• ''baba biz niye arpayla buğdaydan başka bişey ekmiyoruz tarlalara, susuz yetişen başka şeylerde var''...

    geçen sene bu zamanlar, ağzımdan bi rehavet anında çıkmış olan bu söz, ailenin her ferdini al götüm seyreyle alemi vizyonuna büründürdü.

    -doğru dedin lan niye biz başka bişey ekmiyoruz hakkaten...

    değil mi ya niye biz başka bişey ekmeyeydik, nereye kadardı bu sıradanlık, bende gaza gelmiştim ben yazın köydeyim zaten baba hallederiz, yardımda ederim sana... ooohhhh babamda gaza gelmişti... tamamdı bu iş.
    bu konuşmalar geçerken dedem, yine her zaman ki gibi kafasını sağa sola sallayıp:
    '' tabi oğlum tabi her kuşu siktiniz bi leylek kaldı'' diyecek oldu '' her kuşu..'' deyip sustu..

    şimdi sıra ne ekileceğne karar vermekdeydi.. mercimek olmazdı, nohut da olmazdı zira zahmetli işti.. işte babam o an bokunda boncuk bulmuşcasına bi sevinçle '' kavun!!!!!'' dedi.

    kavun güzel işti be allah var şimdi, hani ele avuca gelir bişeydi, hem satamasan oturur kendin yerdin, en azından ( nereye yiyyoruz o kadar kavunu hiç kafa oralara basmıyo)

    - kavun kavun ya kavun ekelim oğlum bu sene iyide para eder, heyt be ulan ne yaratıcı ruhlu adamım...

    dedem '' hay ben senin yaratıcı ruhunu sikeyim'' diyecek oldu '' hay ben senin..'' deyip sustu..

    ilk bahar geldiğinde babam erinmemiş köyden taa başka şehire gidip tohum niyetine kavun çekirdeğini almış gelmiş, hatta üstünede milleti gaza getirmiş köyün çeyreğine kavun ekilmesini sağlamıştı..

    işte haziranda gelen telefonda babamın sanki ektiği kavunla afrikada yoksulluğu, açlığı bitirecek formulu bulmuşcasına o ses tonu telefonda '' aloooğğğ oğlum tam tamına 120 dönüm ektim, erken gel ha, burda iş çok olur...''

    işteee zaman gelmiş, çatmıştı ağustostu ve kavunlar şimdi çiçek açmalı kimileri meyve bile vermeliydi, herşey tamamdı, babam artık kafasında inceden stratejiler yapmaya başlamış, hatta kavunu aracı kullanmadan kamyonla bizzat istanbula kendi elleriyle getirme fikri bile yerleşmişti...

    ama...

    o güzelim ağustos sabahı komşuların bigece önceki muhabbette '' yahu sen ne iyi ettin de bize kavun ektirdin bizimkiler çiçek açmaya başladı, hatta dün bizim çocuklar gidip bi kaçta kavun getirmişler, bal gibi namussuz, eee sizin kavunların durumu ne ???'' demesi üzerine traktore atlayıp tarlaların yolunu tuttuk, doğru ya lan bizim tarlaların durumu neydi, babamın yaratıcı ruhu döndürecek miydi acaba bize köşeyi..??

    tarlaya vardığımızda babam traktorden atlayıp, bomboş tarlanın ortasına yılmaz güney gibi çömelerek oturdu cebinden sıgarayı çıkardı yaktı. ben:
    -baba buraya mı ektiniz kavunu?
    dedem:
    -buraya ektik buraya -bıyık altından hafifce gülerek- buraya ektikte babanın yaratıcı ruhu geceleri gelip hepsini yemiş kavunların he he he...

    bende indim traktorden babamın yanına oturdum, babam eline bi çubuk almış, gözleri kan çanağı, bomboş tarlaya bakıp duruyordu, dedem traktorun üstünde ses çıkarmamaya çalışarak gülerken, ben:
    -baba niye böyle oldu bu...
    - ne bileyim oğlum ne bileyim ben...netice:
    babam- olaydan iki hafta sonra ucu bucağı görünmeyen tarlanın ortasından bi tane kavun yeşerdi, babam bir hafta bekledi daha yeşerecek mi diye yeşermedi, bunun üzerine üç gün boyunca babam her akşam o yeşeren tek kavunun başında bi büyük rakı içti...
    annem: babamın delireceğinden korkup beni her akşam babamla yolladı, bende içtim..
    köy- kavun ekenler voleyi vurdu, küçücük tarlalardan bile tonlarca kavun kaldırdılar...
    tarla- ekim ayının ilk günlerinde - köyde kavun mevsimi geçip herkes kavun işini bitirdikten sonra- tarla birden patlama yaptı.. tonlarca kavun kaldırdık, satamadık çürüdü...
    dedem- eylülün son günlerinde kaybettik, tahminim o tarladan hiç kavun yiyemedi, cenazede her gelene kavun ikram ettik, babam ağladı...
  • şimdi bu meyveyi at nalı gibi kesen arkadaşlar var. yapmayın. bozulmasın aramız. küçük, kibar kesin ki ağız tadıyla yiyelim. sikerim belanızı.
  • rakının yazlıktan arkadaşı.
  • az önce sebepsiz yere burnuma geldi kokusu. sonra beynim eksik parçaları tamamladı.

    deniz kenarı, hava yeni kararmış ve gecenin güzel geçeceği çok belli çünkü ben öyle istiyorum. yaz gelmiş tabii, ama hava bunaltıcı sıcak değil. hafif bir yaz esintisi...

    masada sevdiğim insanlar var, sadece sevdiğimiz insanlardan ve sevdiğimiz şeylerden konuşuyoruz. ülkeyi falan kurtarmıyoruz, bize ne! zaten yeterince içtikten sonra herkesi seviyorum ben.

    fonda tatlı bir müzik. arada bacaklarıma sürtünen kediye yemek veriyorum, hoop kucağıma atlayıp kıvrılıyor. uyusun, dokunmuyorum.

    rakı içerken babamı anıyorum, keşke ölmeseydi. bazen öldüğü için ona çok kızıyorum.

    ilerleyen saatlerde kadehler çınlarken ve "aşırı mutluyum, sanırım mutluluktan kusacağım" hissi bastırmışken bir anda durup masaya bakıyorum, tabağıma. kavunum nerede? kavunumu kim bitirdi? masadaki herkesi süzüyorum, gözlerimi kısıp tehditkar bakıyorum. sarhoş kafayla ne kadar olursa işte... "yenisini söyleriz ya, amma dert ettin" diyorlar. tamam diyorum ama aslında memnun değilim. bütün neşem kaçıyor.

    benden habersiz kavunumu yiyen birine nasıl güvenebilirim ki? gecenin kalanı boyunca kavun tabağıma sarılıp "keşke elon musk olsaydım" diye düşünüyorum ve yıldızlara bakıyorum.

    kavun bahane tabii, lezzetli bir bahane. ölen tüm sevdiklerime kızgınım ve yaz gecesi sahilde içmeyi özledim.
  • gecenin bu saatinde üşenmedim, üstelik geceliğimi giyip dişlerimi fırçalamış olmama rağmen, buzdolabındaki varlığı aklıma düştü de yataktan çıkıp kavuna düştüm ben de. yarım kavuna. kavun yarım yani. içselleştirdim zahir. hem yedim hem ağladım. yerken ağladım, ağlarken yedim lan bu nasıl bir duygu boşalması? hadi itiraf edeyim, yanında da çiğköfte yedim. canım nasıl rakı çekti ama bilin bakalım evde ne yok?
    a) huzur

    öğlenden beri canım sıkkın yine. 14:36'dan beri falan, takribi. öyle bir anda çörekleniveriyor insanın içine işte bu sıkıntılar. kavun karpuz yata yata büyürse bu gece de yalnız yatmayanlara selam olsun. keyfiniz yerindedir inşallah?

    kamyonlar kavun taşır ve ben boyuna onu düşünürdüm, demiş şair. kavun, ben de seni çok seviyorum. sen çok leziz bir şeysin. üstelik rakının yanında da ne güzel gidersin.
    gitmek demişken, gidenleri geri döndürmeyin sevgili dostlar. dönenleri geri sevmeyin mesela. çünkü insan kaldığı yerden sevmeye devam edebiliyor, inanın. kavunu sevin, karpuzu sevin, su sebilini sevin mesela. neden? çünkü faydalı. bana faydası dokunmayan yılanın talukatını sikeyim.

    evler, evlerimiz. kavun giren evler, kelek çıkan kavunlar ve bize yapılan bu kelekler. affedebilir miyiz? ben affederim yahu. çok da güzel affederim. çok güzel kılıflar bulurum bana söylenen yalanlara, çünkü inanırsan yaran daha az kanıyor. insan sevdiği adamdan yediği kazığı bile kendi göğsünde yumuşatabiliyor hem. zaten her şey bu göğsümüzdeki yerli yersiz çırpıntılarla başlıyor.

    yeri gelmişken, doğum gününde kendini kesmek yerine kavun kesenlerin geçmiş doğum gününü kutlarım.

    -istiklal marşı ve kapanış-
  • nimete küfür edilmez ama resmen rakının orospusu.
  • karpuzun kullanici dostu versiyonu. cekirdegini ortada toplamak ne de güzel bi fikirdir. yalniz her ne kadar bal gibin, seker gibin tatli da olsa yedikten sonra agizda aci bi tat kalir
  • içi turuncu olanların bazen uhu tadi verdiği görülmüştür..
  • yanında rakı ve beyaz peynir varsa öyle bir yenir ki of of
  • çöpün özgün kokusunu yaratan madde.
hesabın var mı? giriş yap