• ödev ahlakıdır. yaptığın iyiliği karşılık beklemeden yaparsan bu yasaya uymuş olursun. cennet beklentisi içinde iyi olursan eğer ahlaklı olmuş sayılmazsın kant'a göre.
  • kant’ın ahlak yasasının kaynağı insan aklıdır ve bu yasa evrenseldir. kişi eylemde bulunmadan önce ne yapması gerektiğine , yapacağı şeyin evrensel bir yasa olmasını isteyip istemediğine göre karar verebilir.

    bir eylemin ödeve uygun olması onun ahlaklı sayılması için yeterli değildir. kant ahlakı sonuçcu değil niyetçidir. ödeve uygun eylem ödeve uyma niyetiyle yapılmalıdır.

    bu dünyada ahlaklı davranmak her zaman mutluluk getirmez, erdemlilik ve mutluluğun bir arada bulunduğu “en yüksek iyi “ vardır ve ahlak yasası bu amaca ulaştırır. bunun için de üç şey olmak zorundadır. bu postülalar; insanın özgürlüğü, ruhun ölümsüzlüğü ve tanrı’nın varlığı.

    ontolojik ve kozmolojik delilleri eleştiren kant, görüldüğü gibi tanrı’ya ahlaktan yola çıkarak ulaşır.
  • ahlaksız olmamın sebebidir, ahlakın ambalaj görevi gördüğü bir çağda ahlaka sahip olmak çok da matah bir şey değil.
  • üzerine çok düşünülmüş, yazılmış, tartışılmış olsa da, aslında peguy bunu tek bir cümle ile özetlemiştir. ben de kendi çapımda zaman zaman çok şeyler karalamaya çalıştım bu konu hakkında, ama peguy'ün bir cümleyle özetlediğinden daha sağlıklı ve daha anlaşılır bir bakış açısı yok gerçekten. kant'a davulun sesi hep uzaktan gelmiş, bir bekar olarak elli kere karı boşamıştır sevgili kant.

    insan, insan bilincine sahip olduğu sürece, nietzsche'nin hayalini kurduğu übermensch bir tür, uçuk bir ütopyadan ileri gidemez. sahip olduğumuz ilkel bilinç ve bu bilincin yaratmış olduğu ahlak kavramı her zaman übermensch ütopyasının ve kant'ın evrensel ahlakının önünde en büyük engel olacaktır. üst insan kavramının tek çözümü ancak ve ancak bir üst bilince sahip olmaktan geçiyor bana göre. şu anki bilinçlerimiz ve bu bilinçler doğrultusunda gelişen ahlak kavramı, hatta ve hatta bizden ve bilincimizden bağımsız olarak, bizim varoluşumuzdan bile çok daha önce hayatımızda yer edeceği belli olan ve bizlere doğar doğmaz emrivaki edilmiş demografik kültüre dayalı ve ortak mitlerle pekiştirilmiş ahlak kavramı o kadar ilkel, o kadar iptidai bir seviyede ki; hala ahlak kavramında bile iyi ve kötüyü tartışıyor, iyiyi kötüden ayırt dahi edemiyoruz. daha ahlakın en temel konuları olan 'iyi', 'kötü', 'değer', 'ödev', 'motif' gibi kavramların üzerinde henüz daha iki kişi bile anlaşmazlığa düşerken, kant iyi niyet kavramı üzerinden tüm tutarsızlığıyla evrenselliğe ulaşmaya çalıyor.

    ilkel bilinçlerimizle sahip olduğumuz insan aklını her şeyin üzerinde tutarak evrensel iyiye ulaşma çabası ile, bir tanrının her şeyin yaratıcısı olduğunu düşünen, iyilik ve kötülük kavramlarının tanrıdan geldiğine inanan bir dindar arasında mantık olarak çok da bir fark yok açıkçası. birisinde tanrının emrine uyulması gerekirken, diğerinde ise usun emirlerine itaat etmek gerek. bu analoji ilk etapta mantıksız gibi görünse de, ikisinde de aynı dilemmanın söz konusu olduğu aşikar; bu akımlardan herhangi birini koşulsuz şartsız kabul edecek kişi aklın ya da tanrının salt iyi olduğunu kabul etmiş sayılacaktır. bırakın niyetlerimizi, aklımıza, bilncimize, yüreğimize, hatta vicdanımıza kadar bir sarmaşık gibi dolanmış olan bu demografik ögeleri bir kenara bırakmadığımız sürece arı ustan bahsedemeyeceğimiz gibi salt iyiden de bahsedemeyiz. dolayısıyla; demin de dediğim gibi vicdanımıza kadar sızmış olan bu ögeler olduğu sürece iyinin ve iyi niyetin ne olduğu konusu hiçbir zaman bir evrensellik kazanamayacaktır.

    evet kant'ın ahlak yasası iyidir, hoştur da, biraz da boştur. en ufak bir tutarsızlıkta, çelişkide önemli olan niyet deyip işin içinden çıkmak çok basit ve bayağı, her zaman salt iyiliği gösteremeyecek kadar aciz bir acil çıkış kapısından başka bir şey değil.

    neyse ben sadece peguy'ün bir cümlesini yazmaya gelmiştim buraya ama içimizi de döktük farkında olmadan. başta da dediğim gibi bana göre kant'ın ahlak yasasını açıklayan en açık ve basit cümle şudur:

    "kant'ın elleri temizdir, ancak elleri yoktur"
  • "her defasında, kendi kişinde olduğu kadar başka herkesin kişisinde de, yalnızca araç olarak değil; aynı zamanda amaç olarak davranacak şekilde eylemde bulun."
    kant'ın ortaya koyduğu pratik yasadır.

    ne demek istiyor?
    hangi koşulda olursa olsun, kendi eylemlerini nasıl ki kendin için yerine getirmen gereken amaçlar olarak düşünüyorsan, başkaları ile ilişkilerinde insanları yalnız kendi ihtiyaçlarını karşılamak için araç olarak değil de-cinsellik, temizliğini yapacak biri, yemeğini yapacak bir aşçı vs.- aynı zamanda amaç olarak düşün diyor.

    kant'ın "pratik ahlak yasası" diye adlandırdığı bu yasa her durum ve koşulda geçerlidir ve istisnası yoktur.

    mesela aristoteles etiğinde kişi kendini mutlu etmek için başka birine iyilik yapabilir. bu ona mutluluk duygusunu hissettirecektir ve geçerli bir durumdur. ancak kant etiğinde böyle bir durum söz konusu değildir. başkasına kendi istemediğiniz bir zamanda da iyilik yapıyor ve bunun sonucunda mutlu hissetmiyor bile olsanız o yerine getirilmiş bir ödevdir ve yapılması gerekendir.

    pratik yasa bu sebeple "her defasında" diye başlar.
  • ahlakın göreceli olduğunu öğrendim ve ben şok
hesabın var mı? giriş yap