• sanırım en büyük ilkesi, saygıdır. öyle ki, 11 mart 2011 japonya depremi ve tsunami sonrasındaki kaos ortamını bile bu "saygı" sayesinde, atlatmaya çalışıyorlar.

    ülkemizde yaşayan oyuncu ayumi takano'nun, orada yaşayan yakınlarıyla yaşadığı diyalog şöyle.

    - yiyecek, içecek sıkıntınız var mı? marketler açık mı? yağma gibi bir durum yok mu?
    - hayır, o konuda bir sıkıntımız yok. gayet iyiyiz. bazı marketler açık. yağma gibi bir durum da yok.
    - alışveriş yaparken, fazla fazla alın. yarın bir gün o marketler de kapanabilir. bol bol su alın.
    - ama ben ihtiyacımdan fazla satın alırsam ve ihtiyacı olan kişiye kalmazsa?
    - eööö

    öyle bir durumda bile, ölümden dönen diğer insanlara saygı göstermek. bu kültüre hayran olmamak elde değil gerçekten..
  • insanı derin derin düşünmeye sevkedendir. düşün adamlar yakın tarihin en büyük felaketini yaşamışlar, deprem, tsunami, nükleer felaket, hepsi bir arada... buna rağmen adamların yiyecek için girdiği sıraya bakıyorsun ip gibi dümdüz. kaynayan yok, saldıran yok. sonra bir de bir pazar günü alt tarafı kahvaltı için girdiğim sıraya kaynayan bu arada kavga çıkaran 48 değişik insana bakıyorum... yok valla çözemiyorum. hayır avrupalısı filan da japon gibi. biz iki arada nasıl bu cins olmuşuz bilmiyorum ki? tevekkeli değil, kimse sevmiyor bizi. evlat olsak sevilmeyiz lan.
  • artık meyve vermeyen seksen yıllık elma ağacını sırf baykuşlar her yıl burada yuva yapıyor diye kesmeyen, bir de gidip minik baykuşların durumu iyi mi diye düzenli kontrol eden insanların kültürü. bizde olsa uğursuz deyip öldürürlerdi hayvancağızları.
  • ieyasu tokugawa zamaninda baslayan ve 260 yil suren (1600-1860) diger ulkelerden ve dolayisiyla kulturlerden tam anlamiyla izole bir sekilde yasam bu kulturun korunmasina ve belkide yeryuzundeki en karisiksiz kultur olmasinin temel nedenidir. hos kimi japonlar bu izole yasamin japonya icin pek iyi olmadigini iddia edseler de diger uluslar/ulkeler birbirini asip keserken o yillarda, japon kardeslermiz kendilerini, sanata, felsefeye ve mimariye vererek bir hayli gelistirmislerdir kendilerini sulh icerisinde. dedigim gibi. belki de yeryuzunun en/ en az karisiksiz kulturudur japon kulturu...
  • saygı kültürüdür. orta yaşlı bir japonla yapılan ropörtajı okuduğumda japon kültürünün direndiğini, yeni neslin saygıyı bilmediğini öğrendim ve oralarda yaşamasam bile üzüldüm. kaybolan her değere üzüldüğüm gibi.
  • japon altkulturu uzerine bol fotografli videolu muthis bir yazi dizisi:

    ilk bolum cosplay, harajuku, lolitalar ve daha bir suru ilginc konuya deginen, modern tokyo sokaklarinda ki moda savascilarinin izini suren bir yazi icin bkz:

    http://www.prensesemektuplar.com/…-savascilari.html

    ikinci bolum gyaru gal’lar, sukebanlar, motosiklet ceteleri, kigurimiler, internet cafe gocmenleri, japon toplumundaki kusaklar arasi catismalar, akihabara'da rahat bir nefes almaya calisan otakular ve daha niceleri:

    http://www.prensesemektuplar.com/…ansi-japonya.html
  • japon patronumun ben elimde pet şişeyle su içerken söylediğine göre bir kadının ayakta/yürürken elinde şişeyle su içmesi çok ayıpmış. e peki erkekler? onlar içebilir.
    tamam ataerkil bir kültürünüz var ama bu kadarı da komik.
  • toplam kalite yönetimi hakkında ufak bir araştırmam vardı. bu araştırmada japon kültürünü de incelemek faydalı olacağına inandığım için inceleme yapmıştım. 20 sayfaya yakın bir metindi bu araştırmam. özet haline getirdim. tky ile ilgilenen arkadaşlar için faydalı olacaktır.

    günümüzde işletme yönetimi yazınında japonya’nın önemi ve etkisi yadsınamaz. japon toplumunun bazı karakteristik özelliklerinin işletmecilik anlayışı ve iş yapma biçimlerini önemli ölçüde etkilediği görülmektedir. işletmeler, tedarikçiler ve çalışanlarla ilişkiler; söz konusu etkileşimin en önemli unsurlarıdır.
    japonya’nın tarihi gelişim süreci

    japonya şogunluk dönemi olarak bilinen 1630-1850 yılları arasında dış dünya ile ilişkileri son derece sınırlı olan bir ülkeydi. şogunluk sisteminin çöküşü ve imparator meiji’nin 1866’da başa getirilmesiyle ülkede feodalizme son verilmesi ve modernleşme sürecinin başlamasıyla modern ulus devlet olmaya yönelik adımlar atılmış ve feodal sistem kaldırılmıştır .

    japon ekonomisi ve işletme yönetimi
    japonya doğal kaynaklar açısından oldukça fakir ve göreceli olarak küçük bir alana sıkışmış bir ada ülkesidir. yetersiz kaynaklara ve ıı dünya savaşında tamamıyla tahrip olan ekonomik altyapıya rağmen japonya kısa sayılabilecek bir sürede ekonomisinin yeniden inşasını başarmakla kalmamış aynı zamanda dünyanın ikinci büyük ekonomik gücü haline gelmeyi başarmış bir ülkedir.

    ülke altı yıl kadar müttefiklerin kontrolünde kalmış bu dönemde ülkenin ekonomik ve toplumsal yapısını değiştirecek, reform nitelikli bir dizi yapılanmaya gidilmiştir.yirminci yüzyılın başında, japonya asya kıtasının sayılı ekonomik ve siyasi gücü haline gelmiştir.

    sermaye ve modernizasyon yatırımlarının yüksekliği japon şirketlerinin uluslararası piyasalarda rekabet gücünü ve işgücü verimliliğini artırmış, yeni teknolojilerin ve ürünlerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. hızlı kalkınmanın ardındaki diğer bir faktör de iyi düzeyde eğitim görmüş iş gücünün varlığıdır.

    japon yönetim anlayışını etkileyen faktörler
    japonya batıdan öğrendiği bilgi birikiminin üzerine, yerel kültürlerle uyumlu çalışan “örgütlenme ve yönetim” yapısını kurmuştur. japon yönetim uygulamalarını etkileyen faktörler genel olarak din ve kültür, karar verme sistemleri, üretim sistemleri, sürekli gelişme (kaizen) anlayışı ve japonlara özgü insan kaynakları yönetimi uygulamaları şeklinde sıralanabilir.

    kültür ve din
    ıshikawa’ya göre japon mucizesi ile budizm arasında anlamlı bir ilişki vardır. budizm’in en önemli öğretileri; birlik, cömertlik, olgun bilgelik, budizm'in ahlak kurallarına bağlılık, meditasyon, karşılaştığı olumsuzluklara sabır göstermek ve hiç usanmadan sürekli bir gayret içinde olmaktır.

    japonya’da görülen ikinci büyük din şintoizm’dir. dünyanın en eski dinleri arasında yer alan şintoizm m.ö.7 yy. kadar eskiye dayandırıla bilinecek japonların milli dini karakterini sergilemektedir. şintoizm’e göre “aile bir dindir, aile ocağı ise tapınaktır”. bu bakımdan, birlik beraberlik içinde çalışmak ve üretmek en büyük ibadettir. tembellik, doğaya saygısızlık anlamına gelir.

    japon toplumunda kişiler topluma yararlı olabildiği ölçüde değer kazanırlar. dolayısıyla bağlı bulundukları grup içerisinde uyumlu olmak ve grup içinde ters düşmemek çok önemli olmaktadır. buna uymayan grup üyesi dışlanır.

    karar verme sistemi (ringi) ve kalite çemberleri
    japonya’da batı ve amerikan tarzı yönetimin tersine kararlar üst yöneticiler ya da şefler tarafından verilmemektedir.

    bir karar alınacağında, bu karardan etkilenecek herkesin görüşü alınır. uygulanan bir kararda uygulanan bir başka yöntem de alttan üste dolaştırılan öneri belgesidir. herkes okur, imzalar ve böylece ortak karar alınır. karar vermenin geleneksel yolu “ringi sistemi”dir. kararın alınmasından etkilenecek çalışanlar, karar sürecinde yer alırlar (vergiliel tüz, 2001:22).
    üretim sistemleri
    japon işletmelerinin başarısının temelinde üretim sistemlerindeki özgün ve verimlilik odaklı anlayış vardır. çalışmanın bu bölümünde japon üretim sistemlerinin temelini oluşturan tam zamanında üretim (jıt) ve yalın üretim sistemleri konuları üzerinde durulacaktır.

    sürekli gelişme (kaizen)
    japon şirket kültüründe dontotsu adı verilen “en iyinin en iyisi”ni bulmaya çalışma ve bunu organizasyona uyarlama faaliyetleri günümüzde işletmelerde yaygın bir biçimde kullanılan benchmarking tekniğinin temelini teşkil etmektedir.

    kaizen, japonca değişim (kai) ve iyi (zen) kelimelerinden oluşur, sürekli gelişme anlamında kullanılmaktadır. bu sözcük bir felsefeyi, bir yaşam tarzını ifade etmektedir. japonlara göre her geçen gününün bir öncekinden daha iyi olması için evde, işte ve sosyal yaşamda sürekli çaba içinde olunmalıdır (özevren, 2000: 36). kaizen, sürekli gelişme ve sürekli yeniliği sağlayarak, sıfır hatalı üretimle sürekli iyileştirme sağlanarak mükemmele ulaşmayı hedeflemektedir.

    japon şirketlerinde insan kaynakları yönetimi
    insan kaynakları uygulamaları incelendiğinde japon yönetim sistemini batı yönetim uygulamalarından farklılaştıran en önemli özelliklerin istihdam güvenliği yani ömür boyu istihdam uygulaması ile terfi ve ücret sisteminin kıdeme göre yapılması, personel eğitimine verilen aşırı önem, yavaş değerleme ve terfi sistemi, personel seçim uygulamaları ve endüstri ilişkilerindeki farklılık sayılabilir.

    kümelenme ve japon şirket ağları (keiretsu)
    japon işletmecilik anlayışının tarihsel gelişim süreci içerisinde en önemli dinamiklerinden biri olan kümelenme uygulamaları.

    merkezinde genellikle bir finans kurumunun bulunduğu, küçük ve orta ölçekli şirketlerin (kobi) çoğunlukta olduğu ve büyük ölçekli şirketlerin de stratejik görevler üstlendiği kümelenmelerde, genel olarak üç farklı yapılanma görülmektedir. ilk yapılanma biçiminde küme; lider bir şirket yönetiminde faaliyetlerini sürdürür.
    ikinci kümelenme biçiminde, ağdaki üretim ilişkileri modüler bir yapıda gerçekleşmektedir. bu kümelenmede yer alan her bir şirketin eşit sorumluluklar çerçevesinde bir ürünün üretiminde belli bir modülden sorumlu olması söz konusudur. üçüncü kümelenme biçiminde ise; ortak ürün geliştirme amacıyla ar-ge çalışmaları yapan, yenilikçi, ortak laboratuar ve uzman çalıştıran bir yapılanma görülmektedir.

    ıı. dünya savaşı öncesinde büyük topluluklar olarak isimlendirilen “zaibatsu” nun modern karşılığı ıı. dünya savaşı sonrası “keiretsu” olarak devam etmiştir. japonya’da şirketlerin kümelenme şeklinde oluşturdukları büyük gruplaşmalar savaş öncesinde kendini “zaibatsu”, savaş sonrasında ise “keiretsu” şeklinde göstermiştir. zabiatsu kelime anlamı olarak “serveti elinde bulunduran zenginler”i ifade etmektedir. keiretsu ağları sayesinde, ağ üyelerinin gelişimi diğer üyeler tarafından izlenmekte ve desteklenmekte, böylelikle kalıcı rekabet gücüne sahip olabilmesi için gerekli katkılar her koşulda sağlanmaktadır.
  • en yakin arkadaslarimin japon olmasi munasebeti ile tanidikca korktugum bir kultur.gecirdigi trafik kazasindan sonra hayati tehlikeyi henuz atlatmis japon arkadasim ayagindaki sakatligin omur boyu devam edecegini ogrendigi zaman intihar egilimi gostermeye baslamisti.durumu sadece benim fark ettigimi dusunerek olaylar buyumeden once ailesine ve arkadaslarina danismak istedim ve aldigim cevap beni soka ugratti: biz onu anliyoruz,intihar ederse bu onun kararidir ve saygi duymamiz gerekir. digerlerinden farkli olmanin bu kadar asagilandigi, engelli olma ihtimalinin dahi insanlari toplumdan dislanacagina inandirdigi, sonradan ogrendigime gore bedensel engellilere sanki akli melekeleri yerinde degilmiscesine evde kalmalarinin telkin edildigi, toplumun sokakta saglikli ve guclu olanlari gormek istedigi bir kuvvetten besleniyor bu kultur. boyle bir toplumun sundugu hayati yasamaktansa intihar etmesinin saygi duyulacak bir sey oldugunu soyleyen en yakin arkadaslar ve cocuklarini bu sekilde anladigini belirten aile uyeleri. benim icin korkutucu, onlar icin ise gururu ile yasayan birisinin belki de onur verici bir hareketi. bunu soyleyen japon arkadaslar elden ayaktan dusmus dedelerinin veya buyukannelerinin oyle yasamaktansa (yakin zamana kadar) intihar ettiginden bahsediyordu,o zaman bir nebze anladigimi dusunmustum lakin ayni mantigin gencecik bir bireye intihari dusundurmesi bu toplumun dinamiklerinin ne kadar oturakli ve degismez oldugunu gosterdi bana, korkuttu.
  • japon kültürü ile ilgili mide bulandırıcı birkaç bilgi de ben vereyim. işinde başarısız olmuş insanların intihar etmesi japon kültürünün bir parçasıdır, oldukça doğaldır hatta başarısızlığina yakışan en ideal davranıştır. bunu zaten bilmeyen yoktur. asıl garip olan şu: çocukları intihar eden ebeveynler hayatları boyunca çocuklarının başarısızlığını adeta bir arma gibi üzerlerinde taşımaya devam eder. bunun utancını yaşarlar. bu utanç hissi evladını kaybetmiş olmanın verdiği o matem hissinden çok daha büyüktür.

    japonya oldukça gelenekçi ve ataerkil bir topluma sahiptir. domestik işler yapma noktasında kadınlardan beklenti büyüktür. ayrica herkesin kendi akrabası olan yaşlısına bakması beklenir bakmamasi ayıplanir, yadirganir. adamlar uzun yaşadığı için bazı evlerde sadece anneye babaya bakılmaz dedeye neneye de ölene kadar bakılır. bakim veren de bittabi kadındır. tam da bu sebeplerle son zamanlarda japon kadınlar evlenmeyi tercih etmemektedir.

    son derece saygılı, ekolojik duyarlılıkları hat safhada bir toplum japonlar. tüm bunlara ragmen beşeri anlamda gelişmiş kabul edilemez. çünkü kişi başarılı olduğu kadar var bu toplumda, başarısızlığa yer yok. insan doğuştan değerlidir gibi bir düşünceleri, doğal olarak yok. cinsiyetler arasinda hiyerarşi var bir kere. toplumun bütün üyelerine aynı kiymetin verilmedigi toplumları muasır kabul edebilir miyiz?
hesabın var mı? giriş yap