• yapıların sadece çelik olmasının yeterli / gerekli olmamasından ötürü iyi niyetli bulduğum ama bir şeyler eklemek istediğim önerme.
    her yapım sisteminin kendine göre avantajları, dezavantajları vardır.

    gökdelenler yüzlerce metrelik betonarme yapılar olmasına karşın depremde yıkılmayabilirler, ancak iki katlı, etriyesi yetersiz, deniz kumu ile elle betonu karıştırılmış bir yapı yıkılabilir.

    çelik yapı betonarmeden daha çabuk yanar, ikiz kuleler uçak çarpmasının şiddeti ile yıkılmamalarına karşın, uçak yakıtı nedeniyle çelik aksam çok çabuk yanmıştır.

    depreme karşı;

    1) yapınızın zemininin nasıl olduğu, konut yerleşimine uygun alanda mı olduğu, belediyenin ruhsat harçlarından gelir elde etmek ve halk baskısı ile
    yapılaşmaya uygun olmayan zemini yapılaşmaya açıp açmadığı, zeminizin türüne göre fore kazık, mini kazık, kuyu temel, çimento enjeksiyonu vs. hangi yöntemle iyileştirme yapıldığı önemlidir.

    2) yapınızın statik projesini hazırlayan firmanın müteahhitle kol kola mı olduğu, nasıl bir ofis olduğu, teknikerlere mi projenin tamamını teslim ettikleri önemlidir.

    3) üstüne kurulan yapının, yapı denetimi firmasının üç kağıtçı mı olduğu yoksa her betonun numunesini laboratuarda alıp almadığı, etriye ve diğer donatı malzemelerini hakkıyla denetleyip denetlemediği ( çıkma malzeme kullanılıp kullanılmadığı ) önemlidir.

    yapınızın iskanlı olup olmadığı bile size ip ucu verebilir. iskanlı ise, turgut özal döneminde çıkarılan aflı iskanlardan birine mi sahip olduğu yoksa günümüz deprem yönetmeliğine uyulup uyulmadığı önemlidir.

    son olarak, istanbul'daki yapıların %70'i ruhsatsızdır. ruhsatlı olan yapıların bir kısmı siyasilerin para ve oy sağlamak için çıkardıkları aflardan dolayı yasallaşmıştır. diğer kısmındaki yapilarin ise beton ve donatıları günümüz standartlarının çok altındadır.

    olası bir deprem sonrası hizmet edebilecek hemşire, sağlık görevlisi, iş makinesi operatörü, polis gibi vatandaşlarımızın evleri de çürüktür.

    olası bir marmara depremi sonrası işgal edilebileceğimizi düşünüyorum.
  • betonarmeye yapılmış haksızlıktır.

    yıkılan binaların sorumlusu sanki çalınan malzemeler, dikkate alınmayan yönetmelikler ya da denetimsizlik değil de, betonla demirin mucizevi birleşimi sayılabilecek betonarmeymiş gibi düşünülmüştür. ayrıca ülkemizde çelik yapılar için, yönetmeliği olan ts648 ile beraber yabancı yönetmelikler uygulanmaktadır ancak sanar mısınız ki 3 gün sonra insanımız onun da bir yolunu bulup kötü imalat yapmayacak? ayrıca, betonarme yapı tasarımı için kılavuz olacak deprem bölgelerinde yapılacak binalar hakkında yönetmelik 2007 ve ts500-2000'i açıp mühendis olmayan bir insan karıştırsa, neredeyse o bile depremde insan öldürmeyecek bir yapı ortaya çıkarabilir diyecek kadar da genelleme yaparım. ayrıca çeliğin çok dayanıklı olduğunu8 da düşünmeyin. konuya hakim olmayan bir insanın ilk bakışta algıladığı o sağlamlık elbette var ama çelik yapının da başka türlü olumsuz yanları vardır.tabi yönetmeliklere uyulduğu müddetçe olumsuzluktan bahsetmek söz konusu olamaz.
  • betonarmenin günahını alan, biraz da asıl sorunları ıskalayan bir öneri.

    dayanım açısından betonarme gayet emniyetli bir malzemedir. basitçe anlatmak gerekirse; betondan ve çelikten (yani betonun içine yerleştirilen uzun ince donatı çubukları) oluşan bu kompozit malzeme, her iki bileşenin artılarından faydalanır. beton, basınç altında çok dayanıklıdır ancak çekme yüklerine karşı çok zayıftır. çelik donatı da, betonun bu zaafını telafi etmek için kullanılır, çünkü çelik, çekme yükleri altında yüksek dayanım gösterir. yani layığıyla betonu ve çeliği harmanlayabilirseniz, ya da ikisinin birlikte çalışmasını sağlayarak kağıt üstündeki üstünlüğünü pratikte de kullanabilirseniz, betonarme malzemeyle gün gibi geçinip gidersiniz. yeter ki;
    1) şartnamelerde yazan minimum dayanım kriteri sağlansın. misal, konut tipi binalarda 20 mpa'lık (megapascal, ya da newton/milimetrekare de denebilir) bir dayanım aranır, ama dinar, ceyhan, erzincan gibi 1990'lı yıllarda yaşanan depremlerin her birinde, olay yerinden numune alıp inceleyen odtü inşaat mühendisliği hocaları 7-8 mpa'lık beton dayanımıyla karşılaşmıştı. yani kağıt üstünde o yapının taşıyacağını varsaydığınız yükün aslında sadece üçte birini taşıyacak şekilde yapıldığını düşünün.
    2) yine şartnamelere uygun olarak, kiriş-kolon birleşim yerlerini, yani bir yapının en zayıf bölgelerini, detaylı olarak tasarlayın. kiriş-kolon birleşim yerleri, yapının maruz kaldığı bütün yüklerin yapı içerisinde emilmesi ve dağıtılması açısından çok kritiktir. bu bölgelerde, betonun yoğun yükler altında (özellikle depremde) patlama ihtimali çok yüksektir, o yüzden bu bölgelerdeki donatı yoğunluğu çok fazla olmalıdır. yani o düğüm noktasını adeta çelik bir kafes gibi, sık bir şekilde örmek gerekir. ancak yine yukarıda anılan depremlerin her birinin olay yeri incelemesi sonunda, ilgili hocaların vardığı sonuç hep aynıydı: yıkılan binaların projelerinde ya da hesap dosyalarında bu düğüm noktaları gerektiği gibi tasarlanmış, ancak o bina yerinde incelendiğinde, hesaptaki düğüm noktalarında benimsenen tasarımın yerinde uygulanmadığı gözlenmişti.
    3) statik hesabı hakkıyla yapın, aynı şekilde dinamik hesabı da hakkıyla yapın. statik hesap, yapının statik yükler altında taşıyıcı sistemi (genelde kirişler ve kolonlar burada başroldedir) çökmeden ayakta kalması adına yapılır. burada, başta yapının kendi ağırlığı ya da ölü ağırlığı en ciddi statik yüktür. dinamik hesap ise, yapının bu kez dinamik yükler altında (örneğin deprem yükü, ya da yüksek yapılarda rüzgar yükü gibi) ayakta kalması için yapılır. eskiden dinamik hesap, belli deprem bölgelerinde zorunluydu. ancak 1990'ların sonlarından itibaren, türkiye'nin bir deprem ülkesi olduğu gerçeğiyle yüzleşildi ve şartnamelerde türkiye'nin bütün bölgelerinde yapılarda dinamik hesap zorunlu hale getirildi. dinamik hesap şu açıdan elzem: bir yapının bütün zaafları ancak dinamik yüklere maruz kalınca ortaya çıkar.
    4) projelendirme, çizim ve hesap-kitap işleri ile yerinde (ya da sahada, şantiyede diyebiliriz) uygulama arasında tam bir uyum sağlansın. bu açıdan, denetim çok önemli. yoksa istediğiniz kadar kalifiye bir mühendise emanet edin hesapları, yerinde o çözüm uygulanmadıktan sonra her şey şansa kalmış.

    bu kriterler, yapıda kullanacağınız malzemeden bağımsızdır. yani çelik konstrüksiyon da yapsanız; varsayılan çelik dayanımını tutturmanız, kiriş-kolon bağlantılarını (bu kez kaynakla ya da bulonla) detaylı ve hassas bir şekilde tasarlamanız, statik ve dinamik hesabı özenle yapmanız ve teorik hesap ile şantiye uygulaması arasındaki tutarlılığı gözetecek bir denetim mekanizması çalıştırmanız gerekecek. bu şartları sağlayamazsanız, çelik de olsa, o yapı yine göçecek.

    bir de türkiye'ye özel, pratikte şöyle bir sorun var: türkiye'de betonarme yapılar; know-how ve maliyet anlamında çelik yapılara kıyasla çok daha tercih edilebilir bir seçenek. çelik yapı işçiliği türkiye'de pahalı. örneğin gama firması bir kaynak ustası için iş ilanı verir, haftalarca cevap veren olmaz. ama mühendis ilanı verir, anında onlarca başvuru gelir. sebebini tahmin edersiniz; her sene inşaat mühendisi mezunu veren onlarca üniversite var, ama çelik yapı işçisi olarak çalışacak insangücünü yetiştirecek teknik okullar yok denecek kadar az. kaynak ustası dediğiniz, çelik yapı için elzem bir işçi, bir çelik yapının neredeyse bütün kiriş-kolon birleşimlerinde kaynak kullanılır. o olmadan yapı hayata geçemez. ayrıca türkiye'de çelik profil üretimi çok sınırlı. hesap yaparken alman çelik profil tabloları kullanılır, o tablolarda, hangi profil (örneğin ı profil ya da u profil) ne kadar dayanıma sahiptir gibi bilgiler vardır. siz de hesap yaparken ihtiyacınızı karşılayan profili o tablolardan seçersiniz, ama o tablolardaki profillerin sadece %20'si ya da 30'u türkiye'de imal edilir. siz de en yakın dayanımı hangisi sağlıyorsa onu seçersiniz. peki türkiye'de hiç mi çelik konstrüksiyon yok? var elbette, ama büyük oranda sanayi yapılarında tercih edilir ve toplamda, betonarme yapılara göre yaygınlığı çok azdır. çünkü, yukarıda da özetlemeye çalıştığım nedenlerden ötürü, türkiye'de daha çelik yapının abc'sinin a'sında sorun başlar.
  • van depreminde yıkılan betonarme binaların müteahhitlerinin ve diğer sorumluların bulunması ve gerekli cezaları almalarının ardından pek ihtiyaç duyulmayacak pahalı çözümdür.

    yaptıkları binaları yıkılan müteahhitlerin de bir daha hiçbir ihaleye katılmamaları sağlanabilirse tadından yenmez. yıkılan binaları denetleyenlerin de diploma, yetki ne varsa ellerinden alınırsa aynı hataların tekrarlanmaması için umut doğar.

    inanan parmak kaldırsın.
  • bu ülkede mühendislik, mimarlık bilgisine zerre önem verilmediği sürece bütün binalar titanyumdan da yapılsa işe yaramayacağından, iyi niyetli olsa da işlevsiz kalacak önermedir. trilyonlarıca lirayı inşaata gömen bir ülkede, her türlü planlama -mühendisliğinden, şehir bölge planlamaya- gereksiz masraf ve vakit kaybı olarak görüldüğü sürece; "millete plan değil, pilav lazım" şiarı bellenmeye devam edildikçe biz bu manzaralarla ne yazık ki daha çok karşılacağızdır. elbette iş sadece planlama ile kalmamaktadır, bunu uygulayacak eleman eksikliği ve varolanın vasıfsızlığı, herkesin iştahını kabartan inşaat piyasasının rantı da bu önermeyi şu şartlar altında geçersiz kılmaktadır.

    ayrıca, ister çelik ister betonarme ister başka bir malzeme ya da yapım sistemi olsun, tekniğine ve hesabına uygun yapıldığı takdirde -diğer avantaj ve dezavantajlarını bir kenara bırakarak söylüyorum- depremde öyle kolay kolay yıkılmaz. mesele malzeme seçiminde değil, bunun uygulamansındadır. malzemeye kabahat bulmak en kolay çözümdür, bir de yine buna benzer şekilde, çok katlı binaların deprem bölgesinde neden yapıldığı sorulup duruyor; özü itibari ile bu mesele de az önceki gibi teknik bir meseledir.

    bu dünyada ne ilk betonarme binaları ne de ilk çok katlı binaları biz yapıyor değiliz, yapılması gereken de atla deve değildir, sadece müteahhitlere verilen itibarın az da işin ehli olan mühendis mimar ve planlamacılara verilmesi ile eminim her şey çok daha güzel olacaktır. bu bahsettiğim sadece idare bazında değil, toplumun bütün kesimlerinde gösterilmesi gereken bir durumdur. bununla beraber, yaptığı işin hakkını vermeyen, imza atıp geçen, projeye dahi bakmayan ilgilenmeyen imzacı meslektaşlarımın içler acısı durumu ayrı bir tartışma konusudur.
  • ülkemizin müteahhitlerini az çok tanıyorsam bu kez de çelik içindeki karbondan çalacaklar ve yine bize hüsran olacaktır.
  • bu satırları yazan hasbel kader bu devletin okullarında okumuş bir vatandaşın dileğidir.

    her türlü afette, kontrol ve denetlemeden aciz, beceriksiz ve hangi amaçlarla olduğunu söylemeye dilim varmasa da çarpıklıklara göz yuman belediye ve devlet kurumlarının halt etmesi sonucunda vatandaşlar aç açıkta kalıyor. örnekler çok, sel felaketleri, depremler vb.

    bu gibi durumlarda vatandaşın sığınma, barınma, sağlık ve beslenme ihtiyaçlarının büyük kamu binalarında giderilmesi son derece mantıklı. ama maalesef devlet daha kendini toparlayamıyor. öncelikle kamu binaları yıkılıyor. önce bu işlerin altında imzası olan ve bu işleri yapanları içeri atın sonra da özel prosedürler ile her türlü kamu binasının kale gibi sağlam inşa edilmesinin yolunu kanunlarla açın. memlekete bir hizmetiniz olsun.
  • çelik yapıları depreme yani yatay kuvvetlere karşı dirençli yapmak betonarmeye göre daha maliyetli olduğundan yanlış bir önerme. işin detaylarına gelince birsürü şey yazılabilir, yok çekmeydi yok basınçtı, yok bina ağırlığıydı yok g kuvvetiydi vs.. betonarmede bu kadar çalan yurdum müteahiti o i profilleri l profileri merdiven altında hurda alüminyumdanda bile dökmesini bilir.

    betonarmeye gelince, bizzet yerinde gidip karot alan beton kalitesini inceleyen (okul, yurtlar ve öğretmen lojmanları) bir mühendis olaraktan, kimi yapıların beton kalitesi okadar kötüki, hesabını yapmaya bile gerek olmuyor. çünkü istediğiniz kadar mantolama yapın, perde ekleyin bırakın depremi düşey kuvvetler yani depremsiz durumda bile bina kurtarmıyor. zaten haberlere bile çıktı bu durup dururken çöken binalar.

    peki vanda güçlendirilmiş bina yokmuydu. vardı tabiki. bildiğim kadarıyla ziraat bankası binaları ve bazı okul, yibo ve yurtlarda güçlendirmeler yapıldı. ercis de de güçlendirilmiş binalar var. hiç birinin bırakın yıkılmayı, hasar almadığını duydum. bir ekip bir iki gün içinde bu güçlendirilmiş binaların durumuna bakmaya gidecek.

    sonuç olarak çelik kötüdür, betonarme iyidir, güçlendirme iyidir demek noktasınada getirmek istemiyorum, güçlendirme maliyetlidir. istanbulda yapılan güçlendirme işlerinde yine müteahit terörü, ankrajları doğru dürüst yapmadığını farkeden kontrolor mühendis arkadaşın uyarması üzerine arkadaşın şantiye dışına kadar kovalanması durumuyla karşılaştık.

    asıl sonuç şudur, yapıyı betonarmeden çeliğe çevirelim değilde zihniyetimizi değiştirmemiz gerekiyor ilk önce. bu sadece müteahitlik konusunda değil, şarlar ne olursa olsun sıraya girmeyi, çevremizdeki sağımızdaki solumuzdaki insanları düşünmemiz gerekiyor. 1999 yılında beri halktan %500 vergi alıp sonra bir ilçe yıkılınca ilk başta artistlik yapıp yurt dışından yarım istememek gerekiyor. hele iç işleri bakanı olacak olan şahısın konuşması ise tam bir rezillik. imamı böyle yapan cemaatte dolayısıyla halının ortasına bi güzel sıçıyor.
  • boş ve anlamsız bir istektir. iyi niyetli olması bir şey değiştirmez. bu memlekette sistem yapıyı düzgün yapmaya değil ucuz yapmaya yöneliktir. devlet binası diye ayırmaya da lüzum yok. kendisine fabrika yaptıracak sanayici, "çelik yapalım amk" diye düşünmüş olsun. iki üç mühendislik ofisinden fiyat alır, alacak tabii. sonra bunlara bakar, tonajı yüksek olana, yani daha çok çelik kullanan, daha büyük profiller kullanan, yani (aşırı ve gereksiz olabilir de olmayabilir de) muhtemelen en mukavimini yapana telefon eder, "filancanın tonajı seninkinin %80'i. sen de öyle yap, işi sana verelim" der. bu teklifi veren mühendis "hassiktir ordan, benim yaptığım doğru, daha az tonaj çıkarana çok güveniyorsan git ona yaptır" der. bir, iki derken, bu mühendis sonunda bürosunda iş yapamadan sabahtan akşama kadar sigara içip sağa sola teklif verdiğini fark edince "la noliy" diyip bir çare bulması gerektiğini görür. "yapacağınız işin amina koyyim" diyip büroyu kapatıp manav dükkanı açamayacağına göre piyasa şartlarına yavaş yavaş uyum sağlamak zorunda kalır. sonra bölgede skici bi deprem olursa en çok mal sahibi ağlar, atılan bok mühendisin üstüne yapışır.

    e yapı denetim yok mu? vaağar. '99 depreminden sonra cankurtaran diye ortaya atılan yapı denetim firmaları daha ilk bir-iki yıl içinde tavsamıştır, hallederizci bir tavırla şantiyeye uğramaz, uğrarsa da malzeme kontrolünde öteye gitmez bir denetleme anlayışına sıkışıp kalmıştır. gerçekten proje kontrol eden, şantiyede olmadık şeylere göz yummayıp beton durduran denetim firmaları "kıl", "pezevenk" olarak etiketlenip yukarıda bahsedilen proje mühendisiyle aynı yolu izlemeye mecbur kalır.

    daha çok ağlayacağız, dağılabiliriz beyler.
  • çok hoş çok güzel önerme. ama içi boş. kamu müteahhitleri ilkokuldan terk, onlara üniversite okutalım benzeri bir önerme.

    yıkılan binaları yapan zihniyetle çelik yapsan ne olur titanyumdan yapsan ne olur teey...
hesabın var mı? giriş yap