• japonya'da bir anaokulunda ve okul oncesi bolumu olan bir ingilizce okulunda yari zamanli calismis biri olarak bu konuya iliskin konusabilirim saniyorum ki. japonya'nin cok guvenli olmasi ayri mesele ama, bir de bunun bireysellesme ve ozerklik kismi var.

    oncelikle, japonlarin bireycilik ve ozerklik duzeylerinin turklerinkinden yuksek oldugunu soyleyerek baslayayim. bu ben gozlemlerime dayandirarak soyledigim bir durum degil. hem japonya hem de turkiye hofstede'in kulturel boyutlarinda toplulukcu bir kultur olarak tanimlanacak toplulukculuk duzeyine sahip olsalar da japonlarin bireysellikleri turklerinkinden daha yuksek. benzer bicimde ozerklik duzeyleri de, yani kendi baslarina karar alip is surdurme becerileri de daha yuksek. konuyu cok karmasiklastirmadan, kendi gozlem ve deneyimlerimi de katarak aciklamaya calisayim.

    okulda calismaya basladigim ilk gun, cocuklara nasil sorumluluk verilgini gorup hayrete dusmustum. okulda ilgilendigim yas grubu genellikle 2-5 arasindaydi. cocuklari sabah 10'da ebeveynleri birakiyorlardi. cocuklari ben karsiliyordum cogunlukla. daha ilk gunden cocuklara mudahale etmemem, her seyi kendilerinin yapmasina izin vermem konusunda uyarildim. soz gelimi, ayakkabilarini kendileri cikarip ayakkabiliga koyuyorlardi ve benim yaptigim onlari beklemekti. yapamazlarsa biraz yardimci oluyordum tabii ama, biraz ugrastiktan sonra hepsi yapabiliyordu. cocuklar ya ufak bir sirt cantasi icinde ya da kola asilan herhangi cantda su matarasi, havlusu, onlugu, dis fircasi ve macunu, yedek giysilerini getiriyor ve dolaplara yerlestiriyorlardi. ilk gun tanistigim 2 yasindaki souta kendinden buyuk cantasini tasimaya calisirken ben elinden almaya calistigimda ogretmen beni hemen uyarmis ve "hayir, kendisi yapabilir. yardim etme. ogrenmesi gerek." demisti. sonra souta'nin o kocaman cantayla badi badi kosup tum esyalarini dolaba yerlestirisisini, havlusunu lavaboya asisini, matarasini ve onlugunu de mutfaga birakisini hayretler icinde izledim. oglen yemek zamani ise hayretim daha da buyudu. cocuklar sirayla lavaboya gecip sirayla ellerini yikiyorlardi. tabii cok kucuk olanlara yardimci oluyordum. ellerine bir miktar sivi sabun dokuyor ve nasil yikamalari gerektigini gosteriyordum. kiyamam, bazilari o kadar ufakti ki onlar icin lavanonun onune yerlestirilmis basamaga ciktiklarinda bile kollari yetismiyordu. e burada tum afacanlar sessiz sakin duruyor saniyorsaniz cok yaniliyorsunuz. bagiris cagiris, itis kakis illaki oluyordu ama, hemen hepsi ogrenmisti neyi nasil yapmalari gerektigini. ben baslarina bir sey gelmemesi ve gerektiginde yardimci olabilmek icin baslarindaydim. sonra tum cocuklar tekrar dolaplara ugrayip mutfaktaki yerlerini aldiklarinda hayretim daha da buyudu. hepsi mama onluklerini kendileri giydiler ve onlerine konan yemekleri tek baslarina, kullanabilenler hashi ile, kullanamayanlar da kasikla yemeye koyuldular. onlerine yiyebilecekleri kadar yemek koyulmustu. yemeyip oynayanlara yedirmek icin ugrasiyorduk ama, "doydum" diyen cocuklar da bitirmeye zorlanmiyordu. yemek bitince hepsi onluklerini katlayip posete koyup cantalarina yerlestirmeye kostular. dis fircalariyla macunlarini kapip lavaboya gectiler. yapabilenler kendi dislerini fircaliyorlar, henuz findik kadar olanlara da ben yardimci oluyorum. tabii bu arada oraya buraya macun sikma, hoplayip ziplama, bagiris cagiris da oluyordu bolca. aralari atliyorum. aksam uzerinene dogru ebeveynler cocuklarini almaya geldiklerinde cocuk once mutfaga gidip matarasini, sonra lavaboya gidip havlusunu aliyor, cantasina yerlestirip cantasini kendi tasiyarak kapiya kosturuyordu. onu almaya gelmis annesi ya da babasi hemen comeliyor ve "gunun nasil gecti bugun?" diye cocuga soruyor, anne ay da baba cocugu dinlerken cocuk raftan ayakkabilarini aliyor ve kendisi giyiyordu. sonra da gidiyorlardi.

    bu cocuklar her seyi kendi baslarina yapabilen, kendilerine yetebilen yetiskinlere boyle donusuyorlar. yetiskin. ne guzel bir sozcuk uretmisiz degil mi? ama hakkini veremiyoruz. biz kendine yetebilen yetiskinler yetistiremiyoruz turkiye'de.
  • bu baslikta su girim (#82601114) yazdigimin ertesi gunu eksi seyler'de paylasildi. aklimdan da gecmisti hani. japonya'ya iliskin basliklar ve yazilar ilgi cektigi icin belki paylasilir diye dusunmus olsam da bu kadar hizli olacagini tahmin etmemistim. ben o yaziyi duzenleyecektim yahu, bir bekleseydiniz sayin moderatorler.* boyle olunca o giriyi duzenlemek yerine eklemek istediklerimi yeni bir giride aktarmaya karar verdim. tabii once soz konusu yaziyi okursaniz daha anlamli olur; ama ozet gec diyenler icin ozet geciyorum:

    japonlarin bireycilik ve ozerklik duzeyleri turklerinkinden yuksek. yetiskinler cok kucuk yaslardan itibaren cocuklara sorumluluk verdikleri ve cocuklar bu sorumluluklarini yerlerine getirirken onlara mudahale etmeyip onlarin verilen sorumlulugu yerine getirmelerini sabirla ve sakinlikle bekledikleri icin cocuklar ozerk bireyler olarak buyuyup kendilerine yetebilen yetiskinler olabiliyorlar.

    simdi benim onceki yaziya eklemeyi istedigim noktalara geleyim. aslinda ilk yazinin genelinden cikarilabildigini tahmin ediyor olsam ayrica dile getirmek istiyorum. aslinda cocuklar, bizim turkiye'de farkinda oldugumuzdan daha fazla beceriye sahipler ya da becerileri bizim dusundugumuzden daha gelismis durumda. "o daha cocuk. nasil yapacak? yapamaz ki." dedigimiz cogu seyi yapabiliyorlar. soz gelimi, 2-3 yasindaki cocuklar kendi ayakkabilarini ve ustunu basini giyip cikarabiliyor, ellerine kasik verildiginde yemek yiyebiliyor, ellerini ve yuzunu yikayip havluyla kurulayabiliyor, disini fircalayabiliyorlar. elbette ki tum bunlari yasi daha buyuk cocuklara gore ayni duzgunlukte ve incelikte yapamiyorlar ama, yapabiliyorlar. gosterdiginiz ve yalnizca gerektiginde yardim ettiginiz surece cocuk bunlari hizlica ogreniyor. zaten gelisim o yaslarda cok hizli oldugundan cocuk her bir tekrarda biraz daha duzgun yapar hale geliyor. asil nokta cocugun bunlari yapabildiginin farkinda olup o sorumlugu vermek ve o yaparken ona karsi sabirli olmak. her bir mudahale cocukta yetersizlik duygusuna yol acacagindan cocuk ozerkligini kazanmak yerine ebeveyne bagimli hale gelip bir eylemi kendi kendine baslatacak girisimde bulunma cesaretini kendinde bulamamaya basliyor. gordugum kadariyla japonlar cocuklarin kucucuk yaslardan itibaren pek cok beceriye sahip oldugunu fark etmisler ve cocuklara sorumluluk vermeye baslamislar. ustelik cocuklara karsi cok sabirli ve sakinler. cocuk kendi basina yaparken ebeveynin tek yaptigi basinda hazir bulunmak ve gereksinim olursa yardim etmek. cocuk (istenilen surede ve bicimde) yapamayinca sabirsizca onun elinden almak diye bir durum soz konusu degil. yeri geldiginde comelip "bak bir de soyle dene." diye yol gosteriyorlar. evet, aradigim soz buydu. burada yetiskinler cocuklara yol gosteriyorlar; cunku cocuklarin da birey olduklarinin farkindalar ve onlari ciddiye aliyorlar. ayrica yetiskinler cok sakinler; aciklamalari alcak bir sesle yapiyorlar ve sinirlenmiyorlar cocuga. cocuk da kendisi yapana kadar bekleyip ona sabir gosteren, yapamayinca sinirlenmeyen ebeveynlerden aldiklari guven duygusuyla ozguvenlerini saglam bir temele oturtabiliyorlar. yeri gelmisken, japon cocuklarinin neden bu kadar sakin olduklarini da biraz aciklamis olduk bence. benim gozlemim bu en azindan.

    buradan da tasarima gecmek istiyorum. tum ulke tasarim harikasi zaten. yaslilar, engelliler ve cocuklar da goz onunde bulundurarak tasarlanmis bu ulkeyi en kestirme nasil tanimlayacagimi sorsalar "incelikler ulkesi" derdim hemen. japonya'nin diger inceliklerine de bir ara deginiriz belki de konudan sapmayalim. hani dedim ya 2-3 yasindaki cocuklar kendi ayakkabilarini pit diye giyip cikarabiliyorlar diye, neden biliyor musunuz? cunku 2-3 yasindaki bir cocugun ince motor becerilerini ne duzeyde kullanabilecegini goz onunde bulundurarak tasarlanmis o ayakkabilar. 2-3 yasindaki bir cocugun ayakkabilarini ebeveyninin degil kendisinin giyip cikaracagini/giyip cikarmak isteyebilecegini dusunmusler ve o yastaki bir cocugun kendi basina giyip cikarabilcegi basitlikte tasarlamislar. makaslar o yastaki bir cocugun el becerileri ve cocugun guvenligi goz onunde bulundurarak tasarlanmis. 2 yasindaki cocuklar icin uretilmis pastel boyalarin bicimi ve sertligi bile. anlayamazsiniz. turkiye'de cocuklar icin uretilen esyalarin ne durumda oldugunu bilmiyorum ama, japonya'daki esyalar boyut, guvenlik, saglamlik, agirlik, islevsellik, kullanilabilirlik, uygunluk vs acisindan cocugun yas ve dolayisiyla da o yastaki fiziksel ozellikleri ve becerileri goz onunde bulundurularak tasarlanmis oldugundan, cocuk yetiskinden yardim almadan kendi basina pek cok sey yapabiliyor. calistigim ilk anaokulunda cocuklarin sinifinda etkinliklerden sonra ellerini yikayabilmeleri icin lavabolar vardi ve o yas grubu cocuklarinin boy ortalamasina goreydi yuksekligi. gidip kendi baslarina ellerini yikayabiliyorlardi. yani tasarimin becerileri gelistirmeye ve ozerklige tesvik ettigini rahatlikla soyleyebilirim.

    yani bu cocuklarin okula tek baslarina da gidebilmeleri yetistirilme bicimlerinin dogal bir sonucu. sanirim bitti bu konuda soyleyeceklerim.
  • türkiye zaten aşırı güvenli olduğu için suç bizim. hala manyak gibi çocukları kapı önlerinde bekliyoruz. servisçiler falan hep iyi insanlar. sorun bizim hastalıklı kontrolcü zihniyetimizde.
  • sorumluluk duygusunun genç yaşta aşılanması ve tek milletli ve kültürlü toplum yapısı sayesinde güvenli sokaklardan ötürü gerçekleşen durum.

    30 yaşına kadar anne babasıyla yaşanılan prens/prensesim kültürü olan ve sokakları ne idüğü belirsiz ork sürüleri kaynayan ortadoğu ülkesinde aynısını beklemek abestir.
  • babam da işe giderken okulum tam yolunun üzerinde değil de daha iç tarafta kaldığı için beni yolda bırakırdı okula gitmem için.ben de köpeklerin her an saldıracakmış gibi bana baktığı tarlaların arasından geçerek okula giderdim.

    mücadelem japon çocuklarından daha çetin ve zorluydu ama bir japon çocuk gibi olamadık işte.demek ki mesele okula tek başına gitmekte değilmiş.başka faktörler de etkiliymiş.

    bu arada japon çocuğu alışverişe göndermişler de çocuk hepsini yanlış alıp gelmiş.biz bir yanlış alıp gelelim bakalım marketten bir şeyi.neler neler oluyor sonrasında.ne beceriksizliğimiz kalır ne iş bilmezliğimiz.

    sanırım incelenmesi gereken başka faktörler tam da burada gizli. :)
  • hem ailelerin hem dış çevrenin suçu ben küçükken okulum evime yürüyerek 10 dakikaydı hatta dışarı çıkınca yürünecek mesafeydi ama tabiki servisle gidiyordum. şöyle bir durum var özellikle kız çocuklarını bakkala yollamak bile risk olduğu bi ülkede normal bir durum.
  • birey olmanın, bireyselleşmenin çocuklukta kazanılan bir şey olduğunu gösteren şey.

    çocukken biz de tek başımıza okula giderdik.* sonradan bir şeyler oldu ülkeye, ebeveynlere. ülkede krallık yok ama premses ve prens tonla nedense.
  • demek ki ben japon çocukmuşum. gözlerden belliydi zaten.
  • eskiden biz de tek başımıza saatlerce yürür okula giderdik.
    hem yollar düzgün değildi.
    istanbul'da hava çok soğuktu, hatta çatılardan buzdan
    sarkıtlar oluşurdu.
    hepimi incecik gençler ve çocuklardık.
    yolda 6-7 kişilik gruplarla yürürdük.
hesabın var mı? giriş yap