• rize deki bi sürü yayladan biri. rize üzerinden kaçkara gidişte araçla ulaşılan son noktadır.
  • (bkz: kaçkar)
  • telaffuzu itibari ile (bkz: cabron)
  • ayder yaylasında 15-20 km yukarda bulunan araba yolunun gittiği son yer, yürüyerek te çıkılır lakin 3-5 kez çıkmış biri olarak tavsiye etmem yoldan geçen pikaplara (bkz: pick up)el atarsanız kasalarına binebilirsiniz (bkz: ben bindim ordan biliyorum) hava genelde sisli olur (bkz: %90) yalnız şanslı gününüzdeyseniz ve gecede orda kalcaksanız hayatınızda tadabileceğiniz en muhteşem yıldız seyirlerinden birini yaşarsınız (bkz: ben yaşadım ordan biliyorum) velhasıl mutlaka gitip görülesi bir yer...ha unutmadan bunun aşağı ve yukarı olanı vardır bizim bahsettiğimiz (bkz: yukarı kavron)
  • büyük şehirlerde doğdum; büsbüyük şehirlerden, o şehirlerin upuzun yollarından geçtim; okuduğum kitaplar hep onları övdü, izlediğim filmler ona keza; en sevdiğim şarkılar bile "bu kente yalnızlık çöktüğü zaman"la başlıyordu.. biri de çıkıp demedi ki, içiniz çürüyor oralarda! gelin bakın hele yaylalara;

    "asıl hayat yaylalarda!" diye..

    99'du.. temmuz'du.. yine uzun bir yoldu.. fakat bu defa bindiğim otobüsün istikameti diğerlerinden biraz farklı olacaktı; bunu daha yola çıkmadan biliyordum. çorak arazileri ve neyse ki beton yığınlarını geride bırakıp, hedeflenen istikamete, cennete getirdi bizi şöför. yüzümü bulutlar okşuyordu, dağların ardından gün batarken..

    ayder'de bir gece konakladıktan sonra ertesi sabah gün doğmadan yola koyulduk. çimenlerin üstüne düşen çiğ damlalarını, iç çekerek bırakmanın verdiği acıyla yürüyüş, normalden daha zor hale gelmişti benim için. milyonlarca damla kristalimsi renklerle parlıyordu ve ben doğru düzgün fotoğrafını bile çekememiştim o şaheserin! ne nankör insanlarmışız diye söyleniyordum yürürken, cenneti bulduğumuz yetmezmiş gibi daha iyilerini aramak da neyin nesiydi? ayder, bir cennette olması gereken tüm elementleri tek çiğ damlasında barındırırken, grubun umarsızca yola devam etmesi sabah sabah mideme oturmuştu. o günün artçısı ve en bedbahtı, bendim..

    ve saatler sonra kelaynak gibi bir vadiye varmıştık. etraf, kupkuru dağlarla çevriliydi ve ayder'in yeşilinden, suyundan, bulutundan eser yoktu?! güneş, adı gibi kavurmaya başlamıştı omuzlarımı, yüzümü, karşı tepede beyaz taşlarla yazılmış "kavron" yazısını okuduğum esnada. güneş kremime hücum ederek, "geri dönmek istiyorum" renkli isyan bayraklarımı çoktan çekmiştim göndere..

    ve sonunda yaylaya gelmiştik.
    o an, dünya kavramı birdenbire değişivermişti artık benim için. doğduğumdan bu yana yaşadığım kent dünyaya aitse, burası hangi gezegendendi? etrafta dolanan insanlar da, sevimlilikleri hat safhadayken bizden olamazlardı.

    tanrım, neredeydim ben?!

    çadırları kurarken güneş arkasına bakmadan çekip gitmiş ve beni, serin çağlayanları aratmayan bir sis havuzuyla başbaşa bırakmıştı. tam karşımda tüm heybetiyle kaçkarlar.. az ötemde, yanlışlıkla bir masal kitabının içine kaçtığım hissine kapılmama neden olan tahta evler, abdullah amca'nın kıraathenesi, sis nedeniyle hayal meyal görebildiğim inekler, dereden balık yakalayan çocuklar, uzun süredir orada kaldığını öğrendiğim çılgın albert, uzaktan gelen tulum sesi, o büyülü ezgi..

    hepsi, gerçek olamayacak kadar muhteşemdi. gece çadırımda uyurken, rüyamda dahi bu yaylayı göreyim diye yakarmış idim tanrıya. ziyan olmasın, uykuda geçen vakit diye..

    sabah, bir öküz dürtülmesiyle uyandım. ama oranın öküzü bile gayet centilmendi ve yanlış adrese geldiğini farkedince hemen çekip gitmişti.
    neyse ki hiçbiri rüya değildi bu yaşananların. hemen arkamdaki tepede duran kavron yazısının üstüne güneş doğmaktaydı. çadırının önündeki portatif sandalyesinde sabah keyfi yapan albert, içten bir gülümsemeyle "günaydın" dedi ve kahve ikram etti. sonra abdullah amcanın sıcacık poğaçalarından yedik beraber. temmuz'un ortasında soba yanıyordu.

    evet evet, kesin önceden okuduğum pastoral bir şiirden kesitti bu. izlemekten bıkmadığım heidi'den ya da..

    hala daha gerçek gibi gelmez...
  • yayla kaçkar dağları'nın eteklerindeki son köy.ayder yaylası'dan münübüslerle yaylaya 30 dk. da ulaşmanız mümkün.

    yaylada 3 yıldır elektrik de mevcut.muhteşem bir doğası ve havası var. köyde meşhur bir muhlamacı teyzeyi bile bulmanız mümkün.yaylayı asıl özel kılan nokta ise yaylanın tepesindeki dağlarda 4 adet buzul göllerinin varlığı.

    3 saatlik uzun bir patika yolu ve dik bir dağ rampasını zorlukla aşarak ulaşabileceğiniz kaçkarların bağrında saklı gizli bir cennet adeta.

    rehber eşliğinde gitmeniz tavsiye edilir.ben rehbersiz gideyim dedim 1 saat fazladan oyalandım.

    sis basarsa kaybolma ihtimaliniz de sözkonusu bu yüzden dikkate almakta fayda var. gölün suyuna girip yüzme şansınız yok çünkü buz gibi. sadece kaçkarların koynunda hiç bozulmamış doğal güzelliğiyle yetinmek zorundasınız.
  • ayder yaylasının kalabalık turistik havasını görüp şok geçiren ve rahatsız olanların kaçabileceği bir yer. hatta treakking sosyetesinin mekanı.
    ayderden nerdeyse her saat münibüs kalkıyor. yolları kötü olduğundan kendi aracınızla gitmenizi tavsiye etmem. haaaa! çok da yeşillik beklemeyin. o kadar yüksekte ağaç falan bulamazsınız zaten. hatta o yükseklikte nefes alabildiğinize şükredin. orada laz böreği ve mıhlamayı yemeden dönmeyin. dikkat! horon tepenlere "hadi birlikte teperlim" demeyin sakın. çünkü horon tepilmez vurulurmuş.
  • doğu karadeniz'in sayısız güzelliğinden biri.

    kendisiyle sisli ve yağmurlu bir havada tanışmış olsam da, sis dağıldığında göz kırpmıştı bana.

    şimdilerde paranın yeşilinden başka bir şey düşünmeyen yeşil yol projesinin sinsi dozerleriyle kanıyor. danıştay'ın durdurma kararına rağmen yeniden başlatılan inşaat, yöre halkının mevsim dönümü nedeniyle yayladan göç etmesini beklemiş gibi. yöre halkı gözaltılara rağmen evini savunmaya çalışıyor, ancak desteğinize ihtiyaçları var tabii ki.

    yalnız bırakmayın e mi.
hesabın var mı? giriş yap