi bitti artık. seni sevsek de sen kendine yaptın ciğer herşeyi. şimdi senin yerinde-yerlerinde başkaları oturuyor. senin akılsızlığın yüzünden birileri kazandı hep. ulan insan bi bakardı etrafına be. neyse jacques'cim. sen ne yaparsan yap biz seni hala seviyoruz. eski günleri anıp avutuyoruz kendimizi. ne yapalım?. hata seninse sonucuna da sen katlanacaksın. üzüldük ama elden ne gelir. dost acı söyler yiğen. karasal yayında cnn türk'de çekmiyor zaten. eşşeoğlu eşşekler. hadi bakalım jacques'ım. mutlu noeller. bol vitaminler.

    sevgilerimle, jyngen
  • bmw'den şutlandığından beri bik bik öten ezik adam.

    ulan hadi michael schumacher'e olan nefretini biliyoz, bi dereceye kadar hak veriyoz. bu bi derece %30 civarlarında, 97 şampiyonasındaki çarpma olayından kaynaklanan nefret. ancak biz senin asıl derdinin senin schumi'nin ferrari'de başardığının aynısını bar'da deneyip rezil olmuş olman olduğunu biliyoz be koçum. şimdi de çıkmış demişsin "michael yarışmayı bıraktığı anda unutulur gider, hiç bir zaman bu yarışın kahramanlarından olamadığı için silinecek.". ulan olm, sen unutursun, ben bunarım unuturum da istatistikler unutmaz, unutamaz be. adam en çok yarışan pilot, en çok şampiyon olan pilot, en çok yarış kazanan pilot, en çok pole kazanan pilot, en çok oehh yeter ulan sıkıldım yazmaktan. bundan iki gün sonra demişsin "bmw kazanmak istiyorsa beni tutmalıydı.". hadi len ordan, altına aldın williams renault'yu, üzerine eşek oturtsan şampiyon olması garanti, zamanının en süper aracını, onda bile zar zor şampiyon oldun len sen. bar'daki hallerini de gördük, takımın ilk tanıtılışında takım patronun "3. yada 4. yarışımızda birincilik alırız." derken yanında sırıtıyodun, nooldu sonra, ne takım patronun kaldı, ne sen kaldın, ne de takım kaldı. geldi çömezin jenson button rezil etti seni orda yarışırken. bar'daki rezaletin ardından senelerdir sürünüyosun işte orta sıra takımlarında, bittin gittin renault'daki 3 yarışta, biri bile tutmadı seni, biri bile demedi "villeneuve bize çok faydalı oldu, müthiş sürüşü sayesinde ekstra puanlar kazandırdı." şimdi de demişsin "kubica bir soru işaretidir." nooldu bilader koymuş heralde koltuğu test pilotuna kaptırmak. sen doğru dürüst puan alamazken adam çıktı ilk yarışında hem de ıslak zeminde çatır çatır kaptı puanı. haa daha sonra diskalifiye edildi ama onun suçu değildi. demişsin "yarış tecrübesi yok." ulan senin vardı da nooldu, ben miyim lan bozuk gözlerle inatla araba sürerken ralf scumacher'e olan uzaklığını ayarlayamayıp tepesine çıkınca kopan lastiği pist görevlisini öldüren?

    sus iki dakka. babanın hatrına katlandık sana bunca senedir, asıl sen unutulacaksın, villeneuve adı hak ettiği üzere sadece babanla anılacak.
  • yıllar once belcıkada spa pistinde olen babasının ızınden gıtmek ıcın bu yolu secen, f1''e ınanılmaz bır gırıs yapan fakat suruculuktekı yetenegını kontratlarında surduremeyıp bar hondada kendıne yazık eden pilot. micheal schumacherın gecebilmek icin arabasına carptıgı fakat schuminin kendisinin yarıs dısında kalırken villeneuve''un yarısı bıtırdıgı sahneyi ve o kendini begenmis inanılmaz sanslı almanın o rezil halini bizlere yasattıgı ıcın minnet duydugum birisi
  • f1 deki tek favorim eski $ampiyonun bu hallere dü$mesi icler acisi belki seneye toparlar ama zor gibi gorunuo.
  • babasi gibi formula 1 pilotu olan kanadali
    hirsli, deli dolu bi arkadas
hesabın var mı? giriş yap