kaan özer
-
i - savaş
duvarlarda
içimizdeki savaştan kalma bir leke
ve altına imzasını atacak kadar cesur bir kadın
- nora levi; günahsız orospu.
fırında pişen göğüslerimizi, dengesi bozuk bir kedi yedi
her sabah avuçladığım geometrik yüzün artık yok
tensiz, etsiz ve bacaksız ruh gibi sokul burun deliklerimin gölgesine.
bu yalnızlığı ancak seninle yenebilirim nora.
çünkü sen benim yerleşim bölgemde saklanacak delik arayan bir orospu
ben senin özgeçmişinde bir fiil!
yani ikimiz de ikimize yapış yapış
ikimiz de ikimize sarhoş bir film arası… bunun şakası yok nora.
bir gün saçlarını yedi atmışbeşlik mermiyle dağıtıverirler.
ve ben gözlerinde koşarken ölürüm yapma!
ii- itiraf
seni öldürmek istememiştim nora
beraber bir delikanlının yüreğinden yırtılıp
kaçacaktık ana rahmine doğru.
o sınırı da geçtik mi nora
o sınırı da geçtik mi bize tanrı bile dokunamayacaktı.
çünkü bu yeryüzü bu cehennem, hayallerimize sığmayacak kadardı!
hayal et nora! düşün!
memelerin ve geometrik yüzün yok,
paslı organların kimin umurunda!
biz olacaktık bir rahmin köşesinde özgür.
bir gece gibi çabuk, gece gibi ince ve sessiz nora
sahibine yalanan it gibi itaatkar
varlık bilmecesinde yokluğun hiç zaferi gibi
düşün nora düşün!
bu ölüm, sinir krizleri geçiren şiir kadar buruk
sen bu hikayeden başka bir hikayeye nakledilen
kan,
acildeki yatalak bekleyişlerim gibisin.
öldürmek istememiştim nora.
beraber bir delikanlının yüreğinden yırtılıp
kaçacaktık ana rahmine doğru.
o sınırı da geçtik mi nora
o sınırı da geçtik mi bize tanrı bile dokunamayacaktı.
çünkü bu yeryüzü bu cehennem, yasak bir döl yatağı
hayal et nora! düşün!
seni öldürüp, bu savaşın namusunu temizledim.
artık tanrı’na dönebilirsin…
iii – hiç
nora levi: günahsız orospu
en çok böyle zamanlarda çıkarsın koynumdan.
git nora! git nora! git yoksa yine sevişeceğiz.
iv – cesaret
sana yemin ederim
yemin ederim yüzyıllarca
istediğin gibi yaptım: bir iki beden büyük gelen bu dünya’dan
yüzdüm derini. iltihaplandım sana nora. artık mezarda hiçbir toprak kayması
hiçbir melek, hiçbir mevsim uyandırmaz seni.
bu ölüm,
tıpkı senin gibi ağır,
tek başına!
v – kıyamet
sabahın geceye boşaldığı vakit kulağımda
şizofren bir melodi!
ağzında taşıdığı karanfil, mağrur uğultu, pavarotti yavrusu!
tanrı’nın başucuna konuveren ölü insan kuşları!
ve nora levi: cesur orospu…
sırat köprüsünde buluşacaktık: bir iki durak önce indin. bavulumda sana ayırdığım günahlarım
bavulumda sümküren hastalıklı şiirler!
hadi nora! hadi nora! hadi geç kalacağız: bu savaş bizim sonumuz olacak... -
siyahengi
bu kenti sen uyurken devireceğim üstüne.
yatağını düzeltmek için kalktığında anlayacaksın
öldükten sonra bile bana borçlu olduğunu...
elbisesini çıkaracaksın aramızdaki tüm sevgi dolu ilişkilerin.
çırılçıplak bir orospu gibi sokağa fırlayacak feryatlarımız...
hiç(!) kimse ama hiç(!) kimse bu çığlığın nedenini merak etmeyecek.
sabrını çöp tenekesine atıp ateşe vereceksin.
mart kapısında kediler suratına tükürecek gecenin.
yıkıntılarla dolu sokaklarda,
eskimiş gönlüme sarılacaksın üşüyerek...
kırgın
kemirgen
son meteliğe kurşun atan andropulos gibi barbar,
bacak arasından yeni aşklar yaratabilen tanrılar gibi kısa saçlı
ama fotojenik erkeklerle sevişeceksin...
gözleri acemi bir istanbul aşığı onun.
iz bilmez, yol bilmez şaşkın!
ihtiyar otobüslere tutunsa midesi bulanır;
müsait bir yerde inse bilmediği, boynunda taşıdığı namusu titrer.
kırılır bilekleri parmak uçlarından kırk bin parçaya
-senin yalnızca kırmızı ışıklarda yapabildiğin duraksamaların,
onun kafasına geçirdiği kese kağıdı olur.
kayar zaman ıslak asfaltınızdan!
kayar da düşer,
yıkılır istanbul! yıkılır üstünüze...
... -
gezi parkı direnişindeki en nadide sloganlara şukela posterler tasarlamış arkadaşımız. albüme şuradan ulaşılabilir.
şahsi internet sitesine de buradan -
görebildiğim kadarıyla gayet kaliteli şiirlerin şairi. ayrıca foto renklendirme işlerine de devam etmesini dilerim.
müsaitsen organlarım bu gece sende kalacak.
beni hatırlarsın cilvendim
hatırlarsın mecburi istikametindim.
bu eylüle de seninle girdik tesadüfe bak.
rüzgârı göğsünde yumuşatan gözü kanlı bir geceydi.
önce şiddet fark etti bilincin bedenine saplanan,
sarıp sarmalayan,
bir ihtimal tedirginliği soluyan zamanın
-koltuk altına kıvrılmış temiz arzularını.
tesadüf evcil,
tesadüf ürperti,
tesadüf bir önceki eylülden daha eylül.
beni iyi bilirsin,
kısa saçlı üvey kardeşinim;
sarsılan güven,
güvenden boşalan bir silahla,
tabiatla,
insan etiyle,
tek başına milleti tamamlayan,
belirli belirsiz duyduğun
ilk ve tek özne!
ve ben seni bu yüzden, kendimden ağır bir cüretle seviyorum.
dudaklarında ürperen,
dudaklarında şahlanan,
dudaklarınla eşdeğer titreyen bedenimin ibneliği olmasa,
her ne kadar sana seslenen bir anlayışın ifadesi olmasa,
her ne kadar rahimden,
peşinden ya da o karmakarışık aklından dökülen kahkahaların imlası
bir geceyle,
tırnaklarını yerinden söküp ruhunu ırzına geçiren geceyle,
öldüresiye suya çizen geceyle,
tanrıya gözdağı veren geceyle etrafını kuşatan tek kruvazör olmasa,
sen,
denizin kasıklarında beni savunmaktan,
saçlarımı savurmaktan tutuklu,
mevsime bulaşmış bir eylül olarak kalacaktın.
bu eylüle de seninle girdik tesadüfe bak.
beni okşama bu sebepten
beni bağıra bağıra çağırma
organlarım sende kalabilir diye, hırsla
herhangi bir ihtimalin ensesine fısıldama:
duyduğum bu nedensiz uğultu,
rüzgârı göğsünde yumuşatan gözü kanlı bir gecenin,
bedenimden kaçarken duyduğu en utangaç rengiydi.
şiddetten ne dediğimi bilmiyorum
bu ihlalden doğacak aşk
yeni bir eylül kavgası!
-
kaan özer
yayın tarihi: 15/10/2009
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap