• "marksist-leninist (ml) çizgi dışındaki sol gelenek marks ile engels arasındaki 'fark'a konsantre olurken, ml gelenekte ise 'benzerlik' vurgusu öne çıkıyor. farkçılar eni sonu 'engelsizm'i üretirken, benzerlikçiler ise, engels'in olağanüstü bir tevazuyla kendini 'ikinci keman' olarak nitelemesinden cesaret de alarak 've' beğlacı arkasında ikincilleştirdikleri engels'i neredeyse görünmez kılmışlardır (tüm aksi yöndeği vurgu ve niyetlerine rağmen)

    tevfik taş, "118. ölüm yıldönümünde engels'i hatırlamak mı? unutmak mı?", gelenek, sayı 122, 2013, s.122.
  • yordam kitap'ın marksist klasikleri okuma kılavuzu'nda engels'in ingiltere'de emekçi sınıfın durumu'nu anlatan neil faulkner'dan bu alıntı.
    ----------
    engels, 1844 yazında manchester’dan memleketine dönerken paris’te bir süre oyalandı ve burada, “özgürler” diye bilinen genç hegelci aydınlar grubunun üyesi olarak tanışmış olduğu biriyle buluştu. bir arkadaşıyla birlikte bu grupla ilgili bir şiir kaleme alan engels, içlerinden birini şöyle tasvir ediyordu: “trier’li yağız arkadaş, dikkat çekici bir canavarlık timsali, hınzır yumruğunu savurur, çıldırmışcasına bağırıp çağırır, sanki on binlerce şeytan saçından tutmuş gibi”.

    belki de tutmuşlardı, çünkü bu genç hegelci delikanlı, geçen zaman zarfında tıpkı engels gibi köklü bir radikalleşme süreci yaşamıştı. yeniden karşılaştıklarında, ömür boyu sürecek güçlü bir kişisel ve siyasi bağ kurdular. işbirliği yaptıkları ilk birkaç yılda (1844 ile 1848 arası), alman felsefesinin, fransız sosyalizminin ve ingiliz deneyiminin radikal bir sentezi olan, marksizm diye bildiğimiz şey ortaya çıktı.

    her ikisi de bu senteze katkıda bulundu. marx, hegel’in diyalektik anlayışının, gerçek dünyayı açıklamaktan aciz “idealist” bir ideoloji olduğunu kavramıştı. hegel, bir tür önceden belirlenmiş ideale uygun olarak düşüncenin maddeyi değiştirmek üzere hareket ettiğini savunmak suretiyle maddeyi düşünceyle dengelerken, marx, madde alanında tözel çelişkiler (tarihin gerçek lokomotifleri) var olduğunu fark etmişti; öte yandan düşünce, esasen maddi gerçekliklerin bir yansıması olmasıyla tali bir rol oynuyordu. tarih ve siyaset, ancak (ideolojik değil) toplumsal ilişkiler açısından açıklanabilirdi. bu, insan toplumunu anlamakta ileri atılmış dev bir adımdı. fransız devrimi’nin, jakobenlerin umut ettikleri üzere “aklın” zaferi sayesinde bir “erdem cumhuriyeti”ni neden yaratamadıklarını açıklıyordu. bu projenin kaderini çizen, devrimci rejimi paramparça eden sınıfsal çelişkilerdi. sırf özgürlük fikri, dünyayı değiştirmeye yeterli değildi.

    engels, o dönemin dünyadaki en ileri ekonomik sistemine dair deneyimlerini (dünyanın ilk sanayi şehrinin, rekabetçi sermaye birikiminin, şehir proletaryasının ve modern sınıf mücadelesinin deneyimlerini) tartışmaya dahil etti. bu, marx’ın, hegel diyalektiğine getirdiği “materyalist” [maddeci] yorumun temsil ettiği paradigma kaymasına bütünüyle yeni bir boyut kattı. marksizmin kurucuları, insanın özgürleşmesinin basitçe ideolojik değil, toplumsal çatışmanın sonucuna bağlı olduğunu anlamakla kalmayıp, bu özgürleşmenin en başta gelen eyleyicisini de keşfetmişlerdi –çıkarları ortak, evrensel bir bakış açısına sahip ve zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan bir sınıf: proletarya.

    marx ile engels, 1846’da alman ideolojisi’ni kaleme alarak düşünsel atılımlarını tamamladılar: dünyayı anlama ve onu etkileme konusunda yeni bir yola girdiler. 1848’in başlarında komünist manifesto yayınlandığı zaman, yeni dünya görüşleri, yani tarihsel materyalizm, hararetli tartışmalara yol açmış ve siyasi bir program hâline gelmişti. bir genç hegelci’nin objektifinden yansıyan hâliyle manchester, uluslararası işçi sınıfı devriminin teorisi ve pratiği olarak marksizmin oluşmasına yardımcı olmuştu. ingiltere’de emekçi sınıfın durumu, marksizmin en önemli temel taşlarından biri olmaya devam ediyor.
    ----------
  • abilerimiz materyalist tarih anlayışının özü toplumsal varlık ve toplumsal bilinç konusunu açıklarken, fotoğrafa değinmeyi de ihmal etmemişler. fotoğrafın kaynağı karanlık kutuyu bir metafor olarak kullanmışlar. demişler ki, ideolojilerin ortaya çıkışı ve yeniden üretimi bir tür karanlık kutunun görüntüsü gibi ters çevirme durumudur. ideolojiler, gerçeği baş aşağı, ters yüz olmuş olarak sunarlar.

    onlardan tam bir sene önce ise, nietzsche, herkesin karanlık kutusunun olması tüm dünyayı tersten görüyor olduğu anlamına gelmez, demiş fakat bu iki kafadar yine de pek aldırış etmemişler anlaşılan.
  • engels, bir kerecik olsun marx'a bir tartışma sırasında "haydaa" dememiştir. demiş olsaydı halimiz nice olurdu?
    https://youtu.be/e0gkxd4rinc?t=113
  • perry anderson, batı marksizmi üzerine düşünceler, s.24-26.
    ----------
    [marx ve engels'in] kişisel olarak katıldıkları tek devrimci hareketin dayandığı kitlenin kimliğinde zanaatkârlık ve köylülük ağır basıyordu; küçük alman proletaryası 1848 olaylarında ancak küçük bir rol oynayabilmişti. uzaktan gözleyebildikleri en gelişmiş toplumsal başkaldırma olan paris komünü de aynı şekilde esnaf ağırlıklı bir kimlik taşıyordu. komün'ün yenilgisi birinci enternasyonal'in dağılmasına, marx'la engels'in de yeniden gayrıresmi siyasi çalışmaya dönmelerine yol açtı. sanayi işçisine dayanan işçi sınıfı partilerinin gerçekten ortaya çıkması marxın ölümünden sonra oldu. marx'ın teorisi ile proletarya pratiği ilişkisi böylece hep eşitsiz ve dolaylı oldu. "sınır' ile "bilim" arasındaki nesnel somutlaşmanın bu dönemde gösterdiği karmaşıklık (bugün bile gerçekten incelenmiş değildir bu) marx'ın yazdığı bütün metinlerin özüne ve kaderine yansımıştır. çünkü çağın işçi sınıfı hareketinin çerçevesi marx ile engels'in eserine bazı sınırlar koyuyordu. buna iki düzeyde bakılabilir: hem yazdıkları yazıların gördüğü ilginin derecesi, hem de bu yazıların kapsamları yönünden. marx'ın dar anlamıyla teorik etkisi yaşadığı dönemde epeyce kısıtlı kaldı. öldüğünde, yazdıklarının büyük bir bölümü (en azından dörtte üçü) yayımlanmamış durumdaydı. yayımladıkları da birkaç ülkeye ve dile, ama hiçbirinde de bir bütün olarak sunulmadan, bölük pörçük biçimde dağılmıştı.*

    * marx'ın sağlığında yayımlanmamış eserleri arasında şunlar sayılabilir: hegel'in hukuk felsefesınin eleştirisi (1848); 1844 el yazmaları (1844); feuerbach üzerine tezler (1845); alman ideolojisi (1846); grundrisse (1857-8); artı değer teorisi (1862-3); kapital 2-3; gotha programının eleştirisi (1875); wagner üzerine notlar (1880).

    büyük eserlerinin tümünün halka ulaşabilmesi için bir yarım yüzyıl daha geçmesi gerekecek, ölümünden sonra yayımlanan bu eserler marksizmin gelecekte geçireceği değişikliklerin de düğüm noktası olacaktı. marx'ın sağlığında yayımlanan eserlerinin listesi, seslendiği sınıf içinde fikirlerinin yayılmasına karşı konan engellerin bir göstergesidir. ama buna karşılık, hâlâ atölye ile fabrika arasında bir yerde duran, sendikalaşmaktan bile büyük ölçüde uzak olan ve avrupa'nın hiçbir yerinde başarı umudu bulunmayan bu çağın tecrübesiz proletaryası marx'ın kendi düşünce dünyasını sınırlandırıyordu. temelde marx, bize kapital'de açıkladığı kapitalist üretim tarzının tutarlı, gelişmiş bir ekonomi teorisini bıraktı ; ama ekonomi teorisiyle yan yana konabilecek, burjuva devlet yapısını açıklayan bir siyaset teorisi, ya da işçi sınıfının bu devleti yıkmak için vereceği devrimci sosyalist mücadelenin stratejisi ile taktiklerini bırakmadı. bu konuda, çok çok, ikinci imparatorluk konusundaki ünlü konjonktür çözümlemesi ile birlikle, 1840'larda üstü kapalı bir dille yazdığı geleceğe ilişkin birkaç değerlendirmeyi ve 1870'lerde saptadığı özlü ilkeleri ("proletarya diktatörlüğü") bulabiliriz onda. bu bakımdan, marx'ın eseri, yığınların kendi kurtuluşları için kendi araçlarını, kendi biçimlerini bulmaları sürecinde, yığınların gerçek tarihi hızını aşamazdı. ayrıca marx, tarihi maddeciliğe hiçbir zaman böyle geniş kapsamlı, genel bir açıklama getirmedi; çağdaşları için daha belirgin bir eksiklikti bu. kıtada yeni yeni gelişmeye başlayan işçi sınıfı örgütlerine bir cevap olarak, 1870'lerin sonuyla 1880'lerde anti-dühring dizisiyle engels'in üstlendiği görev buydu. marx'la engels'in verdikleri teorik eserin proletaryanın pratik mücadeleleriyle tarihi ilişkisindeki asıl aykırılık, bu eserin ayırt edici yönü olan enternasyonalizminde yatıyordu. ikisi de 1848'den sonra ulusal bir siyası partiye bağlanmadı. yerli kültür ve siyaset dünyasının büyük ölçüde dışında kaldıkları ingiltere'ye yerleştiler, daha sonra da, 1860'larda almanya'ya dönebilecekleri hâlde, bilinçli olarak dönmemeye karar verdiler. belli başlı sanayi ülkelerinde işçi sınıfının ulusal örgütlerinin kurulmasında doğrudan doğruya görev almaktan kaçındılar, ama avrupa ile kuzey amerika'daki militanlara ve önderlere öğüt verdiler, yol gösterdiler. yazdıkları mektuplar, moskova'dan şikago'ya, napoli'den oslo'ya kadar zahmetsizce ulaştı. çağın işçi sınıfı hareketinin sınırlı ve olgunlaşmamış oluşu, onların, hareketin bir sonraki gelişme evresinde olabildiğinden daha saf bir enternasyonalizm anlayışını gerçekleştirmelerine yol açtı.
    ----------
  • bu iki alman filozof ve sosyolog, karl marx, bir dergide engels'in bir makalesini okuduktan sonra tanışmışlar.
    ekonomik teorilerini marxism'den daha çok 'komunizm' olarak adlandırırlar.
    özel mülkiyet yerine sanayi, ulaşım vs.de devlet otoritesi düşüncesini benimsediler.

    komunizmin ortaya çıkışını 1848'de ortaklaşa yazdıkları communist manifesto'da ilan ettiler.
  • marx ve engels'in, sherlock holmes, dr.watson ikilisi gibi karakterize edilmesine sinir oluyorum.

    neden?

    düşün bir; marx dediğimiz adam zaten fakir biri, işçinin, emekçinin hakkını koruyacak tabii ki. çocukları fakirlikten ölmüş bir aile babası. engels'in sürekli arkasını toparladığı, sponsorluğunu yaptığı biri. marx'ın bunu yapması kadar doğal bir sonuç olabilir mi? fakirsin, rahat yaşayamıyorsun, sevdiklerini kaybediyorsun, dolayısı ile düzenle bir sorununun var ve değiştirmek istiyorsun.

    ama engels öyle mi? adam zengin. bir eli yağda öteki balda, yediği önünde yemediği ardında, para pul derdi yok, cirlop gibi hayatı var, ne yapıyor? düzeni değiştirmek için marx'a yardım ediyor. hem maddi hem de manevi olarak. kendi rahatını borçlu olduğu düzeni değiştirmek için, kendini yakmak için yapıyor bunu. düşün bak arkadaşını ne kadar seven, davasını ne kadar seven biri.

    marx'ın ardını toplamak adına, hizmetçi ile evlenmek zorunda kalışı bile olmuş zamanında, öyle derler.

    eh şimdi zaten şartları böyle bir sistem oluşturmaya zemin hazırlayan biri olan, hataları başkalarınca onarılan bir marx mı? arkadaşı için varlık sebebi olan sermayeyi bile yok saymak isteyecek engels mi?

    karl marx'ın sherlock holmes, engels'in dr.watson ikilisi gibi olmasından işbu sebeple çok rahatsızım şahsen.

    engels forever! pozitivist rötüşlarına kurban olduğum!
  • marx babamız, engels evimizdir.
    not: bir an gaza geldim.kendimi çukur’da sandım.
  • karl reis direk anlatır engels reis eğrileri ile baş döndürür.
  • engels'in yapı taşlarını döşediği komünist manifestonun eksiklerini gören ve zenginleştiren marx dostumuzdur. muhteşem ikilidir.
hesabın var mı? giriş yap