• başka bir üniversitenin öğretim üyelerinden biri tarafından yapılan şu espriye konu olmuş eğitim kurumu.
    "kadir has university but i don't have university."
  • telefon ettiğinizde santralın "değerli müşterimiz" şeklinde hitap ederek karşıladığı üniversite.

    o denli ticarethane.
  • akşam vakti taksim den aksaray a doğru otobüs ile ilelerken atatürk köprüsü üzerinde bi hatun ve sevgilisiyle aralarında şu diyaloglar geçer(hatu muhtemelen başka şehirde yaşıyor ve çocukta bi gezi rehberi edasıyla anlatıyor. bende hemen arkalarında sessizce muhabbeti dinliyorum...)
    çocuk:aşkım şu ışıklı yeri görüyormusun (orası kadir has)
    aşkısı:eveet aşkım neresi orası,çooook güzelmiş
    çocuk:evet çok güzel aşkım :) orası dolma bahçe sarayı....
    ben:n oluyo lan asdskjf...???(kendimle konuşuyorum)
    aşkısı:aşkııım yarın orda kahvaltı yapalım olur mu çok güzelmiiiiş.
    çocuk.yapalım aşkım zaten biz arkadaşlarla iki haftada bi orda toplnır kahvaltı yaparız...
    ben:yaaa arkadaşım bi git yaaa(hala kendimle konuşuyorum )
    bana bu güzel ve unutulmaz anları yaşatan kadir has üniversitesine teşekkür ediyorum.
  • geçtiğimiz haftasonu boğaziçi üniversitesinde richard dawkins'in telekonferans ile katıldığı evrim sempozyumu düzenlenirken, dün rezan kiraz adlı ablanın iştiraki ile astroloji bilimi ve 2012'nın getirecekleri temalı gudik bir aktivite tertiplemiş okuldur. ki bunu yapan öğrencilerdir ve ayrılan salonda yetmemiş tıklım tıklım dolmuştur.

    bir üniversitede evrensel bilginin üretilip, tartışılması, özümsenmesi gerekirken; ilkçağdan kalma batıl inançlara ev sahipliği yapması ve bunun öğrenciler tarafından düzenlenmesi gayet vahim bir durumdur. üzülüyorum üniversitem adına..
  • şu an cibali kampüsü'nün bulunduğu bina seneler önce sigara fabrikasıydı. cibali tekel olarak bilinirdi. annesi tekelde çalışan bi çocuk olarak ben de bu fabrikanın kreşinde büyüdüm. daha minnacık bebekken vermişti annem beni kreşe. baba da çalıştığından mütevellit evde bakılmam gibi bi durum söz konusu değildi. mecburdu biraz da buna annem. çünkü bu minik adamı doyurmak lazım. fakat hayatımın en güzel anlarını geçirdim o kreşte. 4-5 tane kreş annemiz vardı*. tekel çalışanlarının çocukları olurdu bu kreşte. sabahın erken saatlerinde işe gitmek için çıkardı annem. servis alırdı bizi kapıdan. servise bindiğimizde elden ele gezdirilirdim. hop o kucakta hop bu kucakta "abidik de kubidik ne tatlı anam da anam" falan. annemin beni uyandırmaya kıyamadığı günlerde ise kreş annelerinin kucaklarında uyandığımı hatırlıyorum. cibali'nin giriş kapısında (ana giriş kapısıdır bu. bakmadım şimdiki haline ama değişmemiştir heralde koskoca kapı) bi kuruyemişçi amcamız vardı. çingeneydi. çok severdik. getirdiği seyyar araba ile kuru üzüm leblebi çekirdek satardı. her gidişimizde bi avuç verirdi elime (o zamanki bi avucum ile tabi. 3 leblebiyle 2 kuru üzüm anca sığar. şimdiki avucum olsa batardı adam yazık!). kapıdan içeri girer girmez sağ taraftaki panoda kartlar vardı. çalışanlar, panodaki kendilerine ait kartı alır (anneminkini bulur alırdım, okumam yazmam yoktu ama annemin isminin nasıl yazıldığını biliyodum), ankesörlü telefona benzeyen bi aletin içine sokar (kumarhanelerdeki o makinalara da benziyo), kolu çekerdi. kartı makineden çektiğinde üstünde yazılar çıkardı (işbaşı yaptığın saati yazıyomuş o makine, sonradan öğrendim) giriş işlemleri hallolduktan sonra soyunma odasına geçilirdi. çocuklar kreşe bırakılmadan önce anneleriyle birlikte soyunma odasına götürülürdü. (bi daha anne kreşe git-gel yapmasın, zaman kaybetesin diye) o odayı hiç unutmuyorum. oda dediğime bakmayın. kocaman bi alan düşün, yüzlerce dolap var, her dolabın başında bi kadın soyunuyo giyiniyo. paçalı donlaaar, garip garip sütyenleeer... evet ben de ordaydım. çocuktum çünkü kimse benden çekinmiyodu. ordaki tüm kadınlar da beni tanıyodu, seviyodu. ben orda yokmuşum gibi soyunup giyinirlerdi. bense, çocukluğun da vermiş olduğu utangaçlıkla birlikte yere çömelip ayakkabılarımın cırtcırtlarıyla oynardım. kafamı kaldırmazdım ama, "ay canıım, utanıyo çocuk" da dedirtmezdim. ya ayakkabımla ilgilenirdim ya da üstümdeki montun düğmeleriyle. kimse görmezdi yüzümdeki kızarmış ifadeyi. annem üstünü değiştirir değiştirmez koşa koşa beni kreşe götürürdü. annem koşardı ama ben onun gibi koşamazdım. çünkü annemin ayarı yoktu çoğu anne gibi. giydirirdi de giydirirdi. kazak üstüne kazak, onun üstüne hırka, hırka üstüne kaban, kaban üstüne kalın kalın atkı (kendi ördü ya mecbur sarılcak boğaza!), kafada kalın bere, berenin üstüne kabanın kapüşonu... hayal et şimdi minik bi canlıyı bu şekilde. sadece gözler görünüyo. çünkü her gün böyle hızlı koşuşturmacanın olduğu bi hayatta hasta olmam çok kötü olurdu. o nedendendi böyle giydirilişim. işte böyle giydirilmiş bi çocuk olarak zaten benden koşabilmem beklenemezdi. yarı yürüyerek yarı sürünerek annemin kolundaki bi çanta gibi (denizdeki şamandra misali) sağlı sollu yalpalayarak kreş binasına gelirdik. merdivenlerden çıkılıp içeri adım attığımızda az önce anlattığım leblebici misali, sakız satan bi teyze vardı. o da tekelde çalışırdı. işe 5-10 dakika önce gelip, anneli çocuklu o kreş karmaşasından kazanacağı üç beş kuruş içindi çabası. ondan da turbo marka arabalı sakızımızı alırdık (elbette kavunlusundan, bayılırdım ona) ve teslim töreni için kreş annelerinin bulunduğu odaya doğru koşardık. koşuşturmaca esnasında ben çoktan sakızı açıp çiğniyo olurdum bile. minik bi ağız için büyük bi sakızdı. bi de "benim sakızımdan çıkan araba en güzelidir" mantığının da vermiş olduğu gazla ağzımı şekillendire şekillendire abartarak "anneee arabaya bak 180 basıyo vuuuuuuu" falan derdim. tabi bu arada "evet yavrum" şeklinde laflarla geçiştiriyodu beni. bi yandan da annenin elinde sürüklenen çocuk görüntüsü (uçmayan balon). ve artık devir teslim töreni gerçekleşir, giden annenin ardından hüzünlenilirdi. hoş, 5 dakika sonra da unutulurdu. artık arkadaşlar, oyunlar... kreş annelerimiz önlüklerimizi giydirirdi, yemeğimizi yedirirdi ve bizi oyun odamıza götürürdü. legolar ve maket evimiz vardı (bir de hayal gücümüz). eğer şanslıysan, babanın aldığı oyuncak arabayı kreşe getirir hava atardın. eğer bu şanslılar iki kişiyse arabalar yarıştırılırdı. aslına bakıldığında birbirini geçen arabalar değil, kollardı. yarış için geniş bi boşluk bulunur ve arabalar yanyana koyulurdu. ortamda sözü geçenlerden birisi "biiir, ikiii, üüüç" derdi ve arabalar var güçle fırlatılırdı. ortamın karizmatik zencisi olma çabasındaki çocukların bu yarışında, arabalar düz bi çizgide gidemezdi. önce parmaklarla itilen arabalar, ilerleyen etaplarda avuçlarla itilirdi. giderek ortam kızışırdı. artık amaç araba yarışından çıkardı ve "arabayı en uzağa ulaştırma" yarışına dönerdi. gerilip arabaya tekme atan mı ararsın, arabayı eline alıp taş atar gibi fırlatanlar mı... bi şekilde o günün karizmatik oğlanı belirlenirdi ve kızlara hava atılırdı*. sonra yine canlar sıkılırdı ve bu kez de futbol oynanırdı. erkek sayısı fazla olduğu için takıma pek alınmazdım. alınsam bile fazla oynatılmazdım, ezilirdim. çok ağlamışımdır oynatmıyolar diye kendi kendime. hiç unutmuyorum bi gün takıma alındım*. ve benden beklenmeyecek şekilde oynadım. "uuuvvv gole baaaak*, vooov çalıma baaak*" nidaları eşliğinde oynuyor ve göze batıyordum. sonra... sonra çişim geldi... çişim geldi ama maçı bırakamıyodum. yedekte bir sürü adam vardı benim yerime girip başarıma gölge düşürebilecek. oyundan çıkmamalıydım. ama bir yandan da çok fena bastırıyodu meret. ama hayır çıkmamalıydım. çok sıktım kendimi... sonunda maç bitti. ve ben tuvalate koştum. biraz kaçırdım itiraf ediyorum.
    http://imgur.com/9xv4yfk

    çizgi filmler, boyamalar, evcilikler bilmem neler derken gün biterdi. kreş annelerimiz önlüklerimizi çıkarır üstümüzü giydirirdi. şimdi de annelerimizi beklemeye koyulurduk. orası da ayrı bi yarış: "kimin annesi daha önce gelicek"... uzun bi bank vardı. civciv gibi dizerlerdi bizi yanyana. annesi önce gelen çocuk kalkar giderdi. genelde ben sona kalırdım. hep o "kavuşmaları" izlerdim. son olarak annem gelirdi. üzgün yüz ifadesi birden parlardı. her şey unutulurdu anneye doğru koşarken... açılıp yere sürünen ve ayağa takılma tehlikesi bulunan atkı bile... (yaz kızım... burnumu nasıl kırdım?)
    babam beklerdi bizi kapıda. iş çıkışı gelirdi oraya.
    baba ve anne kavuşması...
    dünyanın en güzel sarılma anı... öpüşüp koklaşmalar...
    yine kızaran minik bi yüz...
    ayakkabının cırtcırtlarııı...
    kabanın düğmeleriii...
  • okul hakkında yorum yapmadan eğri oturup doğru konuşmak kanısındayım. öncelikle rahmetli kadir has'ın binbir emekle bir araya getirdiği 3 kampüsten oluşur bu okul.
    *cibali(ana kampüs); fakülteler burada bulunur. gayet güzeldir evet açık alanı bahçesi küçüktür ancak taksim, beşiktaş hatta ortaköy arka bahçeniz kadar yakındır size.
    *fakültelere gelince iletişim fakültesi türkiye genelinde ilk 3'e girebilecek kadar iddialıdır. hukuk fakültesi ise vakıf üniversiteleri arasında ilk 3'e girebilecek kadar iyi bir kadroya sahiptir. bu fakültelere girebilecek adaylara sonuna kadar tavsiye ederim. diğer fakülteler de "eh işte" konumundadır diyebilirim.
    *evet yemek ücretleri fazladır ancakbu bütün vakıf üniversitelerinin sorunudur biz öğrenciler olarak hava çok kötü olmadıkça okul dışında yemeği tercih etmekteyiz.
    *aydınlık bir öğretim kadrosuna sahip üniversitedir hukuk hocaları bile gayet sohbet edilebilir düzeydedir, düzgün bir öğrenci olursanız neredeyse hiç bir hocayla sorun yaşamazsınız.
    *hukuk fakültesi için konuşayım hocalar düzgün çalışan hiçbir öğrenciyi en azından gıcıklığına bırakmalar. (1 tanesi hariç süpriz olsun geleceklere :) )
    * herkes ıt dersi alıyor yazılmış hukuk fakültesinde böyle bir ders kesinlikle yok.

    "eksisi hiç yok mu ulen" derseniz sayayım efendim ;

    * evet bys çöker kalkardı eskiden ama son ders seçimini günlere böldüklerinden artık yoğunluk olmamakta ve dolayısıyla çökmemektedir.
    *bahçelievlerdeki hazırlık sıkıcıdır bir an önce bitirmek ister insan hazırlığı.
    * evet zam problemi vardır her sene 2000tl zam yaparlar.
    * bazı züppeler vardır ancak hukuk ve iletişim fakültelerinde sayıları çok çok azdır.
    * selimpaşa kampüsü(2 yıllık ve uygulamalı bilimler myo) öğrencileri okul bizi üvey evlat gibi görüyor diyorlar nedenini bilmiyorum çok uzaklar diye heralde.
    * hukuk fakültesinde seçimlik derslerin kontenjanı az açıldığından istediğiniz dersin kontenjanı erken dolabilmekte kalan seçimlik derslerden birini tercih etmek zorunda kalabiliyorsunuz bu yüzden de mecburen ders seçim zamanlarında "erken kalkan yol alır" mantığıyla sabah 10'da bilgisayar başında ders seçme yarışına giriyorsunuz. bence hukuk fakültesinin en büyük eksisi budur. acilen çözüm gerekmetedir.

    not : hukuk fakültesi öğrencisiyim sorularınız olursa mesajlarımı yeşillendirebilirsiniz dibine kadar yardımcı olmaya çalışırım.
    aklıma geldikçe bu entry 'edit' lenecektir.

    edit 1 : okula gelecek arkadaslar, okul yonetiminin kar yagisina karsi ilginc bir direnci var neredeyse kiyamet kopacak kadar yagsa tatil ediyor okulu yani bu konuda ogrenci dostu oldugu soylenemez .
    edit 2 :bugunlerde sevgili hukuk fakultesi dekanligimiz biz ogrencilerine yaz staji ve zorunlu staj icin turkiye'deki onde gelen hukuk burolarini okulumuza davet etmis . bize hem sektoru tanima sansi vermis hem de bu burolara cv'lerimizi bizim adimiza teslim etmistir . buradan emegi gecen herkesi takdir etmek ve tesekkur etmek isterim . kanimca bu dekanligin ogrencilerine tanidigi en buyuk sanslardan biri olsa gerek.( editlerim devam edecektir , takipte kalin efendim ...)
    edit 3 : hukuk fakultesindeki secmeli ders kontenjanlari arttirilmis ve derler gecen sene yeniden dizayn edilmistir. soyle ki, fakultede 3 tane kulvar var artik. siz eger belli bir kulvardan belirli bir sayida secmeli ders alirsaniz fakultesi size mezun okurken artik diplomanin yaninda salliyorum "ticaret ve ekonomi hukuku uzmanlik sertifakasi" gibimsi bir belge veriyor. bu belge de en azindsn cv'nizde dolu ve dolgunluk yaratiyor. khas hukuk fakultesi haric ben baska okulda boyle bir uygulama duymadim acikcasi ve kanaatimce bu da okulun guzel bir artisi konumunda.
    edit 4 : yemek ucretleri ise aslinda cok da pahali degildir yukarida biraz goz korkutucu yazmisim ancak rakam vermem daha aciklayici olacaktir. ornegin okulun yemekhanelerinin birinde etli 3 kap yemek 9.5 tl. yani yaninda icecekle 11-12 tl'ye gayet doyabiliyorsunuz. ha tabi ki devlet universitelerinde ayni yemegi(lezzet olarak yanina yaklasamazsa da) 5? ya alabiliyorsunuz o ayri.
  • türkiye sosyal-siyasal eğilimler araştırma raporunu yayınlamış okulum. her ne kadar toplumu ve sosyal medyayı iyi gözlemleyen birisi bu sonuçları rahatça kestirebilse de kamuoyu ile alakalı böyle araştırma yapabilen üniversiteleri görmek güzel.
  • bence okul yönetiminin önüne ayakkabı koymak hoş bir demokratik protesto olabilir. atılan hocayı desteklemek adına şöyle yüzlerce ayakkabı konsa...
    bol fotoğraf çekilirse sosyal medyaya da yayılır.

    ses getiren hoş bir protesto olabilir.
  • kendisine saygısı olanların tercih listesinde yer vermemesi gereken paralı üniversite.

    mescit içinde ayakkabılık var, ayakkabılarınızı koridora koymayın diyen hocanın ekmeğini elinden almışlardır. bu ülkede ayakkabılarınızı ayakkabılığa koyun, koridora değil diyen insanın işinden edilebileceğini herkese göstermişlerdir.

    28 şubat dönemini dillerinden düşünmeyenlerin bugünkü tavrı da bu.
  • 2014 yılında işletme bölümünden mezunu olduğum üniversite. kafasında soruları olanlara aktarabileceklerim:

    -burslu okuyorsanız hazırlık bölümünü mutlaka okuyun. benim zamanımda yabancı hocalar boldu ve konuşma pratiği kazanıp özgüven kazanmama yardımcı oldu bu durum. özel okul altyapım olmasına rağmen bir sene tamamen ingilizce'ye odaklanmanın faydasını sonraları, fakültede ve erasmus'ta, gördüm. parası olana da tavsiye ederim tabiki.
    -okul lokasyonu harika denebilecek bir yerde. beyoğlu o zamanlar kültür merkezi olduğundan(!) bir ayağımız orada olurdu hep ders aralarında, sonralarında.
    -işletme fakültesinde bazı hocalarımız vardı ki öğrencilere çok şeyler kattı. benim en çok aklımda kalan serhan oksay'dır, allah rahmet eylesin. sektörün içinden gelen pek çok akademisyen vardı ve onların sizlere aktaracağı tecrübeler yönetici olmak isteyen öğrenciler için gerçekten kıymetliydi. umuyorum halende öyledir fakülte.
    -yabancı okul değişim anlaşmaları hangisine gitsem ya? dedirtecek kadar fazladır ve diğer yazarlarında bahsettiği gibi rekabet yok denecek kadar azdır. biraz ingilizce ile istediğiniz her programa katılmamanız işten bile değil.
    -ortalama yükseltmek kolaydır neticede vakıf üniversitesi.
    -burslu öğrenci popülasyonu gerçekten yüksektir bu da züppe tipleri az görebileceğiniz anlamına gelir.
    -benim gibi tarihi binalara ilginiz varsa kampüs sizi çok mutlu edecektir.
    -akademisyenlerin, öğrenci işlerinin, sekreterlerin kapıları her zaman öğrencilere açıktır.
    -iletişim ve hukuk fakülteleri hep övülürdü. özellikle iletişimde yüksek burslar sağlanarak iyi öğrencilerin çekildiğini çevremdeki arkadaşlarımdan görmüştüm.

    özetle mezun olmaktan memnun olduğum, sevdiğim üniversitemdir.
hesabın var mı? giriş yap