• bizden bir film. iliklerine kadar hissediyorsun o doğallığı, samimiyeti. tabi bunda doğuştan yetenekli diyebileceğimiz ahmet uluçay'ın etkisi de çok büyük. çok kovalamış bu filmi çekebilmek için. iyi ki çekmişsin. keşke hala aramızda olsaydı da, hakettiği değeri görseydi, bizde yeteneğinden daha fazla nasiplenebilseydik.
  • kiyida kosede kalmis guzel bir film.
  • türk sinemasının yüz akı olan ahmet uluçay filmi. imkansızlıkların ve masumiyetin en önemlisi yaşanmış bir hikayenin anlatıcısı olduğu için bir daha eşi benzeri yapılamayacak bu filmin. o gördüğümüz tahtadan film, yırtık afiş hepsi filmi izlediğimiz zaman diliminde kaldı ve bütün o hevesli ve inançlı çocuklardan biri hırsını devam ettirip yeri geldiğinde karısını bile sinema için geçim derdine sokacak büyük bir ahmet uluçay oldu. keşke bize daha çok şey hatırlatma şansı olsaydı da daha çok şey izleyebilseydik onun gözünden. sırf filmdeki kendi yarattıkları denize bakıp şu deniz gibi yok diyip paçayı sıvayan ve cümle aleme oyunculuk dersi veren iki küçüğün sahnesi için bile izlenir karpuz kabuğundan gemiler yapmak.
  • inanılmaz geç izlediğim bir başka film. yerli sinema ya da egeliyim diye korumaya geçmiyorum ancak bu kadar lezzetli filmleri bulmak için seyrettiğimiz filmlerin ucu bucağı yok. hamburgere benzeyen komik dahi olamayan yerli adindaki yersiz filmlerin yanında, yazın köye gidildiğinde yenen bükme tadı var bu eserde. sanat nedir kime hitap eder, nasıl olmalı, anadolu ne demek vb. soruların cevaplarını barındırıyor film. benim bile artık beceremediğim ege ağzını bu kadar doğal duymak, verilmeye çalışılan hissin bu kadar kolay alınması büyük başarı. filmdeki yaşıtım çocukların oyuncu olmaması ne büyük kayıp. bu topraklar hep mi kaybeder ? hep mi adam kayırma/rüşvet/ sahtekarlık kazanır ? samimiyet ve emek beş para etmez ?
  • insanın ciğerini dağlayan filmler var. buruk bir gülümsemeyle izlediğin. girip filmin içine bir şeyleri değiştirmek istediğin. işte bu onlardan.

    çok güzel film, mutlaka izleyin.

    --- spoiler ---

    o iki tatlı çocuğa uzun uzun sarılmak istedim. insanımızı o kadar güzel anlatmış ki. köylüyü kasabalıyı. şehirli yok ama filmde. bu yönüyle biz şehirlilere çok yabancı, bir başka dünya gibi. karakterleri tanıdığın birilerinden hatırlıyorsun.

    benim babam köyde büyümüş örneğin. babam böyle mi aşık olmuştur, böyle mi davranmıştır dedim.

    şehirli dediysem sonuçta ben de istanbulda doğdum büyüdüm. anadoludan gelme bir anne babanın çocuğu olarak film beni daha çok etkiledi.
    --- spoiler ---
  • en sevdiğim yerli film. yıllar yıllar evvel izlemiş, hayran kalmıştım. rahmetli ahmet uluçay keşke aramızdan bu kadar erken ayrılmayıp daha fazla eser bırakabilseydi geride. oyuncuların neredeyse tamamı amatör olup inanılmaz samimi ve içten oynamışlar.

    film hakkında sayfalarca yazabilirim. karpuzcu ve çırağı arasındaki diyaloglar. karpuzcunun çırağı ile karpuz kabuğu götürdüğü kadın ve kızları ile olan ilişkisi. karpuzcu çırağı ile berber çırağının ilişkisi. berber ile berber çırağının ilişkisi. yine bu iki arkadaşın diğer karakterlerle(hatta ölülerle) olan ilişkilerinin hepsi ayrı ayrı izlemeye değer detaylar barındırmakta. berber ve karpuzcunun hayata dair farklı bakış açıları insanı gülümsetirken düşündürüyor.

    en sevdiğim sahne.
  • bazen anlam veremediğiniz bir burukluk çöker üstünüze. bu film bittiğinde de işte anlam veremediğiniz bir burukluk geliyor karşınıza. artık karpuz kabuklarının gidemeyeceği evi düşünmenin mi, yoksa makineye paranın yetmeyeceğinin mi bilemiyorsunuz. ona siz karar verin.

    fakat gerçekten de beyaz giyme toz olurdan soğudum.
  • bal gibi güzel filmdir, iran filmlerindeki o naif duyguyu bu filmde de hissetmeniz kuvvetle muhtemel . filme gelecek olursak karpuzcu kemal ne baba adamdır, tıpkı anadolunun o saf, temiz ve yürekli insanlarının ete kemiğe bürünmüş halidir, ancak bu dünyada hep iyiler kaybeder be kemal abi üzülme, iflas ettiğindeki sessizliğin ve sigaran yüreklerimizi cidden yakmıştır.
  • evleriyle, sokaklarıyla köy ve kasaba dünyasını; arkadaşlıkları, sevdaları ve bitmeyen umutlarıyla "küçük" insanlarını çok samimi bir dille anlatan bu sıcacık filmi izlerken bitmesini hiç istemedim..
  • bu filmin türk sinemasında yeri ayrıdır. gerek ahmet uluçay'ın çok özel bir insan olması gerek sinema sevgisi yönünden. bu film bir taşra güzellemesi değil. çünkü güzelleme yapmak yada yermek izleyicide bir his uyandırmak bir düşünce oluşturmak için yapılır. bu samimi filmin ise öyle dertleri yok. size bakın işte umut dolu çocuklar haydi onların peşine takılın ve bilet paralarınızı bırakın demiyor. böyle bir hikayem var ve bunu bu şekilde anlatıyorum diyor. bu kadar. ayrıca bu film bir sinema tutkusunu da anlatmıyor. tutku buyurgandır. bir şeyleri elde etmeye çalışır. bu film sinemaya sevgi konulu bir film. recep, nihal'i nasıl seviyorsa öyle bir film. bu filmin her bir karesi sevdiğin şeye uzaktan da olsa bakış atmanın mutluluğunu yansıtıyor.

    film taşra güzellemesi değil dedim ama köyün ve kasabanın güzelliklerini es de geçmiyor. televizyonlarda bir ara ege dizisi furyası vardı hatırlarsanız. istanbul'dan giden oyuncular ege şivesi yapmaya çalışıyordu. bu filmde ise böyle bir dert yok. yönetmen şive problemini en başta direkt olarak oranın insanıyla çalışarak çözmüş. çoğunlukla maddi imkansızlık tabi. elinde imkan olsa tanınmış birkaç oyuncu eklerlerdi filme. ancak bu filmde bu bir problem değil. çünkü başka alanlarda hadikap olabilecek amatör oyuncu seçimi bu filmde bir avantaja dönmüş. şimdi lafı fazla uzatmadan spoiler ibaresini bırakıp filmi incelemeye geçeyim.

    --- spoiler ---

    filmin konusu şöyle; kütahya'nın bir köyünde yaşayan recep ve mehmet sinemaya aşık iki çocuktur. ellerindeki imkansızlıklara rağmen köylerinde sinema salonu işletmek istemektedirler. film de onların bu çabasını konu alır. öncelikle şunu söyleyeyim. filmdeki çocukların çabası ve bir şeyleri başarma isteği çok güzel işlenmiş. ayrıca büyüme sancılarını da görüyoruz. recep birazcık daha umutlu. mehmet ise tam bir kara komedi unsuru. içinde bulundukları durumdan her an bir mizah malzemesi çıkarıyor.

    ancak senaryonun aksayan yönleri de yok değil. mesela filmin ilk kırk dakikalık kısmında çok bir hareket yok. doğru, film geri kalmış bir kasabada geçiyor ve iki çocuğun çok bir imkanı yok. bunun içinde sıkıcılık göstermeniz lazım. ancak çocukların çabalarını daha çok görsek güzel olurmuş. sonuçta tek dertleri bir filmi saniyede 24 kare göstermek değil. film yapmak, senaryo yazmak "rejisör" olmak gibi istekleri de var. hikayede bu kısımlara daha çok yer verilse daha güzel olurmuş. yani recep'in sürekli çaya çağrıldığı sahnelerin yerine en azından filmin sonundaki gibi hayal kurdukları sahneler olsa filmin sinemaya nasıl adandığı daha güzel anlaşılırdı.

    filmin teknik kısmından bahsedecek olursak filmde herkesin bildiği bazı aksaklıklar var. doğru. ancak ben bu aksaklıkları hiçbir zaman problem gibi hissetmedim açıkçası. bazı yerlerde frame atlaması falan oluyor hatırlıyorsanız. bu kısımlar bana sanki recep'le mehmet filmi oynatıyormuş da karelerden birini bağlamayı unutmuşlar gibi hissettirdi. bu da filmin anlatmayı tercih ettiği konudan dolayı böyle tabi. o kadar sağlam bir sinema sevgisi var ki filmde pc ekranında izlerken bile arkada akan pelikülün sesini duyabiliyorsunuz.

    bir de filmin müziklerinden bahsetmek lazım. güzel bir "beyaz giyme toz olur" yorumu var filmde. muhtemelen başka beste yaptıracak imkanları yoktu ancak bu türkü filmi çok güzel desteklemiş. o yüzden türkünün film boyunca sürekli kullanılması rahatsız etmiyor sizi. hatta ikinci üçüncü tekrarında siz de eşlik etmeye başlıyorsunuz.

    --- spoiler ---

    film hakkında yazmayı bitirirken şunu söyleyeceğim. nuri bilge ceylan taşrayı alıp filmlerine taşıdı ve muazzam başarı yakaladı yurt dışında. ahmet uluçay da taşrayı çok iyi tanıyan ve farklı bir yönden anlatan bir yönetmendi. güzel ödüller de aldı bu filmle ve önü açıktı. maalesef ki ömrü kısa sürdü. hayatta olsaydı muhtemelen nuri bilge, zeki demirkubuz gibi yönetmenlerle birlikte anılan biri olacaktı ve türk sinemasında farklı bir alan açacaktı. bir film yaptıktan sonra aramızdan ayrılması da bizim üzüntümüz olarak kaldı.
hesabın var mı? giriş yap