• üç yüz küsür entry yazılmış bir kişi de karamazov soyadı nereden geliyor merak etmemiş. gerçi benim gibi bir kaç arıza dışında kim neden merak etsin ama bilgi bilgidir.

    bu soyad bildiğiniz türkçe kara ve mirza sözcüklerinden türetilmiştir. kara malumunuz bir renk adıdır. mirza ise mir ve za sözcüklerinin birleşiminden meydana gelir. mir, hükümdar, hükmeden anlamında. za ise "ondan" anlamına gelen ek. yani hükümdar soyundan, soylu gibi bir anlamı vardır mirza'nın. zamanla beyefendi anlamında kullanılmaya başlamıştır. bir nevi ingilizcedeki "sir" veya "mister" anlamı kazanmıştır.

    soyadın sonuna gelen -ov, -ova nedir? rusça patronymic nedir? konusuna şuradan bakabilirsiniz. (bkz: #39123477)

    peki yazar neden böyle bir isim seçmiştir? bugün her ne kadar slavlar tarafından (bilhassa ruslar tarafından) kabul edilmese de çarlık rusyasının bütün temelini tatarlar (bkz: altınordu imparatorluğu) ve (bkz: çağatay hanlığı) atmıştır. o yüzden bu kültür üzerinde türkçe kelimelerin yeri yadsınamaz.

    bu isim de haliyle bir tatar adıdır. günümüz türkçesiyle karabey gibi düşünebilirsiniz. özellikle çağatay hanlığından kaldığını mirza unvanının timur soyunu belirtmek için kullanıldığından biliyoruz. günümüzde dahi adı sanı bilinen bir sürü slavın soyadında bu tip isimler yaşamaya devam etmektedir.
  • yaklaşık 800 sayfaya kelimelerin belli şekilde dizilmesiyle bir insanın dehasının nasıl tarihte ölümsüz bir kanıtını bırakabileceğinin mükemmel bir örneği bence karamazov kardeşler. elbette ki her sanat eserinde olduğu gibi, bunda da okuyucunun kitaptan alacakları aslında kitabın içeriğinden çok kendi zihnine bağlı ve kuşkusuz karamazov kardeşler gibi bir romanda bu alınacakların sayısı neredeyse hayat ile eşdeğer ama benim kitabı okurken ilk kapıldığım his bahsettiğim "dehaya hayranlık" oldu ki itiraf etmek gerekirse sık başıma gelen bir olay değildir. herkesin kendine göre bir fikri olacaktır ve özellikle bu çaptaki eserleri birbiriyle kıyaslamak oldukça manasızdır ama sebeplerini mantıksal çerçevede açıklama ihtiyacı görmeden diyebilirim ki, karamazov kardeşler bence yazılmış "en güzel" kitaptır. bugüne kadar birkaç kitap okumuş olmama ve bundan sonra da okuyacak olmama rağmen sanmıyorum ki hiçbiri bende dostoyevski'nin bu şaheserinin yerini alabilsin.

    yazarın bundan başka diğer ünlü eseri (ki gene kendi kişisel deneyimlerinden onu "en güzel" olarak tanımlayacaklara da saygım sonsuz) suç ve ceza ile karşılaştırmaya gitmek istememe rağmen, benim gördüğüm kadarıyla suç ve ceza ele aldığı konu üzerinde mükemmel, eşsiz bir analiz ve düşünce kapısı sunarken, karamazov kardeşler suç ve ceza'da ele alınan konuyu o kadar derine inmeden olsa da içine almış, daha bilinebilecek ve akla gelebilecek sayısız insan duygusu ve ruh hali ile mükemmel bir anlatım ve atmosfer içerisinde harmanlayabilmiş olmasıyla bence bir adım önde duruyor.dostoyevski'ye "insanın bilinen her ruh halini yazmış" bir yazar sıfatının boşuna verilmediğini sadece bu kitaptan anlamak mümkün denilebilir.

    kişisel duygularım sonrası, not düşmüş olmak açısından, eserin arkaplanından bahsederek başlamak sanırım iyi olacaktır. karamazov kardeşler 1880 yılında yayınlamış ve yazarın bilinen son eseri olma özelliğini taşıyor. yazarın eserin yayınlanmasından 4 ay sonra ölmüş olması da ayrı önemli bir nokta. romanda dostoyevski'nin hayatında etkilendiği bir çok şeyi, her ne kadar çoğu zaman bu tüp iddialar spekülasyondan ibaret olsa da, bulmak sanırım mümkün. bunlardan belki en kişiseli, yazarın romanı yazmaya daha yeni başladığı 1878 yılında üç yaşındaki oğlu alyoşa'nın ölümü. bu olay romanda iki açıdan etkisini gösteriyor : birincisi romanın yazarca net bir şekilde belirlenmiş ve bütün iyi özellikleri barındıran kahramanının adında, ikincisi ise romanın altkonularından biri olan iluşya'nın anlatımındaki aşırı duygusallıkta. bundan başka sürgün yıllarındayken tanıştığı (1850ler) ilyinsky adında bir mahkumun hayat hikayesi de anlaşılan romanda kendine önemli yer bulmuş. babasını mirasına konmak için öldürdüğü iddiası ile mahkum edilen ilyinsky'nin masumiyeti bu tanışmadan 10 yıl sonra gerçek katilin suçunu itirafıyla anlaşılıyor. dostoyevski'nin kendi ağzından ifadesine göre, dmitri karamazov'un bir çok fiziksel ve karakter özelliği ilyinsky'den esinlenmesiyle ortaya çıkmış.

    karamazov kardeşler, 19. yüzyılın hemen başlarında geçen bir hikayeyi anlatıyor. fazla ayrıntıya girmeden söylemek gerekirse, zevke ve paraya düşkün, ahlaksız ve insan sevgisi olmayan, çocuklarına hiç bir sorumluluk hissetmeyen, ilk karısı sayesinde zengin olmuş fyodor pavloviç karamazov ve onun üç oğlunun, aileyi yakından etkileyecek bir facia etrafındaki incelenmesi diye özetleyebiliriz. olayların gidişatına çok girmeden bu üç oğlu tanıtmak sanırım kitabı okumamışlar için heyecanını en az kaçırarak anlatma şekli olacaktır.

    dmitri federoviç, en büyük oğul, ve fyodor'un ilk karısından tek çocuğudur. karakter bakımından görünürde babasına en çok benzeyen çocuktur ve belki de romanın yazıldığı dönem düşünüldüğünde, sıradan rus halkını en iyi şekilde tarif eden karakterdir. zevke, kadınlara, paraya ve eğlenceye düşkündür. onu babasından ayıran en büyük özellik, babası gibi işlediği günahları ve başkalarına karşı suçlarını umursamaz olmayışıdır. bu açıdan belki kardeşler içerisinde en iki yönlü karakteri çizen ve gideceği yol hiç bir zaman belirli olmayan odur.

    abisinden 4 yaş küçük olan ve fyodor pavloviç'in ikinci karısından ilk oğlu olan ivan karamazov ise iyi eğitim görmüş, zeki ve çevresiyle arası pek iyi olmayan bir karakterdir. görünüşte ateist ve kuşkucu olsa da, onun ateistliği standart bir tanrı tanımazlıktan çok daha karışık fikir ve temellere dayanmaktadır. insanların genel olarak iyiliğe ulaşması için kafasında çareler arasa ve hedefi bunu başaran bir ideoloji kurmak olsa da, bireysel olarak karşısına çıkan durumlarda insanlara yardımcı olmayı başaramamakta, buna da "büyük resim"'de gördüğü adaletsizlikler ve imkansızlıklardan dolayı kapıldığı ümitsizlik sebep olmaktadır. belki de küçük kardeşi alyoşa'dan en temel ayrılık noktası budur. roman içerisinde onun eseri olarak gösterilen ve ivan'ın görüşlerini en güzel şekilde özetleyen "büyük engizisyoncu" şiiri, sanırım dini düşünceye karşı ileri sürülmüş en temelli ve sistematik antitez olarak gösterilebilir.

    daha çok alyoşa adıyla anılan aleksey karamazov ise ailenin en küçük oğludur ve dostoyevski'nin kendi ağzından önsöz'de ifade ettiği üzere kitabın kahramanıdır. alyoşa yazar için o kadar önemlidir ki, kitabın başında okuyucunun kendisinin ona verdiği önemi anlayamacağından olan korkusunu ifade eder, ve ben diyebilirim ki esasen bütün kitap alyoşa'nın önemini anlatan bir hikayeden oluşmaktadır. kitabın başlarında kilise görevlisi olan alyoşa'nın karakteri bilinebilecek bütün iyilik ve güzelliklerle dolu olsa da, sanırım en belirleyici özelliği iyi ve kötüyü ayırabilmedeki üstün yeteneğine rağmen insanları yargılamaktan sürekli kaçınması ve hep onlarda iyi olan özellikleri ön plana çıkarabilmesidir. örnek vermek gerekirse, baba fyodor pavloviç çoğu zaman yaptığı ahlaksız ve aşağılık davranışları kendi ağzından "kendisinden zaten öyle bir şey beklendiği, dolayısıyla kaybedecek bir şeyi olmadığı ve bundan zevk alabileceği" sebebi ile yaptığını ifade eder. alyoşa bu tür durumlarda insanları yargılamadığı, aşağılamadığından, onun karşısında karakterler iyilik yoluna dönmek için ani bir motivasyon kazanmaktadırlar. ya da ivan pavloviç ilahi düzen içerisinde çocukların dünyada acı çekmesini gördüğünde, bunu o düzene bir isyan sebebi ve umutsuzluk kaynağı olarak görmekte, bu da doğal olarak onu dünyayı kötülükleriyle algılamaya ve pasifliğe itmektedir. alyoşa ise acı çeken bir çocuk örneğiyle karşılaştığında, tanrının kendisine o çocuğa yardım etme görevi verdiğini algılamakta ve ona yardım için elinden geleni yapmaktadır. bu da belki o meşhur "denizyıldızı hikayesi"'ne örnek verilebilir.

    bu üç kardeşin karakterleriyle genelde bütün insanlığı, ama bilhassa o dönemin rus halkını sınıflayabilmek mümkündür. inanç, bencillik ve şüphecilik bazen aynı insanda da bulunabilse de, bu kardeşleri ayıran temel özelliklerdir. bu karakterlerin üçünün kardeş olmasının da buna işaret ettiği iddia edilebilir. yine bu özelliklerin dostoyevski'nin kendi karmaşık kişiliğinin parçaları olduğu fikri de akla gelen başka bir yorum olacaktır kuşkusuz.

    kitabın teması ve yapısına gelindiğinde daha ilk dakikada göze çarpan anlatım şeklidir kuşkusuz. kitabın başındaki önsözde bize seslenen şüphesiz dostoyevski olsa da, daha sonra hikayeyi birinci tekil şahıstan anlatan ve olay yerlerinin çoğunda mevcut görünen kişinin kim olduğu belirsiz görünmektedir. bunun dışında çok sağlam bir kurguya ve yapıya sahip eseri, bir bütün olarak değerlendirmekte sonsuz fayda vardır diye düşünüyorum. şöyle ki, bu bütünlük halinde düşünülmediğinde örneğin altıncı kitapta çok uzun ayrıntılarla anlatılan zoşima dede'nin geçmişi romanın genel çerçevesinin çok dışında ve gereksiz olarak algılanabilir. oysa ki kendisinden önce gelen kitap ve romanın bütünü içerisindeki yeriyle değerlendirildiğinde düşünceler sanırım değişik olacaktır.

    "doğrusu ve doğrusu size derim: buğday tanesi yere düşüp yok olmazsa o yalniz kalir; ama yok olursa, bereketli mahsul verir" sözü kitabın girişinde yer alır ve sanırım dostoyevski'nin karamazov kardeşlerde de sıkça gösterdiği en temel inançlarından birini anlatır. kendimiz ya da başkalarının kurtuluşu için acı çekmek, suç ve ceza'da daha da bariz gördüğümüz temel bir dostoyevski temasıdır. inanç ve şüphenin kitap boyunca karşılıklı mücadelesi yazar tarafından kusursuzca tasvir edilse de, dostoyevski'nin dindar ve inançlı bir insan olduğu da düşünüldüğünde taraf tutmadan bu ikilemi yansıttığını söylemek çok da doğru olmaz. ancak gene de "büyük engizisyoncu" örneğinde görüldüğü gibi yazar karşı tarafın düşüncelerini de mükemmel bir şekilde ifadesine olanak vermiştir. ancak önümüze serilen tabloda şüphe yıkıma, insanlara güvenmemeye, onlardaki kötülüğü görmeye ve yalnızlığa götürürken, inanç ise bağışlayıcılığa, iyiliğe ve kurtuluşa giden yoldur. bunun yanında bir çok karşılaşmada anlatılan, inancın insanda yer etmesi, aklımıza yatması ile değil, dostoyevski'nin karakterlerinde sık görülen bir davranış şekli olduğu üzere, kalp ile hareket etmekten geçmektedir.

    dış konusuyla realizm'e iyi bir örnek görünse de, iç yapısıyla ağır bir felsefi roman olarak sınıflandırılabilir karamazov kardeşler. öyle ki, her ne kadar bütün iyi eserler için geçerli olsa da, her okuduğunuz birden çok şey anlatmakta, ve ciddi olarak iki katlı bir roman okuyormuşsunuz izlenimi vermektedir. karamazov kardeşleri kaç kere okuyacağımı bilmiyorum ancak eminim ki her okuduğumda sayısız yenilikler farkedeceğim. sadece bu bile ne kadar büyük bir romandan bahsettiğimize kanıttır sanırım.

    suç ve ceza'da derinlemesine işlenmiş suça götüren sebepler, gerçek suçlunun kim olduğu, cezanın amacı ve asıl cezanın nerede çekildiği romanın bir diğer ana motifi olarak gösterilebilir. tıpkı raskolnikov gibi burada da suç işleyenler en büyük azavı kendi vicdanlarında yaşamakta, ve her suç işleyen ya da işlediğini sanan itiraf etmek için inanılmaz bir ihtiyaca kapılmaktadır. bunun yanında mahkeme sisteminin belirlediği suçlunun aslında bir detay olduğu ve zaman zaman toplumun kafasında belirlenen suçlu ile örtüşmeyebileceği de ince bir biçimde göz önüne serilir. sigmund freud'un önsözde yazdığı gibi, mahkemelerin bulduğu suçlu çoğu zaman tetikçi olmaktan ileri gidememekte olduğundan, psikolog ve filozofların, hatta dostoyevski gibi yazarların asıl hedefi ise suçun meydana gelmesindeki asıl sorumluları bulmak olmalıdır. her suç, romanda alyoşa ve zoşima gibi inançlı kişilerin anladığı gibi bir sorumluluklar zinciri ürünüdür. oysa ki, ivan karamazov'un şüpheci ve inançsız yaklaşımı insanların kendisi dışında hiçbirşeyden ve kimseden sorumlu olmadığı fikrini doğurmaktadır. bunun tersini görmesi ise ivan'ın yıkımı olacaktır.

    rusça bilmediğim için beni en çok üzen sebep olan (iyi bir tercümesini okumak en iyi teselli olacaktır) karamazov kardeşler üzerinde şüphesiz benim aklımın almadığı yüzlerce şey daha söylenebilir, eserden yorumlar çıkarılabilir. içerisinden çıkarılabilecek fikirlerin çokluğu, karakterlerin karmaşıklıği, hikayenin kusursuz yapısı karamazov kardeşler'i "bütün zamanların en iyi kitabı" gibi bir madalya için en güçlü adaylardan biri yapmaktadır.

    "yaşasın karamazov!"
  • nietzche'nin dostoyevski'yi neden çok sevdiğinin ve ne kadar ondan etkilendiğinin tüm bunların yanında dostoyevski'nin "bence" neden dünyanın en büyük yazarının olduğunun küçük bir ispatıdır bu kitap.

    kitap incil'den bir alıntıyla şöyle başlıyor; "size gerçek, gerçeğin ta kendisi olarak diyorum ki: toprağa düşen bir buğday tanesi yok olmazsa, yalnızca bir buğday tanesi olarak kalır; ama yok olursa, o zaman bereketli ürün doğrur."

    sonra nietzsche, also sprach zarathustra'da kitabın başında "zerdüşt'ün önkonuşması" adlı bölümün 4. kısmında şöyle diyordu. "insan bir iptir; hayvan ile üstüninsan arasına arasına gerilmiş - bir ip ki uzanır bir uçurumun üzerinde. tehlikeli bir öteye geçiş, tehlikeli bir yolda oluş, tehlikeli bir geriye bakış, tehlikeli bir ürperiş ve duraklayış. insanı büyük yapan onun bir amaç değil, bir köprü olmasıdır: insanın sevebilecek yanı bir öteye geçiş ve bir batış olmasıdır. severim batmaktan başka bir yaşam bilmeyenleri, çünkü öte tarafa geçenlerdir onlar."

    sonra geliyoruz karamazov kardeşler'e, bu kitabın "şeytan, ivan fyodoroviç'in kabusu" adlı bölümünde nietzsche'nin üstüninsan tanımı vardır. aslında nietzsche'nin böyle buyurdu zerduşt'ta biraz da uzatarak ne anlatmak istediğinin çok basit bir özetidir. ve bildiğiniz üzere bir şeyi çok basit anlatabiliyorsanız o şeyi çok iyi biliyorsunuzdur. dostoyevski öyle büyük bir ruha ve beyine sahip ki yazığı şeye bakın; “insanlık, tüm olarak tanrısızlığı kabul ederse(bu devrin aynen jeolojik devirler gibi geleceğine inancım var); kendiliğinden, yamyamlığa başvurmadan çözülür bu dava. eski görüşler, özellikle bütün eski ahlak kuralları yıkılacak, her şey yenilenecek, insanlar hayattan, sadece bu dünyada alabilecekleri mutluluk ve zevkleri tatmak için birleşecekler. insan ruhu tanrısal devliğe ulaşmış bir gururla yücelecek, tanrısal bir insan doğacak. iradesiyle, bilimlerle doğayı her an alabildiğine alt eden insan bundan durmadan öyle yüce bir zevk alacak ki, bu ona gökten beklediğini unutturacak. hepsi, sonradan dirilmesi olmayan ölülümler olduğunu öğrenerek ölümü ağırbaşlı, tanrısal bir soğukkanlılıkla kabullenecekler. hayatın kısacık bir andan ibaret olduğunu anlayarak, gururun doğurduğu sistemleri unutacak, hemcinslerini çıkar gözetmeden sevecekler. aşk ancak ömrün kısa bir zamanını doyuracak; bu kısalık fark edilecek, eskiden olduğu gibi "ölüm ötesinde sonsuz sevgiye" bel bağlamadan, olanca güçle sevmek bilinecek."

    saygıyla eğiliyorum önünde. çok büyük insansın.

    ayrıca nuri bilge ceylan'ın kış uykusu'nda özellikle ilyuşa'dan, karamazov kardeşler'den ve böyle buyurdu zerduşt'dan çok etkilendiğini düşünüyorum.

    edit: imla.
  • dostoyevski'nin içinde ne varsa, bi o karakterin bi bu karakterin ağzından ortaya döktüğü roman. o kadar çok, o kadar uzun konuşturur ki karakterleri,roman okuduğunuzu unutur makale okuyor gibi hissedersiniz.

    asker günlüğüme "ivan fyodoroviç karamazov, çenenin bağını s.keyim" yazdırmış romandır.
  • "gerçekçiyi dine yaklaştıran, mucizeler değildir. tanrıtanımaz bir gerçekçi, mucizeye inanmasını sağlayacak gücü, yeteneği her zaman bulur içinde; mucize açık seçik olursa gerçeği kabul etmektense duygularına inanmaz. mucizeyi kabul etse bile, o zamana kadar habersiz olduğu bir gerçek olarak kabul eder onu. gerçekçide mucize inancı doğurmaz, inanç mucizeyi doğurur."

    "anlamından çok hayatı sevmeli. anlam ancak o zaman anlaşılır hale gelir."
  • ahir ömrümde okuduğum en iyi romanlardan birisidir, kitaptan daha fazla keyif almak için hasan ali yücel çevirisini tavsiye ederim.

    --- spoiler ---

    "babacığım, mezarımı toprakla örttükten sonra üzerine ekmek kabuğu ufala, serçeler gelir, seslerini duyar, yalnız olmadığıma sevinirim..." ilyuşa
    --- spoiler ---
  • bu o kadar muhtesem bir eserdir ki; orjinalinden okumak icin rusca ogrenmeyle yetinmeyip, beni zaman makinesi yapmaya itmistir. zamanda yolculuk yapip, bizzat dostoyevski nin agzindan dinlemisimdir ki, dosto'nun(cok yakiniz) ses tonu ile, vurgulamasi ile, sozlerin ardina kattigi duygular ile bambaska, tadina paha bicilemeyen bir eser olmakta. oyle boyle degil.
  • dostoyevski, kendi kişiliğinin üç cephesini ya da hayatının üç devresini üç karamazov kardeşte anlatmak istemiştir, dolayısıyla dostoyevski'nin en fazla kendi yaşamına ve düşüncelerine gönderme yaptığı romanı olarak bilinegelir. schillerci dmitri, sürgünde sona eren romantik devrini; ivan zındıklığa varan bir sosyalistlik uğruna imanını kaybedecek gibi olduğu yılları temsil eder. alyoşa ise dostoyevski'nin milletine, dinine dönüşüdür.
  • evrende var olan her şeyin -atom altı parçacıklardan büyük galaksilere kadar- bir varlık sebebi olduğuna ve söz konusu tüm varlıkların birbirleri ile ilintili, bütünlük içerisinde ve etkileşim halinde olduğuna inanırım. bu eserde dostoyevski'nin sevgi üzerine yazdıkları bu inancımı kuvvetlendirdi. ayrıca dünyayı nasıl yavaş yavaş bir bok çukuruna dönüştürdüğümüzün sebepleri de bana göre yazdıklarının de içinde saklı.

    "yaratılan her şeyi hem tümüyle, hem de bir kum taneciğine kadar ayrı ayrı sevin. ağaç yaprağına, güneş ışığına, hayvanlara, bitkilere gönülden bağlanın. sevdiklerin seni tanrısal sırra erdirir. daha sonra anlayışın her gün biraz daha derinleşir, böylece sevgin, sonunda, bütün dünyayı kaplayan evrensel bir sevgi olur."

    "özel olarak çocukları sevin, çünkü onlar da melekler gibi günahsızdır; kalplerimizi duygulandırmak, paklamak için yaratılmışlardır, bizim için örnektir onlar. küçüklerden birine kötülük etmek günahların en büyüğüdür!"

    "her zaman sevgiden yana olun. sevginin yardımıyla koskoca dünyayı fethedebilirsiniz. sevgiden doğan alçak gönüllülük güçlerin en yamanıdır. her gün, her an kendinizi denetleyin, haliniz, durumunuz kusursuz olsun, öfkeli bir anınızda fark etmeden, bir çocuğun yanından geçerken küfretmiş olabilirsiniz. onu görmediğiniz halde belki o sizi görmüş, temiz kalbinde çirkin haliniz yer etmiştir... böylece, bilmeden, ruhuna ileride gelişmesi mümkün kötü bir tohum atmış oluyorsunuz. bu sadece bir çocuğun yanında kendinizi tutabilmek gücünde olmayışınızdan, kalbinizde yapıcı, olgun bir sevgiye yer vermemenizden ileri gelmiştir. kardeşlerim, sevgi eğitici bir güçtür, ancak elde edilmesi zor, aşırı çaba isteyen bir iştir. çünkü belirli bir an için değil, sonuna kadar sevebilmek gerekir. gelgeç sevgiyi kim olsa, adi bir cani bile duyabilir... sevgi alemi toplu olarak, bütün suların birleşip döküldüğü bir okyanustan farksızdır. bir noktadaki kıpırdanma, dünyanın öbür ucuna kadar iletilecektir... kuşlar da, çocuk da, çevremizdeki hayvanlar da hep sizin şimdikinden daha efendice hareket etmenizi tercih ederlerdi."
  • çekmece kalınlığına ve pire punto yazılmış sayfalarına rağmen bitirmeye ant içtiğim kitaptır. hele bi bitsin mehter marşıyla giricem kitap yorumunu.
hesabın var mı? giriş yap