• hepinizin kafasında var dimi böyle saçma bir algı.

    famous blue raincoat'u yazan erkek, casablanca'yı çeken erkek, wanderer above the mist'i çizen erkek.

    siz anca mıymıymıy ne skime kadınlar erkeklerden daha duygusal oluyo lan!
  • bu yanılgı yıllarca önümüze erkekler ağlamaz adında destekleyici yan ürünle beraber sunuldu. o nedenle sanırım ağlamayan, ağlayamayan her erkek kendini dünyanın en güçlü adamı falan sanıyor. kadınlar ağlayınca da "e işte abi duygusal yaratıklar" şeklinde içten içe kadının güçsüzlüğünü vurguluyor. sanki duygu sahibi olmak güçsüz olmak anlamına geliyormuş gibi. neyse bu ayrı bir konu da, ben başka bir şey demek istiyorum.
    beyler, çok şaşıracaksınız ama, öfke de bir duygudur. yani sık sık öfkelenen ya da öfkelendiğinde öfkesini kontrol edemeyen siz, her biriniz (ki çoğunluğunuz öyle), aşırı duygusal yaratıklarsınız. eğer güçlü olmak sizin dediğiniz gibi duygusuz olmak demekse de, o zaman hepiniz fazlasıyla zayıfsınız. çok üzgünüm.
  • bu yanılgıyla her karşılaştığımda oturup ağlıyorum *.
  • yalandır...

    biz kadınlar daha duygusal değiliz, hatta bazı hemcinslerimi görünce acıdığım erkekler de oluyor...

    buna rağmen duygu durumu erkeklere göre daha çabuk değişebilen kişiler olarak olaylardan daha fazla etkilenebildiğimiz ya da bu etkiyi dışa vuruyor olduğumuz doğrudur...

    hormonal bi olay canım, yapacak birşey yok... erkeklerin sürekli abazan olması gibi bir durum yani...
  • seksist bir yanılgı. duygusalın erkeği kadını olmaz.

    ha ama kadınların duygusalız ayağına hayvanlıktan hayvanlığa koştuğu bir gerçek nasılsa duygusal sensin ya amk ne yapsan yaraşır oh.
  • duygusallıklarını someone like you paylaşarak göstermeye çalışanların yalanıdır.

    rakı masası duygusallığını hiç bir kadın yaşayamaz.
  • dayanağı var mıdır, cinsiyetçi midir orasına siz karar verin ama bu yalanla ilgili bir teorim var. gençler, genç kalmaya çalışıp liposuction yaptıranlar, öncelikle spor yapın.

    konuya gelirsek; belki biraz barzoca olacak ama, dünyada daha fazla kadın mı olsa insan ırkı daha çabuk çoğalır, erkek mi olsa diye düşünün. bir canlı türünün çoğalması için dişinin hayatta kalma reflekslerinin daha gelişmiş olması gerekir. aslında ikisinin de aynı oranlarda olması gerekir, falan filan da, ne kadar dişi o kadar üretkenlik. yaratan kısım daha çok kadın, yani düşünmeyin bir erkek bir sürü kadını döller erkek önemlidir demiyorum, kadının daha çok olması gerekiyor. o sebepten önce kadınlar ve çocukları filikaya, kaçış kapsüllerine koyuyorlar.

    iş bu sebepten kadınlar daha rasyoneldir, aşk acısından intihar etmeler, eski sevgilin ardından köpek olmalar, hayata küsmeler, cinayet işlemeler aha bunları hep biz duygusuz erkekler yapıyoruz. a.q bir kadın manitasından, o en sevdiği bayıldığı, uğruna öldüğü adamdan ayrılsın çatanga diye kapısına başka bir adam getiriyor. erkek milleti ise ekonomik bütçesine göre, viski, kolanya falan içiyor. bakın ağır genelleme yapıyorum biliyorum da, ben hiç kıskançlık krizine girip eski sevgilisinin yeni kız arkadaşını öldüren birini duymadım son zamanlar da, oluyor ama az.

    yani biz daha aptalız a.q, fuck bodysine aşık olan, beş para etmeyen insanlar için kendini değersiz gören, sikim sonik ilişkilere bağlanan biziz. saftirik bir arkadaşım kız arkadaşından ayrılmak istiyordu, kızın bunun annesini sikmediği kalmıştı bir ama çocuk ayrılamıyor, diyor ben ayrılırsam o yapamaz, kendini keser falan filan. ayrılmayı planlamasından bir yıl sonra başardı. ama üzgün böyle, o bensiz ne yapcak tam biz bunları düşünürken bir çocuk aradı bunu; '' kız arkadaşımın eşyalarını yolla, mermi manyağı yaparım'' .

    çocuk şoka girdi, iki günde ne ara manita yaptı, lan biz üç yıldır hiç ayrılmadık ne ara tanıştı bunla, çocuğa ne ara anlattı ben onun eşyalarını evimde istemiyorum, falan diye ılık ılık konuştu, eşyaları kargoyla kıza yolladı. yani demem o ki ne kendinizi ne bizi kandırmayın a.q. am için bir bölük askeri doğraya bilecek kadar abaza bir toplumuz tamam, biraz da ondan aptallığımız ama cidden hödük, barzo, maço falan demeyin kalbinizi kırarım.

    aynı bokun lacivertiyiz hepimiz, bir kısmımızın amı var, bir kısmımızın siki, bir bölümümüz ise tam takım gelmiş. tek farkımız siz daha rasyonelsiniz, belki testosterondan bilmiyorum ama duygusal olan biziz. böyle sizli, bizli yaptım diye sizi sevmediğimi de sanmayın, çok tatlısınız ama yalanı ne poseidon ne buda kimse sevmez, biraz şefkat biraz tutku hepsi bu bütün isteğimiz, az da gerçek olun.
  • "kadınlar erkeklerden daha duygusal olmalıdır" yanılgısının bir getirisidir.

    yok bacım böyle bir şey. inanmayın bunu diyene.
  • palavradır.

    yaklaşık 9-10 yıl önce, final dönemi okula gittiğim yok ama sınav öncesi not bulma konusunda üstüme yok. okulda da yeliz diye bir kız var. lisedeyken annesine el mi ne kaldırmış taş gibi kız. neyse bir şekilde kantinde yolumuz rastlaştı biliyordum ki o da okula gelmiyordu doğru düzgün neyse kendisini tanıttı ben de sanki hiç kendisinin farkında değilmişim gibi muhabbet ettim ama bir anda canım, cicimli, tatlımlı bir sohbetin içinde buldum kendimi. neyse bir kaç not verdim kendisine, numaraları aldık verdik. yolumuz o gün orada ayrıldı.

    bir kaç gün sonra telefona mesaj geldi, o sıralar turkcell'den başka mesaj atanım olmadığı için playstation oynamaya devam ediyorum ama turkcell'den ard ardına 3-4 mesaj gelemezdi bir heyecan yaptım kim acaba diye. bir baktım yeliz. bir kaç hoş sohbet falan sonrasında not sordu, bünye tabi alışkın böyle hayal kırıklıklarına hah dedim işi düştü amk ne olacaktı başka diye. dedim yarın getiririm okulda veririm notları hem bir de çay içmiş oluruz dedim. hala cümlenin sonundaki gülücüğe odaklanıyorum ":)". neyse bu benim evin yerini falan sordu ben de kısaca bir tarif ettim, evet evet hangimiz hayal dünyasında yaşamadık ben de doğal olarak kızın eve geleceğini, birlikte ders çalışacağımızı falan hayal ettim. hatta üşünmedim lan hızlıca ortalık nasıl toplanır gibi kafamda da planlar yaptım ama yeliz'den hayallerimi yıkmak üzere beklenen mesaj gelmek üzereydi. "canım benim daha iyi bir fikrim var, sen notları al gel. ben de duşa giriyorum, sen gelmeye ancak çıkmış olurum kim bilir belki çıkmamış bile olabilirim :)" bildiğiniz ben öldüm yani bilimsel olarak kalp atışlarının o hıza çıkması bana göre imkansız. hemen gittim duş aldım, parfümleri sıktım, dolaptan elbise alıp ütü yapıp tutmasan beni çiçek ve çikolata da alıp kızın yanına gidicem. çıktım evden ama sanki çıktığım an kızın evine vardım arada artık nasıl hayaller kurduysam zaman benim için artık göreceliydi hani fizik okusam o an einstein'nın izafiyet teorisini açıklardım.

    beklenen an gelmişti kapıyı çaldım, içerden geliyorum diyen bir ses. az sonra yeliz kapıyı bornozu ve ıslak saçıyla açıp beni içeri davet edecekti, notları havayı atıp gel buraya şapşal şey diyecekti. yeliz kapıyı açtı ama üstünde pijamalar vardı hayal gecelikte değildi, saçları da ıslak değildi. aaa sen mi geldin dedi, notları aldı içeri bile davet etmeden çok teşekkür ederim ve çat!!!! diye kapıyı kapattı.

    evet yağmurda dışarıda kalış köpek yavrusundan farksızdım, kapıya bakıyorum kapı bana bakıyor. döndüm gittim.

    yıllar sonra bir gün bir sınavda yine denk geldik yeliz'le yine performasından bir şey kaybetmemişti. bu sınav onun için çok önemliymiş anlattı da durda bu sırada küçük dokunmalar, sarılmalar falan. aklımı kaybedecektim ama yok bu sefer kaybetmedim. sınav esnasında kağıtları değiştirdik iki gözümün bebeği ile böylelikle onu kurtarmış olacaktım ki bilerek yanlış cevaplarla doldurduğum kağıdı ona vermeseydim.
  • doğru bir önermedir. nitekim bu kadınların kova hatta odun olması kuvvetle muhtemel.
hesabın var mı? giriş yap