• françois ozon'un cannes 2013'de görücüye çıkacak yeni filmi. başrolünde 1990 doğumlu marine vacth var. kendisini tanıtımda gördükten sonra buraların entry ile dolacağını söyleyebilirim.
  • yönetmeni bu filmin baş karakterini işaret ederek ‘ her kadın ona yakın olmak ister çünkü fahişelik birçok kadının arzuladığı bir fantezidir. elbette bu, fahişelik yaptıkları anlamına gelmez fakat kadının cinselliği için para karşılığı seks yapmak arzulanır bir şeydir' gibi bir saçmalık da yumurtlamıştır.
  • benim icin dans la maison dan daha guzel olmayan ama yine de iyi bir ozon filmidir. filmde kullanilan muzikler icin ayri sekilde begenimi dillendirmek isterim (soundtrack de m83 - midnight city de mevcut.)

    film dokunmanin ve hissetmenin kadin hayatindaki yerine deginiyor.
    umdugunu bulamamanin caresizligiyle sekilleniyor ve olgunlasmayla sona eriyor.

    bence son derece orijinal bir hikayenin kurgusu. ozellikle fransizlarin filmi olumsuz elestirmesini garipsedim.

    yani sira da tipik fransiz aile iliskileri ve ozon'un zeki espri anlayisindan cokca beslenmis bir film.
  • izlenmese de olur bir françois ozon filmi.
  • la vie d'adele ile birlikte izlemeyi en çok istediğim film. türkiye'de bu ayın 27'sinde vizyona girecekmiş.
  • yarın izlemeyi düşündüğüm françois ozon filmi. yalnızca birkaç sinemada gösterime girecek, kadıköy rexx de bunlar biri. filmin ilginç bir konusu var, ozon'un tarzını sevenlerin beğeneceğini düşünüyorum. ozon yine bazı toplumsal normları sorgulamıştır muhtemelen. izledikten sonra bilahare yorum yaparız. başroldeki hatun ise nefes kesici bir fransız güzeli. fransa'dan çıkan güzeller gerçekten bambaşka oluyorlar, batı avrupalılığın akdenizlilikle kesişiminden olsa gerek.
  • soundtrack'inde m83, mud flow, the citizens ve crystal castles şarkıları olan. fransızların hala vanessa paradis sendromundan kurtulamadığını gördüğümüz film.
  • hiçbir mesaj ya da anlam veremiyor bu film.çok düz,amaçsız...izlenmeye izleniyor ama salondan çıkarken üzerinizde belirgin bir etki bırakmıyor.

    -spoiler-

    sadece son sahnesinde,yattığı adamın yatakta ölmesiyle bu kızın fahişelik yaptığı açığa çıkıyor,ölen adamın karısı da bu kızı buluyor,adamın öldüğü otele davet ediyor.birlikte adamın öldüğü yatağa uzanıp tavanı seyrediyorlar.

    salondan çıkarken içimden ''bu ne ya?'' dediğimi hatırlıyorum.ama yolda yürüdükçe anlıyorum...adamın karısı bu kıza ''çok güzelsin.ben de erkeklerin beni beğenmesini isterdim,hatta hayaller kurardım böyle.'' gibisinden bir cümle kurduktan sonra otel odasına davet ediyor,burdan kız için çıkan sonuç:

    ''erkekleri elde etmeyi onların sana bitmesini seviyorsun,bundan haz alıyorsun.peki bir gün aynısı senin çok sevdiğin kocana da yapılsa?''

    -end of the spoiler-

    edit:spoiler yazmamışım...ve imla.
  • m83 çaldığı sırada soundtrack anlamında error veren film. üstüne baptism'le gönlümüzü almaya çalıştı ama yemezler.
  • ------izlememiş olanların okuması önerilmez. ya da okuyun siz bilirsiniz -----

    film, nedeni konusunda başlangıcındaki mastürbasyon sahnesiyle acaba nemfoman biri mi? ebeveynlerinin ayrı olması nedeniyle sevgisizlikten mi? para hırsı mı? annesinin kaçamağı mı? pasif üvey babaya karşı öz babaya duyulan özlem, ihtiyaç mı? anneden ve iki yüzlü toplumsal değer yargılarından alınmak istenen bir tür intikam mı? diye sorular sordururken birden romantiğe bağlayacak diye korkuturken, yaşanılanları charlotte rampling'in canlandırdığı alice karakterinin ağzından dökülen "cesur olsaydım, daha az utangaç olsaydım, erkeklerin benimle sevişmek için para ödemelerini isterdim, ama hiç cesaret edemedim" sözleriyle olumlayan ama bir yanıyla da yoruma açık bırakan bir son ile bitiriyor. filmin en olumlu yanı süresinin kararında bırakılmış olması.

    geriye şu sorular kalıyor; kim temiz? annesi mi? çocuklarına bakıcılık yaptığı aile mi? birlikte olduğu müşterileri saygın(!) erkekler mi? hepsi temiz ısabelle mi kirli? 17 yaşındaki bir gençten illa ne istediğini bilerek mi yola çıkmasını beklenmeli? ya da illa çok mantıklı (!) bir gerekçeye mi dayanıyor olması gerekiyor her davranışları? o çok mantıklılık hangi normalin normları?

    yönetmenin, arı kovanına benzeyen, vazgeçilmez olduğunu düşündüğümüz toplumsal değer yargılarına bilinçli olarak çomak soktuğu filmini, o ülke kültürü ve değer yargılarını göz önünde bulundurarak izlemek gerek, izlemek anlamaya çalışmak, illa onaylamak değil.

    olmuş bitmiş bir olaydan sonra (ki bu olumsuz olayın temel nedeni belki de sizsiniz) annenin tavrı ülkemizdeki gibi küçük çocuğa silah verip "namusunu temizle" diyerek töre cinayeti mi olmalıydı?

    kumsaldaki ilk ilişkisinde hissettikleri yüzüne yansıyan ısabelle'e, ısabelle'in dışarıdan bakışı nasıl bir arayış ve sorgu sürecine girişildiğinin de habercisi.
    en yakın arkadaşı da aynı şeyi yaşadığında ve ısabelle ona yol gösterici, teselli edici olacak bu sayede arkadaşı büyük olasılıkla çok daha az sancılı atlatacaktır benzer süreci.
    mevsimlerde ifadesini bulan süreçler bu filmde de kullanılırken yaz ile başlayan bu
    çalkantılı döngü felix'in geride bırakılmasıyla sonraki mevsimlere yol açar nihayetinde
    süreç dinginlikle yani kendini bulma ile son bulur...

    kendisinden beklenen ama uygulanmadığını gördüğü toplumsal ahlak kurallarına şahit olan ısabelle ayrı olduğu babasıyla, profesyonelce birlikte olduğu georges ise kızıyla sorunlu ya da eksik ilişki yaşamaktadırlar. onların bu masumlaşan ilişkisiyle film, ebeveynlerin ve toplumun ikiyüzlülüğünden intikam almaya dönüşüyor...

    son söz: dikkat edilirse ve ne yazık ki, türkçe afişinde, kadın oyuncunun sakat bırakılmış olduğu görüleceğinden, filmin feodal kültür değer yargılarının hala egemen olduğu ülkemizde doğru algılanıp doğru değerlendirilmesinin de ne derece güç olacağını ortaya koyar...
hesabın var mı? giriş yap