• bir sait faik öyküsü. üç hayalperest genç ve büyümeleri anlatılmaktadır. zaten 5 sayfalık öykünün konusunu özetleyip piç etmek istemediğimden alınız okuyunuz efendim.

    yky'den çıkan bütün yapıtlarından şahmerdan kitabında yer alır. ilk yayınlanış tarihi 1939'dur.
  • kış, hayallerimizi yağmur, kar, soğuk ve karanlık içinde devam ettirdi. kimi mektepte, kimi çırak olduğu dükkânda, kimisi sisle kaplı bir ıspanak tarlasının üstünde, kimi de yakup gibi babasının sandalı içinde lodosa ve poyraza karşı yelken şişirerek...

    kıştan yaza insan başka tür'ü çıkardı. çoğu şişmanlamış, rengi ağarmış ve harikulade bir surette büyümüş olarak... bana öyle gelir ki, çocuklar yalnız kışın büyürler.

    o kıştan, birbirimizi hemen tamamen kaybettiğimiz kıştan çıkışta odisya’yı boyu atmış, yüzüne karışık hilekâr manalar sinmiş buldum. yine şarkı söylüyordu, ama ses. o berrak ve temiz ses değildi. içime ılık dünyalar deviren ses, şimdi bana köyün h:ıekâr, hasis, yalancı, dedikoducu yılan insanın şaraplar, uykusuz hırslı gecelerle eskimiş gırtlaklarının sesi gibi cırtlak geliyordu. yüz; dostu, arkadaşı, hatta zaman zaman kölesl olmayı kabule hazırlandığım yüz, vehmettiğim manalarını üzerinden lüzumsuz bir gömlek gibi çıkarıp atmıştı. amcası manolin’in bir haftalık bir istakozu satarken takındığı suratını birdenbire, hayret’e, odisya’nın yüzünde bulunca şaşırdım. bir zaman nasıl olur da hatları birdenbire bu kadar benzi yen iki insanın birisi bana o ılık dünyayı verdiği halde, ötekisi soğuk, fakat hakiki dünyayı versin? derdim. o zaman şöyle hayal meyal hissetmiştim: yüzle ahlâk arasında herhalde müthiş bir münasebet vardır. güzel olan muhakkak güzel ahlâklıdır demiyorum. fena ruh'u güzel yüzün, insanı perişan eden, mahveden sihri de inkâr edilemez. yalnız şunu demek istiyorum ki, ahlâkın yüze eklediği mimikler, hatta renkler, tikler yüz ve ahlâk her ikisi de güzelken de vardır. hatta bunlar sevimlidirler. ahlâk bozulmazsa, tertemiz, sevimli, hatta dostun onları taklit edeceği gelmesi kadar tatlıdır. fakat hakikî dünyayı odisya’nın keşfettiği şekilde keşfedince onları yeni âlemine sindirince, burnunu bir şey koklar gibi yukarı tarafını buruşturarak, ağzı biraz açık. anlatılanı dinlemesi eskiden ne güzel, ne hoş bir şeydi! ben de aynı şekilde başkalarını dinlemek için bu hareketi aynen taklit etmiştim. fakat bugün bu hareket onun amcası manoli’ve ve manoli’nin yalancılığına, kıskançlığına, terbiyesizliğine benzemesini kolaylaştıran çirkin bir şey olmuştu.
  • sait faik abasıyanık'ın yapı kredi yayınlarından çıkan şahmerdan kitabındaki üçüncü öykü. kaşıkadası'na giden ve kendilerini ıssız adada hayal ederek "robensonculuk" oynayan üç çocuğun öyküsü. çocukluğa ve büyümeye dair satırlarıyla kalplerde ve akıllarda yer eder.

    "benim, dedi, babam bahçıvan ırgadı olmasaydı, ben de sizler gibi olurdum, okurdum, okumak bilsem okurdum da uyuyamazdım.
    yüzünü sola doğru kaydırdım. gözleri ıslaktı. elimi bıraktı. nar ağacının altına doğru yürüdü."

    ...

    "yine ay vardı. ömrümde ilk defa bir insan uyurken seyrettim. bu iyi, sıhhatli, temiz ve küçük insanların uykusu bambaşka bir şey, şimdi hatırlıyorum da... uyuyanın iyi, güzel, dinlendirici dünyasına, seyreden agâh oluyor gibidir. onun alemine uyanık olarak girmek, insana bir ürperme veriyor. yemin ederim ki onun uykusunu ben de uyuyordum: uyanık olarak. içimde kahramanlıklar, dostluklar ve arkadaşlıklar..."

    ...

    "kıştan yaza insan başka türlü çıkardı. (...)
    bana öyle gelirdi ki, çocuklar yalnız kışın büyürler."

    ...

    "o zaman şöyle hayal metal hissetmiştim: yüzle ahlak arasında herhalde müthiş bir münasebet vardır. güzel olan muhakkak güzel ahlaklıdır demiyorum. fena ruhlu güzel bir yüzün, insanı perişan eden, mahveden sihri de inkâr edilemez."
hesabın var mı? giriş yap