• 2015'te yaşanabileceklere dair bir öngörü; http://foreignpolicy.com/…-do-to-get-along-in-2015/
  • senkaku adaları sorununa ek olarak japonya başbakanı shinzo abe'nin yasukuni tapınağı ziyaretiyle iyice gerilmiş ilişkilerdir. bu konuda ingilizce bir yazı için; http://politikaakademisi.org/…s-shrine-tangle-upon/

    bu da bir türkçe yazı; http://politikaakademisi.org/…yada-rekabet-artiyor/
  • diplomasinin tapınak düğümü

    ikinci dünya savaşı’ndan sonra jeopolitik sahnede büyük devletler arasında mücadele artık savaş değil, diğer araçlarla yapılmaya başlanmıştır. bir yandan büyük devletlerin cephanesinde nükleer silahının olması bunu etkiliyorduysa, diğer önemli faktör yeni dönemde artık savaştan daha etkili baskı ve etki araçlarının uygulanması ile ilgilidir. bu anlamda diplomasi jeopolitik sahnede belirleyici amile dönüşmüştür.

    yeni binyıldan başlayarak ise artık uluslararası ilişkiler sisteminde geleneksel olmayan diplomatik gidişler kendini gösteriyor. zira son yıllarda çevresel diplomasi, su jeopolitikası, spor diplomasisi gibi kavramları sık-sık duyuyoruz. bu anlamda japonya’da geçen yılın sonlarında yaşanan olay diplomatik literatüre yeni bir kavram da dahil etmiş oldu – tapınak diplomasisi.

    26 aralık 2013 tarihinde japonya’nın başbakanı şinzo abe’nin tokyo’da yasukuni tapınağını ziyaret etmesi diplomatik skandal yaratmıştır. çin halk cumhuriyeti, güney kore ve rusya’nın yetkilileri kendi itirazlarını bildirmişlerdir. bu belki de tek konudur ki, resmi çin’le tayvan’ın bile konumu örtüşüyor. çhc’nin bm temsilcisi bildirmiştir ki, “bu adım dünyanın faşizmle mücadelede kazandığı başarılara meydan okumadır. japonya’nın başbakanı kendi hareketi ile ikinci dünya savaşı’ndan sonra bm şartı’na uygun olarak kurulmuş dünya düzenine saygı göstermediğini gösterdi. yasukuni kültürel ziyaret tarihi geleneklere uymuyor, japon müdahalesini haklı çıkarma çabasıdır” (1).

    böylece, görüldüğü gibi japonya başbakanının kendi ülkesinde bir tapınağı ziyaret etmesi jeopolitik süreçleri etkileyebilecek bir adım olarak değerlendiriliyor. tesadüfi değil ki, “diplomat” dergisi bu olayı “yeni soğuk savaş” şeklinde tarif etmiştir (2). şimdi yasukuni tapınağı’nın hangi anlam taşıdığı tüm dünyanın ilgi odağı oldu.

    yasukuni tapınağı

    yasukuni 1869 yılında imparator meiji’nin emriyle tokyo’da iç savaşta ölenlerin anısına dikilen şintoist tapınaktır. diğer şintoist mabetlerden temel ayırt edici özelliği şudur ki, burada japonya ve imparator uğruna ölen savaşçıların ruhuna ibadet edilir. bu tapınağın yüksek tanrıçası japonya imparatoru olarak kabul edilir.

    yasukuni tapınağında inşa edildiği dönemden ıı dünya savaşı’na kadar yaşanan 11 savaşta ölen 2,5 milyon savaşçının adı yazılmıştır. tapınakta ölen savaşçıların ruhuna ibadet edilmesi imparator uğruna canını veren savaşçıların ilahlara eşit tutulması demektir.

    tarihte şimdiye kadar en çok japon ıı dünya savaşı’nda öldürüldü. bu savaşta ölen 2,1 milyon kişinin adı yasukuni tapınağında kutsallaştırılmıştır. ikinci dünya savaşı’ndan sonra ölüm hükmüne mahkum edilen 1068 kişi, aynı zamanda insanlık aleyhine suçta itham edilen eski başbakan ve 13 generalin adı da burada kutsallaştırılmıştır. burada ayrıca tokyo sürecinde suçlanan japon askerlere beraat verilmesini gerektiren tek hakim hintli radkhabinodu palu’ya da heykel konulmuştur.

    tüm bunlara göre yirminci yüzyılın birinci yarısında japonya’nın saldırısına uğrayan çin’de, japonya’nın eski sömürgesi olan kore’de yasukuni tapınağı japon askeri kudretinin sembolü olarak kabul edilir. japonya yetkilileri tarafından mabedin ziyaret edilmesi ise militarizm hareketi ve japon saldırısından ölenlerin anısına hakaret olarak değerlendiriliyor.

    asya pasifik havzasında yeni jeopolitik durum

    japonya ikinci dünya savaşı’ndan mağlup çıkmasına rağmen kısa süre içinde dünyanın ekonomik devleri arasına katılabildi. buna öncelikle çin’de komünistlerin iktidara gelmesi sonucu oluşan yeni siyasi durum neden olmuştur. çin’de ve diğer doğu asya ülkeleri arasında sosyalizmin ve sovyet nüfuzunun artması abd’nin japonya’nın tarafında durmasını gerektirdi. böylece, savaşta ezeli düşmanı olan abd’nin sayesinde japonya bölgede temel ekonomik güce dönüştü. aynı zamanda dikkate almak gerekir ki, japonya kendi üzerine silahlanmamaya ilişkin yükümlülükler aldığından pasifik havzasında söz sahibine dönüşmesi mümkün değildi.

    yeni binyıl ise doğu asya – pasifik havzasında tamamen farklı bir manzaranın oluşmasına şahittir. japonya dünyanın ekonomik devleri arasında olsa bile, diğer komşuları da hızla gelişiyor. bu gelişme ezeli rakiplerin hem de büyük ölçüde silahlanması ve askeri açıdan güce dönüşmesine eşlik ediyor. öte yandan abd’nin de bölge devletleri arasındaki ilişkilerin keskin olmasında çıkarı vardır. çünkü çin fenomeni artık abd’de alarm olarak kabul ediliyor. bu durumda japonya askeri yönden güçsüz ve halen yükümlülükler çerçevesinde olması ile barışmak istemiyor. bu nedenle ııı binyılda japonya yetkilileri tapınak diplomasisinden yararlanıyorlar. bu diplomatik gidişte iki önemli faktör dikkat çekiyor.

    birincisi, yeni dönemde japonya yetkilileri yasukuni tapınağını ziyareti geleneksel olarak süreçlere anında tepki için kullanıyorlar. zira eski başbakan dzyuntiro koidzumi (2001-2006) bu tapınağa giderek çin ve güney kore ile ilişkilere yön vermek için kullanıyordu. ilginçtir ki, japon imparatorları 1978 yılından kendilerinin baş ilahe hesap edildikleri yasukuni’yi ziyaret etmiyorlar. yani, bu geleneksel yöntem japon diplomasisinin rahatsızlığını ifade etmek için uygulanır.

    ikincisi, çin’in güçlenmesi ve iddiaları bölgede yeni jeopolitik durumun oluşmasına ortam yaratmıştır. 2013 yılında senkoku adaları etrafında kas gösterisi ve kasım ayında çin’in doğu çin denizi’nde hava savunma sistemleri için yeni bölge belirlemesinden sonra iki ülke arasındaki ilişkiler gerilmişti. geçen yılın aralık ayında japonya’nın kabul ettiği yeni ulusal güvenlik stratejisine göre ise esas tehlike kaynağı çin’den geliyor.

    böylece, oluşan jeopolitik ortamda japonya için ikinci dünya savaşı’nın cezası olarak öngörülen askeri gücün olmaması kabul edilemez. bunun içinse öncelikle abd somut görüş bildirmelidir. şimdilik dünya çapında zaten çok sayıda düşmanları olan abd bu bölgedeki siyasi gerginliğe müdahale etmiyor. japonya ile çin arasında ilişkiler ise bölgesel soğuk savaş olarak değerlendiriliyor. japonya ise yasukuni tapınağını diplomasi düğümüne dönüştürmüştür. yetkililerin ziyareti tüm bölgede bu düğümü biraz da dolaştırıyor. görünen o ki, yasukuni japonya’nın diplomasisinin yeni gordiyon düğümüdür.

    arastü habibbeyli

    referanslar

    http://russian.china.org.cn/…/content_31139342.htm.
    http://thediplomat.com/…ew-cold-war-china-vs-japan.

    kaynak: http://politikaakademisi.org/…sinin-tapinak-dugumu/
  • son diplomatik temaslar hakkında bir analiz; http://www.dw.de/…apan-relations-thawing/a-17957317
  • iki ülke lideri şi cinping ve shinzo abe'nin görüşmesi ve el sıkışmasıyla yine gündemdedir. yalnız çin liderinin bu el sıkışmadan hiç memnun olmadığı suratından anlaşılabiliyor.

    http://blogs.wsj.com/…shake-with-japans-shinzo-abe/
  • yeni küresel düzenin oluşum sürecinde japonya-çin rekabeti

    küresel ekonomik kriz ve durgunlukla birlikte, uzak doğu’nun dünya ekonomisinin lokomotifine dönüşme potansiyeli güçlenmektedir. bölge ülkeleri birbirleriyle sıkı tarihi bağlara ve çeşitli ilişkilere sahiptir. bununla birlikte, bölgede liderlik mücadelesi ve sınır anlaşmazlıklarının sıkça gündeme gelmesi ilişkilerde gerilimin artmasına sebep olur. bu açıdan, bölgenin önde gelen devletleri olan japonya ve çin arasındaki rekabet, uzak doğu’da süregiden jeopolitik gelişmeleri etkileyen önemli bir faktördür.

    japonya-çin rekabetinin temel özelliklerinden biri olarak, uzmanlar bu iki ülkenin çeşitli konularda birbirinden geri kalmamaya çalışmasını gösterirler. örneğin, 2015 yılının ocak ayında japonya ile avustralya arasında serbest ticaretle ilgili ikili anlaşma yürürlüğe girmiştir. bunun ardından hemen çin de bu yılın ikinci çeyreğinde avustralya ile benzer bir sözleşme imzalayacağını beyan etti (bkz: ????? ? ?????? ? ?????? ?? ???????????? ????????? / “????? ????????? ?????????”, 9 mart 2015).

    “senkaku” mu “diaoyu” mu?

    iki ülkenin ekonomik mücadelesinin daha sert tarafı ise beliren sınır anlaşmazlıklarıdır. doğu çin denizi’nde 7 kilometrekarelik, insan yaşayışı olmayan 8 küçük ada ve birkaç kayaya ilişkin mücadele, 1970’lerden beri devam ediyor. şimdi japonya’nın kontrolünde olan adalar, xıx yüzyılın sonlarına kadar çin’e aitti. çin’in “diaoyu”, japonya’nın ise “senkaku” adını verdiği adalara sahip olma uzun süre hiçbir ülke için temel önem arz etmemişti. ikinci dünya savaşı’nda japonya’yı işgal eden abd, adaları uzun yıllar denetiminde bulundurmuş ve 1971 yılında japonya’ya geri vermiştir. bundan kısa süre sonra bölgede petrol rezervlerinin olduğu hakkında bilgilerin yayılması, yakıt rezervleri bakımından fakir olan çin ve tayvan’ın bölgede iddialar öne sürmesine neden oldu (bkz: how uninhabited islands soured china-japan ties / “bbc”, 10 kasım 2014). bölgede askeri, ekonomik çıkarları olan abd ise bu tartışmada japonya’yı destekler.

    çin ile sınır uyuşmazlıklarının yanında japonya’nın son zamanlar askeri yeteneklerini genişletme yönündeki adımları da dünyanın dikkatini çeken bir başka süreçtir. 1 temmuz 2014’te hükümetin onayladığı belge, japonya’nın müttefiklerine yardım amacıyla kendi sınırları dışında askeri operasyonlar yapmasına yasal zemin yarattı (bkz: japan takes historic step from post-war pasifizm, oks fighting for allies / “reuters”, 1 temmuz 2014). washington’un desteklediği bu adım abd’nin yakın askeri müttefiki olan japonya’nın çin’e yönelik tehlikeliliğini daha da artırabilir.

    japonya-çin çatışmasında abd faktörü

    japonya’nın askeri alanda yeni yaklaşımının şekillenmesinde abd’nin etkisi hissedilir. biraz geçmişe bakıldığında, mevcut jeopolitik gelişmelerin temelinin yaklaşık olarak ikinci dünya savaşı’ndan sonra yeni dünya düzeninin oluşumu sırasında konulduğunu görülebilir. bilindiği gibi, ikinci dünya savaşı’nda abd ve çin müttefik kuvvetler olarak hareket ediyordu ve japonya’nın mağlup edilmesinde bu iş birliğinin önemli rolü olmuştu. fakat 1946 yılında çin’deki iç savaştan komünistlerin galip çıkarak iktidarı ele alması, abd’yle çin’in karşı cephelere geçmesine yol açtı.

    bunun yerine, abd’yle japonya arasında gittikçe müttefiklik ilişkileri kuruldu. öncelikle, yenilgiden sonra japonya’nın esas bölümünde kontrol abd’ye geçti ve böylece japonya’nın yeniden yapılanma süreci başladı. başkan harry truman’ın 6 eylül 1945’te imzaladığı “japonya için abd’nin teslimiyet sonrası ilk siyaset belgesi”ne göre, abd’nin japonya politikasının temel amaçlarından biri, “başka devletlerin haklarına saygılı ve bm sözleşmesi’nin fikir ve prensiplerine yansıyan abd’nin amaçlarını destekleyen, barışçıl ve yetkili bir hükümetin kurulması” idi (bkz: us ınitial post-surrender policy for japan / www.ndl.go.jp). belgeye göre, bu amaca ulaşmak için japonya tamamen silahsızlaştırıldı, hatta iç asayişi korumak için sınırlı sayıda polis kuvveti hariç milli güvenlik organlarından ve onlara mahsus donanımdan da mahrum edildi, ülkenin savunmasını abd tamamen üstlendi. buna paralel olarak, halkın bakış açısının değiştirilme işlemi de gerçekleştirildi, japon halkının başına gelen musibetlerin, nükleer felaketin tek sebebinin emperyalist japon hükümeti olduğu fikri aşılandı (bu fikir sonra ülkenin yeni anayasasında da yer aldı). abd başkanı h. truman’ın imzaladığı söz konusu belgede aşırı milliyetçiliğin, militarizmin tebliğinin yasaklanması ve batı demokrasi ilkelerinin sağlanması talep ediliyor, “japon halkının abd ve diğer demokratik ülkelerin tarihi, kurumları, kültürü ve başarıları ile tanışmasına ortam ve ilgi oluşturulması” gerekliliği vurgulanıyordu (bkz: önceki kaynak). tabii ki, tüm bunlar eğitim, kültür ve iletişim alanında amaçlı çalışmanın yapılması için yeterli esas yarattı.

    japonya’nın yönetildiği mevcut anayasa da 1946 yılında abd hükümetinin kontrolü altında, çoğunluğu amerikalı avukatlardan oluşan heyet tarafından hazırlandı, 1947 yılında da yürürlüğe girmiştir. anayasa’nın 9. maddesinde belirtiliyor ki; “japon halkı, devletin egemenlik hakkı olarak savaşı ve uluslararası tartışmaları çözme aracı olarak tehdit ve güç kullanımını ebediyen reddeder”. bu amaçla “hiçbir zaman kara, deniz ve hava kuvvetlerinin ve diğer askeri potansiyelin oluşturulmayacağı” kaydedilir (bkz: the constitution of japan / www.japan.kantei.go.jp).

    anayasanın bu maddesi nedeniyle japonya’nın kendini savunma kuvvetlerini yaratması ve müttefiklere askeri yardım yapılmasını öngören hükümetin 2014 yılındaki kararı sürekli tartışmalara neden olur. fakat bir hususu dikkate almak gerekir ki, japonya’nın da üyesi olduğu bm şartı’nın 51.maddesi, ülkelerin askeri tehlikelere karşı bireysel ve kolektif biçimde korunma hakkını kabul ederler. japonya anayasası’na göre ise, ülkenin taraf olduğu uluslararası hukuk normları ülke anayasası’nın ilkelerine aykırı da olsa yerine getirilmelidir (98. madde). demek ki, bm şartı hukuken japon anayasası’ndan üstün olduğu için japonya’nın askeri kuvvetlere sahip olması ne uluslararası hukuka ne de dolaylı olarak ülkenin anayasasına aykırıdır.

    böylece, anayasanın koyduğu yasaklara rağmen, abd’nin onayı ile 1954 yılında japonya savunma kuvvetleri oluşturuldu. paralel olarak, abd, japonya’nın ekonomik gelişmesine geniş destek verdi. aslında, japonya’nın gelişmesi, güçlenmesi ve kendini savunma araçlarının oluşturulması jeopolitik süreçlerden kaynaklanan zorunluluk idi. çünkü savaştan galip çıkan sscb’nin kendi gücünü ve nüfuzunu arttırması, çin’de komünist rejimin kurulması, sscb kontrolünde olan kuzey kore’nin yarımadada denetimi tamamen ele geçirme isteği abd’yi bölgede komünist devletlere karşı güçlü bir cephe oluşturmaya itiyordu. bu amaçla japonya, güney kore, tayvan, filipinler gibi ülkelerin gelişmesine batı devletleri büyük destek ve ortam yarattı. batı demokrasisi ve komünizm arasındaki benzer rekabet, avrupa’da savaştan sonra ikiye parçalanmış almanya’nın kapitalist parçası olan almanya federal cumhuriyeti’nin hızlı yükselişiyle de kendini gösteriyordu.

    1991 yılında sscb’nin dağılması, ardından avrupa’nın her yerinde sosyalist-komünist sistemin çöküşü “soğuk savaş”ın sona ermesi, tamamen farklı dünya düzeninin kurulması konusunda tasavvurlar yarattı. fakat son yıllarda önde gelen aktörler arasındaki jeo-politik ve jeo-ekonomik mücadelenin keskinleşmesi, aslında, “soğuk savaş” öğelerinin halen var olduğunu gösterir. zira abd komünizmden vazgeçen rusya’yı bugün de esas rakibi olarak görür, japonya’nın rusya’ya ve çin’e, ayrıca vietnam, filipinler gibi ülkelerin de çin’e karşı toprak iddialarını destekler, bu ülkelerle askeri iş birliğini güçlendirerek pasifik’in asya kıyılarındaki askeri konumunu güçlendirmeye çalışır. abd’nin japonya, güney kore ve tayvan’da askeri üslerinin olması da bölgedeki nüfuzunu korumasına yardım ediyor.

    bütün bunlar, çin ile japonya arasında yaşanan mücadelenin bir anlamda abd ile çin arasında yaşanan küresel jeopolitik mücadelenin bölgesel ölçekteki yansıması olduğu anlamına gelir. fakat elbette, japonya’nın kendi siyasi, ekonomik çıkarları uğruna mücadelesi japonya-çin rekabetindeki başlıca faktör olmayı sürdürür.

    abd-rusya çatışması ışığında, batı’nın tek kutuplu dünya düzeni oluşturma yönünde etkinliğinin belirleyici hale gelmesi, japonya-çin ilişkilerini ve bütünüyle doğu asya’daki gelişmeleri, bundan sonra daha dikkat çekici hale getirebilir.

    kaynak: http://politikaakademisi.org/…japonya-cin-rekabeti/
hesabın var mı? giriş yap