• dinlerken dinlerken adamı şok edebilen türkülerdir.hatta annem neşeli neşeli alkışlarla katılırken birden "aaaa terbiyesiz ay bunlar aaa.. diye" ahahaha...
    o meşhur ezgiyle söyleyelim, "çayelinden öteye gidelum yani yani" ezgisi ile...

    taze hamsiiiiler gelmiş,
    kavrayın götüüüüreliim
    kavrayın götüüüreliim
    kavrayın götü.
  • arabada iş güç koşturuyoruz. yanımda babam da var, hava yağışlı birini beklemekteyiz. canımız sıkıldı, açalım müzik dinleyelim dedik. kasetleri kurcaladık, hepsini 1500 defa dinlemişiz. aç oğlum radyoyu dedi, açtım. bi git bakalım şöyle ileri doğru, güzel bişeyler bul dedi. ileri gitmeye başladım, biraz gitmiştim ki bir horon duyuldu. hah, kalsın dedi babam. (aslen karadenizlilik var tabi) kalsın anasını satiim, akşamlara kadar dinlemediğim şey kalmıyor has memleketimin müziğini mi dinlemiyecem? ver gelsin dedim bende.
    türküde müziği sadece bir kemençe ile yapıyorlardı ve bir kişi söylüyordu. söyleyen aynı zamanda kemençeyi de çalıyormuydu çıkartamadım tam. ama şunu biliyorumki orada en aşağı bi 6-7 kişi horon tepiyordu. şimdi gözünüzün önüne televolelerde izlediğiniz, veya ucundan bulaşanlar olduysa gittiğiniz gördüğünüz kayıt stüdyolarını getirin. getirdiniz mi? hah şimdi içine bir horon ekibi koyun. sözler bittiğinde arkadan duyulan "ha uşağum, indur kolları, zipla zipla zipla, hahahahayttt" naraları eşliğinde bir çekim gerçekleştirmişler. veyahut o çekimler yaylalarda unplugged kaydedildi bilmiyorum.
    kesmeden bir 35 dakika kadar ne çıktıysa dinledik. çoğunda kıpır kıpır olduk, sözleri anlayabildiğimiz kadarıyla dinledik ve nihayet şuna karar verdik. adamlar tam bir trans halindeler. yani o türküleri söylerken dünyayla hiç bir bağlantıları yok, olamaz. gerek türküyü söyleyen gerek arkada horon tepen grup o türkülerin içindeler, yaşıyorlar. hiçbir yapmacıklık, samimiyetsizlik olmaksızın kendilerini kaptırmışlar. bunda türkülerin kendilerinin de payı çok büyük. sahip olduğu ritmden kaynaklanan bir doğal enerji söz konusu. o bildiğimiz -hele ki ismail hakkı demircioğlu'nun muhteşem yorumuyla- "ben seni sevduğumi da dünyalara bildurdum, endurdun kaşlarıni babani mi babani mi öldürdum" türküsünde ki hüzün yoktu bizim dinlediklerimizde belki ama öyle sözleri olanlar vardı ki hayretler içerisinde kalmamak elde değil. temposu maksimum olan türkülerin birtanesinin nakarat kısmında "ağlaram ağlaram, kaybettiğim dostlara nasıl dayanaram" diye girdiki biz babamla aynı anda birbirimize bakıp üzülmeyi başardık.
    tabi o radyo frekansının başına oturup sabahtan akşama kadar dinleyemem, ama karadeniz türküleri çok şahanedir bu da böyle bilinsin.
    (bkz: bu nasıl son amına koyayım)
  • cumleleri yeri geldiginde zart diye kesmeleri de ayri bir karakteristik ozelligidir, ornegin;

    sirtindaki sepetun, ben olayim hamali
    ben olayim hamali, ben olayim ha..

    yahut

    sen yagmur ol ben bulut, sen yagmur ol ben bulut
    macka'da bulusalim, macka'da bulu...

    (bunun sebebinin sırtta çayla sarp karadeniz coğrafyasının yokuşlarını çıkarken nefesin kesilmesiyle alakalı olduğunu duymuştum)
  • şöyle bir örneğini duyduğum ve katıldığım türkü;
    aşık oldum vay bana
    yaktı beni gaybana
    sevup da alamazsam
    ne faydası var bana

    bir de şöylesi var ki böyle güzel evlenme teklifi alsam hiç düşünmem evet derim.
    oy ince bel ince bel de boylarına maşallah
    bizim evde gelin yok da sen olursun inşallah.
  • karadeniz turkulerinde cumlelerin yarida kesilmesinin nedeni, bu turkuler genellikle sirtta yukle yamac yukari cikarken soylendigi icin arada bir soluksuz kalinmasiymis. zira, kadeniz cok engebeli, daglik taslik ve karadeniz insani da cok caliskan ve tezcanlidir. odunu, cali cirpiyi yukleyip, kendini yamac yukari vurdugunda, bir de turku yakmissa iste, tam yamacin ortalarinda bir yerlerde soluk biter, usak ya da paci bu noktada derin bir soluk alip, turkuye kaldigi yerden devam eder.
  • bu türküler, genelde (%90) 7 8lik olurlar. büyük bir kısmı hareketlidir. yine büyük bir kısmının da bir dizesinde 7 hece bulunur.örneğin:

    "maçka yolları taşlu,
    geliyor galem kaşlu.
    ne oldu sana yavrum?
    pöyle gözlerun yaşlu."

    "tapancamun sapinu,
    gülle donatacağum"

    "oy nurcanum nurcanum,
    kurbandur sana canum
    ne dedum da darildun?
    (gelsena gelsena) (bu iki "gelsena"; remix ekstrası)
    gelsena sevdicağum
    gelsena küçük hanum"

    "iki iki dördeder,
    bırak yakamı bırak,
    anan beni deleder."

    "vermem senu ellera,
    tonya ustüme galsa..."

    (yoktur demiyrum ama, bir tane bile istisna bulabilen beri gelsin, mesaj atsın.)
  • %92,3'ü bizzat karadeniz hakkındadır, kliplerinin de %88,8'inde sanatçı karadeniz kıyısında (bazen bir iskelede), sırtı denize dönük bir şekilde çığırmaktadır.
  • onemli bir kismi huseyni makamindandir bu turkulerimizin
  • bazıları sadece türkü değildir, bir ömrün özetidir.
    bazılarını defalarca peşpeşe dinleseniz de bıkmazsınız, bir doymamışlık hissiyle kalırsınız dinlemeyi kestiğinizde.
    en güzelleri bence horon oynarken söylenen atma türkülerdir, öyle doğaçlama, öyle samimi.

    karadeniz insanına kızıyorum son zamanlarda, bazılarına yani. ama bu türküler, beni daha özgür kılıyor, daha kendim gibi hissetmemi sağlıyor.

    örnek vermek istemiyorum şimdi. çünkü ben bileyim istiyorum bazılarını sadece, sadece sevdiklerim bilsin istiyorum bazılarını.

    karadeniz türküleri -hele de orada söylüyorsan- bir iç döküştür kimi.

    kemençe küsmesin ama karadeniz türküsü deyince elbette aklıma öncelikle tulum gelir. tulum zaten kendi başına dertli bir şeydir.
    ağlatır yeri geldiğinde, tecrübeyle sabittir.

    karadeniz türküleri, karadenizle gurur duymamı sağlayan şeydir.
  • hüznü de coşkuyu da alabildiğine içeren türkülerdir. bu özelliği rumeli türkülerinde de kısmen görmekteysek de karadeniz türküleri başkadır. tanıtımında kazım koyuncu büyük rol oynamıştır. ilyas parlak , zeynep başkan, birol topaloğlu, fuat saka, karmate günümüzün iyi icracılarındandır.
    cem tarım'ın karadeniz türkülerini kısa sap bağlamayla icrası konusunda aldığı yol da muazzamdır.
hesabın var mı? giriş yap