kadırga
-
tarihte en uzun ömre sahip, hem yelken hem de kürek gücü ile hareket edebilen özellikle akdeniz ve çevresindeki medeniyetler tarafından benimsenmiş savaş gemisi çeşidi. antik yunan, roma, bizans, osmanlılar ve diğer akdeniz medeniyetleri 8 yy'dan 17. yy sonlarına kadar bu gemiyi kullanmışlardır.
kadırgalar uzun ve dar, bordaları kımen su seviyesinde denebilecek kadar alçak ve hızlı gemilerdir. liman giriş-çıkışlarında, rüzgarsız havalarda ve harp manevraları sırasında kürekle, rüzgarlı havalardaki seyirlerde ise yelkenler yardımıyla hareket ederler.
bir osmanlı kadırgasının iki bodoslaması arası 17. yy ortalarına kadar 41,5 metre iken, bu dönemden itibaren 42,5 metre olarak belirlenmiştir. 17. yy ortalarındaki bir kadırganın ambar ağzının eni 5,5m, kıç yüksekliği 4,5m, baş yüksekliği 2,8m, borda yüksekliği 1,5 metre idi.
osmanlı kadırgalarının hızı hakkında ise şu bilgiler mevcuttur: katip çelebi'nin verdiği bilgiye göre, rüzgarın uygun olması halinde 500 mil olan rodos-iskenderiye arasını iki gece, hava uygun olmaz ise de kürekle üç dört gece denizde giderek katetmek mümkündü. bu da ortalama olarak yelken altında 11 deniz mili; kürek yardımı ile de 5-7 deniz mili sürate tekabul etmektedir.
bir kadırgada 25 oturak, her oturağın iki tarafında birer kürek ve en arkadaki bir kürek boşluğunun mutfak için ayrıldığı dikkate alındığında her kadırgada 49 kürek bulunuyordu. sefere çıkarken her bir kadırga'ya 75 kürek verilir, 26 kürek ambarda yedek olarak tutulurdu. her bir kürek dört ya da beş kişi tarafından çekilmekte idi. bir küreği dört kişinin çekmesi halinde 196, beş kişinin çekmesi halinde ise 245 kürekçiye ihtiyaç oluyordu. kürekçiler esas itibariyle ocaklık olarak veya ücret karşılığında halktan temid edildiği gibi, esirler ve kürek cezasına çarptırılmış mahkumlardan da sağlanmakta idi. kadırga'daki kürekçilerin türk ve forsa olarak sıralanması geminin güvenliği açısından önemliydi zira sadece forsa mahkumlarından oluşan kürekçilere sahip gemilerde isyan vb. yaşanması olasıdır.
kürekçiler nöbetleşe kürek çekme düzenine sahiptirler. normal şartlarda iki saat baş bodoslama ile ilk direk arası kürekler çalışırken, diğer iki saatte ilk direkten itibaren geminin kıçına kadar olan kürekler çalışmaktadır. olağanüstü şartlarda kadırga'nın hızlanması gerektiğinde ise tüm kürekler çalışırdı.
gemide savaşçı olarak tımarlı sipahiler, yeniçeriler, cebeci ve topçular bulunmaktaydı. savaşçılar, kadırganın iki küreği arasında bulunan manka denilen boşlukta dururdu. geminin kumanda işleri ise kıç güvertesinde bulunan nispeten korunmuş bölgeden yürütülmekteydi. 17.yy'da ortalama olarak bir kadırga'da 100 savaşçı, 196 kürekçi, 20 halatçı, 2 dümenci, 1 yelkenci, 2 gumi, 2 kürek yapıcı, 2 kalafatçı, 2 neccar ve 1 reis(kaptan) olmakla beraber 328 kişilik bir mevcuda sahipti.
gemide asker barındıracak kamara ve benzeri özel yerler bulunmadığından tüm personel gece gündüz güvertede durmak zorunda idi. bu personeli hava şartlarından korumak için güverte üstüne yelken bezinden iki parçalı bir tente gerilirdi. yağmurlu havada iki parçalı tente birbiri üzerine çekilerek kullanılırdı. kıç güvertede bulunan çadır bölümü için ise kalın, yünlü bir kumaş kullanılmaktaydı. seyrüsefer ekipmanı olarak deri üzerine el yazması (portolan) haritalan ve pusula kullanılmaktaydı.
bir adet kumanya ambarına sahip gemide bir baş ve iki yan top bulunmaktaydı. toplara uygun 200 gülle ve yaklaşık 1700 kg barut yüklü gemiler; içerilerinde bulunan savaşçıların kullandığı yay ve ok ile tüfek gibi silahlardan da faydalanmışlardır. pruva bordası ilave takviyeli olan gemiler, baş taraflarında bulunan iki mahmuz ile düşman gemilerini bordalarını parçalardı. temel savaş prensibi olarak düşman gemisini batırmaktan ziyade yaklaşıp bordalamak ve asker savaşı ile mürettebat ve yüküyle beraber ele geçirmeye uygundur.
kadırga'nın osmanlı donanmasında bunca uzun zaman hizmet vermesinde aslen bir korsan olan barbaros hayreddin'in rolü büyüktür. akdeniz'in iklim şartlarına göre ve korsanlığın asıl gayesi olan karşı gemiye zarar vermeden ele geçirme savaşı üzerine en iyi gemi olan kadırga'nın hayreddin tarafından tutulmuş olması normaldir.
kadırgalar ile kalyonlar arasındaki ilk önemli çatışma preveze deniz savaşında yaşanmış, barbaros'un taktik başarısı sayesinde kadırga'nın zaferiyle sonuçlanmıştır. teknolojik gelişmeler sayesinde zaman içerisinde kalyonlar kadırgayı yakalamış ve geçmiştir.
bir kadırganın maliyeti, kereste, çivi, üstübü, zift, katran gibi malzemelerin yanında marangoz, bıçkıcı ve demirci gibi zanaatkarların ücretlerinden oluşurdu. donanım fiyatı dahil edilmeden bir kadırga 236.500 akçeye mal olmaktaydı.
bu da benim bir hesabımla 1970 duka'ya tekabul etmektedir. bir duka 3,5 gram altından oluşur ise ve 1 gram altın 40 usd der isek; yaklaşık hesapla 300.000 dolar gibi bir meblağ buluruz. -
ingilizcesi galley olan gemi türü. civilizationdan bilirsiniz, insanoğlunun ilk tasarladığı gemi türlerinden biridir.
kürekle gider - yelken destek aracıdır. kürekle gitmesi kürekçiye ihtiyaç duyması anlamına gelir. kürekçi demek de kalabalık bir gemi olması anlamına gelir. kalabalık gemi olması da taşıdığı erzak ve su miktarının yüksek olduğu anlamına gelir. bolca erzak ve suya ihtiyacı olması da 2 günde bir bir limana veya bir yere girip takviye yapmasını gerektirir - bu durum akdeniz ve karadeniz etrafında kadırgayla 2 gün mesafede bir sürü liman pırtlaması anlamına gelmiştir. modern yerleşimlerin bazılarının (bkz: sinop) varlık nedeni bu kadırgaların 2 günde bir karaya uğrama zorunluluğudur.
kürek, gemileri iteklemek için pek verimli bir nane değildir. gemi ağırlığı arttıkça kürekçi sayısı daha bir artmak zorundadır. kadırgalar, var olan kürekli gemi tasarımları arasında hız vs boyut konusunda ortalarda bir yerde durur. daha büyük kürekli gemiler mümkündür ama daha yavaş olacaklardır veya kürekçi sayısı çok daha yüksek olacaktır.
kürektir gidiyoruz... gene kürek, geminin şeklini ve suda duruş yüksekliğini belirler. ince, uzun, yanları düz bir gemidir. suda çok yüksek durmaz - yoksa küreği uzatmak gerekir (ve kürekçinin enerjisi küreği daha büyük bir kürekle uğraşmaya gider). bu iki durum, kadırgaları dalgalı denizlerde zayıf kılar. atlantik okyanusu havası bu gemilere fırtınalı gelir, bu nedenle yelken teknolojisinin gelişmesiyle atlantik ulusları yelkenli gemilere geçmiştir.
akdeniz'in fırtınası az ve her bir yeri korunaklı liman ve kıyı doludur. akdenizde kadırgalar demir gemilerin gelişine dek kullanılmışlardır.
osmanlı'nın bildiğiniz, okuduğunuz her deniz savaşında savaşan ana gemi türü kadırgalar olmuştur. venedik, cenova gibi akdeniz ulusları da akdeniz savaşları için kadırga kullanmışlardır. ispanya, ingiltere gibi atlantikte takılan kuvvetler giderek artan oranda yelkenli gemilere geçmişlerdir.
savaşta nasıldır... yanlarında kürek var (gene kürek evet), yanlarına top konulamaz o yüzden. top ön tarafına konulur. fakat burada şöyle bir avantajı vardır: top kadırganın omurgası boyunca konulmuştur. omurga, topun geri tepmesini rahatça destekleyebilir. bu nedenle omurga boyunca, yan tarafa konulabilecek toplardan çok daha büyük toplar konulabilir. (bkz: yamato gun). yani az sayıda kocaman toplar taşır ve önüne doğru ateş eder. bir nevi glass cannon.
avantajları: rüzgardan bağımsızdır ve çok dar dönüşler yapabilir. dezavantajları: rüzgar olduğu durumda yelkenli gemilere göre yavaştır.
preveze'ye bir bakın. haçlılar bir sürü gemi kaybediyor. türklerde tek gemi kaybı yok. nasıl oldu derseniz... rüzgarsız ortamda veya size avantajlı rüzgarda yelkenli gemi yakalarsanız, toplarınız yelkenli gemidekilerden daha büyük (ve uzun menzilli) olduğu için, karşı atış almadan fiti fiti koca donanmayı kite edebilirsiniz.
bordalamada (iki geminin yan yana gelip birindne diğerine adam atlaması durumu. kılıç ve tabanca ile klasik korsan filminde gemi üzerinde yakın dövüş durumu) şöyle bir boktan yanı vardır. kadırgalar neredeyse taşıdıkları savaşçı sayısı kadar da kürekçi taşır (gene kürek evet). eğer rakip taraf bu kürekçileri bir şekilde serbest bırakabilirse, kadırga tayfası elinde birden "freedooom" naraları atan ve aylarca kürek çekmekten karın kasları baklava baklava olmuş yarım gemi dolusu düşmanla daha karşılaşır. bu durum genelde kadırganın tayfasının aleyhine sonuçlanır. bu durumu engellemek için yakın dövüşe girildiğinde kürekçilere türlü eziyetler yapılır. boyunlarından yere kısacık zincirlerle zincirlenirler. yukarı bakanın (kafasını kaldıran bile değil) kafasına bir tane sıkılır filan.
böyle bir gemidir kendisi. -
murathan mungan'ın en güzel şiirlerinden bir tanesidir... uzun bir şiirdir ve kimse tamamını yazamamış, iş başa düştü. severek yazıyorum:
senelerce,senelerce evveldi;
bir deniz ülkesinde...ve belki de
birbirine aktardığım defterlerin hepsinde
bu şiir vardı:
senelerce,senelerce sene evveldi;
biz seninle orada,o deniz ülkesinde tanıştık
uzak denizler,uzak yakınlıklar içinde
bir kadırgada iki korsan
tarih,yarın,ütopya dolu sandıklar arasında
birbirimizi yaralarımızdan tanıdık
dışı korsan,içi iç denizlerde yaşayan çocuklardık
konuşamadıklarımız bir bulut kalınlığında
duruyordu aramızda
oysa konuşsak,ya da dokunsak birbirimize
çekip gidecekti içimizdeki o korkunç noksanlık
batık gemilerin deniz diplerini saran
umutsuzluğu vurmuştu yüzümü
birbirimizden ve aşkın keşfedilmemiş gizlerinden ürküyorduk
bir definenin ikiye paylaştırılmış haritasında bilmeden
birbirimize doğru ilerliyorduk
kara görünmüyordu yokluğumuzda
kara çok uzakta
sahiller millerce
uzaktaydı birbirimizin yokluğunda
neyimiz vardı öfkeli bir gençlikten
mağrur inceliklerimizden
ve geceler boyu kısık yıldızlar altında anlatılan
ihanetlerin kara bilgisinden başka
biliyorduk geldiğimiz yer atlantis
o yitik ütopya
gittiğimiz yer de ora
senelerce,senelerce sene evveldi;
sen yoktun
ben de yoktum
hayır bitmemişti
bu aşk başladığında
bizi yola çıkaran ne varsa
yol üzerindedir,
öyledir sanıyorduk
geleceği seçmeye çalışıyordu kısık gözlerimiz
adasız denizlerin ufkunda
bilge ve hırsız
çocuk ve katil
ölüm ve oğul
oluyorduk.denizler,meydanlar,kavgalar ortasında
fırtına bilgisi yoklarken
çözülmemiş zamanların altın bilmecelerini
bir daha hiç çıkamadık daldığımız karanlıktan
kara ruhların büyük bayramlarından sonra
aşk giz tutmuş tuğra
aşk 1998
bir yıldır yoldayız
aşkımız sağlam sularda
aşk 1998
gideceğimiz yer atlantis
o ütopya sıla
ayrılsak bile biliyoruz
başka bir anlamda
senelerce,senelerce sonra
sağlam,ödeşmiş,mutlu aşıklar için
bir randevudur
aynı yolculukta kadırga
aşk 1992
ayrılık 1992
şimdi biliyormuyuz
gömülüp gideni batıklarda
kaç kıyıdan toplanmış taşlarla
batıyordu dibe
şarap fıçılarıyla,zeytin dallarıyla
yarım kalmış bir gravürde
yelkenleri sönen kadırga
batıyordu
sarışın hurmalar,gümüş paralar
uzak otlar,ipek topları,amber kokularıyla
çıkmamak üzere bir daha
bir başka mürekkebin kıyılarına
daldığımız solgun gravürden
birbirimize baktığımızda
diriliyordu deniz diplerinde
boğulmuş beyaz kentlerden
geçilen yolculuk
aynı takım yıldızların altında
dünyaya gelen aşkların benzerliği gibi
başka çağları haber verir kimi denizler
yoksa nerden çıkardı bu rüzgar
bu zeytin dalları,baş döndüren şarabın kokusu
ağzımızdaki bu hurma tadı
ipeğine uzandığım bu amber nerden
yüreğimdeki dövme çok eski bir gravürden
buluşuyordu sessizliğimiz
okuduğumuz sayfaların derinliğinde
ne zaman sussak
aramızdan geçerdi hayalet gemileri
karşılıklı kıyılarda
aynı denize bakan
iki koltuk,iki lamba,iki ay
aynı pencerenin derinleştirdiği gecede
gemilerin ıslığını dinlerdik
tek bir söz bile etmeden konuşurduk saatlerce
kapkara hayalet gemileri geçerdi
geçmişten gelen
sessizliğin yarattığı sis içinde
kapkara hayalet gemileri
geçerdi gözlerimizin önünden
gecenin içinden
yeniden döndüğümüz sayfaların derinliklerinde
dilsiz kırılganlığıyla dip iklimi
yüzeydeki çalkantılarını unuttururdu
gömüldüğümüz denizin
som bir bütünlük içindeydik
koltuk,lamba,kitap
sayfasını kapatırken
kahramanı olduğumuz şiirin
ay sönerdi penceremizde
hayalet gemileri geçerdi
uykularımızın içinden
uzun denizlerde yorulmazdı gözlerimiz
birbirimizin güneşine baktıkça
en yeni yerlerimizi birbirimize borçlandık
çünkü aşıktık,kararlıydık,haklıydık
bir denize kaç dalga sığarsa
işte o kadar
güz denizini ayıran halatlar
yaz denizinden geniş melankolisi
issız bir adaya düşecek olsan
hangi şiirleri alırdın yanına
hangi mevsimleri,ikindileri
çarşafını değiştir sevgilim denizin
tropikal yaprakların,ayın
yüzüne düşen perçemleri kaldır
hafızandan bütün lekeleri sil
alışmak çürütür gövdenin derinliğini
hangi denizi seçtiysen o türlü
varlığın kıstırıldığı seyir defteri
yaz denizini güz denizinden
ayıran halatlar gibi
çözülür adaların dağınık belleğinden
savat gece
çakıllarda şarkısı
ay ışığıyla ayrılır denizin ipeği ikiye yalınlığın vurgununda çözülen
derinlik
gövdenin uykulu tarihi
aydınlanır karasına vurduğu sahilde
avucunda tenimin taçyaprakları
kalbimde kalabalık yeminler
vahşiyim
vahşiyiz
bu defne günlerinde
çıplaklığımızda
dağlıyoruz
birbirimizi
gökle karışıyor tenimiz
kumun zamanlarıyla
suyun yeniden elde edilmesi
bulutun dumanı
yağmurun kırbacı
sevişmek için değil
yaprağın buharıyla sevişmek için değil
yaşamak içindir çıplaklığın önemi
tanımlara zorlanmış itiraflardan
firar edeyor
gövdelerimiz
bir ejderha uyuyor ay ışığında
ay ışığında uyuyoruz ilk defa
kendiliğinden yolunu bulan
hayvanlar gibi
ateş,hava,su,toprak ve aşk
birbirimize çıkıyor her defasında
kendiliğinden yolunu bulan
birbirimizin kollarındaki
ejderha
gecenin bütün burçları
inmişti sahile
ürperen kumların üzerine
hiç görmedikleri bir sabah gibi
bakıyorlardı yüzümüze
gecenin göğsümüzde unuttupu
bir avuç ay ışığı
senin göğsünde bıraktığım
en derin uykumdu
orada kaldım
orada kaldı
ne kadar tutkunduk birbirimize
ufuk daralırdı tenimizin yankısında
o kaçak sahil köyü,kadırga
şimdi iki ayrı yaz kaldı bize
birlikte geçirdiğimiz o büyük yazdan
solak defterlerde uğru
erkek denizlerde mitoloji
korsan haritalarında define kalbim
bir senden birçok aşk edindi
zamanı bizden ayrı parlayan bir şeydi
kanımda kımıldayan tutku
gecenin sözleşmesindeki mürekkep
her şeyi aşka ve ateşe dönüştüren
derin bir ayindi
sen gittin
buluştuğumuz körfezler şimdi başka denizlerin çekiminde
sen gittin
ama doksan dokuz adın kaldı kalbimde
ne kadar gitsen de uzağa
vücudumda dolaşıyor zincirin
kurduğun bütün tuzakları
tapınak bildim
tenim çöl tenim çöl tenim çöl
bedenimi lincide bırakıp
çekip giderim
çekip giderim
giderim
tenim çöl
aysberg tül
ne zaman dondu pusula
ne zaman geldik bu iklime
aramızdaki siste kaybolmuş
buzkıran gemiler
kaybolmuş kelimeler
sen yoksun
ben de yokum
kutuplar kadar yalnızız ikimizde
rüyamızı emenet etmedik
hiç uyumadık sığda
ölümün uykusuna güvenir gibi
bırakırdık kendimizi
birbirimizin düşlerinin yastığına
aşktı bu,beraberlikti
yol arkadaşlığıydı
ve daha binlerce kelime
aşk bitmiyor bitmeden
denizi tükenmemiş kadırga
bir çifte vav yokuşundan aşağı
doksan dokuz adımın
en güzeli sevgilim
yeniden bulmanın suları
denizi geçenlerin adımlarından sonra
taş kadar kör
taşbaskısı gravür
diri mürekkep
kör aşk,kör levha
büyük bir fırtınada
yıkanmış aydınlığıyla
iniyor hat
güvercin dönüyor
bir dal zeytinle
aşk bitmiyor bitmeden
tükenmemiş deniziyle
masalına dönüyor kadırga
bir türkü
meyve bile dalına güvenir
meyve kadar hükmüm yok imiş
bir dize
denizim ben batık aşklarla dolu
bir fotoğraf
şiirde görünmüyor
ve görünmeyen nice ayrıntı
kimbilir ne zaman kendini yazmaya başlamış
başka şiirlere taşmış
taşırmış içindekileri
seyir defterinin kazalara uğradığı kadırga
yeni dalgalarla yamıyor
yarıldığı denizi
gönderinden ithafını kazandığı gibi
tarihi
gönderme yaptığı başka denizler yarattı kendi kimi zaman başka şiirlerin gövdelerinde
denize açılarak sürdürdü,sürdürüyor kendini
duruyor yürekteki define,korsanlar yaşlandı
deniz zamansız
ne sen,ne ben,ne şu mavi deniz
ne de meali anlamayan diğerleri
senelerce,senelerce evveldi
senelerce senelerce evvel bir sonraki. -
assos'a yakın, kumsalı oldukça uzun, denizi muhteşem, sessiz sakın, gece gökyüzünde yıldızları izleyebileceginiz, butik otelleri ve motelleri ile oldukça guzel bır ege mevkii. akdenizin ve güney ege'nin bozulmuş yapısında uzak, çocukluğumuzun tatillerini bulmak için ideal.
-
osmanlı donanmasının büyük gemileri kadırgalardan adını alan semt. daracık sokaklarında köklü bir tarihi ve naif bir güzelliği barındırıyor.
bir zamanlar deniz karanın içlerine doğru bir koy halinde usulca ilerlerdi burada ve bizans döneminde yapılan bir liman süslerdi kadırgayı. semtin öyküsü de ne yazık ki günümüze ulaşamayan bu limanda başladı.
şuan kadırga limanının yerini tespit etmek kesin olarak mümkün olmasa da (bkz: çatladıkapı) ve (bkz: kumkapı) arasında olduğu tahmin ediliyor.
kadırga limanı 561 yılında geçirdiği yangın sonrası büyük oranda tadilat gördü ve bazı dönemlerde imparator iustinianos'ın karısı sophia'nın adıyla anıldı. osmanlı döneminde de kadırga olarak anılmaya başlandı.
kadırganın anlamıysa yunancada kürekli ve yelkenli açık deniz gemisi anlamına gelen katergondan geliyor. olmayan limanın adıyla akıllarda yer eden semt tarihin izlerini taşımasının yanısıra bugün önemli tarihi yapılarıyla da dikkat çekiyor ; fakat bu tarihi yapılar (bkz: eklektisizm)den uzak modern mimari yapıların arasında atın cinsel organı ve kelebek ilişkisiyle gözlere hitap ediyor. dijital karasal yayın alacağım diye tarihi dokunun üzerine uydu anteni takan ev sahibi ve bilumum kiracılara da selam ederim.
gelelim işin rant kısmına: ayasofya ve sultanahmete yakın olduğu için turizm patronlarının gözünü diktiği bu semt; otel,pansiyon ve apart istilasına uğramış bir halde.
güzel günler geçirdiğin bu semtin silüeti değişmiştir artık. anıların bağırır durur yanıbaşında. sen kirlenmesin diye ufacık bir kağıt parçasını bile atmaya kıyamazken artan keko popülasyonu sayesinde gelir sıçar biri tamda orta yerine. halbuki marmara denizinin kıyısında bir nazar boncuğu gibi durur kadırga. bu semtin dar sokaklarını sevdin sen, cumbalı evlerini, arnavut kaldırımlarını, çeşmelerini... bir yanın git desede anıların çekiştirir durur yakandan kal diye. -
kadırga;
cam gibi denizdir, deniz gözlüğü takmadan denizi dibine kadar gördüğün yerdir…
kadırga;
onca virajlı yolda çektiğin tüm sarsıntılara ve mide bulantılarına değecek tek yerdir, o yolu gittiğine asla pişman olmayacağın bir yerdir…
kadırga;
denizden kurt gibi aç çıktığında hemen arkadaki derme çatma mekanlardan birinde kabak çiçeği dolmasından ızgara balığa, köfteden midye dolmaya müthiş yemekler yiyebileceğin yerdir…
kadırga;
kendi elleriyle ördüğü heybeleri satma telaşında sırtındaki yükle 40 derece sıcakta sahilde dolaşan yaşlı teyzeyi şemsiyenin altına oturtup, evden getirdiğin atıştırmalıklardan, buz gibi soğuk sudan ikram ettiğin, duasını aldığın yerdir…
kadırga;
bir kere gittin mi, her yaz bir kere de olsa gitmek için can atacağın, bir kere gitmeyle avunamayacağın, tüm yazı orada denize girerek geçirmek arzusuyla yanıp tutuşacağın ama bunun imkansızlığının farkında olmanın bilinciyle, yaz boyunca bir kere bile gidebilmiş olsan şükredeceğin ve yeniden gitmek için gelecek yazı iple çekeceğin yerdir…
böyle bir yerdir işte kadırga… -
trabzon gümüşhane arasında 2200- 2300 metre rakımda kurulu bir yayla. her yıl temmuzun üçüncü cuması kurulan şenlikleri ile meşhur. bir de oğuz- ören yayla davası ile.
-
buram buram eski istanbul kokan bir semt. eski tulumbacılar kahvesi olsun yeni tv hastaneleri olsun yeterince otantiktir.
-
kumkapı ile çatladıkapı arasında yer alır. bir rivayete göre ismi yunanca küçük gemi anlamına gelen kaderga dan türemiştir.
-
saymadım ama herhalde 100 tane filan televizyon hastanesi var burada. bu kadar talep var demek ki.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap