• entrye anı serpiştirmek gibi olmasın, uzun zaman önce ne olduğunu ilk anda anlamakta güçlük çektiğim daha çok askerler ve öğrenciler tarafından gerçekleştirilen arabesk bir eylemdir bu.

    şöyle ki; sene '92.. liseyi yatılı bir okulda okumak üzere terk-i diyar etmişim, tamamı yatılı okumak konusunda en az üç yıl tecrübeli bir grup kaderdaşlarla samimi olmuş buldum kendimi, öyle ki, abartmıyorum, aralarında ilkokulu bile yatılı okumuş olanlar vardı. neyse, gel zaman git zaman bir kaset doldurtmak/doldurmak lafıdır duyuyorum ara ara bunlardan..ilk duyduğumda bunu her nasıl olduysa albüm çıkarmak şeklinde anlamışım ki wayy dedim kendi kendime müzisyenlerin arasına düştüm, hatta şöyle çıplak sesle bir parça okur musun isteğini de sırf müzisyenlerin kaprisli olduğunu bildiğimden ukte olarak tutuyordum içimde..sonra bu lafı o kadar sık duyar oldum ki sanatçı cennetine düştüğüme zerrece şüphem kalmamıştı; hatta kınadığımı bile hatırlarım kendi kendimi; ulan geldik 14 yaşına hala bi baltaya sap olamadık diye..yatılı okul öğrencilerinin sporda başarılı olduklarını biliyordum ama müziğin bu kadar ilerlemiş olması doğrusu çok duygulandırmıştı beni..

    sonra kantin vardı neredeyse tek sosyal faaliyet alanımızdı; orada durmadan karışık arabesk parçalar çalardı, mecburen dinlerdik, bir de bu kasetlerin başında böyle dinlenme tesislerindeki anonsları yapan cinsten tiz bir kız sesi kaset artık kiminse okuldan birinin adına bişiler söyleyip kaseti öğrencinin annesine, babasına yakın akrabalarına ve platonik sevgilisine ithaf ederdi..ben bu kısmın geçmesini sabırsızlıkla beklerdim..

    bir gün bu kasetlerden biri çalıyordu, arkadaşın biri gelip masama oturdu ve doldurttuğum kasetim nasıl olmuş dedi..o an altında kobayashi yazan fincan yere düşüp de yazı afedersiniz kabak gibi ortaya çıktığında chazz palminteri ne hissettiyse ben de onu hissettim..önce mal gibi hissettim kendimi..sonra bütün komplekslerimden arınmış da hissettim ama..
  • şarkı aralarındaki "pıt..puff" boşluk...

    'şu şarkı yoktu ağbi, yerine şunu koydum'lar...

    60'lık, 90'lık raks kasetler...

    o hanın içindeki ufacık dükkan...

    cengiz kurtoğlu, hakan taşıyan, muazzez ersoy'un nostalji albümünden parçalar...

    evdeki bozuk kaset çalar...

    kolanyalı pamukla kaset çaların içindeki metal kutunun üstünün temizlenmesi...

    'ileri sar', 'geri sar' tuşları...

    ve akabinde çıkan 'tkuppp... zzzzzzzzzzzz.... tkuppp...' sesi...

    vay ki ne vay... içim yandı yahu!
  • listeyi hazırlarken,
    kasetçiye götürürken,
    hazır olmasını beklerken,
    teslim alıp eve giderken yaşadığımız büyük heyecanı yaşamayanın anlayamayacağı,
    bir nesil ritüeli.
  • maalle ya da okulda arkadaş tarafından doldurtulmuş bir kaset kıskançlık dürtünüzü harekete geçirir ve daha güzeli için çalışmalar başlar.

    liste oluştururken uygulanacak bir kaç yöntem vardır;
    -sağda solda sürekli dinlediğin(iz)**** parçalar harmanlanıp listelenebilir.
    -millet tarafından bilinmeyen eserler seçilip riske girilebilir.
    -ya da henüz müzik zevkiniz tam oturmayabildiği* için kararsızlık yaşamanız muhtemel olup, en riskli yöntem olan müzikçiye*** güvenmeyi seçebilirsiniz.

    sonuç olarak müzikçiniz, hiçbir zaman sony, raksotek gibi kasetleri kullanmayıp, ne idüğü belirsiz 90 lık kasetleri kafasına göre doldurup, "yeğenim nkotb yoktu seyyal taner koydum", "cat stevens'ı yemişim yusuf islam halinden verelim sana" deme hakkını saklı tuttuğundan apışıp kalmanız gayet normaldir.

    herşeye rağmen kasetin üzerindeki janjanlı dükkan ismini koparmak ve boş kasetlerle normalde verilen ancak size ulaşması müzikçinin insafına kalmış olan çıkartmalarla harikalar yaratabilmek çok güzeldi.
  • küçükken içinde izzet altınmeşe'den oy dügümeli dügüdügümeli, kargo'dan kalamış parkı, ibrahim tatlıses'ten yetiş ya muhammed yetiş ya ali, teoman'dan ne ekmek ne de su, ve tabi ki mahmut tuncer'den cenderme cenderme şarkılarını bulunduran bir albümle de ben katılmıştım bu kervana.

    kaseti ne şekilde imha ettiğimi falan çok net hatırlıyorum da, kasetçi benim her hafta yepisyeni bir listeyle kapısına dayanmamdan kelli kapattığı dükkanının yerine ne açmıştı, onu tam şeyapamadım.

    pet shop olabilir.
  • yaşı 25 ' in altindakilerin bilmedikleri olay.
    (bkz: anlayamazsınız)
  • 30 yaş üstü turnusolu başlıktır. sene 1998 de lise 1'e başladığımda muhteşem bir alet keşfetmiştim. radyodan başka bir şey değildi o alet. odama kapanıp radyo dinleyerek ders çalışmaktan büyük haz etmeye başlamam sınıf birincisi yapmıştı beni.
    youtube'nin kurulmasına 10 yıl, akıllı telefonların hayatımıza girmesine 15 yıl vardı daha. microsoft chat bile yoktu sanırım.
    haliyle elimi attığım an istediğimiz şarkılar bize bir tık uzakta değildi. müsadenizle yine biraz başlıktan alakasız yürüyeceğim.
    sene 2002 de pentium 3 diye bir naneden heyecanla bahsediyordu internet cafedeki bilgisayardan anlayan abilerimiz. daha icat olunmamıştı ama çıkacağı konuşuluyordu. sormuştum o abilere ne olacak bu pentium 3 çıkınca. demişlerdi ki ''şimdi bir düğmeye basınca sitenin anında karşında belirdiğini düşün bilgisayarda. öyle olacak'' bunu diyen abiye pek inanasım gelmemişti. ama hayali bile güzeldi.
    bu sohbete bile 4 yıl vardı daha.

    bizim mahallede kasetçi topal mehmet abi vardı. kendisi kasetçiyi kapatalı 10 yıl oldu ama 20 yıldan fazladır dostum demekten gurur duyduğum bir insan. günde 250 bin lira para verirdi ailem bana. mehmet abi içine 10 şarkı sığan 60 lık kasedi 250 bine çekiyordu. yapar listeyi verirdim kendisine. her gün de 10 bin, 20 bin para bırakırdım okula giderken. o da bana para tamamlanınca hafta sonunda kasedimi verirdi. şimdi youtube de 5 saniye sonra atlayacağımız reklamlar bile canımı sıkıyor.
    neyse. bu konu üzerine daha fazla sosyoloji kasmayacağım. lakin gerçekten güzel yıllardı. sanırım o zamanlar daha güzel insanlardık.
  • lisede yapardık, bir keresinde liste yapıp verdim her zamanki gibi, adam baktı hesapladı 60 lığa yaparsak 1 2 şarkı daha sığar ne koyalım dedi, o an aklıma bir şey gelmedi, ben düşünürken let it be olsun mu biliyo musun dedi, yok abi duymadım dedim, adam başladı anlatmaya.

    en son tamam let it be dedim çıktım.

    sonra 1 şarkı daha yer kalmış ona da barış manço dönence koymuş adam
  • bir albümdeki tüm parçaları dinlemek zorunda kalanların isyanı bu furya ile başlar...

    evet, günümüzde artık bir albümdeki tüm parçaları dinlemek ve ezberlemek zorunda değiliz ve artık bunu yapmıyoruz. sevdiğimiz şarkıcı yahut grup bir albüm çıkarmışsa, ilk dinleyiş sonrasında sevdiğimiz şarkıları seçip artık sadece onları dinliyoruz.

    bu sayede bir albüm 10 değil, sadece 2-3 şarkıdan oluşuyor. amin...
  • kızılay'da, atatürk bulvarı ile meşrutiyet caddesi'nin köşe yaptığı yerde kök çarşısı vardır. 1980'lerde buraya çok gitmişliğim var, kaset doldurtmak için. alt katında bir kasetçi vardı, hem kaset satardı hem de kaset doldururdu. evde büyük bir heyecanla yabancı ve yerli listeler yapar, - daha önce radyoda dinlediğim, tv'de izlediğim şarkıların, şarkıcıların ve grupların adını, albümlerini sonradan karışık kaset doldurtmak üzere not alıp ve bende olan kasetleri de ''çalışıp'' - listeye son halini verince de kumrular sokak'tan güvenpark tarikiyle kök çarşısı'na koşardım. o zamanlar krom kasetler vardı tdk markalı. en iyileriydi. 90'lık kasete, her bir yüzüne 8'erden en az 16 şarkı sığardı. kasetçi listemi alır ve ''çarşamba gel al'' derdi. çarşambaya kadar zaman sadece sokaklarda değil, tamamen kaybolurdu. geçmek bilmezdi. büyük gün gelince pasaja gidip kasetimi teslim alırdım. europe, michael jackson, madonna, bon jovi, barış manço, sezen aksu, erol evgin, nilüfer. günlerce, aylarca severek dinlerdim mobilyalı pioneer müzik setinin kasetçalarında. sonra yeni bir liste, yeni bir heyecan, yine kök çarşısı..

    bunları şu anda smart tv'de youtube'dan 80'ler pop müziği dinleyerek yazıyor olmak da, biraz tuhaf ama çok güzel.

    (bkz: 80'lerde çocuk olmak)
hesabın var mı? giriş yap