• bu yazısıyla k dergi sayesinde tanıştığım yazar,okuyun sizi de etkileyecek derinden eminim!

    "kıskançlık bir duygu mu?
    iyi bir duygu mu, kötü bir duygu mu?
    adına duygu dediğimiz şey, insanı insan yapan şey değil mi?
    duyguları iyi ya da kötü diye ayırabilir miyiz?
    erdemli, erdemsiz duygular... ilkel bir duygudur değil mi kıskançlık?
    ilkel diyince biraz rahatsız oluyoruz, öyle değil mi?
    peki neden?
    ilkel, el değmemiş, su katılmamış, bakir anlamına da gelmez mi?

    kıskançlık da böyle bir duygudur. engelleyemezsiniz, öylesine gelir.
    sadece ifadesini kısıtlayabilirsiniz. peki, bu ifadeyi neden ve nasıl kısıtlıyoruz?
    cahil denen insanlar -ki herkes cahildir farklı konularda- kıskançlıklarını açıkça belli etmekten kaçınmazlar. ama kültürlü denen insanlar bunu açıkça belli etmekten çekinirler. kıskançlığın ilkel bir duygu olduğuna inananlar, bunca birikimden sonra bunu göstermenin zayıflık olduğundan korkarlar.
    - şimdi korkmak mı zayıflık, korkmamak mı? -
    bu sebepten farklı tepkiler verirler, daha soğuk, dolaylı, hesaplanmış. ama insan gerçekten kıskandıysa, canı yandıysa ve öfke duyduysa, bunu er ya da geç bir şekilde ifade eder. bu ifade dolaylı ve temel konudan çok farklı bir noktada kendini gösterebilir. karşı taraf ya hiçbir şey anlamaz ve olay sarpa sarar ya da birden bire geri sıçramalar yaparak olayın özüne geri döner ve "kıskanacak ne var ki?" sorusunu dünyanın kendini en kolay ele veren farkındalık sorularından biri haline getiriverir.

    eğer bir yerde kıskanma lafı geçiyorsa, emin olunmalı ki iki taraf da bunun farkındadır. sadece önce kimin pes edeceği ve açıkça kendini ifade edeceği sorundur ve asıl insanın ilkelliği budur işte. kıskançlığını belirtmekten korkar, kıskanılan ise kıskanılacak bir şey yaptığını kabul etmez çünkü bu modern, kültürlü insan portresini bozar. böylelikle iki insan tutkulu, şehvetli sevişmelerden, ilişkinin sosyal boyutuna atlar- bunun genelde pek farkına varamazsınız- ve kıskançlık tartışması altında, karakter ve gelişmişlik yarışı başlar.
    geçmiş olsun..."
  • nothing to be frightened of adli yeni kitabinda özyasamsal ogeler de var, ölüm, bellek , din uzerine kafa yormalar da.. vaktinden once yaslandigini zannediyor sanırım.
  • oykuculukte de basarili oldugu soylenmesi gereken yazar. bu yil ucuncu oyku kitabi da cikti, buyuk kismi farkli dergilerde yayinlanmis bu oykuler de umarim bir onceki oyku kitabi olan the lemon table'da okuduklarim kadar guzel olur. orada konu daha cok yaslanma eksenliydi. yeni hikayelerinin derlendigi bu kitabin adi ise pulse ve on kapak arkasi bilgilerinde eksenin ozlem ve kaybetme, arkadaslik ve ask oldugu soyleniyor.
  • man booker diye bi ödül var, onu aldı bu sene.

    nobel olsa ilk ben yazcam diye atlarsınız buna yok tabi bi şey. çok ayıp.
  • roman yazmaya bir kahraman yaratarak başlamadığını, bir ahlaki hata belirleyerek bu hatayı tecrübe eden insanları sonradan betimlediğini ifade eder. yazma sürecini hayvanların dış iskeletine benzeten yazar; kafayı, gövde ve kuyruğu genel olarak belirliyorsunuz. geri kalan kısımları zaten dolduruyorsunuz. mesela the sense of an ending' de uzun bir gövde ve küçük bir kafa hayal etmiştim. ama yazarken kocaman başlı, kısa gövdeli bir şey ortaya çıktı der. barnes, karakter isimlerini genellikle sporcuların adlarından devşirdiğini de ifade eder. kitabının zor anlaşıldığı yorumları üzerine ise yazar; söz veriyorum, sonraki romanımda herkesin hafızası güvenilir olacak. kimse yaşlanmayacak ya da ölmeyecek. ölenler de muhakkak cennete gidecek dedi.
  • levels of life adında yeni bir kitap çıkarttı yakın zamanda. ölen karısının ardından.

    http://www.guardian.co.uk/…ife-julian-barnes-review

    http://www.guardian.co.uk/…ife-julian-barnes-review
  • the sense of an ending'ten sonra kaleme aldığı ilk roman the noise of time bu ay içinde satışa çıkacaktır.
hesabın var mı? giriş yap