• öncelikle geçmiş olsun, sizi tanımak güzeldi.

    scripps institution of oceanography'den yapılan açıklamaya göre 1958'den beri yıllık olarak ölçülen atmosferdeki ortalama karbon düzeyi, milyonda parçacık itibariyle en tehlikeli düzey olan 400 ppm'i kalıcı olarak aşmış durumda. yani burdan geriye dönüş olması artık mümkün değil. işin türkçesi, dünyanın resmen amına koymuş durumdayız. peki bunun sonuçlar ne olacak? şurda belirtilenlere göre:
    1) pek çok canlı türünün nesli, artan bir hızla tükenecek. 2050 yılına kadar dünyadaki türlerin dörtte biri tükenmiş olacak.
    2) canlıların tükenmesinin sonucunda besin zinciri dengesi bütünüyle bozulacak.
    3) deniz seviyesinin yükselmesi, yakın gelecekte buzulları bütünüyle eritecek, kıyılara yakın yerler ve topluluklar ortadan kalkacak. öyle ki 2100 yılına kadar, 13 milyon insanın bu nedenle evlerini kaybedeceği öngörülüyor.
    4) okyanusların havadaki karbonu absorbe etmesi nedeniyle oluşan okyanus asitlenmesi (bkz: ocean acidification) sonucunda okyanus ekosistemi, yani deniz altı yaşam sona erecek.

    sonuç olarak; akp'den asla kurtulamayacağını düşünenler, işsizler, işten atılanlar, borçlarını ödeyemenler, sevgilisi olmayanlar, evlenemeyenler, çocuk yapmamışlar, tezini bitirememişler...hepinize müjde: dünyanın ağzına sıçtık ve bunun dönüşü de yok.

    tek çare elon musksarıgül. (bkz: 27 eylül 2016 elon musk mars programı açıklamaları)
  • konu hakkında bilgisi olmayanların saçmalamasıdır.

    dünya üzerindeki karbon salınımının günümüzdeki seviyeden kat kat fazla olduğu jeolojik zamanlar olmuştur.

    https://en.m.wikipedia.org/…e_in_earth's_atmosphere

    yukarıda belirtilen linkte bu durumu inceleyebilirsiniz. yer içine hapsolmuş karbonun atmosfere salınması periyodik olarak zaten gerçekleşmekte olan bir olaydır. insanoğlu etkisi ile atmosfere oldukça fazla karbon salındığı bir gerçek. bunun etkileri ise ilk entrydeki gibi felaket olmayacaktır, hiç bir zaman olmamıştır.

    -havadaki co2, kapalı havzalardaki suların ph seviyesini aşağı çekip bu canlıları öldürebilir. lakin hiç bir zaman deniz hayatı bitmez. daha önceki jeolojik zamanlarda çok daha büyük felaketler meydana gelmesine rağmen, dünya ve canlılık daima yolunu bulmuştur.

    -co2 emisyonlarının atması, bitki hayatı için iyi olmaktadır. bitkilerin asıl besin kaynağı havadan çektiği co2 olmaktadır. bu nedenle bitki boyları büyümektedir. karbonifer dönemindeki ağaçlar devasa boyutlardaydı ve bu ağaçlar karbonu yer altına kömür haline gelerek hapsettiler. bunun sonucunda o2 oranı arttı. bu döngü daima devam etmektedir ve hiç bir şey bunun önüne geçememiştir. co2 emisyonlarının artması, tarım vs endüstrilerin hasat verimlerini artıracaktır. bu şekilde, emisyon artış hızı düşecektir. test aşamasına geçilen algea oil gibi alglerden doğrudan petrol üretimine olanak tanıyan teknolojilerin yaygınlaşmasından sonra ise co2 emisyonları düşüşe geçecektir.

    -küresel ısınma, henüz tüm çevrelerce kabul edilmiş bir olay değildir. buzulların bir önceki seneye göre daha fazla yer kapladıkları sıklıkla gözlenmektedir.

    -küresel ısınma doğru olsa dahi karbon salınımında düşüş trendine geçildiği açıktır. kullandığımız hemen her cihaz, otomobil vs. ürünler; 10 sene öncesine kıyasla oldukça verimlidir. enerji üretimindeki ağırlık fosil yakıtlardan, nükleer veya yenilenebilir kaynaklara yönelmektedir.

    -hali hazırda deniz seviyesinin altında bulunan yerleşimler vardır. bunlar nasıl mümkün oldu ise, sular yükseldiğinde de yeni çözümler getirilecektir.

    -insanoğlu var olduğu sürece bir çok canlı türü yok olmaya devam edecektir. küresel ısınmaya gelene kadar asıl dikkat edilmesi gereken konu tarım endüstrisindeki insecticide ve herbicide kullanımıdır. bu konu için 'çevreci' örgütler bu kadar yaygara yapmamaktadırlar. bunun nedeni başka bir başlığın konusudur.

    kısacası efendim, co2 salınımında dönülmez nokta diye bir şey yoktur. hayat kendine daima bir yol bulmaktadır.
  • dün facebook'ta hayvansever bir arkadaşım feci bir şey paylaşmış. teksas'ta bir sokak köpeğinin ağzında havai fişek patlamışlar. hayvan ölmemiş, yüzünün bir yanı parçalanmış, gözleri patlamış. sokakta o feci halde dolaşırken bulmuşlar. kurtarma şansı yokmuş, uyutmuşlar.
    koy götüne rahvan gitsin. böyle dünya yansın yıkılsın zaten. kurunun yanında yanmaya razıyım da tek korkum biz yanarken o orospu evladı kurular yanmaz diye.
  • kim sorumludur diye merak ediyorsanız, işte science'ta yayimlanan cevabı:

    verilen link'teki grafiğe bir göz atıp, hem belli aralıklarda, hem de toplamda hangi şirketlerin dünya'nın anasını bellediğini çok açık net görebilirsiniz.
  • yaklaşık 4.5 milyar yıl yaşında olan bir gezegeni 100 yıllık bir ittirmeyle sikip atabileceğimizi düşünen arkadaşlarımızı gözler önüne seren çalışmadır kendisi.

    arkadaşlar bu dünya dediğin öyle minik bir gök taşı falan değil. jurassic dönemin bitmesine sebep olan koskocaman gök taşından bile sağ çıkabilen bir yapısı var bu gezegenin.

    seni beni siker yine de hayatı sürdürür. dünya yuvarlaktır ama tanıdığım bir çok adamdan daha adamdır.
  • benim adıma sorun yok fener de kötü gidiyor zaten.
  • dünya genelinde kenevirin geniş alanlara ekilmesiyle çözülecek sorundur.

    1 dönüm kenevirin, 25 dönümlük ormanın doğaya sağladığı oksijeni, üretmesi nedeniyle oldukça pratik ve uygun bir çözüm olduğunu söylemek yanlış olmaz.

    edit ; bir yazar arkadaşımız haklı olarak kaynak istedi. kısaca ön bilgi yazıyorum kaynaklar için. 3 adet derleme seçilmiş kaynak mevcut. ilk iki kaynak yabancı. yabancı kaynaklarda 1'e 25 oran yok. bu oranlama sadece türk sitelerinde geçiyor. nasıl bir oranlama kullanıldığını şu anda bilmiyorum.

    *üniversite araştırma yazısı; ( kenevirden yapılma kağıt ile ağaçtan yapılma kağıt karşılaştırması ağırlıklı bir makale, oksijen üretimi vs de geçiyor içinde )
    kaynak 1

    *standart bir derleme websitesi, genel olarak bulabileceğiniz yabancı kaynaklı bilgilerin derlemesi olmuş;
    kaynak 2

    * türkçe sitede olan bir kaynak, kendilerinin nasıl bir oran kullandığı, neye dayanarak yaptığı açıklanmamış.
    kaynak 3
  • "dünya'yı korumak" ve "doğaya sahip çıkmak" söylemleri insanoğlunun ne kadar bencil yalanlar söyleyebileceğinin en bariz göstergesidir.

    hiç kimse merak etmesin, dünya'ya ya da doğaya hiçbir şey olmayacak. dünya ve doğa üzerinde insan yaşasa da yaşamasa da aynı değerdedir. dünyaya ve diğer gezegenlere üzerinde yaşayabiliyor olup olmadığımıza göre "değer" biçiyoruz. ancak bu noktada idrak edilecek birçok mesele var. eğer başka bir galaksiden ya da başka bir evrenden gelen bir gözlemci olsaydık, çeşitli yıldız sistemlerinde gördüğümüz kaya parçaları olan gezegenlere üzerinde insanların yaşayıp yaşayamayacağına göre değer biçmezdik. insanoğlu olarak bencilce bunu yapmaktayız.

    dünya insanlar onun üzerindeyken de vardı, insan yok olduktan sonra da var olmaya devam edecek. evrenin unutulmuş bir köşesinde savrulmakta olan bu 4,5 milyar yaşındaki kaya parçası tahayyül edemeyeceğimiz "felaketler", değişimler, dönemler geçirdi. insanoğlu da bu "felaket"lerden biri olarak değerlendirilebilir. ancak insanoğlu burada olsa da olmasa da bu kaya parçası kaya parçası olarak kalmaya devam edecek. ta ki nihai son olan evrenin çöküşüne dek.

    insanların modern dünyada doğaya methiyeler düzüp ona sahip çıkıp onu "korumaya" yeltenmesinin sebebi kendi geleceğini garanti altına almak istemesinden kaynaklanmaktadır. insanoğlu için bir zamanlar mücadele edilecek bir keşmekeşten ibaret olan doğa, şimdi hayatta kalabilmek için muhtaç olduğu bir mekanizmaya dönüştü. burada kusur genelde insanoğluna atfedilir. ancak insanoğlunu var eden de doğanın kendi mekanizmasıdır.

    bu açıdan bakıldığında ortada kusuru isnat edebileceğimiz suçlular aramak çok da mantıklı değil. bu yüzden bencilce ve samimiyetsiz biçimde yalanlar söylemektense, insanoğlunun bir zamanlar var olup hayatta kalabilmek için mücadele ettiği doğaya; şimdiki zamanda nasıl da muhtaç kaldığını, ona kendi çıkarı için nasıl da methiyeler düzdüğünü izlemeliyiz.

    biz burada hayatta kalmaya çalışan bir grup kara memelisiyiz, ötesi değil. kendimizi bu kadar önemsiyor olmamız, evrensel gerçekleri idrak etmek yerine yalnızca "insan" perspektifine göre varlıkları anlamlandırıp değer biçmemize yol açıyor. biz özel değiliz. bu büyük bir yanılgıdır ve bizi özgür olmaktan alıkoyar. evren ve içindeki gezegenler; insanın kendi hayatta kalış arzusunu garanti etmekten başka bir işe yaramayan kampanyalar ve argümanlarla anlamlandırılamaz.

    anlam ve anlamsızlık; insanın hayatta kalma arzusuyla oluşmuş olan perspektifinin ötesindedir.

    doğayı sevelim.
hesabın var mı? giriş yap