• geçen bizim şirketteki idari işler amiri, operatör formeni, işçi sağlığı ve güvenlik yetkilisi ile oturmuş çay, sigara yapıyoruz.

    biri kendinden 16 yaşından küçük sevgilisi ile sikiş ilişkisini anlatıyor, biri fenerlilerin nasıl ibne olduğunu cumhuriyet savcılarının bile nasıl hemen anladığını söylüyor. öteki gürcistan'da geçen hafriyatçılık maceralarını anlatıyor. söz sırası bana geldiğinde jonathan franzen'in çok iyi bir yazar olduğunun tescilli ve garantili olduğunu söyledim. "çünkü," dedim, "tüm amerikan edebiyat eleştirmenleri onun büyük bir yazar olduğunu söylüyor. o zaman o büyük yazar." hep beraber güldük. entry bitti, iyi günler.

    edit: bu entry'ye ilham veren radikal gazetesi kitap eki ve notos öykü dergisi yazarı z. heyzen ateş hanımefendiye teşekkürler.
  • en sevdigin film, en favori yonetmenin, en begendigin manken, en sevdigin uc yazar, dunyanin en iyi muzik grubu hangisi gibi sorulara bir turlu kafami toplayip cevap veremem. high fidelity tadinda listelemelere hic yetenegim yok. franzen benim icin bir konuda istisna yaratti. once ikinci romani freedom'i okudum, su siralar da ilk romani the corrections'i okuyorum. artik en sevdigin yazar kim sorusuyla karsilastigimda hic dusunmeden jonathan franzen karsiligini verecegim.
  • correctionsaile sırları olarak birkaç yıl önce okudum, şimdi de freedomsel yayıncılık baskısı ile aldım ve okudum. öncelikle sel yayıncılık (pekçok kişi çok seviyor tabii, buna saygım sonsuz) bence çok aceleyle basmış bu kitabı. dipnotlardaki özensizlik vs çok rahatsız edici. keza sevin okyay süper bir insan ve süper bir çevirmen ama bana yine biraz aceleye gelmiş gibi geliyor bu iş. bazı bölümler fazla çeviri kokuyor; bazı yerlerde kısaltmalar ingilizceden çevrilmiş, bazılarında dokunulmamış vs.
    tabii bunların franzen ile ilgisi var mı, yok. sadece hakkında konuşabileceğimi düşündüğüm bir yazar olduğunu belirtmeye çalıştım. gerçekten de çok uzun yazıyor. bu kitaplar doğan kitap gibi bir yerden basılsa 1000 sayfa bile olabilir. ama bir şekilde okunuyor, üstelik merakla bekliyorsunuz bir sonraki bölümü. çok doğal, sıradan hayatları anlattığı halde, amerikan halkı bize benzemez gibi bir düşünce kafalarda olduğu halde benzerlik kurmaktan kendinizi alamıyorsunuz. ben özellikle anne figürlerinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. iki kitapta da annelerin yaptıkları, iki çocuk annesi olarak (freedom'daki gibi bir kızım ve bir oğlum olması daha da arttırmış olabilir bunu:) benim ileride nasıl davranmam/davranmamam gerektiğine dair fikirlerimi epey değiştirdi.
    sonuç olarak okunması sayfa sayısı açısından zor olsa da, karışık kurgu kullanmayışıyla, doğal ve sıradanı müthiş gözlemlerle ve dile getirilemeyecek kadar anlayarak anlatışıyla, sizi her iki kitapta da ailelerin içine alışıyla okuyucuya iyi davranan, saygı duyan ve katkısı olan bir yazar bence franzen. bu yüzden biraz çaba gösterip okunmayı fazlasıyla hak ediyor..
  • sel yayınlarının bir yıldır nihayet basabildiği kitabın yazarı. adamın türkçede iki romanı var. biri aile sırları, biri de bu özgürlük. aile sırlarını bulmak artık neredeyse imkansız. sanırım piyasadaki son kitabı ben almıştım geçen sene. hehe.
  • "the corrections" namlı pek çok satan bir kitabın müellifidir kendisi.
  • en çok sevdiği 10 kitabı şu şekilde sıralamış olan yazar.

    http://www.edebiyathaber.net/…-en-sevdigi-10-kitap/
  • david foster wallace ya da jim cracegiller mensubu, nispeten yeni kuşak romancıların en başarılılarından. bu aralar kuşlarla neden bu kadar ilgilenmeye başladığımı, birkaç yıl önce new york times'ta yayınlanan muhteşem yazısını hatırlayınca anlamlandırabildim.
  • 5 yılı abd'de okumuş ve yaşamış biri olarak oradayken yüzlerce kez 'bu amerikalılar neden böyle düşünür, neden böyle yaklaşır, neden böyle akıl yürütür' diye kendi kendime sormuş ve sormuş ve yine sormuştum. sonra türkiye'ye döndüm ve jonathan franzen'ın freedom (özgürlük) ve corrections (sanırım türkçeye 'aile sırları' diye çevrildi) kitaplarını okudum. ve bu iki kitabı okuduktan sonra 5 yıl yaşayıp bi halt anlamadığım bu ülkeyi ve insanlarını biraz da olsa anladım gibi.
  • df wallace'ın daha okunaklı, doğru dürüst yazan versiyonu gibi. freedom ve the corrections kitaplarını dörtte bir kadar okudum ve tabii ki bıraktım.

    neden mi?

    çünkü bu hyperreality literature diyorlar galiba işte hah baudrillard etkisinde gelişen amerikan edebiyatı artık baydı beni baydı. philip roth'u ayrı df wallace'ı ayrı saçmalık. amerikan edebiyatından hangi aile vs. üzerine romanı alsan sanki hep aynı şeyleri okuyormuşsun gibi hissettiriyor. hep aynı tespitleri hep aynı kurguları okuyormuşsun gibi, değişen şey sadece üslup farkı, bazısı daha okunaklı bazısı daha okunaksız mesela (bkz: infinite jest/@don drapper). işte franzen'de bu tip yazarlardan ne bir eksik ne fazla.

    bence bu tip amerikan edebiyatını okumaya hiç gerek yok. delillo'nun white noise'i gibi birkaç iyi kitap haricinde sağlam kitaba rastlamadım ben hyper reality zırvalarından. yanisi geçinizz.
  • amerikan ailesindeki ilişkileri ve bireylerin yalnızlıklarını biraz uzun ama sakin bir biçimde anlatan bir yazar franzen. hep o filmlerde izlediğimiz ama çoğu zaman iç dünyasını pek anlayamadığımız adamların ve kadınların niye öyle davrandıklarını, niye böyle konuştuklarını, geçmişteki yaşanmışlıklarının bugüne nasıl yansıdığını anlayabiliyorsunuz bu adamın romanlarını okuduğunuzda.
hesabın var mı? giriş yap