• http://3.bp.blogspot.com/…j-xbzsu/s1600-h/image.jpg

    "buna müstahak değildik diyemeyiz. müstahak olmasaydık bu felakete düçar olmazdık." özeleştirisi akıllara kazınmıştır. günümüzde devam eden makam-mevkii işgalleri düşünülünce geçerliliğini yitirmediği pekala söylenebilir.
  • gözü kara bir adamın kaleminden çıkmış bir isyan şiiri.

    istanbul'un işgali adeta 450 yıllık bir hesabın görülmesi halini alınca, müslüman halk tıpkı 450 sene evvel gayrimüslimlerin ayasofya'da akıbetlerinin korkusuyla dua ettiği gibi evlerine kapanıp kaderlerini bekler duruma düşünce, fransız general tıpkı fatih sultan mehmet gibi beyaz bir at üzerinde şaşaalı bir törenle şehri teslim alınca süleyman nazif içindeki öfkeyi, hıncı ve illa ki hayal kırıklığını, karamsarlığı bir şekilde duyurmak ister. ancak şehir işgal altındadır ve çıkarılacak yazılar çok ciddi sansürden geçerek onaylanmaktadır. bu durumda yazacağı yazının hiçbir şekilde yayımlanmayacağını bilen süleyman nazif gizlice yazar ölümüsüz yazısını ve gazeteyi* de bizzat kendisinin de katıldığı bir çalışmayla adeta kapıların altından atarak dağıtır. yazı halkta büyük bir infial uyandırır, ertesi gün de süleyman nazif tutuklanır. önce kurşuna dizilecekken sonra malta'ya sürülmesine karar verilir.

    kara bir gün önemlidir. bir duruştur. bir asalet göstergesidir. belki bir kıvılcımdır. ancak kara bir gün'ü sadece süleyman nazif'in yazdığı kara bir yazı olarak nitelendirmek edebiyatımıza da, şiirimize de, tarihimize de, isyanımıza da, iman ve isyan şairi mehmet akif'e de büyük haksızlık olacaktır. kara bir gün bu haliyle natamamdır. zira bu karamsar yazıyı bir kıvılcım haline getiren, onu bir ümidin başlangıcı yapan akif'in sileyman nazif'e ithafen yazdığı şiiridir. o şiirler akif "tek kara gün dostu" süleyman nazif'e ve halka aradığı umudu, motivasyonu, ateşi yazdığı bu şiirle adeta damardan zerk etmiştir.

    süleyman nazif’e

    "rûhum benim oldukça bu îmanla berâber
    üç yüz sene, dörtyüz sene, beş yüz sene bekler."
    malta-süleyman nazif

    beş yüz sene bekler mi nasıl bekliyeceksin
    rûhun da asırlarca bu hüsrânı mı çeksin
    karşımda duran dehşeti - gûyâ - edip îmâ,
    "hüsran"deyiverdim, hani, birdenbire, amma,
    mahşer gibi âfâkımı sarmış zulümâtın,
    teşrîhine kâmûsu yetişmez kelimâtın!
    kaç yüz senedir bekliyoruz, doğmadı ferdâ;
    artık yetişir çektiğimiz leyle-i yeldâ.
    bir nefha-i rahmet de mi esmez diye, sînem,
    yandıkça, semâdan boşanıp durdu cehennem!
    lâkin, bu alev selleri artık dinecektir;
    artık bize nâr inmeyecek, nûr inecektir.

    ey, tek karagün dostu, bu hicran-zede yurdun!
    sen milletin âlâmını dünyâya duyurdun,
    en korkulu günlerde o müdhiş kaleminle...
    takdîs ederiz nâmını... lâkin, beni dinle:
    azmin, emelin heykel-i zî-ıûhu iken, dün,
    bilmem ki, bugün, ye´se nasıl oldu da, düştün
    çoktan beridir bekledi... bekler... diye, millet,
    a´sâra mı sürsün bu sefâlet, bu mezellet
    islâm ilinin sâde esâret mi nasibî
    sen, yoksa, unuttun mu o mâzî yi mehîbi
    etrâfa bakıp sarsılacak yerde ümîdin,
    vicdânını, îmânını bir dinlemeliydin.
    garb´ın ebedî gayzı ederken seni me´yûs,
    "islâm´a göz açtırmayacak, dersen, o kâbûs"
    mâdâm ki hakk´ın bize va´dettiği haktır,
    şark´ın ezelî fecri yakındır, doğacaktır.
    hiç bunca şehîdin yatarak gövdesi yerde,
    deryâ gibi kan sîne-i hilkatte tüter de,
    yakmaz mı bu tûfan, bu duman, gitgide arş´ı
    hissiz mi kalır lücce-i rahmet buna karşı
    isyan bize râci´se de, bir böyle temâşâ,
    sığmaz sanırım, adl-i ilâhîsine, hâşâ!

    islâm´ı, evet tefrikalar kastı, kavurdu:
    kardeş, bilerek bilmeyerek kardeşi vurdu.
    can gitti, vatan gitti, bıçak dîne dayandı;
    lâkin, o zaman silkinerek birden uyandı.
    bir gör ki: bugün can da onun, kan da onundur;
    dünyâ da onun, din de onun, şan da onundur.
    bin parça olan vahdeti bağlarken uhuvvet,
    görsen, ezelî râbıta bir buldu ki kuvvet:
    saldırsa da kırk ehl-i salîb ordusu, kol kol,
    dört yüz bu kadar milyon esîr olmaz, emîn ol
  • bu yazıyı herkes anlamaz, anlayan konuşmaz, konuşan anlamaz.
  • kara bir gün.

    (bkz: 24 kasım 1918), hâdisat.
  • 9 şubat 1919 tarihli yazının günümüz türkçesine yakın metni aşağıdaki gibidir.

    ‘‘fransız generalinin dün şehrimize gelişi dolayısıyla bir kısım vatandaşlarımız tarafından yapılan gösteriler, türk'ün ve islam'ın kalbinde ve tarihinde sonsuza kadar kanayacak bir yara açtı. aradan asırlar geçse ve bugünkü hüznümüz ve bahtsızlığımız sevince ve mutlu bir talihe dönse bile, yine bu acıyı hissedecek ve bu hüzünle üzüntüyü çocuklarımıza ve soyumuzdan gelecek olanlara nesilden nesile ağlanacak bir miras olarak terkedeceğiz. almanya orduları 1871 senesinde paris'e girdikleri sırada, büyük napolyon'un zaferlerini kutlamak için dikilmiş olan zafer tákının altından geçerlerken bile fransızlar bizim kadar hakaret görmemişti.
    ve bizim dün sabah saat dokuzdan on bire kadar hissettiğimiz üzüntüyü ve azábı duymamıştı. çünki ‘‘fransız’’ námını taşıyan her kişi, çünki yalnız hristiyanlar değil, yahudi fransızlarla cezayirli müslümanlar, o millî matem karşısında aynı keder ve utanç ile ağlamış ve kızarmışlardı.
    biz ise millî varlıklarının ve dillerinin devamını bizim álîcenaplığımıza borçlu olan bir kısım halkın hay-huy şamatasıyla bu aziz matemimize en acı hakaretlerin birer tokat şeklinde atıldığını gördük. ‘‘buna müstehak değildik’’ diyemeyiz. müstehak olmasaydık, bu felákete düşmezdik. her milletin hayat sayfalarında birçok talihler ve bahtsızlıklar vardır. fransa kralı birinci fransuva'yı şarlken'in zindanından kurtarmış ve koca viyana şehrini defalarca kuşatmış bir ümmetin kader defterinde böyle bir kederli satır da gizli imiş. araplar’ın güzel bir sözü var: ‘isbır feinne’d-dehre lá yesbır’ (sen sabret, çünki zaman sabretmez) derler’.

    yukarıdaki yazı aslında yakın tarihimizdeki pek çok olayın bilinçaltını temsil ediyor aynı zamanda.
    trakya'da yahudilere yapılanlar, 6-7 eylül olayları, varlık vergisi, dersim isyanları, kürt sorunu ve hatta yakın zamandaki rahip ve dink cinayetleri de süleyman nazif'in çocuklarımıza ve neslimize miras bırakacağız dediği hüzün ve üzüntünün şiddetle birleşerek yazdıkları utanç sayfaları oldu.
    ondan sonra cemil çiçek dtp ermeni sınırına dayandı dediğinde şaşırıyoruz....
    bu öfke ve korku belleklere öylesine kazındı ki daha uzunca bir süre silinmeyecek...
  • 6-7 eylül olaylarına giden psikolojik süreci en iyi ifade eden yazıdır. bu bir yazı. ingiliz arşivlerinde o çok şirin azınlıkların işgal kuvvetleriyle birlikte müslüman türk ahaliye ne ihanetler ettiklerini okuyanlar bilir ki bu yazı hafif bile kalacaktır aslında.

    ama bunlar konuşulmaz. türkler hep haksızdır, hep barbardır. ihanete uğrasa bile her zaman cezalandırılmalıdır. kulüp dizisi de ne güzel di mi, ah azınlıklar olsaydı keşke, ne şirin olurdu?
  • dönemin sansür kurulundaki aziz hüdai akdemir'in yani soyadı kanunu öncesi adlandırmayla, aziz hüdai bey'in göz yumması ve izni ile yayınlanabilmiş bir makale. a. h. akdemir, bu yüzden işgal kuvvetlerince izmir'e sürgün edilmiştir.

    (bkz: aziz hüdai akdemir/@sanbo)
  • istanbul işgal edildiğinde,süleyman nazif 'in istanbul gazetelerinden birinde yazdığı yazının başlığı. tabi yazı işgal kuvvetlerinin de gözünden kaçmamış ve süleyman nazif aranmaya başlanmıştır. kendisi bizzat kendisini arayan komutanlığa gitmiş ve işgalciler tarafından malta'ya sürülmüştür.
  • bahsi gecen gunun kotu, karamsar, zarar verici, mutsuz edici bir gun oldugunu tarif etmek icin kullanilir.
hesabın var mı? giriş yap