• jüpiter, devasa bir gaz küresidir. yani bizim dünya'mız gibi kaya yapılı değildir. hal böyle olunca, akla gelen ilginç sorulardan birisi, bu dev üzerinde ayakta durup duramayacağımız oluyor. cevaplamaya çalışalım:

    ilk olarak, tahmin edebileceğiniz gibi, eğer ki üzerinizde bir astronot kıyafeti yoksa sadece birkaç saniye (belki 1-2 dakika) içerisinde ölürdünüz. çünkü jüpiter'in atmosferinin hiçbir seviyesinde oksijen bulunmuyor.

    ancak tartışmayı sürdürebilmek adına, diyelim ki astronot kıyafetiniz var. bu noktada, "jüpiter üzerinde" derken ya da "jüpiter'e ayak basmak" derken ne kastettiğimizi netleştirmemiz gerekmektedir. çünkü jüpiter'in bir "yüzeyi", dolayısıyla "üzeri" yoktur. tamamen gazdan ibarettir. dünya gibi kaya yapılı gezegenlerde genellikle katı ve atmosferik gaz üst üste olduğu için, "ayak basmak" kalıbı anlam ifade edebilmektedir. ancak jüpiter için böyle bir şeyden bahsedemeyiz bile. jüpiter'deki durum, merkezde çok daha yoğun olan, merkezden uzaklaştıkça incelen gaz katmanlarıdır. bunlar katılar gibi davranmazlar, dolayısıyla üzerlerinde ayakta duramazsınız.

    pekala, yine de tartışmayı öteye götürmek adına şu soruyu soralım: diyelim ki jüpiter'in kütleçekimine yakalanabileceğiniz bir noktada bırakıldınız, ne olurdu? yörüngesine girip de yeterince gezegene yaklaşacak kadar çekildiğinizde (kabaca merkezinden 300.000 kilometre uzağına eriştiğinizde), radyasyon zehirlenmesi sizi son derece hızlı bir şekilde öldürürdü. kıyafetiniz olsa bile! jüpiter'in atmosferindeki radyasyon oranlarına hiçbir bildik astronot kıyafeti dayanamazdı. dolayısıyla gene sorumuza cevap alamadık.

    cevap vermek için, diyelim ki radyasyona direnç sağlayan süper kıyafetleriniz var. bu defa da gezegenin aşırı güçlü kütleçekimi sizi müthiş bir hızla merkezine doğru çekerdi. jüpiter'deki kütleçekimi, dünya'dakinin 2.5 katından fazladır! yani dünya'da durduğunuz yerde dururken jüpiter'de ne olacağını hayal etmek isterseniz, 150 kilogram ağırlık kaldırmayı deneyebilirsiniz. üzerinizdeki ek kuvvet kabaca o kadar olacaktır. bu kuvvetin etkisi altında gezegenin atmosferine girdiğiniz anda, dünya atmosferine giren bir meteor gibi yanıverirdiniz.

    bu durumda, diyelim ki jüpiter atmosferinin o kadar yüksek bir noktasından değil de, ortalarından bir yerinden bırakıldınız. bu noktada basınç, kabaca dünya atmosferinin üzerimize uyguladığı kadardır. işte şimdi konuşmaya başladık... yine düşerdiniz; ancak o anda gaz devinin oldukça kalın bölgelerinde olduğunuz için ulaşabileceğiniz maksimum serbest düşme hızı (buna "son hız" ya da "terminal hız" da denebilir) oldukça ufak olurdu. oldukça ufak derken, saatte 3200 kilometrecik falan... yine olmadı yani. fakat dünya'da bu hızla düşecek olsanız, sürtünme ısısı ve süpersonik sıkıştırma nedeniyle çok daha hızlı ölürdünüz. jüpiter'in kalın atmosferi en azından bunlara engel olurdu. olabilirdi yani...

    hadi yine de diyelim ki yaşamayı başardınız. ölmemeniz için size bir paraşüt verelim. bu sayede diyelim ki saniyede 100 metre hızla düşüyorsunuz (ya da saatte 360 kilometre ile). bu durumda epey konforlu olacağınızı söyleyebiliriz. çünkü bu seviyede jüpiter'in sıcaklığı yaklaşık 0 derecedir. püfür püfür gezegenin daha iç katmanlarına doğru ilerlerdiniz. belki tek sorun amonyak bulutları olurdu; ancak onu da görmezden gelelim.

    yaklaşık 5 dakikalık bir düşüş sonrası üzerinizdeki basınç dünya'dakinin 2 katına ulaşırdı. bulutların yapısı bu noktadan itibaren biraz daha değişirdi ve amonyum hidrosülfit ve amonyum sülfitten oluşurdu. bunlar normal bulutlara oldukça benzerler. ancak birazcık daha kahverengimsidir ve derinlere indikçe, bu kahverengilik de artar. birçok insan, sözünü ettiğimiz basınç artışından pek de fazla etkilenmeyeceğimize şaşıracaktır. çünkü aslen basınçla ilgili sorunları, ani basınç düşmelerinde yaşarız, basınç artışlarında değil. tabii çok ani bir basınç artışı da zarar verici olacaktır; ancak basınç düşmesine göre çok daha az... eğer ki basınç artışı yavaş ve istikrarlı ise, vücudumuzdaki boşluklar (sinüsler gibi) içerisindeki gaz dengelenerek basıncımız sağlanacaktır. bu tıpkı dalış yapmak gibidir. birden 500 metre derine indirilmezseniz ve birazcık deneyimliyseniz, artan basınca rahatlıkla dayanabilirsiniz.

    yaklaşık 10 dakikalık bir düşüş sonrasında artık basınç dünya'dakini 4 katına çıkmıştır. bu basınç, 100 metre derine dalış yapan bir dalgıcın deneyimlediğiyle aynıdır. sıcaklık da iyiden iyiye düşmüştür: -40 derece civarına! ancak astronot kıyafetiniz muhtemelen sizi bu sıcaklıkta fazlasıyla koruyabilecektir. bu seviyede bulutlar buz kristallerinden oluşur; tıpkı dünya'nın yüksek bölgelerinde olduğu gibi... ama artık işler biraz daha ürperticidir. çünkü karanlık olmaya başlar. üzerinizdeki gazlar, güneş ışığının geçmesine engel olmaya başlar. ayrıca saatte 720 kilometreye varan yanal rüzgarlar ile boğuşmaya başlamanız gerekir. fakat ilginçtir, bunu pek hissetmezsiniz bile! çünkü bu rüzgarlar türbülanslı değildir, son derece düzgün akışa sahiptirler (buna "laminer akış" denir).

    15 dakika daha geçince, artık basınç dünya'dakinin 10 katıdır. bu noktada oksijen seviyeleri oldukça yüksektir. ancak bir sorun var: bu kadar yüksek basınç altında oksijen son derece zehirlidir. çünkü evrimsel süreçte dünya üzerindeki canlılar, dünya şartlarındaki basınç oranlarına göre evrimleşmişlerdir. jüpiter'deki basınç, oksijenin zehirleyici etkisini katlayarak arttırır (oksijenin bir zehir olduğunu unutmayınız; öyle ki, fotosentez ilk olarak evrimleştiğinde ve atmosfer oksijenlenmeye başladığında, dünya üzerindeki canlıların çok büyük bir kısmı bu oksijenden zehirlenerek yok olmuşlardır). bu noktada bir diğer sorun, azot narkozudur. bu tıpkı dişçinin kullandığı nitrojen oksit gazı solumak gibidir. ancak dozu ve şiddeti çok daha fazla olduğu için, çok kısa bir sürede sizi komaya sokup öldürebilir. dolayısıyla hayatta kalmak istiyorsanız, iyi bir oksijen tüpünüz olmalı ve dışarıdaki gazları tam olarak filtreleyebilmeli. bunların sağlandığı varsayılırsa, artık mutlu mesut inişe devam edebilirsiniz. hatta epey rahatsınız, çünkü sıcaklık artık tekrar 23 derece civarına çıkmıştır.

    bir 25 dakika daha düştüğünüzde, sorunlarla karşılaşmaya başlarsınız. artık etraf zifiri karanlıktır ve hiçbir şey göremezsiniz. sıcaklık da sürekli artar: çoktan 100 dereceyi geçmiştir! muhtemelen kıyafetinizin sistemleri aksamaya başlayacaktır. sadece birkaç dakika sonra, sıcaklık 200 dereceyi de geçer. artık pek fazla zamanınız kalmamıştır. sizi bekleyen dehşet verici ölümle yüzleşmemek için, görev başında size verilen siyanür kapsülünü yutuverirsiniz. birkaç dakika içinde, artık olan bitenden haberiniz yoktur.

    ancak vücudunuz düşmeye devam eder! ne yazık ki bu seviyelerden sonra durumun ne olacağına dair pek fazla fikrimiz yok; çünkü gezegenin yapısını tam bilemiyoruz. basınç ve yoğunluk artık aşırı yüksektir. atmosferin çoğunu oluşturan hidrojen artık sıvıdır ve sıcaklık birkaç bin dereceyi geçmiştir. ne yazık ki artık hiç oksijen yoktur. bu nedenle vücudunuz kömürümsü bir maddeye dönüşür ve düşüşünü sürdürür. basınç önce dünya'dakinin 1000 katını, sonra 10000 katını geçer! vücudunuz basınç altında büzülmeye başlar.

    nihayetinde, 2.000.000 bar basınca (dünya'dakinin 2 milyon katına) ve 5000 derece civarında bir sıcaklığa ulaşınca (güneş'in yüzey sıcaklığı ile hemen hemen aynı!), artık düşüşünüz durur. buna "düşüş" demek de pek doğru olmaz, "batmak" demek daha doğru olabilir. neden durdu? çünkü vücudumuz metreküp başına yaklaşık 1000 kilogram bir yoğunluğa sahiptir. etrafınızdaki gaz yığını da, bu seviyedeyken hemen hemen buna eşittir. dolayısıyla tıpkı su içerisine atılan, suyla eşit yoğunlukta olan bir cismin batmaması gibi, siz de artık batamazsınız.

    işte orada, karbonlaşmış cesediniz kalır. evren'in (veya en azından jüpiter'in) sonuna kadar!

    http://www.evrimagaci.org/fotograf/35/7234
  • güneş sistemimizin iyi yürekli fedaisi, bir nevi elektirk süpürgesi...bizden tarafa gelen büyükçe pekçok meteor, astreoid vs başağrısını büyük kütlesi sayesinde kendi yörüngesine çekip eritir, bizi korur. dinazorları pek sevmediği anlaşılıyor yine de.
  • şu sıralar gece 11 gibi ay'ın sağ tarafında satürn ile arka arkaya gözlemleyebileceğimiz gaz devi. izledikleri yörünge sebebiyle yavaş yavaş parlaklığının kaybolacak olması beni üzüyor. her gece aynı saatte balkona çıkıp satürn ile birlikte geçişlerini izlerim. dolunay ile birlikte harika görsel şölen yaşatıyorlardı ama malesef dolunay da bitiyor. sonraki aylarda jüpiter'i bu kadar net göremeyeceğiz.

    bizden yaklaşık 225 milyon kilometre uzakta bulunan ve tamamen gazdan oluşan jüpiter'in içindeki "kırmızı leke" olarak adlandırılan ve milyonlarca yıldır devam eden fırtınadan bile küçük olan gezegenimizden, onun yansıttığı ışığa bakıp hayallerinde onun yanına giden benim gibi astronomi sevenleri bilinmezlikleri ile heyecanlandırıyor. uydularından birinde olup eşsiz güzelliğini seyretmeyi çok isterdim.

    kozmik ölçekte bir karınca adımı mesafesinde olmasına rağmen güneş sistemi içerisinde bize oldukça uzak, asteroit kuşağının ötesinde, 70'ten fazla sessiz doğal uydusuyla kozmik yolculuğuna devam ediyor.

    ayrıca mitolojideki yeri de önemlidir. antik yunan halkı jüpiter'e tanrıların tanrısı sıfatını takmıştır. kendisi kronos ve rhea'nın oğlu, poseidon'un kardeşi olan zeus'un ta kendisidir.
  • jupiterin en onemli faydalarindan biri de gunes sistemimize giren kuyruklu yildizlari devasa kutlesiyle cekmesidir boyleece filmlerde gordugumuz "dunya ya kuyruklu yildiz carpma" sendromu nun yasanmasi riskini daha da azaltmaktadir
  • dünya üzerindeki yaşamı koruma görevini ne şekilde ifa ettiği hakkında yıllar önce süper bir karikatür görmüştüm.
    hatırladığım kadarı ile:(
    dünya ile ay sohbet etmektedir. dünyanın ince kaytan bir bıyığı elinde tespihi ve bitirim bir duruşu vardır:
    - ay : abi nasıl gidiyor. nabıyon?
    - dünya: iyiyim be gülüm ama bu meteor yavşakları dolanıp duruyor buralarda valla bi daha denk gelse dalacam allah ne verdiyse. öyle mahallemde serseri gibi dolaştırmam ben adamı, kan alırım kan!

    o sırada elinde sallama ile bir meteor kadraja girer, dünyaya doğru öfkeyle akmaktadır;

    - meteor: tohumunuza paramı saydım ulen, heeyyyt var mı lan var mı ha!!!
    - dünya : aman abi ne yan bakması bokunu yiyim.
    - meteor : şimdi ziktim ecdadını senin!!!

    jüpiter bu sırada olaya dahil olur;

    -jüpiter : ne oluyor amk orda kesin lan gürültüyü zikmiyim belanızı!!!
    - meteor: sen kimsin lan canına mı susadın?
    - jüpiter : susadım amk. ebeni zikmeye susadım.

    meteor yönünü jüpitere doğru çevirir öfkeyle ona akmaya başlar. bu sırada dünya ile ay ;

    -ay : abi nooldu kurudun kaldın ehehe.
    -dünya : can taşıyoz amcık.

    buna benzer bir karikatürü duyan, gören, link veren, ekleyen olursa tüm entrylerini üşenmeden şukelalarım abi:)
    galiba göxel çizdiydi...
  • doner bu, ama nasil donmek? gorunen kismi kati degildir, her yeri baska doner. enlem boylam oturtamazsin ustune bi turlu, deli eder adami.

    -- bakiniz jupiterdeki bati uygarligi soyledir boyledir ... pardon dogu uygarligi oldu simdi.
  • eger ay kadar yakinimizda olsa imis, soyle urkutucu fakat etkileyici bir manzara ile karsi karsiya kalacakmisiz.

    http://i.imgur.com/fqwlx8f.jpg
  • gunes sisteminde gunes'ten sonraki en buyuk kutledir. buyuklugunu su sekilde aciklayabilirim; geride kalan tum gezegenler, goktaslari, uydular, kuyruklu yildizlar, kuiper kusagi ve oort bulutu'ndaki tum kucuk gezegenler, gaz ve toz toplansa bir jupiter etmezler...

    ayrica net bir sekilde soyleyebiliriz ki; cevre yildizlarda gunes sistemini gozleyen birileri varsa, gunes cevresinde sadece jupiter'i gorebilecektir... bu yuzden kimi astronomlar "gunes sistemi, jupiter ve bazi artiklardan olusmustur" derler, haklidirlar...
  • o şerit şerit görüntü kimi aynı yönde kimi zıt yönlerde esen hızları saatte 500km ye varan fırtına kuşaklarıdır. çekirdeğe değmemeyi becerebilirseniz bir ucundan girip ötekinden çıkabilirsiniz, yalnız az dayanıklı malzeme lazım. bi de kırmızı lekenin orada bi dinlenme tesisi var fasulyesini yemeden geçmeyin.
  • jüpiter, satürn, uranüs ve neptün gibi gaz devi gezegenlerin; iç gezegenler için (mars, dünya, venüs) bir kalkan görevi gördüğü ve bize yönelebilecek "kimi" göktaşlarını engellediği doğru değil.

    bu gezegenlerin kütleçekimleri dünya ile kıyaslanamayacak kadar büyüktür. jüpiter'in kütleçekimi ise diğer tüm gezegenlerin toplamından fazladır. dolayısıyla, çevresinde bulunan veya yakınından geçen cisimlerin yörüngeleri üzerinde belirleyici bir etkendir. yerçekimi o kadar güçlüdür ki, bazen göktaşları ve kuyruklu yıldızlar kendisinden kaçamaz ve jüpiter'e düşerler (aynı şekilde satürn, neptün ve uranüs de bunu yapar).

    bununla beraber, jüpiter kendi halinde hiçbir sorun çıkarmadan dolanan kuyruklu yıldız ve asteroidlerin yörüngelerini de bozar. örneğin, dünya ile uzaktan yakından çarpışma riski olmayan bir kuyrukluyıldız, jüpiter'in kütleçekim etkisiyle yörüngesini değiştirip dünyaya yönelebilir. yani jüpiter, zaman zaman dünyanın üzerine göktaşları fırlatır.

    eskiden, bilgimizin yetersiz olduğu dönemlerde jüpiter gibi dev gaz gezegenlerinin, yanlış biçimde bize kalkan olduğu düşüncesi ortaya çıkmıştı ve bu düşünce çoktan yerle yeksan olmasına karşın hala "doğru" sanılıyor.

    özet geçelim:

    jüpiter, en az engel olduğu sayıda asteroidin dünyaya yönelmesinin baş sorumlusudur.
hesabın var mı? giriş yap