• kimi paragraflar, hem de yer yer sayfa uzunlugunda, sadece bir cumle. konu da kontrol etme amacı gudulmeden, ki kanımca kasten, farklı istikametlere sapmakta. tek tesellinin yazı oldugu ve hayranlıkla anlatılan divan edebiyatı olduguna gore, tur ve nesir divan olmasa da yontem ve duygu divan edebiyatına cıkmakta bence. ki zaten sadece yapısı bile bu derece hayran bırakan bir eser secme divan edebiyatı ornekleri kadar takdire sayandır kanaatimce.

    fakat bence kitaptan ve anlattıgından bagımsız olarak "3 silahsorler" makalesinde bahti nin tavsiyesi, daha acar yazarlarmızca beyaz kale ve intihal tartısması acılmasından senelerce once yazarın gunah cıkarmasıdır sanki;

    "62.b intihalden de korkma; cunku bizim kıt kanaat okumamızın ve yazmamızın butun sırrı, butun sırrımız tasavvufi aynamızda gizlidir. mevlana nın ressamlar yarısması hikayesini bilir misin? o da hikayeyi baskalarından almıstır ama kendisi...

    aslında "hepimiz onu bekliyoruz" makalesinde sf.152-154 dogudan batıya yurutulmus eserler sacmalıgı uzerine ornekleri de, daha orhan pamuk ve intihal konusu polemik sayfalarına dolanmadan once yazıldıgı icin bence pamuk u bu tartısmalardan aklamaktadır. sonuc olarak yanlıs olarak gormedigi bir seyi yapan birisi ne kadar suclanabilir. hakkında ne kadar polemik donerse donsun en azından kendi icinde tutarlıgı saglamıstır. ve sadece bu metinleri bile en azından benim icimde yazara karsı olan soru isaretlerini silip atmıstır. [esrarını mesneviden aldım / çaldımsa da miri malı çaldım..]
  • (bkz: necronomicon)
  • örümcek ağı gibi ustalıkla kurulmuş, keşke bitişi de kendisi kadar görkemli olsaydı diye hayıflandığım orhan pamuk romanı. yan okumalarla desteklendiğinde tadından yenmeyecek bir özelliğe sahiptir. mevlana-şems ilişkisine ve hüsn ü aşk'a yaptığı göndermeler ustacadır. ayrıca doğululuk-batılılık sorunun, estetik ölçütler içinde kalarak da tartışılabildiğini gösteren romanlardandır kendisi. romanda doğu-batı sorunu için (bkz: huzur), (bkz: tutunamayanlar), (bkz: devlet ana)
  • orhan pamuk'un sonraki kitaplarında ulaşamadığı bir kurgu ve anlatım gücüne haiz, insanı kahramanla beraber istanbul sokaklarında dolaştıran, hafiften kasvetli ve karanlık ama bi o kadar da insana işte edebiyat bu dedirten aşmış kitap...
  • kara kitap'ın olağanüstü bir roman olmasının sanırım birkaç nedeni var. birincisi, orhan pamuk'un moderniteyle kaybolan ve kemalist modernleşme projesiyle unutturulan hikayelerin, geç kapitalizmin kültürel mantığı altında günden güne soluklaşan ruhlarımıza nasıl da ilaç gibi geldiğini herkesten daha iyi bilmesi. batılı ve "batılılaştırılmış" okur için artık mevcut olmayan hikayeleri yorumlayarak ve yeniden dolaşıma sokarak, bir anlamda batı'nın felsefesiyle doğu'nun hikayelerini, doğu'nun felsefesiyle de batı'nın hikayelerini bir araya getiriyor, kara kitap. ama yalnızca batılı ve doğulu olmak, ya da batı ile doğu arasında yaşamak üzerine yazılmış bir roman olsaydı, sanırım orhan pamuk'a karşı yöneltilen oryantalist suçlamalarını belki de bir yere kadar kabul etmemiz gerekebilirdi. romanı gerçek anlamda eşsiz yapan yönüyse, hayatın kendisinin bize anlatılan, başkalarına anlattığımız ve belki de en önemlisi kendimize anlattığımız hikayeler üzerinden kurgulanan bir üst-hikaye, bir anlatı olduğunu göstermesi. bu anlamda, biraz önce anlattığım batı'nın ve doğu'nun hikayeleri ve felsefesi meselesini göz önünde bulundurduğumuzda, gecekonduda oturan devrimcilerin, türk filmlerindeki artistlere benzeyen fahişelerin, celal salik'in ya da hurufilerin anlattığı hikayeler, tam da modern öznenin otantikliğini ve, batılı ve batılılamış öznenin entelektinin ve bilincinin saflığını sorgulaması ve nihai olarak yıkması nedeniyle bu kadar kuvvetli, bu kadar kucaklayıcı, ve bir o kadar da esrarlılar.
    ve bu yüzden yüzlerimiz bilmecelere dönüşüyor ve bu yüzden bu şehir bize işaretler yolluyor.
    ne tuhaf okurlarız biz, ne tuhaf ülke burası.
  • "...dünyanın hiçbir belleğe sığmayacak kadar geniş olduğunu düşündü..."

    "çünkü yaşadığımız hayatın bir başkasının düşü olduğunu kanıtlamanın hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini biliyordum artık."

    "saatlerden biri dokuzu otuzbeş geçeyi gösterdikten herhangi bir süre sonra, evdeki başka bir saatin dokuzu otuzbeş geçeyi göstermesinden, ikinci saatin birincisini taklit ettiğini düşünmek saçmadır."

    "çünkü kendim olamazsam onların olmamı istedikleri biri oluyorum ama onların olmamı istedikleri insana hiç katlanamıyorum ve onların olmamı istedikleri o dayanılmaz kişi olacağıma hiçbir şey olmayayım ya da hiç olmayayım daha iyi diye düşünüyorum."

    "...bir yangına ya da bir cinayete tanık olduktan sonra bir ikincisi de patlak verir diye olay yerinde çakılanlar..."

    "bir otobüs durağında kuyruk olmuş kalabalık içinde kendi dertlerine gömülmüş olarak gördüğüm ihtiyarın, hala yıllar önce yerinde olmak istediği bazı 'gerçek' kişilerin hayaletlerini içinde canlı tuttuğunu bilirdim."

    "az yaşıyoruz, az görüyoruz, az biliyoruz; bari hayal edelim."

    gibi cümleler/cümle parçacıkları ihtiva eden, pek güzel, hatta eşsiz, defalarca okunası, pamuk'un döktüğü döktürdüğü, belli ki üstüne titrediği, kara bir kitap bu kitap...
  • üzerinde çok konuşulması, çok tartışılması gereken türk edebiyatının yüz akı eserlerinden biri.
    merkezine bir aşk hikayesini oturtan, yanına istanbul'un çarpıklıklarını, türkiye'nin gündemine bir dönem ve kısmen hala etki etmiş toplum gerçekliklerini, orhan pamuk'un devrik, kapalı, etkileyici ve gizemli üslubunu, bilmeceleri, tarihi eserlerden yansımaları, mitleri, fantazileri*, nişantaşını yerleştiren bir şaheser.

    galip'in celal, celalin ise galip olduğu, rüyanın ise gizemin kalbinde yer aldığı bir aile dramı da denilebilir. tıpkı pamuk'un adeta okuyucuyla eğlenircesine kitapta dediği gibi, aslında okurun daha başlarda sonunu tahmin ettiği ama bunun farkında olmadığı, sonunda bazılarını açıkça söylediği ama çoğu gizli kalan bir çok flashback ve göndermelerle yüklüdür kitap. pamuk'un, ama aslında, anladığımız üzere galip'in "kara kitabı"dır.

    kitabı okuyan herkesi derinden etkileyen en azından bir iki gözlem veya paragraf mutlaka mevcut ki bu bile okumak için yeterli bir sebep. bazı yan hikayeler ise oradan buradan derlenen, çok bildik eserlerin yansımaları da olsa gayet dikkale okunmalı. hemen hemen her paragrafa serpiştirilen günlük hayatın parçalarından yola çıkarak kara bir aynadan yansıyan "apartman boşluğu" gibi ufak detayların tasviri gayet hoş.

    bence elbette en etkileyici yanı rüya tabii. rüya'nın nerede ve ne sebepten orada olduğu değil önemli olan; rüya'nın kaybolmuş olması, galip'in veya daha doğrusu sizin yanınızda olmaması, sizin sıradan hayatınıza inanmayıp, onunda o sıradan hayatı paylaştığını ve orada bir yeri olduğunu kabullenmemesi. adeta kitabın karanlık atmosferinde "nerde olduğunu bilseniz de" siz de rüyayı arıyorsunuz.

    ayrıca sonda cinayetin kim tarafından işlendiği havada kalsa da, aslında çok belli. bu noktada mehmet yılmaz karakteri ve onun dile getirdiği yaşlı attar figürü çok önem verilmesi gereken detaylar; galiple geçen ve celal'e duyulan hayranlığı anlatan telefon görüşmeleri, "insanın kendisi olamaması" sorunu iz bırakıyor gerçekten.

    bir de mesela benim çok dikkatimi çeken bir lacivert olayı var kitapta, özellikle yarıya kadar her betimlemede mutlaka bir mavi tonu kullanılmış.. ek olarak ise stratejik ve gizemli bir yeşil tükenmez kalemi de unutmamak gerek. hikayenin karlı bir kış günü başlayıp, karın dindiği gün bitmesi ise orhan pamuk'un çok sevdiği kar öğesini bir kez daha düşürüyor belleklere.

    sonuç olarak bence orhan pamuk'un en iyi romanı değil, benim adım kırmızı'nın bu konuda rakipsiz olduğunu düşünüyorum ama ondan çok daha geniş bir kitleye hitap edecek bir potansiyeli var kara kitabın. orhan pamuk'u sevsin sevmesin, üslubunu beğensin beğenmesin, kafayı yaptığı dilbilgisi hatalarıyla bozsun bozmasın, ne olursa olsun kitap için harcanan emeği takdir etmeli ve bu kitabı bir başucu eseri olarak görmeli insan...
  • mevlana'nın sems icin yazdıgı su beyit de kara kitap'taki epigraflardan biridir:
    "ne kadar zaman arayacagim seni ev ev, kapi kapi?
    ne kadar zaman koseden koseye, sokak sokak?"
  • insanı ana dili türkçe olduğu için mutlu eden bir kitaptır. methiyeler düzen hiçbir yabancının bu kitabın büyüsünü yakalayabileceğini sanmıyorum, dilden gelen bir büyü o çünkü -ve istanbuldan. türk edebiyatının en iyi romanlarından biri fikrimce.
    çok uzun zaman önce okuduğum için kimbilir ne çok ayrıntısını unutmuş olduğum ayrıntılar romanı. boğazın suları çekildiği zaman bölümünde kendini anlatır biraz da bu kitap. alaaddinin dükkanı gibi bir sürü bir sürü birbiriyle alakasız şeyi bulundurur içinde ve aynı dükkanın çocukken orhan pamuka göründüğü gibi güzel görünür bütün karmaşası okuyucuya kitabın. kara kitap çocukluk kutuları gibidir içinden alakasız ve çok çağırışımlı, derin biriktirmeler çıkan: duygular, nesneler, mekanlar, karakterler. birbiriyle bağlantısız her şey -mesneviden, türkan şoraya, okuyucudan, cinayete, kıskançlıktan siyasete- biraradadır ve kara kitaptır.
    yüzlere bakmayı, işaretleri aramayı, istanbulun söylediklerini dinlemeyi bilenler orhan pamuk'un oyunundan keyif alırlar -akrostişlerden, ayrıntılardan. kimisi ise sıkılır ilk sayfalarında. oysa uzun cümlelerle, bütün ayrıntıların anlatımıyla sonundan olay örgüsünden bağımsız bir biçimde o ana dahil olursunuz. yürüdüğü hissini verir sanki insana, içine çeker bu roman.
    kendi adıma tutunamayanlar 'dan sonra okuduğum en iyi türkçe roman olduğunu söyleyebilirim.
hesabın var mı? giriş yap