• felsefe yuklu everything is illuminated kitabindaki laf cambazliklarini cozemeyen bir sozlu yazarinin icine ukte olan amerikali yazar.
  • bu daha yirmi alti yasinda, iki uc sene once edebiyat dunyasina dusmus genc yazarimizi edebiyat dunyasina kazandiran ve bundan dolayi hayir dualarimizi hicbir zaman basindan eksik etmeyecegimiz, onemli amerikan buyugunun ismini acikliyorum: joyce carol oates hanimefendi. princeton university'de minik jonathan'in yazi hocasi olan joyce carol oates, soguk bir kis gunu kendisine yazdigi bir mektupta, "biz sende cok buyuk bir cevher kesfettik, en onemlisi bir yazarda olmasi gereken en onemli ozellige sahipsin, inanilmaz bir enerjiye!" deyip jonathan'in aklini celmis, onu isimsiz bir hukukcu ya da doktor olmaktan alikoymustur.

    jonathan safran foerin everything is illuminated kitabinda "dili carpitmasi" hakkinda yapilan en iyi tesbitlerden biri de yine bir kitap elestirmeninin agzindan dokulmustur: "not since anthony burgess's novel a clockwork orange has the english language been simultaneously mauled and energized with such brilliance and such brio." yeni bir a clockwork orange demek anlamina gelmiyor tabii bu, ama carpik curpuk ingilizcesi ile kitabin narrator'i "ukraynali alex"i okumak, kesinlikle okuyucuyu aktif bir cevirmen haline getiriyor, yerinizde hop oturup hop kalkiyorsunuz heyecandan. bir ornek verelim alex'in ingilizcesinden: many girls want to be carnal with me. simdi bu ingilizceye kim heyecanlanmaz.
  • extremely loud & incredibly close isimli romani yeni basilan genc nesil yazar (kacinci nesil bilemiyorum) park slope'ta esi de kendisi gibi yetenekli bir yazar olan nicole krauss ile yasayan safran foer'in enteresan de bir sayfasi var jonathansafranfoer
    bu sayfaya dikkatimizi ceken baska bir park slope sakinine buradan tesekkur ediyoruz.
  • penguin yayınlarının 70. yıl kutlaması üzerine yayınladığı cıvıl cıvıl 70 cep kitaplarından birisi olarak okuma şansına eriştiğim kitabıyla ciddi bir yazar ile karşı karşıya kaldığımı anladığım kişi. her ne kadar günümüz edebiyatını çok takip etmeyen (bir çok zırva) ve edemeyen (bilgi edinme yollarına erişimin güçlüğü) birisi olsam da, bana x kuşağı edebiyatının geride kaldığını gösteriyor. bir çok yeni yazarın zorlayamadığı kadar da edebiyatı zorluyor.

    google'da ararken kitaplarının ya da öykülerinin çeşitli derslerde incelendiğini gördüm. gayet güzel.
    http://www.jonathansafranfoer.com/
  • bana sonunda "ben de bir dehanin, ustanin dogusunu yasadim" dedirtebilen yazar, israrla tavsiye edilmeli. varsin olsun konu seciminde tezgahi iyi yere acsin, görmezden geliniveriliyor.
  • sadece yasadiklarini ve dusunduklerini anlatmakta degil, okuma deneyimini yeniden yorumlamakta da yaraticiligi en munasip lisanda konusturabilen, yeni yuzyilin italo calvinosu.*
  • aşırı gürültülü ve inanılmaz yakın(extremely loud and incredibly close) önümüzdeki haftadan itibaren algan sezgintüredi çevirisiyle tüm kitapçılarda.

    tanıtım metni:

    “göz kamaştırıcı fikirlerle dolu, zeka fışkıran bir roman.” – the new york times

    11 eylül’de babasını kaybeden oskar, birkaç sene sonra mavi bir vazonun içinde bir anahtar bulur… anahtar babasına aittir ait olmasına da, new york şehrindeki 162 milyon kilitten hangisini açmaktadır?

    amerikalı yazar jonathan safran foer, günther grass’ın teneke trampet’inden, paul auster’ın ay sarayı’ndan ve italo calvino’nun yazınındaki muzip dinamizmden izler taşıyan aşırı gürültülü ve inanılmaz yakın’da insanlık deneyimini şaşırtıcı tesadüfler, derin acılar, büyük yalnızlıklar, iç içe geçmiş hayatlar ve sınırsız bir yaşama sevinci merceğiyle konu ediyor. amerika’da büyük ilgi gören ve ses getiren roman, akıcı dili, zengin anlatımı ve çığır açan tekniğiyle içinde yaşadığımız zamanların bir klasiği.

    o gece babam beni yatırır ve kitap hakkında konuşurken bu meseleye bir çözüm düşünüp düşünemediğini sormuştum. “hangi mesele?” “fazlasıyla önemsiz olmamız meselesi.” “pekala, bir uçak seni alıp sahra çölü’nün ortasına bıraksa ve sen orada, bir cımbızla bir kum tanesini yerinden bir milimetre oynatsan ne olur?” demişti. “muhtemelen susuzluktan ölürdüm,” demiştim. “hayır, tam o anda, tek kum tanesini oynattığında demek istedim. ne anlama gelirdi bu?” demişti. “bilmem. ne?” demiştim. “düşün bakalım,” demişti. düşünmüştüm. “herhalde bir kum tanesini oynattığım anlamına gelirdi.” “ki o da sahra’yı değiştirdiğin anlamına gelirdi.” “yani?” “yani mi? yani, sahra uçsuz bucaksız bir çöldür. ve milyonlarca yıldır var. ve sen onu değiştirdin!” “doğru!” demiştim yerimde doğrularak. “sahra’yı değiştirdim!” “anlamı?” demişti. “ne? söyle.” “eh, mona lisa’yı yapmaktan veya kanseri tedavi etmekten bahsetmiyorum. sadece bir kum tanesini bir milimetre oynatmaktan bahsediyorum.” “e?” “bunu yapmasaydın insanlık tarihi şöyle gidecekti…” “hı-hı?” “ama yaptın. yani?” yatakta ayağa kalkmış, yıldızları göstermiş ve bağırmıştım: “insanlık tarihinin gidişatını değiştirdim!” “doğru.” “evreni değiştirdim!” “değiştirdin.” “ben, tanrı’yım!” “sen ateistsin.” “ben, yokum!” yatağa, kollarına atlamıştım ve kahkahalarla gülmüştük.

    aşırı gürültülü ve inanılmaz yakın, kayıplara, arayışlara, insan ilişkilerine, yalnızlığa, kalabalıklara, acıya ve coşkuya, içinde yaşadığımız şehirlerin labirentlerine, asla adresine ulaşamayan mektuplara, gece yarısı anlatılan masallara, rüyalara ve gerçeklere, söylenen ve asla söylenememiş sözlere dair çarpıcı, eğlenceli, sürprizli ve birazcık da sihirli bir roman.

    “foer okurun elini insanlığın ve insan ilişkilerinin üstün güzelliğinin tam kalbine yerleştiriyor. okuyun, hayatın nabzını hissedeceksiniz.” – philadelphia inquirer
  • everything is illuminated filmini izledikten sonra tanıdğım yazar...
    kitaplarının orjinalini nerede bulabilirim diye araştırmalarım tam beni pandora'ya götürmüştü ki extremely loud and incredibly close'un türkçesinin yayınlanacağını öğrenmem beni ayrı bir mutlu etti.
    darısı everything is illuminated in başına...
hesabın var mı? giriş yap