• isveç den amerika ' ya oradan meksika ya göç eden hayal perest kimse. kendi tarım imparatorluğunu kurar. fakat topraklarında altın bulunması üzerine gelen yağmacılar anasından emdiği sütü burnundan edip yer yurt edindiği coloma dan onu def ederler. hayaliyle rezil olmuştur bu kimse.
  • (bkz: sutter cane)
  • san francisco’nun sahibi.
    stefan zweig, “yıldızın parladığı anlar” kitabında kendisinden bahseder.
    1834’te fransa’dan new york’a oradan da kaliforniya’ya göçer. hawai adalarından getirttiği kölelerle yeni helvetia adında bir koloni kurar. verimli arazi sayesinde kısa sürede işleri büyütür. dünyanın sayılı zenginlerinden olur. arazisinden altın çıkması zenginliğine zenginlik katmak yerine onu bitirir. altının kokusunu alan yağmacılar, okyanus aşırı ülkelerden onun arazisine üşüşür. araziyi ve malları yağmalarlar. araziye akın eden kalabalık, sutter’ın topraklarının üzerinde hızla yeni bir kent oluşturmuştur: san francisco. bütün mal varlığını yitirmiş olan sutter oğullarının da yardımıyla çiftçiliğe başlar. kazandığı bütün parayı arazisine el koyan 17.221 kişinin hepsine dava açmak için kullanır. san francisco’nun üzerinde kurulduğu bütün toprakların kendisine ait olduğunu iddia eder. mahkeme onu haklı bulur ancak karar uygulanamaz. yağmacı şehir ahalisi adliye sarayını yakar, sutter’ın yeni mülkünü yağmalar, çocuklarını öldürür. yirmi yıl süren dava sonucunda sutter hiç birşey elde edemez. bir dilenci olarak,1880 yılında kongre sarayının merdivenlerinde kalp krizinden ölür.
  • (23 şubat 1803 - 18 haziran 1880) isviçre kökenli amerikalı iş adamı ve girişimci. hakkında stefan zweig insanlığın yıldızının parladığı anlar'da "eldorado'nun keşfi - j. a. suter, kaliforniya, ocak 1848" başlıklı bir deneme yazmış.

    "hırsız, poliçe sahtekarı ve gırtlağına kadar borca batmış bir adam olan suter*, karısı ve üç çocuğunu yüzüstü bırakarak evinden ayrılır, paris'te sahte bir belgeyle bir miktar para edindikten sonra kendisine yeni bir yaşam biçimi aramak üzere new york gemisine biner." stefan zweig - sternstunden der menschheit

    "johann august suter'in* damarlarında da serüvenci kanı dolaşmaktadır, sessizce oturup toprak işlemek ona göre değildir." agy

    "her tarafı dökülen bir yelkenliyle büyük okyanus'a açılır, önce sandwich adaları'na uğrar ve bin bir türlü güçlükle bütün alaska kıyılarını dolaşıp sonunda san francisco adında ıssız bir yerde karaya çıkar." agy

    ["adalardan kanaklar getirdim. bu çalışkan ve işbilir kızılderililerden daha da getirtmek ve toprakları imar edip küçük bir sömürge devleti, yeni helvetia'yı kurmak istiyorum," der.

    vali, "neden yeni helvetia?" diye sorar. suter*, "ben isviçreliyim ve cumhuriyetçiyim," yanıtını verir.] agy

    "suter'in adamları hemen işlerini bırakırlar; demirciler demir dövmeyi, çobanlar sürülerini, bağcılar üzüm kütüklerini, askerler de silahlarını bırakırlar. eline bir kalbur ve tencere geçiren herkes, kumdan altın elde etmek için soluğu doğruca bıçkıhanede alır. bütün çiftlikler bir gece içinde yüzüstü bırakılır. sağılmayan inekler böğüre böğüre ölür, manda sürüleri ağılları yıkar ve ekili alanlara saldırarak hasat zamanı çoktan gelmiş ürünleri ayaklarıyla ezerler; mandıralar çalışmaz, gıda ambarları birer birer yıkılır, kısacası bir dev ülkenin dev çarkları bir anda duruverir. (...) suter'in ineklerini kesip yerler, kendilerine ev yapmak için depolarını yıkarlar, ekili tarlalarını çiğnerler, makinelerini çalarlar. johann august suter, bir gece içinde beş parasız bir dilenci durumuna düşer, tıpkı kral midas gibi kendi altınları içinde boğulur." agy

    "mahkeme kararı açıklanır açıklanmaz, san francisco ve bütün ülkede bir kasırga kopar. (...) çapulcular tarafından sıkıştırılan büyük oğlu, kendini vurur; ikinci oğlu da öldürülür, üçüncüsü kaçmayı başarır ancak anavatanı isviçre'ye dönerken denizde boğulur. yeni helvetia'nın üzerinden bir alev dalgası geçer; suter'in çiftlikleri birer birer yakılıp yıkılır, bağları çiğnenir, ev eşyaları, bütün koleksiyonları ve paraları yağma edilir. (...) suter canını zor kurtarır." agy

    "17 haziran 1880 günü öğleden sonra, bir kalp krizi onu kongre sarayının merdivenlerinde aniden yakalar ve bir anda bütün acılarından kurtarır. (...) bugüne kadar suter'in serveti üzerinde hak iddia eden hiç kimse, hiçbir mirasçı çıkmadı." agy
  • "bu yıkılmış, bu zavallı ihtiyar, tam yirmi beş yıl boyunca washington'daki adliye sarayı çevresinde dolaşıp duracaktır. devletten milyarlarca dolar tazminat isteyen bu yırtık pabuçlu ve kirli ceketli general'i, buradaki bütün bürolarda çok iyi tanıyorlar. yeniden dava açtırıp elindeki son kuruşu da almak isteyen bir sürü avukat, serüvenci ya da dolandırıcı çıkıyor karşısına. suter'in kendisi için para pul istediği yok, kendisini yoksulluğa düşüren, üç çocuğunun ölümüne neden olan ve yaşamından eden paradan nefret ediyor. o yalnızca hakkını istiyor ve bunu da, bir yarı deli inadıyla sonuna kadar savunuyor. senato'ya ve kongre'ye başvuruyor; sırtına görkemli bir general üniforması giydirilip şişirilen bu bahtsız adam, kendisine yardım edeceğini söyleyen herkese inanıyor ve tam yirmi yıl, 1860'tan 1880'e kadar geçen sefalet dolu bir yirmi yıl boyunca, bir makamdan ötekine, bir millet vekilinden bir başka millet vekiline, bir kukla gibi sürüklenip duruyor. yeryüzünün en zengin topraklarına sahip olan ve bu büyük ülkenin bir ikinci başkentinin, kendi toprakları üzerinde, her geçen gün daha da gelişip güzelleşerek yükseldiği bu adam, memurların alay konusu, sokaktaki çocukların da oyuncağı olarak her gün kongre sarayı çevresinde sürünüp duruyor. kapılar gittiği her yerde, bu zavallı adamın yüzüne kapatılıyor. 17 temmuz 1880 günü öğleden sonra, bir kalp krizi onu, kongre sarayı'nın merdivenlerinde aniden yakalıyor ve bir anda bütün acılarından kurtarıyor. yerden bir dilenci ölüsü kaldırıyorlar. evet bir dilenci ölüsü, fakat cebinde, kendisine ve bütün vârislerine dünya tarihinde bir eşine daha rastlanmayan bir büyüklükteki serveti her türlü hak ve hukuka karşı güvence altına alan bir belge bulunan bir dilenci ölüsü.

    bugüne kadar suter'in serveti üzerinde hak iddia eden hiç kimse, hiçbir mirasçı çıkmadı. san francisco, bu kocaman memleket parçası, hâlâ başkasının toprakları üzerinde yükselmektedir. haklının hakkı hâlâ verilmiş değil. yalnızca blaise cendrars adında bir sanatçı çıkıyor ve bu çoktan unutulmuş adama, johann august suter'e, hiç değilse yazgısının sağladığı haklardan tek birisini, yeni kuşakların anılarında yaşama hakkını veriyor."

    insanlığın yıldızının parladığı anlar

    stefan zweig
  • stefan zweig'dan el doradonun keşfi. kaliforniya ocak 1848. (insanlığın yıldızının parladığı anlar)

    new helvetia onun kurduğu bir yer oldu.herşey burada başladı.
    karısını ve çocuklarını ve 3 erkek çocuğunu, borçlarını, düşmanlarını geride bırakarak sahte evraklarla bir gemiye biner ve kendini new helvetia macerasında bulur. burayı ilk keşfettiğinde hemen bir sömürge devlet kurmak istediğini belirtir ve hükümetten 10 yıllığına gerekli izinleri alır. sutter yanında belirli sayıda hayvan tahıl ve çalışanlarla buraya döner ve yavaş yavaş bir imparatorluk kurar. ekinleri bire beş vermiş hayvanları daha şimdiden 5 katına çıkmıştır. herşey yolunda artık o zengin olmuş ve rahat içinde yaşamaktadır. aklına eşi ve çocukları gelir onlara mektup yazar ve gelmelerini ister. zaman akıp gitmektedir. bir bıçkı fabrikasıda yapılmasını isteyen sutter yapımında çalışan adamlarından birinin telaşla koşarak yanına gelmesiyle bütün hayatının değişeceğini farkında olamaz. adam sutter i kolundan tutar ve köşeye çekip elindeki sarı parlak tozları gösterir ve atlarına bindikleri gibi tozun bulunduğu bıçkı fabrikasına giderler, sutter herşeyin gizli tutulmasını ister ama gel gör ki bir çalışanın ( kadın olduğu söylenir-ah bu dedikodu sevdası-) bu gizli bilgiyi başka bir arkadaşına söylemesi üzerine altın olduğu bilgisi çok hızlı bir şekilde her yere yayılır. adamları işleri yapmaz olur mandalar inekler sütü sağılmadığı için acı içinde inleyerek ölürler , ekinler ezilir ziyan olur, diğer şehirlerden gemi gemi adamlar gelir resmen sutter in new helvetia'sı yağmalanır ve hiçbir şeyi kalmaz daha düne kadar en zengin benim derken şimdi yine beş parasız kalır. bunun üzerine hükümete gider ve dava açar. davayı da kazanır. ama yağmacılar bu kararı beğenmez ve kararı veren yargıç ve sutter'ı öldürmek için adliyeyi basarlar ateşe verirler. çocukları öldürülür (karısı daha önce sutter'ı mektubu üzerine gelirken yolda dayanamadığı için ölmüştür bu saldırıyla ilgili değil) çocuklardan biri kurtulur ama bindiği gemide boğularak ölür. artık sutter hem yalnız hemde beş parasız kalır. 1860-1865 den bu yana senelerce adliye merdivenlerinde hakkını aramaya devam etmiştir. yeri gelmiş dalga konusu olmuş deli damgası bile yemiştir. yine hakkını ararken gittiği adliyenin merdivenlerinde kalp krizi geçirerek ölmüştür. 17 temmuz 1880.
hesabın var mı? giriş yap