• kafkaesk gerilimin nasıl yapılandığına dair "dava" romanına bakalım:

    kafka'nın bu romanında başkişi josef k'nın kiliseye gidip de esasında papazın da bilinmeyen güçlere (iktidara, bürokrasiye vb.) hizmet ettiğini anladığında, hikâye boyunca herkesin her şeyden haberdar olduğunu, ama bir tek k'nın bunun ayırdına varamadığını daha iyi tespit ederiz. kafkaesk gerilimin başlangıç çizgisi budur. bu tekinsiz duygu giderek daha da çetrefilli bir renge bürünür:

    herkesin k'nın daha en başından ölüme yazgılı olduğunu biliyor oluşu kesinlik kazanır, ama dış dünya ekspresyonist tarzda ifade edildiği için ötekilerin düşüncesi tam kesinlikte aktarılmaz. dolayısıyla olan biteni yalnızca kahramanın bakış açısından görürüz. diğerlerinin düşünce şeması yalnızca onun tahmin ettiği kadarıyla yazıya geçirilir. şu halde çoğu şey belirsiz kalacaktır. bu, kafkaesk gerilimi yaratan ikinci unsurdur. "belirsizlik" tekinsizlik duygusundan sonra en önemli kafkaesk unsur olarak belirir.

    roman boyunca belirgin laytmotif, kahramanın niçin bu tarz soru(n)larla karşı karşıya kalıp suçlandığı bahsi üzerinden kurgulanır, ama araştırılan ve üstü kazılan ise yazgının tıpkı oedipus mitinde olduğu gibi önceden belirlenmiş acımasız kesinliğidir. biz okurların belki de josef k'dan da kesin olarak bildiğimiz bir gerçek vardır: başkahraman kaçınılmaz bir tehlike altındadır. işte ödip'in durumundaki gibi her şeyi daha en başından biliriz ve bu olan biteni daha da korkunç bir hale getirir.

    k'nın çalıştığı bankanın ofisine uğrayan italyan'ın oralara yabancı olması gibi aslında josef k da çevresine yabancı ve italyan da papaz gibi bir dekor-karakterdir. bunlar belirsiz sistemin piyonlarıdır. tamamı hiçbir zaman görünmeyen ve büyüklüğü hiçbir zaman tam anlaşılmayan devasa çarkın dişlileridir. josef k bu piyonlar tarafından abluka altına alınmıştır.

    k'nın yaşadığı yerin ev sahibesinden iyi birer röntgenci olan civar sakinlerine ve oyalayıcı avukatın kendisi de dahil olmak üzere orada çalışanlar, yani josef k hariç herkes düzenin nasıl işlediğini pekala bilir. k'nın esrara vakıf olmayışı kâbusun işlerlik kazanmasında başat bir rol üstlenir. aslında biz bunun nereye varabileceğini az çok tahmin edebiliyoruzdur. yine de onun kâbusvari ya da kafkaesk serüvenini şuna benzetebiliriz:

    en büyük hayali arayan, ama kendisinin de bir hayal olduğunu anlayan kahramanın encamı. borges'in etkilenmemiş olması mümkün değil bilindiği üzere.

    bu minvalde josef k, düşünen değil, başkasının düşünüp kurguladığı bir kahraman ve kesinlikle varoluşçu değil. yukarıda varoluşçu roman filan yazılmış, kesinlikle değil. ekspresyonisttir, varoluşçu değil.

    josef k, kendisini aşmak isteyen bir adam değil, hatta çevresine göre bilinçli bir özne olduğu bile ileri sürülebilir. iktidarın ayak oyunlarının da farkına varıyor, özellikle de ilk mahkeme tablosu bunu yordamak için ideal bir malzeme sağlıyor bana kalırsa.

    peşinden sürüklendiği buzdağının altındaki kayıp esrarı çözdüğü için de öldürülüyor josef k. ve kafkaesk döngü işte burada tamamlanıyor: mezarda. spoorloos filmini hatırlarsınız. burada da bilinmez olan ancak karanlık mezarın içinde anlaşılır bir hale bürünüyordu. ama her şey için çok geçtir artık.

    roman boyunca mekanların bile k'yı nasıl yuttuğuna dikkat edin. her şey ve her mekan labirent gibidir. özellikle de sözüm ona mahkeme binası. bireyin mekan tarafından yutuluşunu gayet iyi özümseyen orson welles, romanı uyarlarken mizansenin labirent gibi oluşuna özellikle ilgi göstermiştir. bu aşamada film gerçekten de romanı zenginleştirir ve hayal gücümüze hitap eder. josef k rolündeki anthony perkins çok yönlü tarzıyla kimliğini sahicilikle kuşanmıştır.

    özetle kafkaesk olan, tekinsiz ve belirsiz olandır. tüm bunlar korkunun ve endişenin labirentlerinde kurgulanır. içeriğin dehşetine rağmen kafka'nın yalın anlatımı tercih edişi ise ilginç bir kontrast oluşturur: sanki dünyada her türlü gariplik ve dehşet olabilirmiş ve bireyin karşısına giderek büyüyen bir çığ misali dikilebilirmiş gibi. en korkunç kâbustan daha korkunç bir duygu-durum: kafkaesk.
  • tam bir "entel görünme" itemi olan sözcük.
  • içinde bulunduğumuz ülke tam anlamıyla tanımıdır.
  • babasının hayal kırıklılığı olan ve ömrü boyunca babasının prensipleri ile kavrulan, saatlerini boş sigorta şirketi ve farkedilmeyen yazıları içinde geçiren bir hukuk adamıdır kafka.

    tüberkülozdan ölüm döşeğinde olam kafka, arkadaşına tamamlanmış veya tamamlanmamış tüm yazılarını yakmasını istedi. ezikliği babasından ve çocukluğundan gelip, çalıştığı ve içinde ruhunu da göremediği -var olmayışından değil, sadece zihnine getirmekte zorlandığı- kapitalizm kalelerinden birinde boş dolaplarında saklamış olduğu yazılarına kadar her yerde saklıydı.

    kendi gerçekliğini babasının ideallerini gerçekleştirmeye çalışırken dışardan boş bir hayat geçirmiş ancak babasının içinde bıraktığı acılar ile hayal kırıklılığı ve tatminsizlik üzerine bi felsefe temeli atmıştır: kafka-esk.

    bu akım, kapitalizmin çarklarını ve sistemini sorgulamaktan çok, kişi üzerine absürt etkilerini izler. keza bu absürt etkiler, temelde kapitalizmin absürditesini ve açıklanamazlığını da gösterir.

    the trial eserinde görüldüğü üzre asla neden suçlu bulunduğu bilinmemiştir. ancak kendisi de bilmediği bir suçtan kendini aklamaya çalışmaktadır. içinde bulunduğu duruma ve belirsizliğie odaklanmaz, tek amacı tutkusu olan "suçsuz olduğunu ispatlamak"tır.

    keza the metamorphosis kitabında böceğe dönüşmesini algılamak ve sorgulamaktan çok, kendi işleri ve ailesini nasıl geçindireceği hakkında problemler silsilesine odaklanmıştır -ailesinin karşılarındaki "işe yaramaz adamdır çünkü samsa". tabi bunu yapamayan samsa, bir böcek oluşundan dolayı yapması gerekenleri -ona söylenenleri/istenenleri- yapamaz ve kendi ile uğraşırken tıpkı kafka gibi, işe yaramaz bir aile üyesi olmaktan öteye geçemez ailesinin gözünde.

    yani esas mevzu, ortadaki absürt durumun karakteri etkilemesi-sebeplendirme çabası ile dünyanın algısının kaçınılmaz bir yokluğu ile yüzleşmesidir. başarı sağlanamaz ama zaten önemsizdir de başarı, yine de içinde bulunduğu durumu anlamaya çalışır kafka.

    varoluş endişemizin, suçlarımızın, absürtlüklerin ve acı çekmelerin kaynağını asla anlayamamak, üstünden gelememek ve başarıszlığa rağmen deneme çabamızı resmeder ve asla pes etmeyen karskterleri bize sunar.

    yani aynı anda gerçeği bulma veya varoluş sancımızı dindirme çabamızdan asla vazgeçmeyecektir, sonucunu bilmek imkansız da olsa. kendimiz ve evren arasındaki bu mânasızlık ve uyuşmazlığı keşfetmeye çalışmaktan asla vazgeçmeyecek ve asla aradığımız şeyleri bulamayacak kadar çaresizliği yaşatır kafka-esk bakış açısı.

    hepimiz mücadele istiyoruz ve kendi tutkularımızın peşinden gitmek, asla vulamayacağımız cevapları bile bile yoldan şaşmamak gerekiyor. tabi ki yapmaya çalıştığımız şey hayal dünyalarında gezip imkansız olduğunu bildiğiniz şeyler peşinde koşmak değil, kişinin kendi benliğine ve en karanlık taraftaki karşı vermesi gereken savaştır, uyanalım diye.
  • franz kafka'nın anlatımlarında başvurduğu rasyonelliğin kaybolması ve gerçeklik-soyutluk algılarının yok olması durumunu kafka'yla özdeşleştiren deyim; kafkaca, kafkavari.

    die verwandlung'daki malûm böcek hikayesinde, gregor samsa'nın bir sabah uyanınca dev bir böceğe dönüşmesi ama samsa'nın bu denli absürd bir duruma şaşırmak yerine tek derdinin işine zamanında yetişmek olması kafkaesk bir durumdur.

    yine başka bir trajikomik hikaye olan der prozess'de josef k.'nın, bir gün sebepsizce ve ona açıklama bile yapılmadan tutuklanması fakat josef k'nın kitap sonuna kadar tutuklanmasına neden olan suçun ne olduğunu bilmeden ve bunun nedenini hiç sorgulamadan suçsuzluğunu ortaya çıkarmak için abürst bir büroksiyle savaşması yine kafkaesk bir durumdur.

    edebiyatta kafka'nın, resimde dali'nin kafasının içine girebilmek, o acayip kaotik hayal dünyalarını anlayabilmek için neler vermezdim.
  • kafkaesk durumda tek önemli olan nokta durumun absürdlüğü değildir. ayrıca karakterin bu durumun içinden çıkmak için verdiği beyhude ironik savaştır.

    gregor samsa bürokrasi içinde ve zamanın çarkında öyle bir sıkışmıştı ki ; böcek olması durumunu umursamadı bile, tek amacı işe geç kalmamaktı.

    aslında ne kadar tanıdık değil mi.
  • bir durum içerisinde kendi adınıza ya da bir eserdeki karakter adına ''yeter artık!'' diye bağırasınız geliyorsa o şey kafkaesk'tir.
  • ilk kez 1973 yılında duden yayınevi "kafkaesk" kavramını büyük almanca sözlük"te yayımlayarak sözcüğün alman dilindeki yerini resmen almasına önayak olmuştur.
  • o anlamsızlık, içine sıkışmışlık hissi, bir adım sonrasını asla tahmin edememek, yavaşça saran kayıtsızlık... hayat da böyle bir şey zaten.
hesabın var mı? giriş yap