• cok sikici ve cok gereksiz. niye kaciyon.. sen de niye kovaliyon kardeshim. sevin birbirinizi i$te.
  • başarısızlığa mahkum ilişkilerin, replikleri değişmeyen senaryosudur. ana-baba, erkek-kadın, sevgili gibi rollerin toplumdan ebeveynler aracılığıyla devralındığı düşünülürse, kişilere çoğu zaman rollerini oynamaktan fazlası düşmez. kaçan kovalanır ilişkisi genelde şu örüntüye sahiptir:

    - ilişki, büyük oranda kadının ilk adımı atarak sıcaklık, sempati, şefkat ve ilgi göstermesiyle başlar. ilk adım erkekten geldiyse bile, bu çoğu zaman için, kadının halihazırda sergilemekte bulunduğu sıcak davranışa karşılık vererek göstermelik bir inisiyatif kullanmasıyla gerçekleşir. ilk kıvılcımda bu toplumsal rollerin önemi vardır çünkü hayatımızın büyük kısmı "mesafeli, ilgisiz, duygularına hakim baba" ile "anaç, fedakâr, teslimiyetçi kadın" rollerine hazırlanmakla geçmiştir. bazen ebeveynlerinkinden taban tabana zıt kişilikler cezp edici olabilir, ama bu da aynı madalyonun farklı yüzüdür. belli bir kişilik yapısı ve onun tam zıttı, aslında aynı doğrultu üzerinde yer alır, sadece yönü farklıdır.

    - ilişkilere özgü psikolojik savunma mekanizmalarının devreye girmesiyle, erkek duygularını göstermekten kaçınır ya da karşısındakine bu ilişkinin devamını sağlayacak minimum ilgiyi gösterir. kadının sürekli ilgi talebi; fasılalı, süreksiz ve çoğu zaman samimiyetten yoksun gösterilerle karşılanır ve ilişkinin içinde mutlu anların nadiren yaşandığı dönem budur.

    - kadının sürekli ilgi talebinden sıkılan erkek kaçmaya, kadınsa duygularına karşılık alabilmek için kendinden vermeye başlar. bu ödün verme süreci ilişkinin temelini baltalar.

    - kaçan adam - kovalayan kadın ilişkisinin equilibrium noktası, erkeğin artık üzerine düşülmediğini, kovalanmadığını hissettiği andır. bu noktada bir fırtına öncesi sessizlik yaşanır. çocuklarla, kedilerle ya da köpeklerle saklambaç oynarken sık sık benzerini gördüğünüz durumdur bu. ne var ki bu fetret devri, muhtemelen kadının gururunun daha fazla ödün vermesine engel olduğu, kısacası kovalayanın kovalamacadan sıkıldığı ve kaçana karşı ilgisini yitirdiği döneme denk gelir. oysa kaçan erkek, kadının bunaltıcı ilgisinin üzerinden kalkması karşısında ferahlama gafletine düşecek, kadının asgari ilgiye razı olduğu ve ihtiyaçları karşılandığı için serzenişlerinin sona erdiği gibi, tümüyle yanlış fikirlere kapılacaktır. ayrılık sonrası sorulduğunda çoğu erkeğin en mutlu dönem olarak gördüğü bu dönem, aslında kadının çantasını toplama hesapları yaptığı dönemdir.

    - buradan sonra roller değişir, yokuş aşağı peygamber vitesiyle inilir. neredeyse karşılıksız bir şekilde kendisine sunulan yakınlığın azalması erkeğin dikkatini çeker. tıpkı soğuk rüzgârların esmesi, kadının gözlerinin sıkça dalması, cinselliğin mekanikleşmesi, tarafların birbirlerinin sözlerini kesmesi, eleştirilerin kırıcı dille ifadesi gibi. bu eksiklikleri telafi ederek ilişkinin devamını sağlama rolü bu sefer erkektedir. erkek hayali bağ geliştirmiştir.

    - kadın sırt çevirdikçe, erkek ilişkinin başından beri üstünlük kurmak adına saklamış olduğu duyguları gani gani boca eder. ancak bunun uzun yola giden birinin arkasından su dökmekten pek de farkı yoktur pratikte. kadın, incinen gururunu onarmak ya da erkeğe son bir şans vermek için yakınlaşmayı kabul edebilir, ancak tarafları birbiri için çekici kılan denge bozulmuştur artık. çiftleri daha ilk görüşte birbiri için çekici kılan, hem anne babanın benzerlerini bulma hem de zaafları karşılıklı örtme amaçlı "sıcak kadın - soğuk erkek" kimyası değişmiştir.

    - karşıdan bakıldığında şeklen kum saatine benzeyen bu ilişkinin herhangi bir anında örnekleme yapılacak olsa, erkeğin ve kadının ilişkiye yaptığı duygusal yatırım toplamının, o ilişkiye özgü bir sabit oluşturduğu görülebilir. bu rakama 10 dersek, kadın ortaya 7 koyduğunda 3'ü esirgeyen kaçan erkek, kadın fişlerini masadan topladığı vakit ne 10 vermekten geri durur ne de kovalayan, yalvaran, sürünen erkek olmaktan.

    30 yıllık çift ve aile terapisi deneyimi sonucunda ilişkilere dair ayrılık kuramını geliştiren robert ve linda firestone adlı klinik psikolog çift, bu ilişkileri, çocukluk döneminde içinde yetişilen aile ortamını yetişkinlikte yeniden kurma yönündeki bilinçdışı isteğin bir sonucu olarak görüyor. bu ilişkiler söz konusu olduğunda, alıştığımız ve büyük oranda anna freud tarafından formüle edilen ego savunma mekanizmaları (ya da temel savunma mekanizmaları) dışında, üç farklı mekanizmanın işlediği öne sürülüyor:

    1- seçme: çocuk, içinde büyüdüğü aile ortamını ileride de yeniden yaratma eğilimindedir. bu yüzden ebeveynlerinin hareketlerini içselleştirir, bunlara öykünür ve partnerinde de benzer özellikler arar. erkeğin duygularını alenen göstermesinin zayıflık, sahiplenici davranışlarda bulunmasının ise tercih sebebi sayıldığı toplumumuzda da çoğu erkek, önceden belirlenmiş ve toplumun sesi olan süperego tarafından onaylanmış “baba” rolünü; kadın ise koruyucu, kollayıcı, ısrarcı ve boyun eğen “anne” rolünü oynamaya dünden hazırdır. bu ilişki şeklinin bu kadar çok tekrarlanmasının sebebi de bu.

    2- çarpıtma: ebeveynlerin ya da yanında rahat hissedilen şahıslarınkinden farklı kişilik özellikleri gösteren partnerlerin davranışları algılanırken çarpıtılır. böylece ortaya iletişim sorunları çıkar. kişiler ne duymak istiyorlarsa, ne duymaya ihtiyaçları varsa onu duyarlar.

    3- kışkırtma: ana babanın olumlu ya da olumsuz tepkileriyle büyüyen çocuk, ilerleyen yaşında partnerinden de aynı davranışları görmeye yönelik bilinçdışı bir çabaya girer. çocuklukta ailesinin sürekli "dikkatsiz" olmakla suçladığı birey, ilişkide bilinçdışı etkenlerle sakarlık, dikkatsizlik yapmaya başlayabilir ve partnerinin de bu suçlamayı (dikkatsizsin) yöneltmesini gizliden gizliye bekler.

    (bkz: hayali bağ)
    (bkz: ayrılık kuramı)

    edit: bu entry'yi yazdıktan birkaç gün sonra, ünlü yönetmenlerimizden ferzan özpetek'in (cinsel tercihleri konu dışı) hürriyet gazetesinde bir röportajını okudum. benim eski sevgilim yok, tüm sevgililerimle görüşüyorum, hatta birlikte komün hayatı sürer gibiyiz, mealinde bir açıklaması vardı. buna sebep olarak da anne babasının 14 yaşında ayrılmalarını, ancak hayatlarının sonuna kadar yine aynı evde, sadece yatak odalarını ayırarak yaşamalarını gösteriyordu. bu da entry'de değindiklerime arka çıkıyor.
  • kongolular bunu "kadın gölge gibidir, kendisini takip edenden kaçar, önünden gidenin arkasından koşar." sözleriye tespit etmişler. kongolu gençler atalarına çok şey borçluymuş.
  • cok basit, cogu kisinin inanmadigi veya inanmak istemedigi ama bilincaltlarinda ister istemez yasadiklari gercek. ozellikle kadinlarin uyguladigi dusunulur ama erkeklerde daha cok ise yaradigini bircok kez dogruladim.

    bu olgu aslinda cogu zaman bilerek yapilmaz. mesela bir insanin karsi tarafa hisleri vardir. karsi tarafin hisleri ayni derecede degilse kaciyormus gibi gozukur, hatta asiri ilgiden bunalip kacmaya baslayabilir. hisleri yogun olan arkadas bunu gorunce daha cok ustune duser, daha cok fedakarlik yapmaya baslar, daha cok baglanir.

    kendimden ornek verecek olursam: ne zaman bir kadina deli divane asik olduysam ve uzerine dustuysem, karsi taraf kendini cekiyor, ilgisiz gozukuyor. aklim sonradan basima gelip ilgi gostermemeye basliyorum ve karsi tarafin bana ulasmak icin yapmadigi kalmiyor, beni ilgi manyagi yapiyor.

    ayni sekilde, diyelim ki cok da ilgilenmedigim bir kadin var ve bu yuzden yaninda daha dogal ve biraz da umursamaz olabiliyorum. cunku hormonlarim kontrol altinda, aklimi basimdan almamis. ben boyle davrandikca karsi taraf ilgi ustune ilgi gosteriyor, daha da istikrarli oluyor bu konuda.

    bence bu iliskilerde dozunda birakilarak oynanmasi gereken kucuk bir oyun olmali. 'oynanmasi' dememe ragmen aslinda dogal olarak yapilmasi en guzeli; cunku sagliklisi da bu. bir kisiye koru korune baglanmak, surekli uzerine dusmek, ilgi gostermek sizi o kisinin gozunde vazgecilmez yapmaz. bazi seyler akisina birakildiginda farkinda olmadan aslinda bu kacan kovalanir mantigina hizmet etmis oluyoruz. bazi insanlar karsi tarafa bos olmasa bile bu oyunu bir ego tatmini haline getiriyor ve isi karsi tarafi kendinden sogutma noktasina getiriyor. boyle biriyle zaten beraber olmayin, gerek yok.

    cok mesafe koymayin ve arada bir kacsaniz da obur tarafa karsi bos olmadiginiza dair ipuclari verin. bu hem duygulari diri tutar, hem de aradaki bagi kuvvetlendirir. boylece karsi taraf da size, sizin sevginizi hakettigini gosterebilir. ayni sekilde sizin de buna imkaniniz olur. kimse her zaman elinin altinda olan birinin degerini bilmez, boyle biri icin fedakarlik yapmaz cunku zaten karsidaki her seye hazirdir. zaten ciddi bir iliskiye baslayip gercekten sevdiginizde birbirinizin dibinde olmak icin yeterince zamaniniz olacak. bu tip baglanmalari ileri asamalara birakin ve arada guclu bir sevgi bagi olustuktan sonra kacmaya ihtiyaciniz olmadigini anlayacaksiniz.

    sabah sabah kendimi guzin abla gibi hissettim. xoxo gossip girl.
  • ... alıntı:

    "sen yalnız kalmak istedikçe, peşini bırakmazlar, ama elini uzattığın zaman da, yüzüne bile bakmazlar; bu da böyle sürüp gider."

    (bkz: yaşama uğraşı)
  • sizi kendinden öteye itenler, doğru yolu bulmanıza yardım ederler aslında.
  • bunun gazıyla yıllardır kaçan insanlar tanıyorum ben ya. kovalanmadıkları konusunda bi' sms attım ama, abi iyi oldu böyle ya forma girdik hiç olmazsa, dediler. haklılar.
  • özdemir asaf tarafından şu şekil özetlenmiş durumdur:

    "insanlar gelmeleriyle yalnızlıklarını dağıtanları severler. gitmeleriyle kendilerini yalnız bırakanlara aşık olurlar."
  • dünyanın en sikko önermesi.

    benden kaçanın yarraamın başına kadar yolu var amk ne kovalayacam. hoşlandığını belirttiğin biri senden kaçıyorsa seni istemiyordur işte, bunu kovalamak nedir, kovalayıp yakalayıp tecavüz mü edecen napıcan?
    böyle diye diye maymun ettiniz zaten kendinizi 3 kuruşluk adamların peşinde. senden kaçıyorsa anasının amına kadar yolu var deyip geçeceksin kardeşim, yüzsüzlüğün alemi yok.
  • fazla iyimser ve idealist bir bakış açısıyla yaklaşmak gerekirse,

    "kaçan kovalanır", bir ilişkinin "kalite"sini sınamak için en yerinde ölçü birimidir..

    ortada kaçabilen biri varsa, bu "biri" karşınındakini en saf haliyle sevmiyor demektir..
    ortada anca kaçınca kovalayan diğer biri varsa,karşısındakinin değerini anca o kaçınca anlıyorsa, onu paklayacak şey, sevgi değil, stratejidir..

    demem o ki, "kaçan kovalanır" stratejisinin yürüdüğü ilişki bir hiçtir.. yaşanan ilişkiler içinde çoğunlukta olması, bu gerçeği değiştirmeye yeterli değildir..
hesabın var mı? giriş yap