• sir ünvanlı avustralyalı fizyoloji bilgini. 1963 yılında tıp alanında nobel ödülü almıştır.
  • nobel ödüllü neurophysiologist sir john eccles, insanın tesadüfler sonucu kendiliğinden var olmadığını aksine bilinçli bireyler olarak tanrı tarafından yaratıldığını ifade eder ve din ile bilim arasındaki ilişkiyi şu sözleri ile değerlendirir:

    ''bilim ve din birbirine çok benzerler. aralarındaki tartışma görüntüsü bunu göz ardı etmenin sonucudur. biz, kutsal bir güç sonucu var olduk. kutsal yardım (yol gösterme) hayatımız boyunca olan bir konudur. ölümde beynimiz gider; ancak bu yardım kalır. her birimiz eşsiz, bilinçli bireyleriz; kutsal bir yaratılışız. sadece, dinî görüş tüm delillerle uyumludur.'' [*]

    [*] michael corey, god and the new cosmology the anthropic design argument, s. 287.
  • evolution of the brain, creation of the self adlı meşhur kitabında hominid beyninin evrimini anlatır. şöyle der kitabın önsözünde:

    "it is extraordinary that there has been so little publication on the brain developments during the most important creative process of biological evolution, namely from our hominoid ancestors through some 9 to 10 million years of hominid evolution to the human brain with its transcendent capacity for creativity. the story of hominid evolution to homo sapiens sapiens is the most wonderful story that can be told. it is our story. each of us has to realize that the great success of hominid evolution was the only chance of existence as human beings, if one dares to speak retrospectively. why then is this story not being often told in the essential features of the coming-to-be of human brains, as has been done in this book? it could be that the brain evolution story appears to be empty of facts and good only for unjustified speculations. while recognizing that much is unknown or only imperfectly known, i have been able to unfold the fascinating story of hominid evolution of the human brain using creative imagination restrained by rational criticism."

    girizgahtan üslubunun tatlılığı anlaşılan bu nobel ödüllü nörofizyoloğun 1989 tarihli bu kitabını okumak, adaptasyonist bir bakış açısıyla psikolojik mekanizmalarımızı görmeye meyyal benim gibilerin borcu oluyor sanırım.
  • nobel ödülü alması ve nöroloji adına önemli çalışmalar yapmasına istinaden birçok doktorun gösteremediği tevazu ve inceliği göstermiş, doktor olmanın önce iyi bir araştırmacı ve iyi bir zeka ile de doğru orantılı olduğuna işaret etmiş bilim adamıdır. ölümünden önce yaptığı bir açıklamada beynin en fazla %5'i bilediklerini söylemiş ve kendisine beynin hangi bölgesinin hafıza rolü oynadığı sorulduğunda ise modern tıbbın bu konudaki vasatlığının bilinci ile ironik bir biçimde "hafıza sanırım dışarıda bir yerde, biz beyinde bulamadık" demiştir. bir gün istanbul'da gitmek durumunda kaldığım bir profesör nörolog'a aynı soruyu merak ederek sorduğumda bana "korteksin içindedir" gibi geniş kapsamlı bir cevap verip küçük dağları yaratmış egosu ile enel hak hezayanında kaybolmuştu. bu "paris nerededir?" sorusuna "paris dünyadadır" yanıtını vermek gibi bir şey olduğunu söylediğimde de mavi ekran verip konuyu değiştirmişti. dediğim gibi önce iyi bir araştırmacı ve iyi bir zeka sahibi olma potasından geçmeli doktor ego ve algısı.
  • avustralyalı fizyoloji bilim insanı. hodgkin ve huxlex ile birlikte, sinir ipliklerinin elektrofizyolojisi konusundaki keşifleri için 1963 nobel tıp ve fizyoloji ödülünü kazandı. 1925'te melburn üniversitesinden tıp diploması aldı. sonra oxfod'da sherrington'un servisinde fizyoloji öğrenimi yaptı. 1937'de sidney'de bir tıp araştırma laboratuvarı müdürlüğüne getirildi. 1944'e kadar avustralya'da yaşadı. bundan sonra yeni zelanda2da otago üniversitesinde fizyoloji profesörü oldu. 1951'e kadar burada kaldı. daha sonra avustralya'da canberra üniversitesine gitti. başlıca eserleri; omuriliğin refleks tepkisi (1932), zihnin nörofizyolojik temeli (1953), sinapsis fizyolojisi (1963).
  • “ı want you to know that there are no colors in the real world, there are no fragrances in the real world, that there’s no beauty and there’s no ugliness. out there beyond the limits of our perceptual apparatus is the erratically ambiguous and ceaselessly flowing quantum soup. and we’re almost like magicians in that in the very act of perception, we take that quantum soup and we convert it into the experience of material reality in our ordinary everyday waking state of consciousness.”

    “gerçek dünyada renk olmadığını, gerçek dünyada koku olmadığını, güzellik ve çirkinlik olmadığını bilmenizi istiyorum. algısal aygıtımızın sınırlarının ötesinde, düzensizce belirsiz ve durmaksızın akan kuantum çorbası var. ve biz neredeyse sihirbazlar gibiyiz, tam da algılama eyleminde, o kuantum çorbasını alıyoruz ve onu sıradan günlük uyanık bilinç halimizde maddi gerçeklik deneyimine dönüştürüyoruz. "
hesabın var mı? giriş yap