• julianus sütunu olarak da bilinir.ankara, ulus'ta hükümet alanındadır. roma imparatoru justinien'in 362 yılında ankara'dan geçisi şerefine yapıldığı sanılmaktadır. yüksekliği 17 metre olan sütun yivli taşların üst üste konulmasıyla yapılmıştır.
    tepesinde her bahar gelip ulus'un kalabalığına tepeden bakan bilge bir leylek yaşar. ankara'nın şehir merkezinde mesken tutmuş (benim bildiğim) ikinci leylektir. diğeri atatürk orman çiftliği'nin içinde bulunan tekel bira fabrikası'nın bacasında yaşamaktadır.
  • belkıs sütunu olarak da geçer..
  • tepesinde barinan leylekleri ile beraber, eskiden ankara'nin simgelerinden biri olarak kabul edilen sutun.

    her ilkbaharda bu yuvayi tesrif eden leyleklerin, hep ayni cift veya onlardan olma nesiller oldugu rivayet edilir.

    bu ozelligi ile julianus sutunu, -kim bilir hangi devirlerden bu yana- leylek anne-babalardan cocuklarina devredilen tarihi bir ocaktir.

    eskiden, leyleklerin gelisi haber olurdu, sevinirdi ankara'lilar.
  • farklı yerlerde bulunan sütunları ile insan aklını başından alagelir biraz düşününce. *
  • turistik bir nesne olduğu ne hikmetse yurdum insanı tarafından keşfedildiğinden, kümes teli gibi bir materyalle dağılmasın düşmesin vs. diye tepesindeki leylek yuvası bir şekilde sarılmış ve sabitlenmiştir;

    o zamandan beri, gelen leylekler bir günden fazla tepesinde durmamakta, burada yazı geçirmemektedirler; hayırlı olsundur, evet.
  • hakkında ankaralıların bile yeterince bilgiye sahip olmadığı tarihi anıt.
    hakkında yazılmış çeşitlik antik metinler falan olsa da günümüzde unutulmuş gibidir.
  • eski roma'da, roma imparatoru julian'ın adına dikilmiş anıtsal sütun. eski harika fotoğraflarda da bir güzel karşımıza çıkan bir eser.
    üstünde, ülke topraklarında görebileceğiniz birçok sütunda (milas'taki uzunyuva'da, selçuk'taki artemis tapınağı'nda) olduğu gibi bir leylek yuvası bulunur(du).

    bazı uzmanlar, kuş dışkısının sütunu tahrip ettiğini ve yuvanın kaldırılması gerektiğini söylediler, maalesef bu konuda başarılı da oldular.
    kuş dışkısının asidik yapısının yüzeylere zararlı olduğu gerçek; ancak, leylekler orada yalnızca kısa bir zaman kalırlar. bu süre boyunca koruyucu malzemelerin kuş yuvası altına yerleştirilmesi ile küçük bir tedbir alınabilinirdi. dişi leylek yem aramak için uzaklaştığında, yavrulara zarar vermeden belirli aralıklarla yuva çevresi temizlenebilirdi ve leylekler gittikten sonra sütunun temizlenmesi ve gerekli bakımının yapılması oluşabilecek zararları en aza çekerdi.
    ama bizimkiler ne yaptı?
    bununla uğraşmamak için kuşların yuvasını bozup, yerine plastikten dikenli tel koydular.
    hayır anlamıyorum, zaten hiçbir kuş yavrusu yuvasının içine pislemez ki, döner dışarı pisler. hiç mi bir kırlangıç yuvası önünde vakit geçirmediniz, hiç mi leylek yuvası görmediniz?
    aynı mantıkla hareketle antik kentler üstünde kuş uçurmamak gerek!

    kaldı ki, yüzeysel eserler sıcaklık, soğukluk, rüzgar, yağmur, deprem gibi birçok faktörden etkilenirler. insan ise bu faktörlerin en başında gelir. kendileri de biliyordur bunu. kala kala, yılda birkaç hafta misafir olan iki tane kuşun derdine mi kalmıştık?
    eski fotoğraflarında bile görüyorsunuz leylekleri; leylekler sebebiyle bu hale gelmedi o sütun. yukarıda saydığım diğer etkenlerden dolayı bu hale geldi. tüm bu etkenlere kıyasla leyleklerin verdiği tahribatın derecesi nedir mesela?
    şahsen ben, tarihi eserler için insandan daha zararlı bir unsur görmedim. insanları da kaldıralım o zaman. tarihe değil, doğaya da zararlılar görüldüğü gibi.

    lady montagu'dan edmondo de amicis'e, gérard de nerval'dan helmuth von moltke'ye, günümüz türkiye topraklarına seyahat etmiş yabancıların anılarında kuşlara saygısıyla ve sevgisiyle yer bulan, dünyanın ilk ve tek leylek hastanesi gurabahane-i laklakan'ı kurmuş, kuşlara pirinç ve buğday sağlamak için sultan emriyle vakıflar açmış bu millet ne hallere düşmüş. yazık.
    camilerinizden köprülerinize, şifahanelerinizden mekteplerinize, en eski örneklerine 13. yüzyıldan kalma yapılar üstünde rastlayabileceğiniz, bu topraklarda yaşamış insanların hiçbir karşılık beklemeden yaptıkları (belki de tek şey olan) kuş köşkleri klasik türk mimarisinin en güzel mimari elementiyken üstelik... önce kendi tarihinizi yiyip bitirdiniz, kuşları kovdunuz yapılarınızdan, şimdi sıra doğadakilere geldi anlaşılan.

    bıraksaydınız da güzel bir yanınız kalsaydı. tepesinde leylekler yokken o sütunun çoğu için hiçbir anlamı yok. taş diyip yanından geçiyorlar öylece. eskiden en azından kafalarını kaldırıp bir bakıyorlardı. geri kalanlar içinse leyleksiz gördükleri sütun yarım kalmış bir heves gibi. leyleklerin yuvasını, insanların hevesini çaldınız.
  • ulus taraflarına yolum düşünce görmeden içimin rahat etmediği anıt.

    bir gün yerinden yok olacak diye korkuyorum. toplumumuz kadar tarihi eserlere düşman başka toplum var mıdır acaba?
  • yükselen binalar ile ulusun tarihi silüeti yavaş yavaş kaybolsa da ankara ziyaretinde ulus gezisi muhakkak planlanmalı ve jülianus sütunu görülmelidir.
    cumhuriyet müzesi, 2. meclis, işbankası müzesi, pul müzesi, hacı bayram veli cami, ankara kalesi jülianus sütununa yakın gezmeye değer yerlerdir.
hesabın var mı? giriş yap