• kaş yakınlarında bir köy ama isminden anlasilacagi uzere hedefleri büyük.
  • belki yazan olmuştur daha önce ama bakamadım valla, yaşıma verin...

    bu filmde kasabada bir günü anlatılan aile, yönetmen nuri bilge ceylan ve senaryonun sahibi emine ceylan'ın ailesidir.
    filmin geçtiği dönem 1965 yıllarıdır.
    filmdeki yaramaz çocuk (kaplumbağayı ters çeviren) nuri bilge'nin çocukluğudur, ilkokulda okuyan da ablasıdır.
    abd'de eğitim görüp köyüne dönmüş gözlüklü karakter, nuri bilge ceylan'ın babası emin ceylan'ın gençliğidir.
    gerçek hayatta babası olan emin ceylan ise kendi babasını, yani nuri bilge'nin dedesini oynar.
    o dede ki, arap çöllerinde ingilizlere esir düşüp hindistan'da tutsak kalmış, sonra memleketine dönmüştür.
    (1965 yıllarında nuri bilge'nin dedesi 65 yaşlarında ve hayattadır.)

    nuri bilge'nin gerçek hayattaki annesi fatma ceylan ise kendi kayınvalidesini canlandırmaktadır.

    rahmetli mehmet emin toprak ise, nuri bilge'nin erken ölen amcasının oğlunu oynar.
    belki de kendi hayattaki babasıdır oynadığı rol ancak bu kadarını bilemedim doğrusu.
  • --- spoiler ---
    ...teyze de ne elma doğradı be birader!
    --- spoiler ---

    (bkz: dünyanın en yüzeysel adamı)
  • oyunun bahane olduğu; asıl amacın cocuklara resim yaptırtıp, ekranda sergilemek ve ufak bir sohbet sonrası hediye vermek olan trt programı.

    oyun esnasındaki diyaloglar da bunu destekler nitelikte;

    sunucu: evet, şimdi ne yapalım? havuçları toplayalım mı?
    çocuk: toplayalım.
    sunucu: havuçları topladık, tam tamına 50 puan. özel yeteneklerimizi güçlendirelim mi?
    çocuk: (cevap yok)
    sunucu: özel yete...
    çocuk: güçlendirelim!!!
    sunucu: tamam, güçlendirdik. şimdi hangi kapıya gidiyoruz?
    çocuk: doğu kapısına.

    (doğu kapısına ışınlanırılır)

    sunucu: elmaları toplayalım mı?
    çocuk: toplayalım.
    sunucu: topladık.

    (bu sırada zebani tipli bir kasaba insanı "hasan amca" veya türevi isimli bir karakter soru sormak üzere yaklaşır)

    sunucu: bir sorumuz var. tbmm hangi ilimizdedir?
    çocuk: ankara!
    sunucu: doğru cevap! 260 puanımız oldu.

    (bir de oyunda golem tipli canavar var. bu canavara yakalanınca puan düşer. tek çare kaçmak...)

    sunucu: canavar geliyor! kaçalım mı? (yaa güzel arkadaşım kaç sen, dokuz yaşındaki çocuğa niye teyit ettiriyorsun?)
    çocuk: kaçalım? (şimdiye kadar kaçmayalım diyen olmadı. bir kaç çocuk cevap veremedi o kadar. evet, ben bu programı düzenli izliyorum.)
    sunucu: canavarımız bizi yakaldı. neyse. armutları toplayalım. (burada çocuğa kendini affetirme çabası içinde, kendisi topluyor armutları.) duvara geldik. oyunu bitirmek için ip almamız lazım. sakın unutma. şimdi nereye gidiyoruz?
    çocuk: dükkana!
    sunucu: evet, dükkana gidiyoruz.

    (dükkana giderler, aradan on saniye geçmiştir.)

    sunucu: evet, dükkanımıza geldik. ne almamız lazım?
    çocuk: ip!

    (yahu çocuğu üç sokak ötedeki bakkala gönderip "iki ekmek, iki süt, bir kısa marlboro light, yarım kilo yemeklik bulgur, bir kilo domates" isteseniz, çocuk unutabilir. doğaldır. ama aradan on saniye geçmiş, çocuk kulağında telefon muhtemelen yere çömelmiş vaziyette yarışıyor. unutması mümkün mü? ip işte...)

    sunucu: ipimizi aldık, şimdi nereye gidiyoruz
    çocuk: duvara!

    (duvara giderler ve oyun biter.)

    oyun sonunda her çocuk bir hediye seçiyor. iki ödül evi var. her evde üç değişik hediye. birinci ödül evinde ne çeşit hediyeler var henüz görmek nasip olmadı, ama hiç bir çocuk seçmediğine göre büyük ihtimalle nevresim takımı, borcam, düdüklü tencere gibi şeyler var diye tahmin ediyorum. ikinci ödül evinde de hind helikopteri* maketi, cd çalar ve fotoğraf makinesi mevcut. çocuklar cd çalar ve fotoğraf makinesi arasında gidip geliyor. maket seçen olmadı henüz.

    görünüğü gibi, içerik olarak biraz zayıf olsa da, fena değildir. çocuklar sevinsin onlara yetiyor.
  • --- spoiler ---

    sade bir nbc filmi. başındaki sınıf sahnesi inanılmaz güzel çekilmiş. buna karşın ateş başındaki sahne dublajıyla bir o kadar rahatsız ediyor.

    --- spoiler ---
  • yalın ve insanı yormayan, kar yağışı izler gibi izlenen nbc filmi.

    --- spoiler ---

    film zaten o kadar güzel başlıyor ki ali kayacı'nın klarnet taksimiyle siyah beyaz, fotoğraf karesi gibi buğulu. o insanların hallerini görmek üzücü. okula kar içinde gelen bir çocuk var mesela sınıfa girer sobanın yanına oturur ısınmak için, çoraplarını sobanın üst kısımdaki yerlere asar, çoraplardan düşen her su damlası içimizi de cız ettirir. beslenmedeki yiyecekleri çıkartırken o masum ifadeleri. nbc filmlerinde rüzgarın estiğin hissedebiliyorsunuz, sadece ekranda kalmıyor o görüntü kar yüzünden siz de üşüyorsunuz ya da. film aslında çok hikâyeler üzerine kurulu değil belki de kasabadaki bir aile üzerine kurulu bir akşam muhabbetinde başlayıp bitiyor film. bu arada mehmet emin toprak sabaha kadar konuşsa dinlenilecek derecede güzel bir insan. bir de saffet'in hikayesi var ki bir yere sıkışıp kalmışlığı, gitmek isteyip de bir türlü gidememeyi o kadar güzel anlatır ki, karların içinde kalıyor ya hayalinde o karede kalır ve gidemez bir türlü babasının yaptığını yapamaz ve onun acısını hep yaşar. saffet'in meşhur tiradı için bile izlenilebirliği olan film.

    saffet:'' size şunu söylemek istiyorum. evet belki ben bir baltaya sap olamayan ve acınacak durumda biriyim tersliğim, uyumsuzluğum canınızı sıkıyor. galiba hiçbir yeteneğim de yok. kanımdan başka da verecek bir şeyim. gençliğim kimseye gerekli olmayan bir izmarit gibi yok olup gidiyor. ne bir yuvam, ne dostlarım ne de bir işim. gençliğimin en verimli çağında bu kasabaya kısıldım kaldım. erkekliğim, dinçliğim, kalbim gözümün önünde eriyor. şunu da söyliyim, askere gitme vakti gelene kadar bu kasabadan kurtulmaktan başka bir şey düşünmedim. ama o sabah gelip çattığında beni bu kasabaya bağlayan o güne kadar farketmediğim daha derin bağlar olduğunu hissettim. çiğ damlalarıyla kaplı kavaklardan havaya ince bir koku yayılıyordu, nedense o gün bana bu kavakları, çamları, çınarları hayatımda sanki ilk kez görüyormuşum gibi geldi. sabahın bu erken vaktinde sokaklarda serseri bir mayın gibi dolaşan köpek çetelerinden başka bir şey olmaz, galiba bu sessiz sabahları, köpekleri, toprak kokusunu seviyorum ama bu kasabada yaşayan insanları ve onların küçük hesaplarını anlamıyor, ruhuma yabancı ve boğucu buluyorum. şimdi söyleyin bana büyük ciddi ve herkese gerekli işin yapıldığı yerlere gitmek istemekte kötü olan ne var?''

    --- spoiler ---
  • nuri bilge ceylan'ın uzun metrajlı ilk filmi. herkesin bir şekilde yaşadıklarından, yaşamdan izler bulup içinde bir şeylerin düğümlenmesine neden olacak sahnelerle, diyaloglarla örülmüştür. nuri bilge ceylanın sadece kasaba hayatında olan gerçekleri değil, evrensel olan bazı durumları en sade şekilde ortaya koyuşudur bu film.

    --- spoiler ---
    sınıfta yanındaki yiyecekleri kokan çocuğun bundan utanması, mahçup olması. hocanın duyarsızlığı, öğrencinin yanında oturan çocuğun ona gülmesi. bir insanı öldüren başka bir insanın görüntüsü gibi insanın nasıl acımasız olabileceğini anlatıyor. o taze ruhlar böyle ufak görünen darbelerle dövülerek bambaşka hal almıyor mu, içindeki sevecenliği kaybolmuş yetişkinlere dönüşmüyorlar mı?

    dedenin ilerleyen yaşına rağmen "bir yirmi yıl daha yaşamak isterim" deyişi, gözlerinin ışıldaması. sürgünden döndüğünde bir tas yemek ve yatacak yeri olursa asla şikayet etmeyeceğini söylemesi. yaşamak, hayatta kalmak çok tatlı, çok. ölümü çok uzak gören ruhların unuttuğu bu gerçek işte. zor da olsa yaşamak güzel mi?

    amerikada okuyup gelmiş, eğitimli oğulun bilgilerini ortaya dökerken bir yandan da burnunu karıştırması. insan değil mi sonuçta, kim kusursuz ki?

    film bu soruların cevaplarını aramıyordu, sonuca da varmıyordu zaten (filmin başı ve sonunda herhangi bir olay gelişmiyordu, sabit bir durum vardı ortada, o da hayatın kendisi.)

    --- spoiler ---
  • atv'nin yeni dizisi. ama bunu anlamam o kadar kolay olmadı. dün akşam kanalları gezerken bi baktım asi atv'ye geçmiş... halbuki benim bildiğim o dizi bitti, yeni bölümde çekilmiyor ama o dizideki çiftlik görüntüde. o sırada asi'nin annesini oynayan nur sürer çıktı, saçlar bembeyaz. peeeh kaç yıl geçti demek ki diye düşünürken, asi'nin kızı bıraktığımız boy ve aynı yaşta. acaba asi'nin annesi kanser mi oldu diye düşünürken, yardımcılarını oynayan kadını gördüm o da bi gençleşmiş bi güzelleşmiş, demek zaman dizide bi bu kadına yaramış şaşkınlığı içindeydim ki tanımadığım yepyeni karakterler çıktı... benim gözler murat yıldırım'ı ararken başka bi esas oğlan çıktı karşıma. garipsedim. meğer yine bir tomris giritlioğlu projesiymiş ve yine antakya'da geçiyormuş. sayın tomris hanımcım bundan sonrası size özel, kadrolu oyuncularınızı tombala usulü karıştırıp karıştırıp yeni dizilerde birbirleriyle oynatmanız iyi ama valla kafam karışıyor artık yaa... konular, zamanlar, mekanlar hepsi birbirine girdi allah canımı almasın ki... bütün bölüm boyunca asi'nin gelip, dizinin hanım kızına "çık git çiftliğimizden" diye çemkirmesini bekledim. demir, asi yerine bu hatuna aşık olursa diye hayıflandım durdum. yaa hadi hepsini anladım da, o traktörde mi kadrolu... insan en azından bi onu değiştirir.
  • nuri bilge ceylanin uc bolumden olusan, siyah-beyaz, ilk uzun metraj filmi. oyuncularin bir kismi* mayis sikintisi ile ayni.
  • nuri bilge ceylanın şahane müziklerle donattığı filmi.

    --- spoiler ---

    filmle ilgili önce anladığım birkaç noktayı anlatayım. film kasabada yaşayan fakir bir ailenin (fakirlik konusu her zaman için göreceli bir kavram olduğu için, nuri bilge ceylan fakir bir kasabanın standartlarına göre bile fakir olan bir aileyi seçtiğini göstermek için sınıftaki kokan yiyecek sahnesini koymuştur) 24 saatini anlatır. türkiyede yaşayan fakir bir kasaba ailesinin yaşayışına dair nokta atış tespitlerle doludur film. bana çok zevk vermiştir doğrusu bu yönü. fakirliği bir kenara bırakıp kasaba ismine odaklanmak da lazım. filmi şehirli birisi, kültürlü ve şehirli birisi de denebilir, bir yönetmen çekiyor, bu konuya kafa yormak lazım. niye bir şehirli kasaba filmini çekiyor? çünkü şehirde olmayan, kasabada olan bir çok şeyi gözden kaçırdığımızın farkında. nedir bu şehirde olmayıp kasabada olan şey? insan dışındaki canlı nüfusu. filmin fotoğraf kareleriyle dolu olması kimsenin gözünden kaçmamıştır. yönetmenin izleyenleri odaklamak istediği noktaları belli etmek istediği bu donuk karelerin içinde bir sürü hayvan ve tabiat vardı. köpek, kedi, kaplumbağa, oğlak, eşek, karınca, sincap, yılan (bu ikisini görmesek de gayet doğal bir biçimde sözü geçti filmde) ve daha bir çok hayvan. artı doğa, filmin ve gösterilen kasaba hayatının vazgeçilmezi. ağaç, otlak, sazlık, fidan vb. tabiata özlem midir, tabiatı unutmayın demek midir, tabiattadır özümüz diye haykırmak mı istemiştir, tabiatı şehirlerden uzaklaştırmayalım bakın ne kadar güzele mi vurgu vardır bunu sadece nuri bilge ceylan bilir tabi ki.

    karakterler çok oturmuş ve güzel oynamışlar.

    büyükbaba, cahildir, hakikaten öyledir, çok konuşur ama dedikleri kendini sürekli tekrar etmekten ileri gitmez. bilmez, bilmediği gibi bilmemeyi de doğal karşılar. bilince ne oluyor, her şeyi bilmek olmaz, insan yaşayacağı kadar bilmeli gerisini allaha bırakmalı gibi sözler eder.

    büyükanne, o da cahil, fakir, elinden aşı eksik olmayan biri. konuşmalardan rahatsız olan bir kadın. güzel geçen konuşmaları bile susturup olayı kendine getiren, konuşma kendine gelince de acılarından ve hastalıklarından başka bir şeyden bahsetmeyen tipik bir yurdum hastalık hastası yaşlısı.

    anne, çocuklarıyla ilgilenen birisinden başka bir şey değil. o da kelimelerden rahatsız oluyor, sürekli susturmaya çalışan, o ne biçim söz, ne biçim konuşuyorsunlar ile yaşayan bir kadın. ama çocukları onun için bir tane. gözü gibi bakıyor onlara. iyi aile çocukları bu gibi güzel annelerden çıkıyor işte.

    baba'nın kardeşi*, ailenin içinde en akıllısı. en akıllı olmanın zorluklarıyla baş başa. ne kendini anlayan kimseyi bulabiliyor, ne de kendini anlatabileceği. bu yüzden kitaplarla baş başa kalmış. yalnızlığı seçmiş, ama aklını yine de bileyebildiği kadar biliyor, okuyor, düşünüyor.

    genç, asi bir kasaba genci. yeteneklerinden bihaber. kasabadan gitmek istediğini söylüyor her fırsatta ama asker yolculuğunun ne kadar zorlu geçtiğini duyuyoruz ondan. kasabada iken de bir hiç, kasaba olmadan da bir hiç.

    çocuklar, küçük kız, düşünen bir kız. gözlerinin zeka dolu bakışları bana bu durumdan nasıl kurtuluruz, nasıl akıllanıp kasabanın dışına çıkarız, nasıl fakirliği bir kenara itebiliriz, sorularına cevap arar gibi süzülüyor. küçük erkek ise etrafındaki olaylardan bihaber, kasabanın içindeki durumlarından, cehaletten, fakirlikten habersiz, etrafında olan bitene karşı büyük bir merak besliyor. sürekli bir yerlere çomak sokuyor bu merakından dolayı. kaplumbağayı öldürdükten sonra rahat uyuyamıyor ama. bir daha yapmaz öyle şeyler yapmaz diye tahmin ediyorum.

    müzikle ilgili de birkaç söyleyeceğim var. ben bu kadar dinlendiren bir müzik duymadım. uzun zamandır istanbul şehir tiyatrolarında oynanan sait faikin meraklısı için öyle bir hikayeyi hatırlattı bana yalnız başına klarnet. mükemmeldi.

    --- spoiler ---

    son söyleyeceğim de kendimle ilgili. zaten amerikalardayım, 3 aydır evime uğramamışım, memleket hasretiyle kavruluyorum. böyle bir film izlemek çok deşti beni. filmi izlerken bitmesin istedim. sanki izlerken türkiyede olucakmışım, bitince de amerikaya geri dönecekmişim gibi bitme lan dedim baya uzun süre.

    *düzeltme: babanın kardeşiymiş, baba karakteri ölmüş, uyarı için martini eden'e teşekkür.
hesabın var mı? giriş yap