• yanlış bir tespittir. çalışan kadınlar evliliği bitirmiyor. erkeklerin hanzoluklarına katlanamayan ekonomik özgürlük sahibi türk kadını evliliği bitiriyor. çok da iyi yapıyorlar, helal olsun.
  • hiç kusura bakmayın ama, evliliğiniz zaten karınızın çaresizliği üzerinde inşa edilip, ayakta duruyorsa o evlilik zaten bir zahmet devam etmesin.
  • genelleme yapmamak lazım. kişiye ve çalışılan yere göre değişir.
  • boyle ataerkil sacma sapan dusuncelerin devam etmesi gercekten gelecege dair var olan umutlarimi da tuketiyor. zaten sirf kadinin calismasindan dolayi bir evlilik bitiyorsa o evlilik hic olmamistir . yani ne gibi eksileri var kadinin calismasinin anlamiyorum eger ev isleri yapilamiyorsa bu suc kadinin degildir sonucta evde birlikte yasaniliyor o is de birlikte yapilir . tabi alismis pasalar gariban sessiz ev hanim annelerimize her isi yapar yeri gelir susar boynunu buker keske onlar da bu durumda olmasalardi . bu hayatta sen nasil ayakta durmak gelecege guvenle bakmak icin calisiyorsan kadinlarimiz da ayni sekilde bu haklara sahiptir. tabi bilerek ailesini ihmal eden kadin veya erkekleri tenzih ederim .
  • en sevdiğim yazar bu başlığa yazdığına göre ben de damlayabilirim sanırım. bundan sonra böyle. o nereye ben oraya. *

    kendisine ve kendisi gibi düşünen yazarlara söyleyeceğim ilk şey korelasyon ile nedensellik arasındaki farkı öğrenmeleri olacaktır. iki durumun birbirleriyle korelasyon içinde olmaları, tek başına bu iki durum arasında bir nedensellik bağı olduğuna işaret etmez. bu iki durum, tek taraflı bir nedensellikten ziyade karşılıklı nedensellik bağıyla bağlı olabilir, başka bir üçüncü durumun ortak sonucu olabilirler ya da bu korelasyon ilişkisi tamamen anlamsız da olabilir. onlarca, yüzlerce, binlerce örnek bulunabilir sanırım. ama özellikle en sevdiğim yazar adına konuşursak, onun için nedensellik vs hak getire, bir şeyi söylerken tek derdi söylemine yarayıp yaramadığı. (korelasyon başlığında şöyle basit ama görece güzel bir örneğe rastladım. (bkz: #287605))

    istatistiklere bakmadım ama ekonomik özgürlüğü olan kadınların daha çok boşanması benim de beklediğim sonuçtur. fakat bu, ekonomik özgürlüğünü eline almış kadınların ev hanımlarına göre daha mutsuz olmalarından ziyade, kendi başlarına bir hayat kurma noktasında daha atik, daha cesur karar alabilmelerinden kaynaklanıyor olmasın muhterem sözlük yazarları? ne dersiniz?

    ilgili yazarların fikriyatına göre, çalışmayan kadınlar boşanmıyorlar çünkü mutlular. boşanmayla bitmeyen her evlilik oldukça mutluyken, boşanmayla sonlananlarsa tamamen birer facia oluyor. bu zaten ilgili yazarların zihin dünyaları hakkında bize yeterince fikir veriyor. çalışmayan kadınlarda boşanma oranlarının düşük olmasının sebebi, bu insanların mutlu mesut yaşıyor olmaları değil, bundan daha çok tek başlarına bir hayata başlamak noktasında karşılaşacakları güçlükler, ekonomik özgürlüklerinin olmayışı, toplumun daha alt katmanlarında ailesinden ve etraftan göreceği baskılardan çekinmesi, ya da daha yaşlı olanlarında böyle bir ihtimalin akıllarına dahi gelmemesi olabilir. ben etrafımda bu tip gerekçelerle boşanmayı gerçekçi bir yol olarak görmeyen kadınlar gördüm. toplumun üst katmanlarındaki kadınlara bakarak nafakadan falan bahsedebilirsiniz, hoş ona da karşı olduğunuzu gayet iyi biliyoruz ya, fakat toplumun alt katmanlarına inildikçe, hem o nafakalar tek başına bir hayat kurmaya yetecek meblağlar olmayacaktır, hem de kadınların gerek ailesinden gerekse boşanmak istediği eşinden baskı ya da psikolojik veya fiziki şiddet görme sıklıkları artacaktır. ne zaman haberleri açsam bu şekilde bir kadına yönelik şiddet haberine rastlıyorum, rastlıyoruz. mesele biraz buradan kaynaklanıyor, elbette toplumun daha üst katmanlarındaki kadınlar bu tip sorunlardan muaf değil ama hem görülme sıklığı azalıyor, hem de bu kadınlar daha etkin mücadele edebiliyorlar bu tip sorunlarla. demem o ki sevgili dostlarım, kadınların çalışması evliliklerinde mutsuz olmalarının nedeni olmaktan ziyade, mutsuz olduklarında boşanma kararı almalarını kolaylaştıran bir etken. yoksa ne devam eden her evlilik mutlu bir evlilik, ne de boşanmayla sonuçlanan her evlilik bir facia. eğer insanlar birlikte mutsuzlarsa, evliliklerini sürdüremiyorlarsa, boşanmaları ikisinin de faydasına olacakken, bu çok zeki ve çok bilgili dostlarımıza göre kadınların boşanmak istemesinin önünü kesmek için çalışmalarına ya da daha doğru bir tabirle ekonomik özgürlüklerini ellerine almalarına karşı olmak gerekiyor. sonra bu fikirlerin geri kafalı, arkaik fikirler olduğunu söylediğimizde kızıyorsunuz. ekonomik ya da toplumsal olarak size muhtaç olduğu için evliliklerini sizinle sürdürmeye mecbur olan kadınlarla yaşamak istiyorsanız bilemiyorum ama birinin sırf mecburiyetten yanımda kalması kadar can sıkıcı bir şey olamaz sanırım kendi adıma.

    bu arada, kadınların kapitalizme köle olmasını falan savunmuyoruz. eğer kira gelirleri ya da benzer gelirleri varsa çalışmasınlar elbet. ama kitlesel olarak ekonomik özgürlüğü eline almanın en yaygın yolu olduğu için kadınların iş hayatına katılımı savunuluyor. yoksa asıl savunulan şey ekonomik özgürlüğünün olması. hem anlamadığınız şey şu, kadınların ekonomik özgürlüğü arttıkça, iş hayatındaki cinsiyete dayalı bariyerler azaldıkça, kadınların nafaka alma oranları düşecektir, ki uslu birer çocuk olup cinsiyet eşitliğini sağlarsak, belki kim bilir nafaka gibi görece anakronik bir kurum da tedavülden kalkacaktır. siz hem nafakaya karşısınız, hem kadının çalışmasına, bir imza bir ömür düsturunuz sanırım. bu arada size bir sır vereyim, umarım deneyimleyerek öğrenmek zorunda kalmazsınız ama mutsuz bir evliliği sürdürmektense boşanmak çok daha uygun olacaktır.
  • tek başına kadının çalışma hayatına girmesine bağlamak iddialı olsa da, etkisi yadsınamaz...

    ama... çok severek evlendim. kendim ve eşim dahil hiç kimse ayrılacağımıza ihtimal vermedi; başkaları, çizdiğimiz kusursuz aile portresi sebebiyle... ben, "ne yaparsa yapsın beni çok seviyor" düşüncesiyle... beyefendi ise "ne yaparsam yapayım bi yere gitmez bu" mantığıyla... ama olan biten göz ardı edilemez boyuta gelince evlilik bitti. 15 yıllık beraberlikten, öfkeli ve saldırgan bir adam, hayatı alt üst olmuş bir kadın ve çocuk kaldı. o öfkeli adam, çocuğuna çok düşkün olduğunu söylese de, maddi olarak bütün desteğini önce tamamen çekti, sonra da komik rakamlara indirgedi.

    neyse ki çocuğunun çalışan bir anneye sahip olma gerçeğiyle büyümesini fazlaca dramatize etmeyen bir anne vardı ortada ve iş hayatından hiç kopmamıştı. baba hiç planda yokken aylarca işsiz kaldığında da, resmi olarak hayatlarından çıkıp gittiğinde de temel ihtiyaçlarını elinden geldiğince karşılayabildi.

    çok kolay değil mi? zorunlu nedenlerle çalışmak zorunda olan kadınları, maalesef gözleri arkada kalarak çocuklarını yabancılara teslim etmek zorunda kalan anneleri göz ardı ederek don, gömlek edebiyatı yapmak, örnek anne triplerine girmek.

    şanslıyım, çok sevdiğim ve hayatımı idame ettirmeme olanak sağlayan bir işim, kızımı rahatlıkla emanet ettiğim annem ve geleceğe güvenim var. hem de yarın ne yapacağı belli olmayan bir insanoğluna zoraki duyulan güvenden çok daha öte bir rahatlık bu. kızım için de dileğim, ayaklarının üzerinde duran güçlü bir kadın olması. çünkü şu hayatta, siz ayaklarınızın üzerine basmadıkça kimse taşıma hevesinde olamayacak yükünüzü.
  • kadının kazandığı paraya maaşına dokunmazsanız hiç bir şey olmaz gül gibi geçinip gidersiniz.ütü yemek vs tarzı ev işi yapmak istemeyenler çalışmadıkları zamanda yapmıyor zaten.çalışmayandan değil istemediği bir şeyi yapandan korkun sorun orda

    not: çocuklara harcanan hariç
  • (bkz: çok iyi olması)
    (bkz: çok da güzel olması)

    çalışan kadının mutlu olmadığı bir evliliği sonlandırmanın sorumluluğu altına girebilecek ekonomik özgürlüğe sahip olması sayesindedir. aksi halde gidecek yeri, hayatını devam ettirecek durumu olmadığı için davarın tekine katlanan kadının hali köleliktir. ninelerimizin durumu buydu. aman efendim eskiden sabır vardı, sevgi saygı vardı diye değil, katlanmaktan başka çare yoktu. artık var.

    hanımlar hıyarın tekine ömür boyu kölelik yapmayın, patronunuza emekli olana kadar kölelik yapın. hem böylece işten arta kalan zamanda hayatınızın efendisi olabilirsiniz. yemek ve ütü gibi 70 iq ve temel el becerisi gerektiren işlerin ya-pa-ma-yan beceriksiz davarların da nesli tükenmiş olur. süper olur.
  • minik bir hatırlatma yapalım. çalışıyor olmak ile ekonomik bağımsızlık birbirlerinden ayrı kavramlardır.

    ingiltere'de 19. yüzyılda madenci aileler, ocaklarda maaile çalışıyorlardı ancak ücreti koca alıyordu. 1870'li yıllarda kadının kendi geliri üzerinde olan söz sahibi olma hakkı geldi. bu tarihe kadar, istersen maden ocağına in, kömür vagonu it; ister evlenirken çeyizinde şato getir ve hayatına salon kadını olarak devam et. fark etmiyor. şatonun kira geliri de kömür çıkarma ücreti de kocana aittir.

    ikinci adım ise, kadının çalışma hakkıdır. türkiye'de 1990 yılına kadar, bir kadın ancak kocası izin verirse çalışabiliyordu. kocası izin vermemesine rağmen, hala çalışmak istiyorsa eğer, mahkeme kararı çıkartması gerekiyordu. eğer bir kadın, hem kocasından izin almamış hem de mahkeme kararı çıkartmamış olmasına rağmen çalışmakta ısrar ediyorsa, bu kadının aleyhine boşanma sebebi idi.

    düşün ki mühendislik fakültesini bitirmişsin, kocan çalışmana izin vermemiş, sen de gaza gelip evde çocuk yapmışsın. zaman su gibi akıp gider, yaş olur kırk. iş tecrübesi sıfır. eh o dakikadan sonra artık diplomanı rulo yap. ondan sonra senden beklenen "gerekirse merdiven silerim, çocuklarıma bakarım" demen. bir de bunun adına onur derler. kimse de demez ki "biz sadistiz. düşmüşü izlemeyi severiz."

    çalışan bir annenin kızı olan çok sevgili bir badim, "anne kız diyalogları" başlığı altında annesine şunu sorar:

    - sen bütün bu işleri nasıl yetiştiriyordun?

    sanki annesinin başka bir seçeneği varmış gibi. sanki şikayet ederse, kocası "evdeki görevlerini aksatacaksan çalışma o zaman" demeyecek gibi.

    işte şimdi bunun hukuki temeli kalktı.

    derler ki karadeniz kadının eli maşalı olmasının sebeplerinden biri de orman işletmeleridir. devlet, fidan diken kadınların ücretlerini kendi ellerine verdi. aynı karadeniz'e kürtler de fındığa gidiyorlar ama ödemeler, 19. yüzyıl ingiliz maden ocaklarındaki gibi yapılıyor.
  • (bkz: #71786120)
hesabın var mı? giriş yap