• kadın ve erkeğin hukuk önünde ve toplumda eşit haklara sahip olmasından bahsediliyorsa desteklediğim,

    kadın ve erkeğin farklılıklarını görmezden gelerek toplumu bu iki cinsin aynı olduğu kabulü üzerine şekillendirmekten bahsediliyorsa desteklemediğim olgu.
  • uzatmalı bir ilişkiden sonra eşitlik hala bozulmadıysa penaltı atışlarına gidilebilir.
  • barthes'cı konuşursak, bunu konuşmak, faşizmdir.

    andrey arsenyeviç tarkovski: “bazı kadınlar bir erkeğin işini yaparak eşit olabileceklerini düşünüyorlar. oysa kadının erkekle aynı hakları istemeye ihtiyacı yoktur. kadın tümüyle erkekten farklıdır. kadının bir emsalsizliği vardır, onda önemli bir şey, erkekte olmayan temel bir şey vardır. kadınlar eşit haklar istiyorlar. ne demek istediklerini anlıyorum; artık kendilerini feda etmek istemiyorlar. her zaman bastırılmış olduklarını anladılar ve eşit haklara sahip olarak kendilerini özgürleştirebileceklerine inanıyorlar. kadın ya da erkek herkesin, doğal olarak özgür olmak isterse özgür olduğunu anlamıyorlar. hepimiz özgür insanlarız, ama özgür ülkede yaşıyor olabileceğimiz için değil. o önemli bir sebep değil. antik roma’nın duvarcısı, özgür bir insanın içinde olabilir. insan temelde özgürdür. özgür değilse, bu onun, yalnızca onun hatasıdır.”

    zaten pavese de, “eğer acı çekiyorsak, suç her zaman bizdedir.” demişti.
  • "allah bir" dese imanımdan şüphe edeceğim ve adına "siyasetçi" denen bir zümrenin hakkında karar sahibi olabileceğini düşündüğü bir kavram..

    görünen o ki "eşit" diyenlerle "zinhar eşit olamaz" diyenler arasındaki fikir güreşinin sonucuna göre karar verilecek ne olduğuna.. işte bu kadar sarsak zeminde dururken bu mevzu, bu kadar mesnetsiz, muğlak, subjektif konuşabilirken herkes, bu eşitliğin varlığı ve yokluğu hakkında tek kelime bile etmem..

    çok bir halt bildiğimden değil, sadece yaşadığım baharlar boyunca gördüm ki kadın güzel bir şey.. erkek de öyle.. bu ikisinin birbirlerinin açıklarını örten, eksiklerini tamamlayan sayısız halleri var.. varoluşları üstünlük gösterisine değil, birbirlerine muhtaç oldukları gerçeğine dayanıyor..

    ve bu hususta inandığım yegane gerçek de bundan ibaret.. bu muhtaçlıktan fazlasına ihtiyaç duymuyorum..

    fazlasını arayana, erkeği veya kadını bu muhtaçlıktan azade daha kıymetli görmeye kalkana veya siyaseten "ama cennet de sizin ayağınızın altında, hadi yine iyisiniz" diyene de saygı duymuyorum..

    ben kadına muhtacım, kadın da bana.. bundan bir kelime fazlası bile anlamsız tartışmalara götürür bizi..

    fikren de ruhen de basitlik güzel şey..

    siyasetli siyasetsiz, dinli dinsiz herkese tavsiye ederim..
  • bedensel eşitlik olarak anlaşılmaktan öteye gitmeyen bi durumdur. inatla insanlar bu bizim doğamızda yok diyorlar. anlaşılması gereken sosyal, hukuksal eşitliktir. erkeklerin olduğu kadar kadınlarında bu hayatta yer bulaması haktır. kadın diye ikinci sınıf muamelesini reddediyorum. sırf kadın olduğu için daha az maaş getiren işlerde var oluyorlar, hayatları kamusal alanda çalışırken bir yandan da asıl yerleri olarak gösterilen ev hayatını idame ettirmesi bekleniyor. işe giderken kreşlere alışveriş merkezlerine koşuşturmaları cabası. işten döndüğünde( ki bu işler genele de evde yaptıklarının yansıması oluyor) evde yine sorumluluk taşıyan kadın olur ne hikmetse. kadının yeri evdir tabusu yıkıldı artık kadınlar daha çok sosyal yaşamda varlık gösteriyor. erkekler ise önceki egemen rahatlıklarını terk ediyor. artık onlara bağımlı kadınlar yerine ayakları üzerinde kadınları gördükçe davranış değişiklikleri kaçınılmaz.
  • önceleri kadın doğurganlığı sebebiyle erkekten daha çok yakındı doğaya ve daha üstün sayılırdı çünkü tanrılara benzerdi kadın, o da doğurganlığıyla doğanın önemli bir parçasıydı.
    ilk savaşçılar arasında kadın-erkek ayrımı yoktu. kadınlar da erkekler kadar iyi savaşırlardı.
    anne-çocuk arasındaki yakınlık baba-çocuk yakınlığından daha fazla idi. anne doğurmanın acısını ve zevkini tattığından çocuğuna, çocuk da kendisini dünyaya getirdiği ve ilgisini eksiltmediğinden annesine bağlıydı.

    fakat

    kadın doğuran olduğu için öldüren olmak ona pek kolay gelmedi. o doğurduğunu öldüremiyordu. dolayısıyla kadın savaşçılıktan uzaklaştı.
    erkek kadının doğaya yakınlığını kıskandı ve iyi bir savaşçı olarak, daha doğrusu iyi bir öldürücü olarak, doğaya yakınlık sağlamaya doğurganlığın karşısına öldürücülükle çıkmaya başladı.
    erkek, anne-çocuk yakınlığını kıskandı hep. çocuğun ilgisini çekmek ve anneyi de kendine bağlı kılmak için onları kendine bağladı. o yiyeceğin, içeceğin ve korunmanın sağlayıcısı olacak ve anne de çocuk da ona bağımlı olacaktı.

    ve

    dünya erkeklerin hüküm sürdüğü bir erkek dünyası oldu
    mu acaba??????

    kadın erkek eşit miydi?
    kadın erkek eşit mi?
  • soru: ormanda mı yaşıyoruz?

    hayır. kadın erkek eşitliği, biyolojik olarak varolmamakla birlikte, toplumsal alanda eşitlik insan aklının, medeniyetin ve insanlık onurunun getirdiği ve gerektirdiği bir şeydir. yani ortalıkta insanım, başparmağımı kullanıyor hatta güneş ışığından elektrik bile üretiyorum diyorsan bunu da savunmalısın.

    peki, yeni soru: böyle bir toplumsal düzen mümkün mü?

    salt of the earth* filminden kısaca bahsetmek istiyorum.

    --- spoiler ---

    film 1951 yılında new mexico'da bir maden direnişini anlatır. işçilere, özellikle de meksikalı olanlara, düşük maaş ödenmekte ve meksikalı madenci mahallesine altyapı hizmetleri verilmemektedir. tamamı erkek olan işçiler bunun karşılığında grev başlatırlar.

    başkahramanımız ramon iki çocuk babasıdır ve üçüncü de yoldadır. grevin başını çekerken bir yanda da evde karısı esperanza'ya ikinci sınıf muamelesi yapmaktadır.

    olaylar gelişir ve grevi kadınlar üstlenir. başlarda kocasının da baskısıyla pasif duran esperanza gittikçe daha aktif bir role bürünür. ramon bu durumdan rahatsızdır ve esperanza'ya da greve de küser. nihayetinde esperanza dayanamaz ve ramon'a şu tiradı* atar:

    "beni yanında görmekten neden bu kadar korkuyorsun? patronların seni küçük gördükleri için onlara kızıyorsun. sana "yerini bil pis meksikalı" diyorlar. peki sen neden bana böyle söylüyorsun? yerini bil diyorsun? kendinden daha altta biri olunca daha mı iyi hissediyorsun? * benim altımda kim var peki bana üstün hissettirecek, ben kimi ezeceğim? ezeceğim de elime ne geçecek? ben kendimden daha altta birini görmek istemiyorum. ben zaten en alttayım! ben ayağa kalkmak istiyorum ve benimle birlikte herkesi de kaldırmak istiyorum! ve eğer bunu anlamıyorsan sen bir aptalsın çünkü bu grevi bensiz kazanamazsın! bensiz hiçbir şeyi kazanamazsın!"

    --- spoiler ---

    esperanza her şeyi anlatıyor sanırım. kapitalizm koşullarında toplumsal hayattaki eşitsizliğin en alt katmanında kadınlar var... biri çıkıp bu eşitsizliği savunuyorsa bilin ki ya kara cahildir ya sermaye sınıfının sözcüsü ya da ikisi birden.

    son olarak john lennon'dan gelsin:
    woman is the nigger of the world
  • esitligin israrla aynilik olarak anlasilmasindan dogan bir hengamedir. ozunde birinin digerinden daha degerli olmadiginin savunulmasidir. farkliliklarin ustunluk ya da eksiklik olarak algilanmamasi gerekliligine isaret eder. bir prensiptir. hala bunu anlamak istemeyip "yoktur", "bagrindiginiza gore degilsiniz", "kadinliginizi kaybedeceksiniz", tarzi karsi cikislari kullananlara diyecegim sudur: bir zenci cikip "zenciler ve beyazlar esittir" dediginde ne anliyorsunuz? bunu diyen adam toplumda uygulanan esitsizlikleri inkar mi etmekte? zenci bilimadami sayisinin beyaz bilimadamina esit oldugunu mu iddia etmekte? zenciler ve beyazlarin tamamen ayni yasama sartlarina ve kulture sahip olduklarini mi savunmakta? bagirdigi icin ezik mi, ezik olmamak icin susmali mi, kendi fikrini mi curutuyor? bu sorulara "evet" diyorsaniz benim diyecegim bir sey yok artik, allahinizdan bulun e mi?
  • gerek kadinlarin gerek erkeklerin engellemek icin elele caba harcadiklari konu. her ne kadar burada kastedilen asil sey; hak ve ozgurlukler alaninda esitlik ise de bu konunun da bir cok konu gibi donup toplumsal cinsiyet kavrami ile ilgilidir.

    - oncelikle yasa yapicilarin ve yasa yorumcularinin bu konuya bakisi degismelidir ki ne yazik ki bu alanlarda erkek egemenligi ve seksist bir bakis soz konusudur. bununla ilgili olarak (bkz: kadin kotasi) basligi oldukca ilginc gorusler icermektedir. bu bakis acisi ne yazik ki sadece erkekler tarafindan degil kadinlar tarafindan da benimsetmektedir. (bkz: cinsiyetcilik/@ride) (bkz: kadinin ataerkil zihniyeti icsellestirmesi/@ride)

    - toplumsal hayatta ve yasal anlamda bazi yapilari degistirmek icin oncelikle kafalari degistirmek, oncelikle kadinin kendi ozdegerliligini, kendine bictigi rolleri degistirmek lazim. kac tane erkek cocuk da yaparim kariyer de lafini etmistir. her ikisini yapan kadin basarili kabul ederken, calisan baba olan adamlar niye ayni derecede taktir gorememektedir.

    - esitlik ilk ailede baslamasi gerekir. anneler ne zaman erkek cocuklarini kayirmayi birakip, eve & aileye sahip cikma, namus, namussuzluk, cocuklara bicilen rolleri degistirir, toplum o zaman donusmeye baslar.

    - ders kitaplarinda, reklamlarda kadina bicilen anne, melek kadin, temizlik yapan, kadin islerinde *** calisan kadin imaji biter, toplumsal cinsiyet kesintisiz olarak aktarilmaktan vazgecilirse o zaman esitlik saglanir.

    - ne zaman ki isyerine girerken, "evlenmeyi dusunuyor musun", "cocuk sahibi olacak misin", "nisanlin var mi, tek basina mi oturuyorsun" gibi seksist ve heteroseksist sorular kadinlara sorulmaktan vazgecilir, o noktada esitlik baslar. (bkz: glass ceiling)

    - kadinin namusu ne zaman erkekten, babadain kocadan, mahallenin delikanlisindan, abiden sorulmaktan vazgecilir o zaman esitlik baslar. (bkz: namus cinayeti)

    - ne zaman dilde seksizm biter, kufur ne zaman kadinin uzerinden pasifce, asagilayarak, edilgenlestirilerek yapilmaktan vazgecilir o zaman esitlik baslar.

    yani belki yasalar aractir, zorlayicidir ama asla sadece yasalarla ilgili degildir, kadin erkek esitligi.
hesabın var mı? giriş yap