• osmanlı'da, ülkenin genelinden istanbul'a ya da başka herhangi bir ile bir ürünün getirildiği ve toptan satışa sunulduğu "hal" modeli yerlere verilen ad imiş. örneğin istanbul'daki unkapanı semti vakt-i zamanında unun istanbul'da satışa sunulduğu yer imiş.
  • kapanlar, osmanlı merkezi yönetiminin başta istanbul olmak üzere büyük ticaret pazarlarına sahip önemli kentlerde oluşturduğu toptancı halleri, mal çardaklarıydı. istanbul’a gelen yiyecek ve ihtiyaç maddelerinin, ekspertiz, ölçüm, fiyatlandırma ve dağıtım işlerinin yapıldığı kapanlar, haliç girişinde ayrı birer iş ve ticaret merkezi idiler. bunların en büyükleri yağ kapanı, bal kapanı, dakik kapanı (un kapanı) ve ipek kapanı idi.

    istanbul’daki kapanlar da eski bizans ticaret sistemlerinden etkilenerek, bir tür emtia pazarı ve borsa niteliğinde uzun bir değişim süreci geçirmişlerdir. günümüzde istanbul’a özgü tarihsel kapanlar oldukları yerden kaldırılmış durumdadırlar.

    geçen yüzyıllarda kente kara ve deniz yoluyla gelen getirilen yiyecek maddeleri öncelikle kapanlara boşaltılıyor, burada gerekli kontrol, değerlendirme ve narh işlemleri yapıldıktan sonra kent ölçeğinde dengeli bir dağıtım amaçlanarak toptan satışları sağlanıyordu. fetihten sonra fatih sultan mehmed unkapanı’nda kapan işlerini düzenlemek adına “ehl-i hiref divanhanesi”ni kurdu. burada muhtesib, kapan naibi ve esnaf temsilcileri bulunmaktaydı. bunların vazifesi kapan ve çardaklara gelen her türlü yiyecek maddesi ve emtianın kalitesini denetlemek, her birinin şer’i ölçü birimlerine göre tartımlarının ve ölçümlerinin doğru yapılıp yapılmadığını kontrol etmek, günlük fiyat oluşumuna göre fiyatlandırılmalarını sağlamaktı. ayrıca malın kente adil bir biçimde dağıtımından da sorumluydular. burada şehre gelen vergilerin vergileri de alınır, olabilecek usulsüzlüklere ceza da kesilirdi.
  • vüs'at o bener'in ölmeden önce yayımladığı son öykü kitabı. kısa, otobiyografik öykülerden oluşur.
  • son kitap. öykü. vüsat o. bener seslenişi.
    enis batur'un ifadesiyle ölümü ne çok beklediğine dair ipuçları taşır.

    "peki anlatmayı deneyeyim. çıkmazdan çıkmaza sürüklenmekten başka çıkış yolu gözükmüyor. kişi oyalanmak için oyalandığının ayırımında ise, oyunu mutlaka yarıda bırakır. ben her zaman ayırımında olduğuma göre bedeni sürüklemekten başka hiçbir işe yaramıyor düşüncelerim. tam paranoyak ya da manik depresyon belirtileri... desene bu aldatmaca da sökmüyor. öyleyse? gramafon iğnesinin takıldığı ince çatlak. peki sürekli bu kısır döngüyü anlat. diski çeviren güç tükeninceye değin. elbet tükenecektir, disk de dönüşünü durduracaktır. bu saptama rahatlatmalı değil mi? sonsuza dek, (dek) de sınırsız değil demek ki... dönüş sürmeyecekse bu telaş bu iç fırtınası niye...
    ...
    peki ben neyim?
    belki bağışalanabilecek tek bencilliğim, başkalarını pek fazla bunaltmamak dileği..."
  • "...inanma kapanına kıstırabilsem bilincimi..."

    kitaba ismini veren öykünün ana teması...
    hem kapana gıpta var, hem içten içe bir eleştiri kapanlı yaşayagelenlere...

    meraklısına not: buradaki inanmak birincil anlamında değildir. "hiçlik" harici herhangi birşeye "sarılınım"dır. uyarayım dedim. uyarayım ki anlatılmak istenen dar bir alana sığıştırılmasın, ayar veriyor gözükmesin bir yerlere.
  • "kapan bir çeşit güvendi.

    kendine kurduğun tuzağın güveni.

    hayatına bulduğun anlam, kendine yazdığın kader,yolculuğuna çıktığın kapalı devre uzun serüven.

    bütün istediğin bir kapan yaratmaktı.

    kaybolmamak, dağılmamak için bir kapan.

    kendi kapanını yapmaktı.

    sonra kendini içine bırakmak.

    kapanın kendini işleyen kurallarına,

    kendine çalışan kurgusuna, giderek çatılan yazgısına...

    sonra bir gün kapandan çıkmak.../"
  • okuduğum ilk vüs'at o. bener kitabı. ölüm olgusunun yoğunluğu karamsar bir hava yaratmış olsa da gerçekçi bir havası var. bilinçakışı tekniğine rağmen takip etmek zor değil. sıradışı üslubu ve bilinçakışı tekniğinin ustalıkla kullanımının yanısıra "durmadan üstüste yığılanlar tükenmezi" bellek tanımıyla beni benden aldı. kapan isimli öyküde şöyle bir bağlamın içinde yer alıyor bu tanım:

    "inanma kapanına kıstırabilsem bilincimi. yaşarken tek sığınak mı bellek? durmadan üstüste yığılanlar tükenmezi. silinebilenler ne kadar azınlıkta. eklenebilenler ne kadar uydurma, gerçek dışı. tümünün yok olduğunu algılayamamak korkusu delirtebilir insanı."
  • izlenmeye değer bulmadığım film.
  • kendisine zor bilet bulduğum ankara devlet tiyatrosu 2018-2019 sezonu oyunu.
    yazarı benim drama derslerimden aşina olduğum ve pek beğendiğim bir yazar olan anthony joshua shaffer. neden bilmem ingiliz yazarlarının oyunlarını çok beğeniyorum, british humour denilen olgu sahneye çok yakışıyor. hele sahnedeki oyuncu nusret şenay ise, bir an sahnede kılığını ve duruşunu görünce vincent price'ı gördüm sandım, burnu havada, zengin ve kibirli üst sınıf aldatılan koca rolü için kendisinden uygun fiziki görünüşe ve sese sahip oyuncu zor bulunurdu (belki mesut turan veya sinan pekinton, ama ikisini de çok izledim, oysa nusret şenaygenç osman'daki şeytani davut paşa olarak izlemiştim sadece, o kadar iyiydi ki kendisini yumruklamak isteyen seyirciler olmuştu, aralarında konuşurlarken duymuştum.)
    cüneyt mete yazar andrew wyke' ın karısına veremediği her şeyin cisimleşmiş hali olan italyan sevgilisi milo tindale rolünde, kendisinin geçmiş sezonlardaki jerry ve tom, shakespeare zorda, tek kişilik şehir, grönholm metodu, haydi karına koş gibi oyunlardaki performanslarını izlemiş biri olarak biraz hevessiz mi desem, role girememiş mi desem bilemeyeceğim şekilde buldum. sesiyle ilgili bir problem de mevcut, bazı replikleri kulağımıza ulaşmadı. ikinci yarıda daha iyi olduğunu söyleyebilirim.
    oyun agatha christie usulü bir gizem üzerine kurulu. cinayet romanları yazarı andrew wyke tam da christievari bir kahraman: hazırcevap, aristokrat, tepeden bakan, teatral ve iyi planlanmış "oyun" lara olan düşkün. milo' nun aklına geleni söyleyen, anlık, planlanmamış tavırlarının tam zıddı yani. zaten andrew' ın aristokrat ve ingiliz, milo'nun ise yabancı, göçmen oluşu vurgulanıyor. andrew kendi sınıfına ait olmayan milo' yu karısının sevebileceği değil, seks partneri olarak kullanabileceği bir aygır gibi görüyor ve kıskanıyor. kendisinde bulunmayan her şey (gençlik-yakışıklılık-seksüel güç) milo' da toplanmış. kendisinin özel dikim tüvit takımları ve ipek robdöşambralarına karşı milo' nun motosiklet ceketi var mesela. iki adam arasındaki rekabet ve zıtlık hem dil, hem kelime haznesi, hem görünüş referans alınarak oldukça iyi verilmiş, cüneyt mete'den on yaş kadar genç bir oyuncu seçilse de olabilirmiş ama. ikinci perdedeki tebdil-i kıyafeti beni benden aldı, kendisinin komediye büyük yatkınlığı olduğunu düşündüm.
    tek odada geçen ve bu yıl örneğini ankara dt' de izlediğimiz fare kapanı gibi bu oyunda da beklenmedik olay döngüleri var (plot twist' i böyle çevirdim.)
    kim o iki gay fetish club müdavimi gibi giydirilmiş ve "hey dostum"lu amerikan polisi havalarında rol kesmeye çalışan iki oyuncuyu koyduysa pek iyi etmemiş, sevmedim. gereksiz ve oyunun genel havasına aykırı duruyorlar.
    oyun oynamayı seven iki adamı izleyeceksiniz. ben beğendim diyebilirim ama daha iyi yönetilebilirdi, dekor muhteşemdi, nusret şenay'ın kostümleri de öyle, cüneyt mete baştan aşağı siyah giydirilse daha hoş olabilirdi diye düşünüyorum. müziği bazı anlarda sahnede izlenenle uyumlu bulmadım ama andrew' ın milo'yu vurduğu sahneden sonra çok iyiydi mesela. evin maketi, dev ekranda izlenen psycho' nun kült bıçaklama sahnesi çok güzeldi, fakat ekranın yerleştirilme açısı üstteki bir yazarın da belirttiği gibi problemli, herkes göremeyebilir.
    oyundan uyarlanmış filmler mevcut, 1972 ve 2005 yıllarında çevrilmişler ama değinmedim bile:) ilkinde unutulmaz laurence olivier andrew iken milo'yu oynayan michael cain' in 33 yıl sonra andrew wyke'ı oynaması ve jude law' ın milo olması çok hoş olmuş.
    bu arada benimle oyunu izleyen sevgili barbarları beklemeyen' e teşekkür ederim, bana oranla son derece cool bir izleyici, ateşli silah patlamalarında korkmayacak kadar cesur:) çıkışta oyun hakkında konuştuk ki en sevdiğim tiyatro sonrası aktivitedir.
    ve arkamda mı yanımda mı bilmem bilmem mükemmel bir vetiver cuir ya da grey vetiver süren beyefendi, nolur siz hep yakınlarımda oturun, zevk sahibi bir beysiniz.
    oyunu tavsiye eder miyim? evet. bunda pay sahibi olan ise kesinlikle nusret şenay.
  • bu gece seyrettiğim ankara devlet tiyatrosu oyunu.
    internet sayfasından edindiğim bilgiye göre sekiz oyuncu olmasını beklemiştim.
    ancak sebebini bilmediğim bir şekilde yalnızca iki oyuncu, nusret şenay ve cüneyt mete, tarafından oynandı.
    yine de dekoru, oyunculuğu ve metni bakımından beğendiğim bir oyun oldu.
hesabın var mı? giriş yap