john barleycorn
-
jack london un mehmet harmancı tarafından türkçeye çevrilen, temmuz 1971 de milliyet yayınlarından intihar adi ile çıkmış olan romanı.
-
jack london un alkolle (john barleycorn) arkadaşlığını anlattığı roman. gariptir ki yazar alkolü çok sevmesine rağmen amerika da yasaklanmasını istemiştir:
"her zaman, içkinin dostluğuyla karşılaşmışımdır. geçecek bir yük trenini beklemek için, su tankının oraya doğru yürüdüğümde "ceset"lere rastlarım. ceset diye, eczaneden ispirto alıp içenlere denir. hemen selamlarla ve hatır sormalarla beni aralarına alırlar. suyla karıştırlımış alkol uzatılır, çok geçmeden aleme dalarım. beynimde kurtlar kımıldayıp durmaya başlar. john barleycorn yaşamın çok büyük olduğunu, hepimizin cesur ve iyi, kayıtsız tanrılar gibi, çimenlerde zıplayıp duran özgür ruhlar olduğumuzu, dünyanın kesilip biçilmiş kurallarının hepsinin cehenneme kadar yolu olduğunu fısıldar durur." -
jack london gibi hayran olduğum bir yazarın, kadınların demokratik haklarıyla ilgili ilginç bulduğum bakış açısını öğrendiğim kitaptır.
kaliforniya'da kadınların oy verme hakkı için yapılan referandumda ne oy verdiğini soran ikinci eşi charmian'a: "kadınlar oy haklarını aldığında içki yasağına evet demek için oy kullanacaklardır. john barleycorn'un tabutuna çiviyi ancak analar, eşler, bacılar çakar." diyerek john barleycorn'un kim olduğunu anlatır.
kendisini alkol bağımlısı yapan kişi olarak onu suçlar. kitap boyu şahane analizler yapar. kendisi bu bağımlılıktan kurtulma çabası vermek yerine bu işi başkasından bekler. o yüzden oy kullanmasına gençliğinde karşı olduğu kadınların son dönemlerinde kerhen oy vermeleri gerektiğine katılsa da, eşi bile onun nasıl olup da kadınların oy kullanması yönünde "evet" verdiğine inanamaz.
kitabın son bölümlerindeki alkol depresyonlarıyla ilgili anlattığı bölümleri, içki içen herkesin okumasını isterim. ben de benzer dönemlerden geçmiş biri olarak bazı anlatımları bire bir yazabileceğimi farkettim. hiçbir bağımlılık tedavi merkezinde, hiçbir psikiyatri kliniğinde böyle bir anlatım bulamazsınız.
sait faik, son kitabı "alemdağ'da var bir yılan"ı yazarken sirozdur ve henüz sona yaklaştığının farkında değildir. ancak tüm kitaplarından farklı tasvirler vardır bu son kitabında. daha agresiftir.
bu bakımdan jack london'un son dönemiyle ilgili kendimce böyle bir bağ kurarım.
kim bilir, ikisini de çok sevdiğimdendir belki... -
kitaba ismini veren john barleycorn, amerikan argosunda sert içkilere verilen bir isimdir. bu kitap bir anlamda da alkolik olan jack london'ın zihninde ve anılarında alkolle yaptığı mücadelenin otobiyografik romanıdır.
inceleme öncesi giriş notu: bu incelemeyi okumak yerine izlemeyi tercih ediyorum diyenler için:
https://youtu.be/nbhgx9kvu2i
ayrıca bendenizin de katıldığı uzunca bir jack london yayını
https://youtu.be/elchgizpflm
kitap her ne kadar otobiyografik öğeler içerse de kurmaca yönünün de olmasıyla roman değeri taşımaktadır. yani anlatılanlar yüzde yüz gerçek olmayıp yazarın kurgu alemini de taşımaktadır.
fakat özellikle alkolle mücadele eden bir insanın yaşadıklarını özellikle onun ruh dünyasından gözlemleyebilmek adına harika bir kitap john barleycorn, diğer adıyla alkollü anılar. kitap, jack london'ın bulunduğu bölgede alkolün yasaklanmasını istemesiyle başlar. hatta alkolik adamların çilesini en çok kadınlar çektiğinden onların oy verme hakkını elde etmesini de ister. anlattığına göre ta çocukluğundan başlar yazarın alkolle tanışması ve mücadelesi. her bir paragrafta alkolden ne kadar nefret ettiğini, ona doğuştan gelen bir düşkünlüğünün olmadığını, uzun bir süre alkole hükmedebildiğini ama en sonunda alkolün ona üstün geldiğini samimiyetle anlatır jack london.
aslında bu kitap, jack london'ın hayata ve yaşadığı ortamların hiçbirine tutunamama hikayesidir. bu eser, hepimizin kitaplarından büyük bir maceracı olarak tanıdığımız yazarın bir bakıma asıl hikayesini anlatır. daha 14 yaşında konserve fabrikasında başladığı çalışma hayatını gezgincilik, istiridye avcılığı, balina avcılığı, altın arayıcılığı, çamaşırhanede çalışma gibi birçok işle süsler. tabii ki buradaki süsleme bolca acılıdır. yarım bıraktığı eğitimine devam etmeye çalışır, liseyi derslerini çok kısa bir sürede verir ve kaliforniya üniversitesi'ni kazanır. ama daha ilk yılından parasızlık nedeniyle bırakmak zorunda kalır london. yani elini neye atsa bir anlamda kurur hayat ağacında. o da yazarlığa başlar. bir çok farklı konuda yazar, yazıları reddedilir ya da cevap alamaz. en sonunda öyküleri yayınlanmaya başlar ve onun yazarlık serüveni de burada başlar.
ve daha önce dahil olduğu ortamlardan çıkıp bambaşka bir ortamın insanı olmaya başlar jack london. fakat bu ortamların da insanı olamaz. daha fazla alkole düşmeye başlar. bu sefer nefret ettiği alkol onun arkadaşı olmaya başlar. zenginleşmesi ve ünlenmesi ona çokça arkadaş kazandırır belki ama o, bu ortamlarda kalabilmek adına ardı ardına kokteylleri içer ve katlanır. sahte gülen insanların yüzlerine onlar gibi gülerek ve daha çok içerek katlanır. parası olunca yatına atlayıp denizleri aşar maceradan maceraya koşar ama hep içer. küp gibi içer, belki de yaşadığı en büyük talihsizlik de bünyesinin içkiye aşırı dayanıklı olmasıdır. başkaları sızıp kalırken dayanıklı vücudu yüzünden küp gibi içmeye devam eder. tasmanya'ya dahi gider ve orada da içer. litrelerce absent içer, vücudunu zehirler ama bunu bildikçe yine de içer.
jack london yaşadığı kırk yıl boyunca ne tam kök salabilmiştir yaptırdığı kurt eviyle, ne de seyyah olarak gezebilmiştir gemilerinde. o ne tam denizin adamı ne tam karanın adamı ne de tam olarak yazının adamı olabilmiştir. ne yazıların tutunabilmiştir ne de serüvenci ruhuna. belki de tek arkadaşı nefret ettiği alkol olmuştur ve o alkol de bir gün gelip canını almıştır kırk yaşında london'ın.
ve geriye demir ökçe'den martin eden'a kadar 50 civarında harikulade eserler bırakmıştır. ve bu kitap yazarın ruh dünyasını, çaresizliğini, tutunamamasını en iyi anlatan kitabıdır. eğer jack london'ı gerçekten tanımak istiyorsanız, bu kıyıda kalmış kitabı mete ergin'in harika türkçesi ve arthur calder-marshall'ın tam 26 sayfalık ön sözünden okuyun. -
jack london tarafından otobiyografi olarak sunulmasına rağmen tam olarak otobiyografi olmayan roman. yazar bu kitapta yaşadığı değil yaşamış olmak istediği hayatı anlatmıştır. fabrikada sömürülüşünü anlattığı bölüm ile depresif son bölümlerin dışındaki kısımların çoğu kurgudur ve gıpta edilebilecek maceralardan oluşmaktadır. ayrıca neyzen tevfik'le yarışacak kadar alkolik olan bu arkadaş alkol karşıtı kitabında "benim bünyem güçlü, sarhoş olmam hüleynn!" tribini yapmaktan da geri kalmamıştır.
-
türkçesi bir alkoliğin anıları olan jack london kitabı.
-
burada anlatılan, arpa tanesinin biraya dönüşmesidir. ilk bakışta acımasız bir işkence tasviri olarak görünse de, john barleycorn'un sakallarının uzaması(ki bunlar arpa başaklarına benzetilmektedir) bir döngünün parçası olduğu anlaşılır. bu nedenle tarım bayramlarında söylenmekte ve toprağın verimliliği övülmektedir.
-
amerikan argosunda tüm içkileri özellikle de viskiyi ifade etmekte kullanılır.
-
john barleycorn'un anglo saxon ve kelt mitolojisinde genelde lugh (lugos, llew) adıyla geçen tanrıyı sembolize ettiği tahmin edilir. (eski yunan'daki dionysos ve roma'daki bacchus'e benzer)
tanrı baharda doğar, yaza kadar yetişkin bir erkek olur, sonbaharda da hasatla beraber -şarkıda da geçtiği gibi- ölür.
john barleycorn britanya adası ve çevresi için folklorik bir figürdür, pagan sonrası dönemde daha ingiliz bir isimle adlandırılmış halidir, zaten sözler jethro tull'a ait değil, anonymous'tur.
çoğu ülkede hasat zamanı hala mısır püskülünden insan figürleri yapılması gibi günümüze gelen izleri vardır. -
jack london'un bir kitabı.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap