• popper ayni zamanda bir şeyin doğrulu ispat etmek için çürütme yöntemini de çikarmiştir... kisaca özetleyelim, zira uzunu her an beni aşabilir, eğer bir fikir bütün çürütmelere karşi koyuyorsa o fikir doğrudur... şimdi bunu düşünmek çok zamanini aldi mi? diye sormayin, bu kadar sade değilmiş çünkü, bir şeyin dogruluğunun ispatlanmasi için de onun dört safhadan geçmesi gerekmektedir, ki bu az çok bilemem'in söylediğine gelmektedir, bu dört aşama sayesinde de bir gerçekliğin nereye kadar gittiğini bilmek mümkün olur popper'a göre, eğer hala sapitmadiysam...
    aslinda şu an aklima gelen bir fikir ile, mesela biz ortaya "tanri vardir" diye bişey atarsak, bunun yanlış olduğu ispatlanamayacaği için bunu doğru kabul ederiz. öbür taraftan da bir densiz çikip "tanri yoktur" diye bişey atarsa, o da ispatlanamayacaği için onu da doğru kabul etmemiz gerekir. şu anda hem "tanri vardir" hem de "tanri yoktur"u doğru kabul ettik, demek ki biz bir maliz...
  • bilgi felsefesi uzerine kasmis, asmis bi filozoftur kendileri. aklimda kalan belirgin seylerden biri darwin amcanin evrim gorusunu benimsemesi. insanin tum ogrenme sureclerinin basarili denemelerden gelen feedback olmasi anlaminda bu evrim olayi. yine belirgin olarak hatirlayabildigim mutlulugun maksimize edilmesi yerine kacinilabilecek acilari minimize etmek gerektigini savunmus olmasi.
    bir de problem cozme yada bilgiye erisme yaklasimi olarak soyle bir tezi vardi. (informatikciler yada felsefe ilgilileri duzeltir artik yanlisimiz varsa)
    baslangic problemi => cozum onerisi => hata ayiklama sureci => nihai durum
    ki nihai durumun kendisi bir feedbacktir bi taraftan.
    son olarak aslinda hastasi oldugum quotelara yazilmasi gereken ama usengeclikten buraya yazayim, hem daha ilgili diye dusundugum quote:
    "cogu insan ozgurlugu gercekten istemez cunku ozgurluk sorumluluk almayi da kapsar ve insanlarin cogu sorumluluk almaktan korkar"
    bu kadar yazdik ama simdi biri cikar o anlattigin adam karl popper diil bilmemkim derse karizmayi resetlemek olayi gerceklescek sanirim ama hafizai beser nisyan ile maluldur
  • celal şengör'ün anlatımıyla:

    - popper şöyle dermiş; ''bizim zamanımızda 4 konu tartışılırdı: marx'ın tarihsel maddeciliği, freud'un psikanalizi, adler'in aşağılık kompleksleri, einstein'in rölativitesi. ve hepsinin dediği doğruydu. bu adamlara ne söylersen söyle teorileri uyuyordu.'' marxist gazeteyi açıp okuyunca, ''marx haklı.'' derdi. freudyen teşhisler uyuyordu. yalnız einstein şöyle diyordu. ''ışık, güneşin yanından geçerken sapmazsa benim teoriyi çöpe at.'' ben düşündüm, burada ciddi bir fark var diyor. einstein'in teorisi gerçekle temasa gelebilecek bir teori. gerçek, einstein'i yalanlayabiliyor.

    devamla:

    popper gençken bir çocuğu adler'e götürmüş. adler hemen teşhisi koymuş. çocuk odaya girere girmez teşhisi duyan popper, ''daha konuşmadınız bile çocukla!'' demiş. adler, ''benim bin farklı tecrübem buna imkan verdi.'' deyince, popper ''bununla binbir oldu desenize'' deyip odadan çıkıp gitmiş. palavra diyor yani.
  • popper, 20. yüzyılın en etkili bilim filozoflarından biridir. genel kapsamda fikirlerine odaklandığımızda ondan öğreneceğimiz gerçekten de çok şey var. entelektüel yanı o kadar kuvvetlidir ki üstat bertrand russell : ''popper'ın düşüncesinin dikkate değer özelliklerinden biri de, entelektüel etkisinin kapsamıdır.'' derken önemli bir noktaya parmak bastığını söyleyebiliriz.

    entelektüel yanı ve bilgi hazineleriyle, genel bilimsel metodoloji ve teori seçimi, bilimin bilim olmayandan ayrılması, olasılık ve kuantum mekaniğinin doğası ve sosyal bilimlerin metodolojisi ile ilgili tartışmalara önemli katkılarda bulundu. çalışmaları, hem bilim felsefesi, hem bilimin kendisi hem de daha geniş bir sosyal bağlam içindeki nüfuzuyla felsefi alana gerçekten damga vurmuştur.

    bir bakıyoruz ki bilim filozofu olarak bilinmesine rağmen, aynı zamanda önde gelen bir sosyal ve siyaset filozofu, bilim ve ahlakta hem dogmatizme hem de göreceliliğe karşı çıkan bir yanlış bilici, eleştirel-rasyonalist, etno-milliyetçilik ve kolektivizmin tutarlı bir eleştirmenidir ayrıca. 1934'te almanca yazdığı logik der forschung ve 1959'da the logic of scientific discovery (bilimsel araştırmanın mantığı) adıyla ingilizce tercüme ettiği kitapla bilim felsefesinde yeni bir dönem başlattı. bilimsel bilginin tümevarım adı verilen ve teorilerin gözlemlerle doğrulandığı bir yönteme dayandığı şeklindeki geleneksel fikri reddetti. kısacası popper, mantıksal tümevarım sürecinin basitçe var olmadığını savundu.

    iyi de bu kadar fikre sahip olmasında ve bunları geliştirmesinde neler yaşadı popper? viyana'daki gençliği boyunca çevresi doğal olarak entelektüellerle çevriliydi. birinci dünya savaşı'ndan sonra popper'ın bilime olan ilgisi arttı ve bu da onun felsefesini derece derece analiz etmesine yol açtı. hani baktığımızda bu yıllarda viyana, popper için entelektüel açıdan verimli bir yerdi. örneğin, genel görelilik teorisini tartışan albert einstein'ın konferanslarına katılması, alfred adler'in yanında gönüllü olarak çalışması, özellikle karl marx'ın fikirleri üzerinde yoğunlaşması ve sigmund freud'un yazılarına özel bir ilgi duyması popper'ın komplike bir filozof olmasının temellerini oluşturdu diyebiliriz.

    fakat burada önemli olan bir nokta var ki popper'ı özel kılan nedenlerin başında gelir. viyana'daki entelektüel camia olarak bilinen viyana çevresi dönemin en etkili filozoflarının kulübü gibidir. popper bu grupla etkileşime girmesine rağmen, kendisi hiçbir zaman bu gruba üye olmadı. neden diyecek olursak viyana çevresi, yalnızca mantıksal ifadelerin veya deneysel olarak doğrulanabilenlerin anlamlı olduğunu iddia eden mantıksal pozitivizm doktrinini destekledi. gerçekte, pozitivizm, diğer ifadeleri (metafizik ve dini iddialar dahil) anlamsızlık alanına iter, böylece felsefeyi mantığa veya bilime indirger. popper'ın ise bilim felsefesi hakkındaki fikirleri yukarıda bahsettiğim gibi viyana'da adler, marx, freud ve einstein'ın fikirleriyle karşılaşmasından doğar.

    buradan geleceğimiz nokta popper'ın o meşhur yanlışlanabilirlik ilkesidir. şimdi baktığımızda mantıksal pozitivizm o dönemler epey revaçta. en önemli temsilcilerini sayarsak wittgenstein, bacon, russell ve hume'yi söyleyebiliriz. pozitivistlerin amacı bilimsel ile bilimsel olmayan arasında bir kıstas bulmaktır. savunanların amacı da zaten metafizik felsefeden tamamen kurtulmak ve felsefeyi mantığa indirgemektir. mantıksal pozitivistlere göre hipotezler veya kuramlar deney ve gözlemler ile doğrulanarak bilimsel bilgiye dönüştürülebilir. ola ki bir hipotez ya da kuramın gözlemler ile doğrulanma ihtimali yoksa bu sadece metafizik bir önerme olarak kabul edilir diyorlar.

    bu konuda en bilineni hume'nin ortaya attığı endüksiyon problemidir. hani şu ''bütün kuğular beyazdır'' muhabbetinin döndüğü problem. hume'ye göre bugüne kadar gördüğümüz bir milyon kuğunun tamamı beyaz olsa bile önerme doğrulanmış sayılmaz. henüz görmediğimiz ya da gelecekte görme ihtimali olduğumuz beyaz olmayan bir kuğu ile karşılaşabiliriz. bilimsel yasaları ya da hipotezleri bu önermeye benzetirsek eğer bilimsel yasaların gözlemler ve deneylerle doğrulanmış olmaları bilimsel birer bilgi olarak kabul edilmelerine yetmeyecektir.

    bilinen bir örnekle açarsak eğer newton'un yer çekimi yasası deney ve gözlemlerle doğrulandı fakat yasanın gelecekte de aynı kalacağına dair hiçbir garanti yoktur. yer çekimi yoktur gök itimi vardır gibi teorileri duymuşsunuzdur. şimdilik bu bize saçma gelse de gelecekte bunun böyle kabul edilmeyeceğinin bir garantisi yok. o halde doğrulama yöntemi ile önermeler bilimsel bilgiye kesin olarak dönüşmüyorsa nasıl bir yol izlenecek? insanlık bilimsel bilgiye ulaşmada bu noktada ne yapabilir? bütün siyah kuğuları yok edemeyeceğimize göre farklı bir yol izlenmeli.

    tam da bu noktada popper , kuramını bu sorunun çözümü odağında kurmuştur. popper'a göre hume zaten haklıdır. her ne kadar milyon adet beyaz kuğu görsek de hipotez mutlak olarak doğrulanamaz fakat göreceğimiz tek bir beyaz olmayan kuğu bu hipotezi yanlışlamış olur. işte dananın kuyruğu da burada kopuyor. popper bu düşüncesinden hareketle bilim insanlarını kuramlarını doğrulamaya değil yanlışlamaya yönlendirmiştir. özetle bir hipotez ya da kuramın bilimsel olabilmesi için öncelikle doğrulanmaya değil yanlışlamaya açık şekilde kurulması gerekmektedir.

    evet ne diyor popper: "bilgi, gerçeği aramaktan ibarettir. kesinlik arayışı değildir." sadece şu cümlesinden bile koskoca yanlışlanabilirlik ilkesinin özetini çıkarmış oluyor.

    ve devam ediyor:

    ''bilimsel bilgiye olan hayranlığıma rağmen, bilimciliğin taraftarı değilim. çünkü bilimcilik, bilimsel bilginin otoritesini dogmatik olarak ileri sürer; hiçbir otoriteye inanmadığım ve dogmatizme her zaman direndiğim gibi ve buna özellikle bilimde direnmeye devam ediyorum. bilim adamının teorisine inanması gerektiği tezine karşıyım ve bilime inanmaya özellikle inanmıyorum.''

    deneyin diyor popper, hayatta her zaman deneme-yanılma ile problemlerinizi çözün ve hata yapmaktan korkmayın derken son olarak şunu söylüyor:

    ''yaşayan her şey kendisi için daha iyi bir dünya arayışı içindedir. insanlar, hayvanlar, bitkiler, hatta tek hücreli organizmalar bile sürekli aktiftir. durumlarını iyileştirmeye çalışıyorlar ya da en azından kötüleşmesini önlemeye çalışıyorlar. her organizma sürekli olarak problem çözme göreviyle meşgul. bu sorunlar, kendi durumu ve çevresi hakkındaki değerlendirmelerinden kaynaklanmaktadır. yaşamın tek hücreli organizma düzeyinde bile dünyaya tamamen yeni bir şey getirdiğini görebiliriz. daha önce var olmayan bir şey. problemler ve bunları çözmeye yönelik aktif girişimler; değerlendirmeler, değerler. denemek ve hata yapmak hiç olmadığı kadar doğal bir şey.''
  • bilimsel yöntemin motorunun doğrulama değil, yanlışlama olması gerektiğini söyleyen şahıs. çünkü bir teoriyi yanlışlamak gayet olanaklı iken, onu doğrulamak mümkün değildir. bu da yanlışlama ve doğrulama arasında bir asimetriye yol açar.

    bilimsel yöntemin içeriğini dolduran gözlem önermelerini ele alalım. bu gözlemler yanlış çıkarsa, teorinin de yanlış olduğu sonucuna varabiliriz. ama gözlemlerimiz doğru çıkarsa, bu, teorinin de doğru olduğu sonucuna bizi götürmez. çünkü tüm tekil gözlemler bir teoriyi doğrulamak için yetersiz kalır.

    dolayısıyla, tekil olaylardan sonuçlara, yasaya doğru ilerleyen yöntem olan tümevarım problemlidir. tümdengelim ise herhangi bir içeriği olmadan, daha en başından düşünceye dayandığı için doğrulama ve yanlışlama arasındaki asimetriden kaynaklanan içerik problemleri ona pek sirayet etmez. çünkü, kimsenin görmediği bir yerdeki siyah kuğu, "tüm kuğular beyazdır." gibi tümevarımla oluşturulmuş bir doğrulamayı geçerli ama tam da geçerli olduğu için defolu hâle getirirken, tümdengelimde sonuç zaten baştaki fikre göre ya geçerli ya da geçersiz olacağından onda bu açık kapı şansı bulunmaz.

    popper'a göre, bir bilim insanının sahip olması gereken şüpheciliği, tümevarım zedelerken tümdengelim destekler. bilim ise, bize ancak bir kuramın yanlış olduğunu söyleyebilir. yanlışlığı henüz ortaya çıkmamışsa da, onun doğruluğuna dair dogmatizm geliştirmez. doğrulamacılık (verificationism) olarak ifade edilen yöntem ise, dogmatizme gebedir. bilimin gücü ise, yanlışlanabilir olmasından ileri gelir.

    yine de, popper her ne kadar kendi yöntemini dogmatizmden uzak tutmaya çalışsa da, bu çaba başka dogmatizmden o kadar kolay bir şekilde sıyrılmayı sağlamaz. duhem-quine tezine göre, popper'ın yaklaşımının problemi, yanlışlanabilirliği teoriye atfederken teorinin bazı ön varsayım ve yan varsayımlara sahip olduğu gerçeğini göz ardı etmesidir. yani hata daha en başından fikir düzeyinde değil, gözlem düzeyinde olabilir. buradan çıkan sorun gerçekten büyüktür. zira eğer biz daha teoriye dair önermeleri bile doğrulayamıyorsak, onları nasıl yanlışlayabiliriz ki?

    bu anlamda popper'a göre, gözlemlere dair önermelerden tümdengelimli olarak çıkarılabilen şeyler aslında bilinebilen yegâne şeylerdir. fakat bilim bazen tümdengelimli olmayan çıkarımları da bilgi (varsayım) olarak kullanır. bu çıkarımlarda sonuç tümdengelimli olarak geçerli olmasa bile akla yatkın olur. yani öncüller tarafından sağlam bir şekilde desteklenir. bu tür çıkarımlarda öncüller, sonucun doğru olmasını mutlak anlamda garanti etmez. yine de, doğrulama hâlâ devrede kalmak zorundadır.

    pierre duhem'in de ortaya attığı bu sorunları gören willard van orman quine, bilginin oluşumunu ne katı tümdengelim, ne de fazlaca gevşek tümevarımla ortaya koyabileceğimizi iddia ederek, inanç ağı yaklaşımını ortaya atar. buna göre, tüm inançlarımız bir ağ gibi birbirine bağlıdır ve hangi inançların bizi yanlışa sevk edeceğini belirlemek tümdengelimle de, tümevarımla da mümkün olmaz.
  • neopozitivist bir düşünürdür.

    bilimsel yöntemdeki doğrulamanın, doğru bilgiye ulaşmakta hiçbir zaman işe yaramayacağını, çünkü doğrulamanın sadece olasılık getireceğini söyler. doğrulama ile "şimdilik doğru" bir bilgiye ulaşırız. mesela hayatımızda gördüğümüz bütün elmalar yeşilse, elma yeşildir diye bir bilgimiz oluşur. her gördüğümüz yeşil elma da bunu doğrular. derken kırmızı bir elma görürüz, ve, ahanda! yanlışlanmış olur teorimiz. bütün elmalar yeşil değilmiş. yanlışlama kesindir. o yüzden popper der ki bir teorinin bilimsel değerinin olması için yanlışlanabilir şekilde yazılması gerekir.

    yanlışlanan teoriler, sonradan oluşturulan teorilerde akılda bulundurulur. böylece bilgiler birikir, bilim ilerler.

    popper'ın eksiklerini tamamlayan ve yanlışlarını bulup farklı açıklamalar getiren düşünürler için (bkz: thomas kuhn) (bkz: lakatos) (bkz: duhem quine thesis)
  • vienna circle'in metafizigin onemsiz ve gereksiz oldugunu, metafizik problemleri uzerinde du$unmenin zaman kaybi oldugunu soyledigi zamanlarda popper metafizigin gerekli oldugunu iddia etmi$tir. popper'a gore metafizik problemleri zamanla bilim problemleri haline gelir. antik cagda bir metafizik problemine cevap olarak ortaya cikan atom teorisi, bugun bilimin temel ta$larindan biri haline gelmi$tir.
  • 1902'de avusturya'da doğmuş ingiliz bilim felsefecisidir. bilimsel metot teorisi ve tarihsel determinizm eleştirisiyle tanınır.
    popper'e göre yanlışlanması mümkün olmayan, yani deneysel gözlem yollarıyla yanlışlanabilme yolları kapalı olan herhangi bir teori ya da fikir bilimsel değildir.
  • bu türden "bağlamsal ilişkiler" kurmaktan pek hazzetmesem de popper düşüncesindeki temel izleklerin onun kendi kimliğiyle kurduğu karmaşık ilişkiden bağımsız olmadığını söyleyeceğim. popper, kendi kimliğiyle kavgalı bir entelektüeldir. 1969'da "yahudi yıllığı"nın editöründen "hayatın her alanında yükselmiş yahudilerin tanıtıldığı kimdir kimdir" bölümünde yer alıp almak istemediğini soran bir mektup aldığında cevaben şöyle yazmıştır:

    "ben ırka inanmam. her türlü ırkçılık ya da milliyetçilikten nefret ederim. asla yahudi inancı taşımadım. yahudi kökenli olduğumu vurgulamış olsam da kendimi yahudi kabul etmiyorum. (...) her türlü milliyetçilik ve ırkçılık kötüdür, yahudi milliyetçiliği de istisna değildir."

    popper samimi midir? bence evet, samimidir. zira 1984'te israil'in araplara karşı uyguladığı sertlik yanlısı politikalar hakkında zehir zemberek eleştirilerde bulunurken, bu politikalar karşısında "kendi kökeninden utanç duyduğunu" da söylemiştir.

    kaynak: d. edmonds-j.edinow, wittgenstein's poker (türkçe baskı), s. 98-99.
  • kendisi neredeyse ayni donemlerde (19. yy sonlarinda) ortaya atilmis olan freud'un psikanaliz yontemi, marx'in meteryalizm teorisi ve einstein'in relativizm teorisinden oldukca etkilenmis. einstein'in bir relativzm onermesi bir gozlemle "dogrulaninca", bilimin yanlislanabilirligi gozlem veya deney yontemiyle olculebilecek onermeleri icermesi gerektigini dusunmustur. bilim, pseudo* bilimden ayrilmalidir. spekülasyon yanlislanabilir olmalidir, dogrulanabilirligi hiyakedir; onu sadece desteklemesi acisindan ise yarar. yanlislanirsa cope atariz, ama sadece dogrulayabiliyorsak bilim diyemeyiz. yani, bir teori her zaman dogrulanabilir, ama onemli olan yanlislanabilirlige acik olmasidir. mesela, freud'un veya marx'in teorileri dogrulanabilir, fakat butun onermeler tek bir noktaya baglandigi icin ve o noktanin da sinanamayacagi icin yanlislanamayacagini, bu yuzden bilimsel statuye sahip olmadigini savunur. ayrica, tumevarim'in de hikaye oldugunu, ama zaten bilimin ona ihtiyaci olmadigini soyler. popper'i kahraman olarak nitelendiren bir cok bilim adami onun aslinda hic bir teorinin, hic bir sekilde dogrulanamayacagi dusuncesininin farkina varamamislardir.
    soyle bir ornek vereyim, butun elmalar yesildir demisler baslikta, o ornekten gidelim. "butun elmalar yesildir" dersek, tek ihtiyacimiz olan yesil olmayan bir elma bulmaktir bu hipotezi yanlislamak icin. ama bu hipotezin dogrulanmasini icin yapilacak gozlemler hic bir zaman yeterli olmaz. ama diyelim ki elma denilen seyden cok az var ve hepsinin yesil oldugunu gozlemleyerek dogruyabiliriz. zira buna ihtiyac yoktur cunku zaten oyleyse bu konu hakkinda one bir sav surmek kadar gerekli degildir ki zaten bilimde genelde bu tur onermeler gozlenmez.
    "bazi elmalar yesildir" gibi tersini diyecek olursak, dogrulanabilirligi yuksek ama yanlislanabilirligi neredeyse imkansiz olur. popper da bilimsel teorilerin cok azinin bu formda oldugunu belirtir. bu yuzden bilimsel olanla olmayan ayirt edilmeildir.

    eh, freud'dan marx'dan ne farkim var demis, surmus teorilerini ortaya. bir sekilde acik kapi bulup karsi cikanlara da soylediklerinden farkli olmayan seyler soyleyerek sacmalamistir. sen yap teorini, yat sonra. olacak is mi. neyse hakkini yemeyelim, kendisi o zamanlar pek dusunulmeden kabul edilen ve gozlemlenebilir gibi gozuken; ama aslinda bu ebilitenin yaniltici oldugunu, cunku yanlislanabilecegi riskini icermedigini gundeme getirdi. bu da bilimin ampirik gorusunu destekleyen bir gelisim. simdi ne bilim, ne degil biliyoruz. yoksa emin olmasak mi?
hesabın var mı? giriş yap