• "benim yalnızlığım insanlarla dolu"
    (franz kafka)
    veya
    "insanlar, insanların içinde, insana hasret yaşarlar"
    (özdemir asaf)
    sözleriyle anlatılmak istenendir.
  • kalabalik icinde aidiyet duygusunun olamamasi. çok sık yasadigim durumdur. yalnizliga alistigimdan midir bilinmez.

    ortama girildiginde, dizilerde oldugu gibi yavas cekim olur. ayak uyduramama, anlasilamama, kacma istegi, sohbetten zevk alamama.
    salatalik gibi bos bos durursun.
    davet icabi gidilir ve bir bahaneyle kacilir ortamdan.

    ya da etrafin insan kaynar, ama bir bakarsin ki aslinda arayip dertlesecek kimsen yok.
  • zamanla insanın psikolojisini bozuyor. her zaman için dengeli bir şekilde yaşamak lazım. tamamen yalnızlık ya da tamamen kalabalık bir şekilde yaşamak insan için çok tehlikeli. bazen yalnız, bazen kalabalık olmak lazım.
  • insan ne kadar fiziki yalnızlığı istese de kimi zaman bunu kalabalık bir meydan ya da kafede sipariş verdiğin kahveyi içerken kendine mükemmel bir kamuflaj oluşturmuşsundur. bunun sebebi kendinden kaçmak ve görünmez olmaktır.
  • bir süreden sonra döngü halini alıyor , hayatımdan memnunum ve hoş hissediyorum diyorsun ama bir bakmışsın ki o hisler orada ,gitmiyorlar hiçbir yere
    tekrar kaplıyorlar içini , tekrar yabancı hissediyorsun dünyaya
  • düşüncelerinizde gezen,zihninizi dolduran kişi yanınızda değilse eğer,ne kadar kalabalıkta olursanız olun bir fark yaratmaz,yalnız olursunuz.
  • hayatımın büyük çoğunluğunda yaşadığım/ bana yaşattırılan hissiyat...
  • aylardır yaşadığım his bu.hiç bir yere sığamamak,aidiyet hissedememek,huzuru bulamamak da denebilir.kısa süreli unutkanlıklar bazen yardımcı olsa da yıllar sonra bu zamanlarımı düşünürken umuyorum doğru kararların karşılığını almış bir adam olurum.
  • böyleyim galiba ya düşünüyorum da yok yani
  • christopher nolan'ın, bu konu hakkında batı londra'da bir vidyo dükkanında çalıştığı dönemde yaptığı harika bir gözlemi var:

    "fark ettiğim birkaç şey vardı. bunlardan en temeli bir yabancıyla asla aynı adımlarla yürümemekti. bunu yapmamalıydın. hızlı veya yavaş yürü ama asla bir yabancının adımlarıyla senkronize olma. kalabalık bir şehrin ortasında, özel alanı korumak anlamında kullandığımız, edindiğimiz bunun gibi bilinçaltı bariyerlerimiz vardır. hani vardır ya, günün en yoğun saati metrodasındır; herkes gazetesine gömülmüştür, kimse kimseyi fark etmez, varlığını onaylamaz; o konuda çok iyiyimdir.

    jane austen veya thomas hardy romanlarında; küçük bir kasabada, resmi olarak tanıştırılmadıkları için selam verilmeyen, konuşulmayan insanları okudukça bu şekilde yaşamış insanların olduğu gerçeğine delilik dersiniz. fakat şu an biz de böyle yaşıyoruz. eğer sokakta veya bir markette bir yabancıyla konuşursanız, kuralları değiştirmiş olursunuz. insanlar anında rahatsız olurlar.

    gidin insanları takip edin demiyorum. fakat kalabalıkta bir yabancıyı gözünüze kestirip ona odaklanmaya başladığınız anda her şeyi değiştirmiş olursunuz. onların varlığını fark ederek, onların özel alanlarına girmiş olursunuz."

    bir yabancıyla olan etkileşimini, yine aynı dönemde evine giren hırsız üzerinden şöyle değerlendiriyor:

    "ilk tepkiniz bu hırsızlığın iğrençliği üzerine oluyor. kalabalık içinde bir yabancının özel alanınızı işgal etmesinden daha kötü ve daha kişisel. çekmecelerinizden çıkarılmış eşyaları, yerde dağınık duran eşyalarınızı görünce, hayatınızda hiç tanışmayacağınız bu yabancı ile çok kişisel bir ilişki içine giriyorsunuz.

    fakat sonra bir yazar olarak, kendimi hırsızın yerine koyduğumda, bazı parçaları birleştirmeye başladım. hırsızın ilk yaptığı kapıyı kırmaktı. üstünde biraz düşününce o kapının sembolik olduğunu fark ettim. neticede kırılamaz, sapasağlam bir kapı değildi. kimsenin içeri girmesini engelleyemezdi. tabi daha önce hiç böyle düşünmezdim. çünkü neticede kapıyı kapatıp kilitlemeniz nerdeyse kutsal bir şeydir. güvende hissedersiniz.

    o an bir aydınlanma anıydı benim için. işte bu sembolik bir bariyerdi. beraber yaşamamıza olanak sağlayan, yazılı olmayan bir gelenekti. bu da beni düşündürdü; peki birisi bu geleneği ihlal ederse ne olur?"

    sonrasında nolan, bu düşüncelerle ve hislerle following'i yazıp yönetiyor.

    (bkz: the nolan variations)
hesabın var mı? giriş yap