• isveç adalet bakanı beatrice ask'a yazdığı mektupla gündeme oturmuş yazar. bu güzel mektubu isveç medyasında çıkarak gündem yarattı.aşağıdaki yazıyı isveç türk işçi dernekleri federasyonu dergisi yeni birlik'ten alıntı yapıyorum. yazı çok uzun olduğu için kısaltarak yazıyorum.
    ------
    göçmen yazar jonas hassen khemiri'nin isveç adalet bakanı beatrice ask'a hitaben yazdığı yazı birkaçgün içerisinde isveç tarihinin en fazla okunan makaleleri arasına girdi. aslında yazıdan önce yazılma sebebine gitmemiz gerek. basitçe özetlemek gerekirse isveç hükümetinin yasadışı göçle mücadele kapsamında yasadışı göçmenleri tespit etmek için güvenlik personeline daha fazla yetki vermek üzere ortaya koyduğu reva projesi'nin tartışılması konu.bu projeyle isveç polisi göçmenleri sokak ortasında durdurup kimlik sorma hakkına sahip olacak ve bu uygulama yaygınlaştırılacak.isveç adalet bakanı'nın bir radyo programında bu projeyi savunması yazar khemiri'nin "bästa beatrice ask " başlıklı yazıyı yazmasına neden oluyor. yazar bakanın " bir kişinin sırf dış görünüşünden dolayı sokak ortasında polis tarafından durdurulup kimlik sorgusundan geçmesini" savunması ve " görevini yapan polise saygı duyulması gerektiğini söylemesi" üzerine nasıl şaşkınlığa uğradığını belirtiyor ve bir öneride bulunuyor:"size çok basit bir isteğimi iletmek üzere yazıyorum, beatrice ask.keşke vücudumuzu ve deneyimlerimizi değiş tokuş edebilsek. bir 24 saat için vücutlarımızı değiştirebilsek.ilk önce ben sizin vücudunuzda erkek egemen politik bir dünyada bir kadın olmanın nasıl bir duygu olduğunu hissetsem. daha sonra siz benim bedenimden sokağa çıkıp ya bir metro çıkışında yada bir alışveriş merkezinin ortasında, kanunun yanında durduğu, size yaklaşıp sizden suçsuzluğunu kanıtlamanızı isteme hakkına sahip olan bir polisle yüzleşmenin nasıl birşey olduğunu hissedebilseniz.”
    khemiri daha sonra reva denilen projeyle getirilmek istenen uygulamaların hiç de yeni olmadığını kendi kişisel ve ailevi deneyimlerinden anlatmaya koyuluyor. "yo hayır ıı. dünya savaşına kadar gitmenize, nazi almanyası'na yada 80'ler güney afrika'sında olmanıza gerek yok. isveç yakın tarihine gitmeniz yeterli.... altı yaşında olmak ve arlanda havaalanına gelmek, bizim ortak yurdumuza. gümrüğe yaklaştığında elleri terleyen, sürekli boğazını temizleyen, saçından çorabına kadar kendine çeki düzen veren bir baba, herkesin geçmesine izin verilirken görevlilerce aranmak üzere çevrilir. biz bunun bir tesadüf olduğunu düşünürüz o an için. fakat 12 yaşınıza geldiğinizde de aynı sahne tekrarlanır, 16'niza, 18'inize, 20'nize.
    12 yaşında olmak ve skivakademin'de ( müzik ürünleri satan bir mağaza zinciri) satın almadan önce bazı cd'leri dinlerken her defasında güvenlik görevlilerinin sizin peşinizden dolaşması.
    her defasında normal görünmeye çalışmak( sanki normal biri değilmiş gibi) ve vücut diliyle suçlu olmadığınızı ispat etmeye çalışmak.....13 yaşında polisler tarafından dövülüp burnu kanlar içinde kalan yada şehir merkezinde güvenlik görevlilerince kötü muameleye maruz kalan büyük kardeşinin arkadaşlarının hikayelerini dinle... ve 11 insanı sırf siyah saçlı oldukları için bir tüfekle vurulduğu ve suçlunun yedi ay boyunca yakalanmadığı bir şehirde yaşa. 14 yaşında mcdonald'dan çıkarken polisler kimliğini sorsun.
    15 yaşında bir dükkânın önünde otururken yoldan geçen polisler gelip aynı şeyi yapsın.fakat içinde sürekli bir savaş vardır.bir yanın sürekli bunu yapmaya hakları yok diye isyan eder. diğer yanın düşün der, düşün bu bizim suçumuz.
    yüksek sesle konuşan bizdik. tişörtler ve kulaklıklarla şüpheli bol cepli kot pantolonlar giydik. bu saç renginde olmamız bizim suçumuz. derimiz daha açık renkli olabilirdi. soyadlarımızla duyanlarda koca bir dünyada en kötü ülkeleri çağrıştırdık.biz gençtik ve büyüyünce bunlar değişecekti."
    khemiri büyüyünce bu durumun değişmediğini de başka bir örnekle anlatır." ve bizim ortak vücudumuz büyüdü. beatrice ask. eski takıldığımız mekânları bıraktık. gömlek giymeye devam ettik fakat şapka ve atkı da taktık.basket oynamayı bırakıp stockholm'de ticaret kolejin'nde ekonomi okumaya başladık. büyümemiz neyi değiştirdi? bir gün şehir merkezindeki garın dışarısında oturup not alıyorken( zira ekonomi okusak da gizliden gizliye hep yazar olmak istedik) birdenbire sağ tarafımızda beliren bir adam kimliğimizi istedi ve kollarımızı büküp bizi polis arabasının içerisine götürdü.bizim gerçekten kim oldugumuzu, söylediğimiz kişi olup olmadığımızı o anlayana kadar orada durmamız gerekmekteydi.... 20 dakika, 30 dakika orada yapayalnız oturduk. aslında yalnız değildik. yüzlerce insan yanımızdan geçip gitti ve yüzlercesi bize bakarak ve içinden fısıldadı: evet işte orada, bir tane daha. önyargılarımızı doğrulayan biri daha... orada o polis arabasının içinde benimle birlikte olmanı nekadar isterdim beatrice ask. fakat sen orada değildin. ben orada bütün yanımdan geçip giden bakışların altında suçsuz olduğumu, sadece orada oturduğumu anlatmaya çalıştım. fakat bir polis arabasının arka koltuğunda bunu yapmak o kadar kolay değildi. serbest bırakıldığında herhangi bir özür dileyen olmadı. sadece "şimdi gidebilirsin " dediler."
  • baba tarafından tunuslu ana tarafından isveçli bir yazar. henüz türkçeye çevrilmiş eseri yok.

    http://www.khemiri.se/…sh-info/jonas-hassen-khemiri
  • sami berat marçalı tarafından türkçeye kazandırılan istila! (invasion!) adlı oyunun yazarı. b planı ekibi tarafından 2016-2017 sezonunda kumbaracı50 sahnesinde oynanmıştır. kimlik, ırk, dil kavramları üzerine yüzünüze tokat gibi inen bir metin.
  • 2021'in 'fransızca'ya çevrilmiş eser' dalında prix medicis ödülü'nü kazanan yapıt la clause paternelle'in yazarıdır.
  • başarılı yazardır. isveçli anne tunus’lu babanın çocuğu olarak sayısız başarılara imza attı.
    mektubun orjinal metni için http://www.dn.se/kultur-noje/basta-beatrice-ask
  • everything i don't remember kitabi bestseller olmus tunus asilli isvecli yazar.
hesabın var mı? giriş yap