• kapitalizm'in , yaşanan her şeyi kâr ve rekabet mantığı içerisinde anlamlandırması ; her şeyin "ele geçirilebilir , tüketilebilir" bir nesne olarak görülmesi sonucu, insan hayatının bir amaç değil de araç olarak algılanmasının yarattığı kızgınlığı en dolaysız bir biçimde dile getirmeye çalışan küreselleşme karşıtı (aslında küreselleşme değil , vahşi kapitalist zihniyetkarşıtı) hareketin sıklıkla kullandığı ; genova'da bu harekete mensup bir insanın polislerce öldürülmesi sonucu slogan haline getirilmiş olan söz. daha genel örnekler için (bkz: ırak) , (bkz: afganistan)
  • yanlış önerme. kapitalizm öldürmez, süründürür. öldürürse sömürecek insan bulamaz.
  • kültürden, ekonomiden ve günlük yaşamdan ayrı ve bunların dışında bir “doğa” anlayışını ne zamandır reddetmiştim. doğa ile olan metabolik ilişkiye dair daha diyalektik ve ilişkisel bir görüşü benimsiyorum. sermaye, kendi yeniden üretiminin çevresel koşullarını değiştirir, ancak bunu (iklim değişikliği gibi) istenmeyen sonuçlar bağlamında ve çevresel koşulları sürekli olarak yeniden-şekillendiren özerk ve bağımsız evrimsel güçler dahilinde yapar. bu açıdan, gerçekten doğal felaket diye bir şey yoktur. şüphesiz virüsler sürekli mutasyona uğruyor. ancak bir mutasyonun, hayatı tehdit eder hale gelmesinin koşullarını insanlar yaratır.

    bunun birbiriyle ilişkili iki yönü var. ilk olarak, elverişli çevre koşulları kuvvetli mutasyon olasılığını artırır. örneğin, nemli alt-tropik bölgelerde yoğun veya düzensiz gıda tedarik sistemleri buna katkıda bulunabilir, ki bu hiç de mantıksız bir beklenti değildir. bu gıda tedarik sistemleri, yangtse’nin güneyinde, çin ve güneydoğu asya da dâhil olmak üzere birçok yerde bulunmaktadır.

    ikincisi, konakçı bedenler yoluyla hızlı iletimi destekleyen koşullar büyük ölçüde değişir. yüksek yoğunluklu insan toplulukları kolay bir konakçı hedefi gibi görünmektedir. örneğin, kızamık salgınlarının sadece daha büyük kentsel nüfus merkezlerinde geliştiği, seyrek nüfuslu bölgelerdeyse hızla öldüğü iyi bilinmektedir. insanların birbirleriyle nasıl etkileşime girdikleri, nasıl hareket ettikleri, birbirlerini nasıl disipline ettikleri veya ellerini yıkamayı unutmaları hastalıkların bulaşmasını etkiler.

    son yıllarda görülen sars, kuş gribi ve domuz gribi, çin veya güneydoğu asya’dan gelmiş gibi görünüyor. çin, domuzların kitlesel katliamını ve domuz fiyatlarının yükselmesini de beraberinde getiren domuz ateşinden de geçtiğimiz yıl ağır bir şekilde etkilenmişti. bütün bunları çin’i suçlamak için söylemiyorum. viral mutasyon ve yayılım için çevresel risklerin yüksek olduğu başka birçok yer var. 1918 ispanyol gribi kansas’tan gelmiş olabilir. afrika hıv/aıds’i kuluçkaya yatırmış ve kesinlikle batı nil ve ebola’yı başlatmış olabilir; bu arada, dang ateşi de latin amerika’da gelişiyor gibi görünüyor. ne var ki, virüsün yayılmasının ekonomik ve demografik etkileri, hegemonik ekonomik modelde önceden var olan çatlaklara ve güvenlik açıklarına bağlıdır.
    (bkz: david harvey)

    https://www.gazeteduvar.com.tr/…adli-sinif-depremi/
  • https://www.politikyol.com/…u-uzerine-alain-badiou/

    “bu çelişkinin gölgesinde, ulus devletler riskin doğası onları yetkilerinin eylem ve biçiminde değişiklik yapmaya zorlasa da sermaye’nin işleyişine mümkün olduğunca riayet ederek salgınla baş etmeye çalışıyor.”

    devlet bakımından durum, burjuva devletin açıklıkla, kamusal olarak, burjuvaziden daha geniş kesimlerin menfaatine davranırken, stratejik olarak gelecekte bu devletin genel biçimini temsil ettiği sınıf çıkarlarının üstünlüğünü sürdüreceği mahiyettedir. bir başka deyişle, konjonktür devleti, kendisi genel mahiyette olan bir düşmanın –savaş zamanlarında bu yabancı işgalci olabilir, mevcut durumda sars 2 virüsüdür– içerideki varlığından ötürü durumu yetkili temsilcisi olduğu sınıfın çıkarlarını daha kamusal çıkarlarla kaynaştırmaya başvurarak kontrol etmeye zorlamaktadır.

    ••
    bu ülkenin politik koşullarında esaslı bir değişimi arzulayanlar olarak bu salgının doğurduğu aralıktan ve hatta –bütünüyle gerekli olan– izolasyondan politikanın yeni biçimleri, yeni politik alanlara ilişkin tasarılar ve komünizmin görkemli yaratımını ve –ilgi çekici olmakla birlikte son kertede yenilgiye uğramış– devletçi deneyimini takip edecek olan ulus-aşırı üçüncü aşaması üzerine çalışmak için faydalanmalıyız.

    ayrıca salgın gibi bir hadisenin kendi başına politik olarak yaratıcı bir yönde etkili olabileceğine inanan her bakış açısının sıkı bir eleştirisini gerçekleştirmek gerekiyor. salgın hakkındaki bilimsel bilginin genel yayılımına ilaveten, politik bir talep yalnızca hastaneler ve halk sağlığı, okullar ve eşitlikçi eğitim, yaşlıların bakımı ve bu türden başkaca sorunlara ilişkin yeni ifade ve görüşlerle sürdürülebilir. herhalde yalnızca bunlar mevcut durumun su yüzüne çıkardığı tehlikeli güçsüzlüğün bilançosu ile birlikte telaffuz edilebilir.
  • giriş, gelişme, sonuç sırası olmadan piyangodan çıksa bile öldürür ya da hediye niyetine gelen tahta atı görünce laokoon'nun truvalılara söylediği gibi " yunanlılardan` : akhalar` armağan getirdikleri zaman bile korkarım!"

    "güney pasifik'te tuvalu, yakın zamana kadar dünyanın en yoksul üç ülkesinden biriyken, bu 11.000 kişilik ulus-devlet, internette kendisine verilen 'tv' adresini 40 milyon dolara bir california şirketine satınca, bölüşülen parayla herkes bir gün içinde zenginleşiverdi. ancak tuvalu yok olmak üzere. deniz seviyesinden üç metre üstündeki bu ada devletinin, küresel ısınma sonucu 15-20 yıl sonra suların altında kalması bekleniyor. gene de, ellerine geçen parayla kapitalizmin tüket-at ruhunu bir çırpıda benimseyip uygulamaya koyan tuvalulular, harıl harıl otel, lokanta, gece kulubü, hatta mezarlıkların üstüne bile bar inşaa ediyor, adalarının yollarını asfaltlayıp genişletiyorlar.

    tuvaluluların yeni yaşam tarzıyla birlikte ada halkında aşırı şişmanlık, şeker hastalığı, yüksek tansiyon baş göstermiş; adanın kimi cennet köşeleri oto mezarlığına dönüşmüş; eskiden birbiriyle sorgusuz sualsiz herşeylerini paylaşanlarda cemaat ruhu kalmamış; her koyun kendi bacağından asılır anlayışı yerleşmiş.
    dünyada çevreyi en çok kirleten abd'yle, kişi başına en çok kirleten avustralya'yı, küresel ısınmayı hızlandırdıkları için tuvalu'nun batmasından sorumlu tutup, dava etmek isteyen başbakanları koloa talake'ye de ilk seçimlerde yol vermişler."
    ` : gündüz vassaf, tarihi yargılıyorum`
  • biz duvar yazısıyız adlı kitapta da yer bulan, çok gerçekçi bir tespit, uyarı aynı zamanda...
  • swpnin ve uluslararası sosyalist akımın ünlü bir sloganı.

    (bkz: doğru söze ne denir)
hesabın var mı? giriş yap