• kaderden kaçilmaz buyurmus sayin...bilmem kim.

    o zaman biz de bir bohçaya bu ümitsiz, bu çaresiz, bu kudreti kendinden menkul güçlere usulca boyun egmis fatalist deyisi koysak, diger bohçaya ise sophokles’ten tutun shakespeare’e kadar adini anmaya deger tüm trajedya yazarlarinin istisnasiz her tiradinda gözümüze gözümüze sokulan, akliniza gelebilecek tüm trajik karakterlerin hayat çizgilerinde belirleyici bir rol oynayan, ve hamlet’in kisiliginde edebiyattaki doruk noktasina ulasan, character is destiny (“karakteriniz kaderinizdir”) söylemini koysak – sonra cümlenin kiçini basini kaçirdigimizi fark edip öbür elimizle alnimizdan bosalan terleri silsek - ve ardindan bu iki taviz vermez, süphe götürmez vecizeyi tasiyan bohçalari var gücümüzle birbirlerine çarpsak, zayif metaforlarimin tozu dumani dagildiktan sonra elimizde kalacak olan dogruluguna can-i gönülden inandigim, pek isabetli bir gözlem olacaktir:

    "karakterinizden kaçamazsiniz"

    ama ben elalemin özdeyislerini metaforik füzyona sokup iki totolojik özlü sözden, koluma dövmesini yaptiracak kadar manali bulsam da fazlasiyla statik (ya karakterim zaman içinde degisiyorsa?) ve totolojik (kaçabiliyorsam, o zaman gerçek karakterim degil miymis meger?) oldugunu inkar edemeyecegim üçüncü bir vecize yumurtlamak için gelmedim bu basliga; klavyemin pasini bunun için almadim aylar sonra.

    kaderden kaçilamayacagi fikrine eschervari* (belki de escheresk?) bir sarmal ekleyen, the usual suspectsimsi (vari, esk, imsi, tüm benzetme eklerine ayri ayri hayranim) bir tat katan bir hikayem var, nakletmek istedigim. iyelik ekine bakmayin, kisisel hikayem degil, otobiyografimden almadim. (otobiyografi demisken, charles barkley'nin kendi otobiyografisinde sozlerinin carpitildigini iddia ettigini bilir miydiniz? ne zaman otobiyografi dense hatirlar hatirlar gulerim, oyle kolay eglenen bir insanim.)

    neyse, zannederim ki bir arap masalidir bu, kim bilir belki de iskenderiye kütüphanesi yandiginda kaybolan büyülü 1002. gece masali:

    sabah alisverisinden dönüste, kendi halinde bagdat’in kalabalik meydanlarindan birinden geçmekte olan bir usak, aniden itilip kakildigini hisseder. “noooluyor arkadasim?” diye arkasina dönmeye basladigi anda, kendisine çarpanin azrail’den baskasi olmadigini görür, tabir-i caizse korkudan donup kalir. saskinligini üzerinden atip kendini toparladiginda hemen efendisinin yanina kosar usagimiz, basina gelenleri anlatir, ve der ki “azrail pesimde, ama ben de kolay lokma degilim. atima binecegim, ve kaderimden kaçmak için bu sehirden uzaklasacagim. samara’ya gidecegim, ve beni bagdat’ta arayan ölüm, orada bulamayacak.” derhal atina biner, ve samara’ya dogru yola çikar.

    usagini kaybetmekten hiç de hosnut olmayan tüccarimiz, bagdat pazarinin yolunu tutar, arana arana azrail’i bulur. sorar allah’in kara melegine: “ey azrail, ey ölüm! bu sabah usagimi gördügünde niçin onu korkuttun, neden onu itip kaktin?” azrail cevap verir: “korkutmadim ki ben onu, itip kakmak da degildi niyetim! sadece bir an oldugum yerde siçradim, saskinligimi gizleyemedim. usagini bagdat’ta görmeyi hiç beklemiyordum, zira kendisiyle aksam samara’da randevum var.”
  • kaderci, fatalist söylemlerin bu değişmez mottosu, aynı zamanda bende hep "her şey gönlünce olmaz demiştim sana, kaderden kaçılmaz görüyorsun" (bkz: kimler geldi kimler geçti) dizelerini söyleme arzusu uyandıran bir sözdür.
    bu laf aklıma hep vakt-i zamanında halamın anlattığı bir hikayeyi getirir. halam ne kadar gerçekten yaşanmış gibi anlatsa da, zannederim ki düpedüz bir şehir efsanesidir bu:
    annesiyle yaşayan bir adam işi için başka bir ülkeye gitmek zorundadır. biletini alır, her türlü hazırlığını yapar, yolculuk yarındır. lakin annesi o gece rüyasında oğlunun bindiği uçağın düştüğünü görür, bunu engellemelidir. kesin çözüm olsun diye "oğlum gitme" demeye, rüyasını anlatarak onu ikna etmeye bile meyletmez, doğrudan uçak biletini alır ve yırtıp atar.
    ertesi sabah havaalanına giden oğlu biletini koyduğu yerde bulamayınca kös kös evine döner (hikaye bu ya). onun şaşkınlık ve öfke içinde geri geldiğini gören annesi ise huzurludur. oğlu uyumaya odasına gider, yapacak başka bir şey yok diye, annesi televizyonu açar. ve bir süre sonra oğlunun az daha içinde bulunacağı uçağın düştüğü haberini verir televizyon bir son dakika atraksiyonuyla.. anne karmaşık bir ruh hali içinde, ama özellikle de mutlulukla, şükranla oğlunu uyandırmak, ona yaptığını, ne kadar doğru davranmış olduğunu anlatmak için oğlunun uyuduğu odaya koşar. ama uyandıramaz oğlunu bir türlü.
    zira oğlu uykusunda ölmüştür, kalp krizinden olacak. bilmiyorum tüyleriniz diken diken oldu mu. kaderden kaçılmaz, görüyor musun?
  • rastlantinin boylesi* de ilginc bir filmdir bi nevi bunu konu alan
    25 kere izlenilebilir
    hatunu birlikte oldugu adam aldatmaktadir. metroyu kacirmasi ve kacirmamasi halinde neler yasanacagi gozler onune serilir
  • anitez filmi için (bkz: run lola run)
  • "ölümden dönmüş olmasını pek umursamıyor gibiydi. insanın alnına ne yazılıysa onun geleceği inancı, büyük bir tevekküle ve dinginliğe ulaştırmıştı niyazi bey'i. eğer biri gelip ameliyatın iyi geçmediğini, ertesi gün öleceğini söylese bile sanki yine heyecanlanmayacak, "ne yapalım, kaderden kaçılmaz. allah hepinizden razı olsun!" diyerek huzur içinde veda edecek gibiydi. yalnız babasının değil, onca acılardan geçmiş, çaresizlik, yoksulluk, savaş, iç çatışma, salgın hastalık gibi birçok nedenle yaralanmış olan halkın da hayata karşı tavrı buydu. sus, dua et, katlan! alnına ne yazılmışsa o gelir başına."

    konstantiniyye oteli

    zülfü livaneli

    "zengin ve güçlü bir iranlı, bir keresinde hizmetçilerinden birisiyle bahçede geziniyormuş. hizmetçi az önce kendisini ölümle tehdit eden azrail ile karşılaştığını ağlayarak anlatmış. efendisine, çabuk yol alması halinde aynı akşam varabileceği tahran'a kaçmak için en hızlı atını vermesi için yalvarmış. efendisi razı olmuş ve hizmetçi doludizgin yola koyulmuş. efendi eve dönerken kendisi de azrail'e rastlamış ve sormuş: "neden hizmetkârımı korkutup tehdit ediyorsun?" azrail yanıtlamış: "onu tehdit etmedim; sadece, onunla bu gece tahran'da buluşmayı planlarken, onu hâlâ burada görmek beni şaşırttı."

    insanın anlam arayışı

    viktor e. frankl

    ”uzun bir dize dayardı hayat her sabah karnıma
    şiir için düelloya gelmiş bir sevgili gibi,
    sorardı:
    daha yazacak mısın?
    hayır derdim,
    artık yazmayacağım.
    ama şöyle denir:
    kılıç çeken kılıçla ölür.
    ama şöyle denir:
    kaderden kaçılmaz."

    ah'lar ağacı

    didem madak
hesabın var mı? giriş yap